Ağustos 2013

Aslan Burcu İlişkileriniz

Geniş bir çevreniz, çok fazla tanıdığınız var; meraklı oluşunuz yüzünden yeni biriyle ilk siz tanışmak istiyorsunuz. Kendiliğinden ortaya çıkan toplantıları, canlı sohbetleri seviyorsunuz. Bir topluluğa girdiğinizde dikkatleri üstünüze çekiyorsunuz.

Yakın arkadaşlarınızla birlikte olup sakin sakin sohbet etmekten de hoşlanıyorsunuz. Romantizm konusunda kimse elinize su dökemez. Sevgilinizi nasıl etkileyeceğinizi çok iyi biliyorsunuz. Sizin için her ilişki yeni bir macera, keşfedilecek yeni bir kişilik ve kazanılacak yeni bir kalp anlamına gelir. Bir sonraki ilişkinize başlayana kadar da bu duruma sadık kalırsınız. Ancak bağımsız karakterli insanlar ilginizi çektiği için onları elde etmeniz güç olabilir.

Bunun sebebi, özgürlüğüne düşkün olan zıt burcunuz Kova’nın etkisidir. Diğer ateş burçları Koç ve Yay’la uyumlu ilişkiler yaşayabilirsiniz, ancak bir başka Aslan’la ilgiyi paylaşmakta zorlanabilirsiniz. Boğa ve Akrep de sizin için fazla sahiplenici burçlardır.

Çocuklar içinizdeki oyuncu ruhu ortaya çıkarır. Aslanlar aile kurmayı çok isterler. Aşırı ilgili bir ebeveyn olabilirsiniz; çocuklarınızın eğitimine önem verir, erdemli olmalarına çalışır, beceri ve yeteneklerini geliştirmeleri için onlara fırsatlar yaratırsınız.

Siz çocuklarınızın amigosu gibisiniz. Onların en büyük hayranı sizsiniz ve size yol gösteren iyimserliği onlara da aşılamak istiyorsunuz.

Aslan Burcu İlişkileriniz

Rutherford’un Modeli Thomsonun Modelinin Yerini Alıyor

Ruthefordun düşüncesine göre, artı yük, atomik boyutlardaki bir kürenin her tarafına yayılmış olarak bulunmak yerine, çok daha küçük, son derece yoğun, atom çekirdeği dediği merkezi konumdaki bir bölgede yoğunlaşmış olarak bulunuyordu. Bu çekirdeğe yaklaşan alfa parçacıkları, yollarından çekirdek tarafından saptırılıyorlar ve bunun sonucu olarak büyiik açılarla dağılıyordu.

Bu özelliği, Thomson un üzümlü kek modelinin çevrilmiş yorumuna eklemişti.
Bu yeni model artı yüklü çekirdek eklenirken, atomun küresel biçimi ve aynı zamanda eksi yüklü parçacıkların varlığı korunmuştu. Elektrik güç, güneşin çevresinde dolanan gezegenleri güneş sistemi içinde tutan yerçekimi gücünü anımsatır.

Cavendish Laboratuvan’nda Thomson un ardılı, Yeni Zellandalı fizikçi Lord Ernest Rutherford, Thomson’un modelinden işe başladı. Thomson’un hipotezinin (premise) öncüllerine dayanan tümdengelim düşünce biçimini kullanan Rutherford, henüz gözlenmemiş olaylar hakkında bir öngörüde bulundu.

Eğer atomlar zayıf fakat artı yüklü, içinde elektronların saçıldığı bir hamurdan oluşuyorsa, bu atomlar, ince bir altın (altın atomları) yaprağa doğrudan doğruya yöneltilen atomaltı (doğal radyoaktif maddeler tarafından yayılan alfa parçacıkları) parçacıkların geçişine çok az bir direnç gösterecektir, şeklinde akıl yürüttü.

Rutherford, parçacıkların çoğunun engellenmeden geçeceğini; fakat az sayıda parçacığın ise zayıf artı yüklü madde tarafından itilme sonucu hafifçe saçılacağım öngördü. Deneyinin sonuçları öngörülerine uymamıştı. Özellikle, çok daha fazla parçacık öngörülenden daha büyük açılarla saçılmıştı.

Dalton Democritus la Aynı Fikirde

1803 yılında Ingiliz öğretmen John Dalton bileşikler, elementler olarak bilinen basit maddelerin bileşiminden oluşan
maddeler, her zaman bu elementleri kitlesel olarak aynı oranlarda içeriyorlardıelementlerin bileşimi kitlesel olarak sabitti. Bu ilişkiyi açıklamak için Democritus’un atom kavramını kullandı ve elementlerin son derece küçük, yok edilemez, bölünemez parçacıklardan oluştuğunu söyledi. Dalton bu atomları minyatür bilardo topları olarak hayal etti.

Dalton belirli bir elementin, bir atomunun sabit bir kitlesi olduğunu düşünmüştü. Dalton un kuramı, bir bileşikteki elementlerin kitlelerinin arasındaki ilişkiyi açıklayabilmesini sağlamıştı. Eğer bir bileşik içinde bulunan elementlerin sabit bir oran göstermeleri ile tanımlanabiliyorsa ve belirli bir elementin her atomu aynı kitleye sahipse bileşiğin bileşimi her zaman sabittir, diye düşündü (Eğer birleşen birimlerin her birinin büyüklüğü değişseydi, bileşiklerdeki elementlerin kitlesel oranları da değişirdi, yani sabit olmazlardı.

Bilim insanlarının maddenin atomik modelini kabul etmeleri, iki bin yılı bulmuştu. Bununla birlikte, Dalton’un modeli günümüz bilim insanları tarafından düşünülen model değildir; zira atomlar bilardo toplarından çok daha karmaşıktır.
Thomson, Dalton un modeline içsel yapı ekliyor.

1897 yılında, Ingiliz fizikçisi Sir J. J. Thomson, Cambridge de Cavendish Laboratuvarı’nda çalışırken, tüm atomların, elektron denilen eksi yüklü parçacıklar içerdiğinin ipuçlarını elde etti. Atomların elektriksel olarak nötr oldukları bilindiği için, Thomson, elektronların eksi yüklerini dengelemek için atomun içinde bazı artı yüklü parçacıklar bulunmalı diye düşündü.

Hipotezine göre Thomson’un üzümlü kek modelibir atom, üzümlü bir kekte olduğu gibi; eksi yüklü parçacıkların içinde dağıldığı, küresel biçimde, ince, artı yüklü madde bulutudur.

Thomson un modeli atom üzerine yapılmış bilinen tüm gözlemlere dayanmaktaydı. Bu gözlemlerden HIPOTEZinin varsayılan gerçekliğini desteklemek için yararlanırken tümevarım düşünce biçimini kullanmıştı.

Bilimsel Usavurum İş Başında

Bilimde önemli olan, bilim ilerledikçe kişinin düşüncelerini değiştirmesidir.

Atomik Modellerin Evrimi
Bilimsel düşünceyi iş başında görebilmek için klasik bir örneği inceleyelim: Bilim insanlarının maddenin görülmeyen, temel yapıtaşlarını anlamak için yaptıkları araştırma, bilimsel düşüncenin otoriteye dayanarak değil de gerçeğin öngörülerle kıyaslayan güçlü bir arıtma süreci sonunda ortaya çıktığını gösterecektir. Bilim insanlarının sürekli olarak hipotezlerini yeni deneysel kanıtlar ışığında yeniden incelemeleri ve yeniden gözden geçirmeye hazır bulunmaları gerektiğini vurgulayacaktır.

Democritus un En Son Yapı Hakkındaki Düşüncesi
Bütün maddelerin yapısına temel olan bir yapı olduğu (diğer bir deyişle sonsuza kadar bölünemeyeceği) inancı MÖ 420 de ilk kez yunan filozofu Democritus tarafından dile getirilmiştir. Söylendiğine göre Democritus, bir gün plajda yürürken kumun uzaktan bakılınca sürekli bir görünüme sahip olduğunu, yakından bakıldığında ise taneciklerden oluştuğunu gözlemiş. Sezgisi ona, tüm maddelerin bu şekilde benzer tanecikli bir yapıya sahip olması gerektiğini söylemişti. Okyanustaki suyun atomları düzeyine erişene kadar giderek küçülen damlalara bölünebileceğini düşünmüştü. Democritus atomları küçücük, düz yuvarlak toplar olarak hayal ediyordu.

Democritus un En Son Yapı Hakkındaki Görüşü ve Aristoteles’in Sonsuz Bölünebilirlik Kavramı
Democritus un görüşü, maddenin sonsuza kadar bölünebileceğini ve temel bir nihai yapısı olmadığını düşünen bir diğer Yunan filozofu Aristoteles tarafından hemen hemen 2000 yıl gölgelendi. Aristoteles’in görüşü kendisine apaçık görünen bir ilkeler topluluğundan çıkmıştı. O zaman bir anket yapılmış olsaydı, insanlar, kısmen Aristoteles’in otoritesinin yüksek olması nedeniyle büyük bir olasılıkla Aristoteles’in görüşünü Democritus’unkine yeğlerdi.

Bilimsel Devrim Democritus ve Aristoteles’in Görüşlerini Değerlendirmek için bir Yol Sağlıyor
17. yüzyılda bilimin işleyişi açısından temel bir değişiklik yaşandı: Hipotezin geçerliliğinin sınanmasında son söz sahibi olarak deneysel kanıt yer aldı. Bu devrimsel düşünme yolu hiçbir ilkenin kendiliğinden apaçık olarak kabul edilmemesi gerektiğini ve tüm bilimsel hipotezlerin, bunlara dayanan öngörülerin güvenilirliğini belirleyebilecek deneylere tâbi olması gerektiğini varsayıyordu.

Bilimsel Deney Yapma

Öngörülerde bulunmanın oldukça kolay olmasına karşın, çoğu zaman bunları sınamak için deneyler yürütmek oldukça zordur. Deneysel değişkenler özenle denetlenmeli ve izlenmelidir. Deney yapan kişi ve denekler potansiyel sapmalardan mümkün olduğunca kurtulmalıdır. Deneysel koşullar ve sonuçlar doğru olarak verilmelidir ki diğer bilim insanları yaptıkları deneylerin sonuçlarını karşılaştırabilsin ve farklılıklar varsa bunlann neden olduğunu çözümleyebilsin.

Bilimsel Çevirim
Eğer deney kusursuz bir biçimde planlandıysa ve deney sonuçlan öngörülerle uyumlu ise, mantıksal yönden hipotezin desteklendiğini (en azından yeniden sınandığını) söyleyebiliriz. Eğer deney sonuçları öngörülerle uyumlu değilse, hipotez yeniden gözden geçirilmeli ya da tamamen vazgeçilmelidir. Bu nedenle, bilim insanları hipotezlerine çok bağlı olamaz.

Gerçekte ise, yine de deneysel sonuçların ve öngörülerin karşılaştırılması güç olabilir.
Sonuçların öngörülere uyumunun ne kadar yakın olması gerektiğini (hangi hata payı ile) belirlemek her zaman kolay olmaz. Bu nedenle öngörünün saflaştırılması ve daha fazla sayıda deney yapmak, akla yatar bir kuşkudan kurtulmak için gerekebilir.

İşte bilimsel düşünceleri değerlendirmek için kullanılan akıl yürütme sürecinin bir özeti.

Hipotezler, Yasalar, Kuramlar ve Modeller
Bir deneyin öngörü ile uyum içinde olduğu her seferinde hipotez güvenilirliği ve inanılırlığı artar. Birçok sınamadan sonra hipoteze bir kuram denilebilir (Einstein’ın Görecelik Kuramı gibi). Kuramlar çoğu zaman bir yasayı açıklar. Yasa ise doğadaki bir çeşit düzenlilikle ilgili bir beyandır (Newton ’un Yerçekimi Yasası gibi). Kuramlar yasanın düzenliliğinin temel neden (ler) ini gerçek olarak varsayar. Diğer bir hipotez çeşidine ise model denilir ki bu da gözlenen olayların açıklanması için icat edilen gerçeğin bir temsili ya da benzetimidir ( Yeryüzünün tabaka tektoniği modeli gibi).

Bilimsel hipotezler hem açıklayıcı hem de öngörücüdür. Gözlenen olayların genel bir açıklamasına yardımcı oldukları gibi, neyin gözlenmesi gerektiğini öngörmeyi de sağlar.

Hipotezden öngörüye gitmek için bilim insanları tümdengelim denilen bir usavurum kullanırlar. Tümdengelim hipotezleri görünürdeki anlamları ile kabul eder ve eğer hipotez doğruysa ne olacağını öngörür (ya da geçmişte ne olmuş olabileceğini). Mantıksal anlamda öngörü; hipotez ne denli geçerli ise o denli geçerlidir. Hipotezin gerçeğini (ya da yanlışlığını) en son sınava, diğer bir deyişle deneye kadar taşır.

Fal Ve Bilimsel Varsayımlar

Bazen birden fazla açıklama gözlemler ile uyumludur. Eğer rakip varsayımlar arasında fal bakma ve seçim yapmak için deneysel kanıtlar yoksa, bilim insanları en basit varsayımı en olası doğru varsayım olarak seçerler. Bu yaklaşıma bilim insanları Occam ın usturası adını verirler. En basit açıklamanın her zaman en doğru açıklama olmadığının farkındadırlar, fakat deneysel kanıtlar daha karmaşık bir açıklama gerektirinceye kadar karmaşıklığa gerek duymazlar.

Diyelim ki çocuğunuzun öğretmenini ilk kez göreceğiniz bir veli toplantısına katıldınız. Kısa ve hoş bir toplantıydı. Toplantı akşamı, alışveriş merkezinde bir şeyler alırken, öğretmenin size doğru yürüdüğünü gördünüz. Size selam vereceği yerde öğretmen tek bir kelime etmeden yanınızdan geçip gitti.

Öğretmenin davranışını açıklamanın bir yolu, fal bakma ve  onun sizi tanıdığı; fakat son toplantıda ona çok kaba davrandığınız için sizinle herhangi bir ilişkisi olsun istemediğine inanmaktır. Diğer bir yolu, sizi tanıdığı fakat sizin yorumlarınızı çok yetersiz ve çocukça bulduğu için sizin varlığınızı göz ardı etmeyi yeğlediği kanısına varmaktır. Bir başka yolu da öğretmenin okul dışında velilerle konuşmayacak kadar seçkinci olduğunu düşünmektir.

Bir bilim insanı öğretmenin davranışını nasıl açıklardı? En olası açıklamanın en basit açıklama olduğu şeklinde bir konum benimserdi: Öğretmen sadece sizi bir toplantıdan sonra yüzünüzü hatırlayacak kadar iyi tanımıyor.

Occam’m usturası tıp öğrencilerine şu şekilde özetlenir: Nal sesleri duyduğunuz zaman atları düşünün, zebraları değil. Diğer bir deyişle, bir dizi semptoma bakarak bu semptomlara uyan en olası hastalığın tanısını koymalısınız, yoksa çok az rastlanan egzotik bir hastalığın tanısını değil.

Düşük ateş, burun akıntısı ve öksürükten yakman bir hasta büyük olasılıkla soğuk algınlığı geçirmektedir, çiçek hastalığı değil. Bununla birlikte eğer birkaç gün sonra hasta yüzünde benekleri andıran döküntü ve sulanmış gözler gibi semptomlar geliştirirse, hasta soğuk algınlığına göre daha az rastlanan kızamığa yakalanmış olabilir.

Gözlemlerden hipoteze ilerlemek için, bilim insanları fal bakma ve tümevarım denilen bir mantık kullanırlar. Tümevarım özel doğrulardan belirsiz genel bir açıklamaya doğru gider. Bu tip akıl yürütme otomatik olarak mükemmel yanlışsız bir hipoteze yol açmaz; sadece makul ölçülerde doğru olma şansı olan bü’ hipotez oluşturur. Bu nedenle bilim insanları hipotezi değerlendirmelerinde acımasız olmalıdır; çünkü onu yeniden gözden geçirip değiştirmeleri gerekebilir.

Hipotez ne kadar çok deneysel kanıtla desteklenirse, olasılığı da o kadar güçlenir. Bununla birlikte deneysel olarak ne denli desteklenirse desteklensin, hipotezin mutlak olarak doğru olduğu su götürmez biçimde kanıtlanamaz. Diğer yandan, eğer deney sonuçlan hipotezle uyumlu değilse, hipotezi yanlış olarak değerlendirmek gerekir.

ASLAN BURCU

22 Temmuz — 22 Ağustos
Element: Sembolü: Niteliği: Anatomisi: Kutupluluk: Renkleri: Yönetici Gezegeni: Hayvanları: Düşüncesi: Mitler/Efsaneler: Değerli Taşı: Evi:
Güçlü Taşları: Zıt Burcu: Anahtar Sözcüğü: Çiçekleri: Şifresi:

Ateş
Aslan kuyruğu
Sabit
Kalp, sırt
Yang/eril
Altın sarısı, kızıl
Güneş
Aslan, vahşi kediler
Ruhumun gücüne inanırım
Apollo, İsis, Helios
Yakut
Beşinci Ev
Topaz, sardoniks
Kova

Yapacağım
Kadife çiçeği, ayçiçeği Çekicilik
Aslan Burcu Güçlü ve Zayıf Yanlarınız
Cömert, sadık, vefalı, kendinden emin, dışa dönük, neşeli yapınız ve iyimserliğinizle dünyayı aydınlatıyorsunuz. Dü rüsdük, olumlu niteliklerinizden biridir. Liderlik yeteneğiniz, dürüstlüğünüzle çok iyi uyum sağlar, ilgi odağı olmayı seven birisiniz. Burcunuzun da belirttiği o muhteşem varlığınızla parlamak istersiniz.

Dikkatleri üzerinize toplamaya o kadar yoğunlaşırsınız ki sizden başkalarının da takdir edilmek isteyebileceğini unutursunuz. Bunu aklınızdan çıkarmayın. Herkese hakkını verin, ilk takdir eden siz olun. En küçük bir yardımı bile unutmayan bir takım arkadaşı olarak başkalarına örnek olun.
Güneş’in yönettiği Aslan, sabit bir ateş burcudur.

Bunun anlamı, her iki durumdan da fayda sağlayacağınızdır: Başlatan ve bitiren; süreci işleten ve görevi sona erdirensiniz. Bazen inatçı olabiliyorsunuz. İşinize gelmeyen durumlarda uzlaşmaya yanaşmıyorsunuz. Bu özelliğiniz, kararlılık olarak da tanımlanabilir ki bu hâliyle gelecek hayatınızda size fayda getirecek bir özelliktir.

Toplumdaki şöhretinizle gurur duyuyorsunuz. Kendinize olan saygınız, insanların hakkınızda düşündükleriyle doğru orantdıdır. Bu yüzden Aslanlar sonradan pişman olacakları bir şeyi pek yapmazlar.

Siz çevrenizde sevilen ve aranan birisiniz.
Hayatı dolu dolu yaşar, hassas ruhunuz yaralıysa bile her güne coşkuyla ve iyimserlikle başlarsınız.

ASLAN

Bilimsel Gözlemler

Şimdi bilimin nasıl gözlemlediğine ve olayları nasıl değerlendirdiğine yakından bir bakalım ki bu yaklaşımı sözdebiliminki ile karşılaştırabilelim.

Gözlemler hipotezlerin dayandığı “olgulardır”. Böyle olgular, bir ses ölçme aygıtında ölçülen gürültü düzeyleri veya yağmur ölçme aygıtı ile ölçülen sağnak yağmurlar gibi özel fiziksel gerçekleri ya da olayları algıladığımız zaman var olur.

Bilimsel hipotezler veya açıklamalar fal ve  gerçek olayların gözlemlerine dayanmalıdır. Çoğu zaman duyumsadığımıza inandığımız, gerçekten de olandır. Fakat bazen, duyularımız bizi yanıltır. Örneğin, uzun süre televizyon seyrettikten sonra gözlerimizi kapatırsak, televizyon ekranının hayali “hâlâ karşımızdadır”; zihnimiz, retina artık ışık almasa bile bir TV ekranının hayalini retinadan aldığı sinir uyanları ile yaratmayı sürdürerek bize oyun oynamıştır. Olaylar gerçek gibi görünebilirler, fakat gerçek olmaları gerekmez.

Bilim insanları, olgular ve olaylar insan gözlemciler tarafından duyumsandığı zaman, kişisel deneyimlerin sınırlamalannı göz önünde bulundurmalıdır. Bu nedenle, falda sübjektif olanlardan daha çok objektif ölçümlere gereksinimleri vardır. Bağımsız gözlemciler tarafından yinelenen gözlemler ararlar. Korunan özel bilgilerden çok herkes tarafından sorgulanabilen gözleme dayanan kanıtları ararlar. Bulguların başka gözlemciler tarafından doğrulanmasını talep ederler. Gözlemler yinelenebilir olmalıdır.

Öyle ki uygun biçimde eğitim almış herhangi bir gözlemci bunlann gerçekliğini duyumsayabilmeli ve doğrulayabilmelidir. Bilim insanları, otoriter beyanların objektif kanıtların yerini almasına izin veremez. Aynı şekilde ünlü kişilerce onaylanmalan sadece kişisel fikirler sayılır, güvenilir beyanlar değil!

Dahası gerçeğin algılanması, önceki inançlar ve beklentiler tarafından etkilenebilir.

Algılamaduyulanmızın neyi keşfettiğini bilme işi (gözümüze çarpan ışık dalgaları, kulaklarımızın içindeki yapılan titreştiren basınç dalgalan)zihnimizin yaptığı bu duyumsamalanmızın yorumlamaları ya da anlamıdır. Algılamalar öğrenildiği için, zihnin görmeyi umduğunu canlandırmaya da kurma eğilimi vardır. Örneğin, fal bakan veya UFO’lara inanan ve UFO görmeyi bekleyen kişilerin zihinleri, gökyüzündeki ışın demetlerinden UFO görüntüleri çıkartabilir.

Aslında, bu kişiler “görmeseydim inanmazdım” deyişini “inanmasaydım görmezdim ”e çevirirler ya da Talmud’da yazıldığı gibi: Olayları oldukları gibi görmeyiz, olduğumuz gibi görürüz.

Kilo Vermek

Eğer kilo vermek istiyorsanız ve davranış biçiminizi uygun bir kilo verme yöntemini seçecek kadar anladığınızı düşünüyorsanız, bir yöntemi seçtiğiniz ve kullandığınız her sefer bu anlayışı sınıyorsunuz. Eğer kilo verirseniz, davranış biçiminizi anlayışınız tamdır. Şayet kilo kaybetmezseniz başlangıçtaki anlayışınızın yetersiz olduğunu kabul etmek zorundasınız.

Bu örnekte vücudunuz hakkında nasıl hissettiğinizi, yiyeceklerin varlığı ve yokluğu karşısında nasıl davrandığınızı, hangi sıklıkla eksersiz yaptığınızı, vb. gözlemlediniz. Eğer genel anlayışınız ya da hipoteziniz doğru ise, hangi kilo verme yönteminin (kendi kendinize diyet yapmak, kendi kendinize diyet ve eksersiz yapmak, düzenli olarak toplanan bir grubun üyesi olarak diyet yapmak, doktorunuz tarafından izlenen bir planı kullanarak diyet yapmak gibi) bu davranış biçimine en uygun olduğunu ve en büyük olasılıkla kilo vermenize yardımcı olacağını öngörebilmelisiniz: Seçilen bir yöntemi kullanarak kilo vermeye gerçekten giriştiğiniz zaman bir DENEY yapıyorsunuz.

Eğer deneyinizin sonucu öngördüğünüz gibi değilse (sadece kilo vermediniz, kilo aldınız!), o zaman kendiniz hakkındaki genel anlayışınız ya da HİPOTEZİNİZ açıkça yetersizdir ve yeniden kurulmalı veya GÖZDEN GEÇİRİLEREK DÜZELTİLMİŞ HİPOTEZ olarak yeniden kullanılmalıdır.

Eğer sonuç ÖNGÖRÜLEN gibi ise bu HİPOTEZİNİZİN geçerliliğini destekler (fakat kanıtlamaz). Farklı bir yöntemi kullanarak da kilo vermiş olabilirsiniz. Bilim insanlarının, hipotez kurulurken yapılan her türlü varsayımın ayırdında olabilmek için çok çaba harcamaları önemlidir. Eğer bu varsayımlar geçerli değilse, deney hipotezin geçerli bir sınamasını sağlamayabilir. İlk örnekte kedi köpeği kovalıyor olabilirdi… İkincisinde, hamile olduğunun farkında olmayan bir kadın, diyet sırasında hamileliğinin sonucu olarak kilo alabilirdi.

Bilim insanlarının hipotezleri sınamasının başka bir yolu, gerçek yaşamdan söyledikleri ile uyumlu, önceden var olan (fakat kendilerince henüz bilinmeyen) örnekler aramaktır. Örneğin, eğer Disney World’e gidip, kaldığınız bir hafta boyunca her gün öğleden sonra kısa bir yağmur yağdığını gözlediyseniz, sadece ertesi gün öğleden sonra kısa bir sağanağı öngörmez, yerel gazetede geçmiş aylann hava raporlarını da inceleyerek yıl boyunca her gün öğleden sonra kısa bir yağış olduğu hipotezini değerlendirebilirdiniz. Eğer araştırmanız günlerce süren bir kuraklık dalgasını gösteriyorsa hipotez buna göre yeniden gözden geçirilmelidir.

Bilim insanları, böylece hipotezleri iki biçimde değerlendirir: Hipotez tarafından öngörülen yeni durumları arayarak ve hipoteze uyan önceki örnekleri bulmaya çalışarak.

Bu değerlendirme yöntemlerini kullanmak için hiç yılmadan ve sürekli olarak yollar tasarlamak profesyonel bilim insanlarının ya da bilimsel usavurumu kullandığını iddia eden herkesin sorumluluğudur. Eger bunu yapmazlarsa, yanlış inançlara saplanıp kalma tehlikesi vardır.

KUANTUM

Bilimsel Yöntem
Bilim, özellikle de ayrıntılı olarak sergilendiği zaman gizemli görünebilir. Aslında olağanüstü şekilde dosdoğrudur. Bilim insanları basit şekilde doğal olayları anlamaya çalışır.

Bilimsel usavurumu herkes bir ölçüde kullanır. Örneğin, gecenin yarısında bir gürültü duyarsanız, gürültünün nedenini anlamanız önemli olabilir. Gürültünün kediniz Tekir’i kovalayan köpeğiniz Çomar tarafından çıkarıldığını düşünebilirsiniz. Bu senaryo sıcak yatağınızdan çıkmamayı düşündürecek denli zararsız görünebilir. Fakat iyice emin olmak için isterseniz, yataktan kalkar ve bazı ışıkları açar ve ters dönmüş bir lamba veya suçlu suçlu bakan hayvanlar gibi bir kanıt ararsınız.

Bu örneğe daha sistematik, fakat son derece yararlı bir şekilde bakalım. Bilim GÖZLEMLER ile başlar. Gecenin yarısında bir gürültü GÖZLEDİNİZ. Eğer gürültünün nedeni hakkındaki genel anlayışınız veya HİPOTEZİNİZ doğruysa, gürültüye kediyi kovalayan köpeğin neden old uğunu ÖNGÖREBİLİRDİNİZ. Kalkıp böyle bir durum için kanıt aradığınızda bir DENEY yapıyorsunuz.

Eğer DENEYİN sonuçlan sizin öngördüğünüz gibi değilse (Tekir ve Çomar’m ikisi de masum bir şekilde uyuyorlar), o durumda genel anlayışınız açıkça yetersizdir ve yeniden kurulmalı ve DEĞİŞTİRİLMİŞ HİPOTEZ olarak yeniden sınanmalıdır.

Eğer sonuçlar öngörü ile uyumlu ise, bu sizin HİPOTEZİN geçerliliğini destekler (fakat kanıtlamaz). Lambanın bir hırsız tarafından devrilmiş olma olasılığı da vardır.

Bu sınamalardan her geçişinde, hipotezinizin güvenilirliği artar. Geçmediği zamanlarda ise hipotez gözden geçirilmeli ya da bırakılmalıdır. Bilim insanları her iki olasılığa da açık olmalıdır.

KENDİ KENDİNİ TEDAVİ KISA SÜREÇ (Zaman Daha Kısaysa)

Eğer her konum için 3 ile 5 dakika kullandıysanız bir seans 45 dakika ile bir saat arasında sürecektir. Eğer daha fazla zaman ayırabilirseniz önce bütün vücudu yapmanız, sonra özel sorununuz için zaman harcamanız önerilir. Eğer yeterli zamanınız yoksa doğrudan özel sorunlu bölgeye gidin. Reiki kendini yönlendirir ve genellikle ellerinizi koyduğunuz yerlerden farklı yerlere akacaktır.

Hiçbir şey kabul etmeyen iyileştirici “egoisttir”. Kendilerini bir kişinin insanlık zorunluluklarını ödeyemeyecekleri bir konuma koymaktadırlar. O kişiyi borçlu tutmaktadırlar, sadece yaşadığı sürece değil aynı zamanda sonsuzluğa doğru da. ikisinin birbirini tamamlaması gerektiğini hatırlayın. Eğer her şey içeri girer ve dışarı çıkmazsa ölü deniz gibi olur ve ölürsünüz. Eğer her şey dışarı çıkarsa kurursunuz ve çamur yatağı gibi olursunuz. Eğer girenler ve çıkanlar arasında bir denge varsa, güzel bir göl gibisinizdir  içindeki ve etrafındaki her şey çiçek açar.

Hasta oturur konumdayken enerji çalışması tedavisi ve fıasta yatarken çakraları dengeleme.

Evrensel yaşama kuvvetini almak.
Patolojik şuur; psişik hallerin tüm bozulmalarım, en ağır psikozlan küçük nevrozlar halinde gizler. Sofrolojik yöntem, ancak bilgili ve deneyimli bir tedavi uzmanı tarafından kullanılırsa, ağır hastalık durumlarında hastada iyileşme sağlayabilir.