Ekim 2013

Ölümden Dönme Deneyiminin Nörokimyasal Açıklamaları

Bu deneyimlerin benzerliğinin akla yatkın bir açıklaması, beynin nörokimyası ile ilgilidir.

fal bak

Bir kimsenin fiziksel bedeninden ayrıldığı duygusu olan beden dışı deneyimin, beynin nörokimyasını değiştirerek, sanrılar (halüsinasyonlar) ve diğer algı bozuklukları oluşturduğu bilinen sannlatıcı ilaçlar (halüsinojen) ile oldukça sık yinelenebildiği, farklı kültürlerden insanlarda bu durumun yaratıldığı bir gerçektir.

Örneğin, kopuntuya yol açan ketaminler gibi anestezi ilaçları, beden dışı deneyimlere neden olur ve atropin ve diğer güzelavrat otu (beladon) alkoloitleri de insanın uçtuğunu sanmasına neden olur.

Bunlar, dinsel törenler sırasında, dinsel coşku, havada süziilüş ve harikulade uçuş deneyimlerini tadan Avrupalı cadılar ve Amerika yerlisi şamanlar tarafından yutulurdu. Meskalin ve LSD gibi sanrılatıcıların da çizgili oda ve spiral tünel hayalleri oluşturduğu bilinir. Parlak ışık deneyimi, ışığın retina üzerindeki etkilerine benzeyen etkiler yaratan, merkezi sinir sistemindeki uyarılarla oluşabilir. Ve karanlık bir çevrede görülen parlak bir ışık noktası bir tünel perspektifi yaratabilir.

Beyni benzer biçimde nörokimyasal olarak etkileyebilen duygusal ve fiziksel koşullar, benzer deneyimlere neden olabilir. Bazı sıkıntılara yanıt olarak beyin de afyona benzer madde olan endorfinler üretilebilir. Bu doğal ağrı kesiciler, ölüm kıyısındaki deneyimlere bağlı olan huzur ve mutluluk duygularıyla aynı olan duygulan oluşturur. Acıya karşı koymak ve uzun mesafe koşucusunun koşmayı sürdürmesini sağlamak için, beynin yeterince salgıladığı endorfinler, “koşucu sarhoşluğu” denilen doğal keyifli halden sorumludur.

Böyle bilgiler, ölümden dönme deneyiminin nörokimyasal bir olay olduğu hipoteziyle tutarlılık içindedir. Ameliyat öncesi ve sırasında verilen lokal anestetikler değil; fakat genel anestetiklerin beyni etkiliyor olması bu hipotezi destekleyen bir olgudur. Kalp durması da beyni, alması gereken normal kan miktarından yoksun bırakarak beyin nörokimyasını etkileyebilir. Kalp durması ve anestezi gibi koşullar, beynin nörokimyasını değiştirerek, beynin, beden dışı deneyimlere karşılık gelen ölümden dönme deneyimleri ve beyin durumları (sanrılar) oluşturan kimyasallar üretmesine neden olabilir.

Sanrılatıcıların kullanıcıları, sık sık görülecek bir şey olmadığı halde, bazı şeyler; gördüklerini ya da başkalarının görmediği biçimlerde gördüklerini söyler. İnsan biyokimyası ve merkezi sinir sisteminin uyarılara tepkilerinin evrensel olması, bu deneyimlerin evrenselliğini açıklamaya yardımcı olabilir.

Bu hastanın geçirdiği koşullar, denetlenmekten çok uzaktır. Bu koşulları denetlemek için, ölüm yapay olarak oluşturulabilir.

Diriltilen hastalara, ne hastanın ne de hastayla söyleşi yapan kimsenin, tanımadığı çifte kör bir işlemle seçilen belirli nesnelerin kimliğini belirlemeye çalışmaları istenebilir. Ol ümün yapay olarak oluşturulması kuşkusuz, son derece etik dışıdır ve bu nedenle de böyle bir çalışma hem arzu edilmeyen ve hem de olasılığı düşük bir çalışmadır.
Öte yandan, bir kimsenin beden dışı bir deneyim sırasında fiziksel dünya hakkında bilgi edinip edinemeyeceği, nesnelerin ameliyat odasına, hasta uyutulduktan sonra alınmasıyla, eğer hasta, ölümden dönme deneyimi bildirirse, kendisinden bu nesneleri tanımlaması istenerek, kontrollü bir deney yapılarak sınanabilir.

Zihnin gizemleri çoktur. Bildiğimiz, algıladığımız ya da duyumsadığımız her şey, beynimizi oluşturan bir sinir ağının içinde bilinir, algılanır ya da duyumsanır. Beyin aldatılabilir. Örneğin, düşsel kol ve bacak olayını ele alalım. Bir kolu veya bacağı kesilmiş kimseler kol ya da bacak yerindeymişçesine, duyumsama (acı, vs.) deneyimini (beyinlerinde) yaşamaya devam eder.

Bir kimse “her şey beyninizdedir” dediği zaman doğru söylüyor olabilir. Dışarıda gerçekleşiyor gibi görünen şeyler, gerçekte beynimizde oluyor olabilir.

Beynimiz, kendimizi “gördüğümüz” bakış açısını bile yaratabilir. Plajda yattığınız son anı düşünün. Gördüğünüzü anlatın. Çoğu insan kendisini bir plaj havlusu üzerinde yan yatarken “görür”. Bu anı, yine de, gözleriyle gördükleri manzaraya ait değildir. Bu, beyinlerinde kurdukları bir şeydir. Bu kısmen kurulan anıda kişi, “kendisinin dışında” görünür. Böyle deneyimler, “bedenini terk ettiğini ve ameliyat masasında yatan fiziksel bedenine yukarıdan baktığını” anlatan hastanınkilere benzer.

Uzaylı Görüntüleri

Eğer uzaylılar dünyaya geldilerse, acaba neye benziyorlardı? Doğal olarak insanlara benzediklerini düşünme eğilimi ağır basar. Uzay yolculuğunun zorlu sorunlarını aşabilmek için bizden teknolojik olarak daha ileri olduklarını varsaymamız gerekir.

Bu insansıların, uzak evrimsel gelecekte bizim olacağımız şekilde olacakları varsayılır.
Bunların başları bizimkilerden büyük (daha büyük, daha zeki beyinlerini barındırmak için) ve bedenleri daha incedir (özellikle uzay yolculuğu sırasında azalan fiziksel etkinlikleri nedeniyle). Günümüzde, Rosvvell ve başka yerlerde satılan tişörtlerde ve diğer hediyelik eşyalarda standart görüntü olarak betimlenmiştir.

Uzaylı yaşam biçimlerinin günümüzdeki görüntüleri, öncekilerden önemli ölçüde farklıdır:
Uçan daire modası 1947 yılında başladığında uzaylılar küçük yeşil insanlar olarak betimleniyorlardı. Bunlar, daha sonra, ışık saçan dünya dışı varlıkları (1952), kıllı cüceler (1954), cinler (1955), küçük peltemsi yaratıklar (1958), 3 metre boyunda tepegözler (1963), güve adamlar (1966), üç gözlü devler (1970), böceksiler (1973), robotlar (1977), sürüngenler (1978), periler (1979) ve kertenkele adamlar olarak (1983) evrimleşmişlerdir.
Sonuç olarak, uzaylılar ya akıllara durgunluk verecek biçimde hızla evrimleşmiş ya da tekrar tekrar icat edilmiştir.

Hoş Bir Sonuç
Evrende yalnız olmadığımız fikrine, “hoş bir sonuç” da denilmektedir; eğer bu doğruysa bunlar yaşamı daha ilginç kılacak bir inançtır, bunun çekici bir akla yatkınlığı bulunmaktadır. Bu düşünce bilim adamlarına olduğu kadar, herhangi bir kimseye de keyif verir. Akıllı, dünya dışı yaşam biçimleri tarafından dünyamızı bir ziyaret olasılığı, bize göz kamaştırıcı olanaklar sunmaktadır. Bilimsel ve teknolojik yararlan bir yana, böyle ziyaretlerin evrendeki konumumuzu anlamamız bakımından karşılıklı yararlı olabileceği konusunda umutlar vardır.

Bunu tamamen dışlamak yanlış olacaktır. Dünya dışı yaşam biçimleri tarafından gelecek bir zamanda ziyaret edilmemiz ya da bizim başka bir güneş sistemini uzaylı yaşam biçimi olarak ziyaret ediyor olmamız olasılığı çok küçük olsa bile, vardır.

Bununla birlikte, dünya dışı yaşam biçimlerinin, yıllar önce bizi ziyaret etmiş olduğuna dair bir kanıt kırıntısı bile yoktur.Olağanüstü savlar, olağanüstü kanıtlar gerektirir.