Kasım 2013

Koç Burcu Uranüs Etkileri

Uranüs güneşinize Koç burcundan, Dokuzuncu Evinizden temas edecektir. Bu geçiş sizi, hayatınıza değişimi davet etmeye teşvik eden bağımsız ve maceracı bir sürece sokacaktır. Kendinizi baştan aşağıya, beyninizden bedeninize, en derin arzularınızdan dünyevi isteklerinize kadar değerlendireceksiniz. Sonra iş başına geçip yapılacakları tek tek yapacaksınız.

Eğitiminizi de göz önünde bulundurmayı unutmayın. Çünkü öğrendikleriniz yıllar boyunca işinize yarayacak. Yaratıcı yazarlık ya da artistik yeteneklerinizi geliştirebilirsiniz.

Dokuzuncu Evinizdeki Uranüs, sizi geleceğe bakmanız ve sınırsız olasılıkları hayal etmeniz için teşvik eder. Içgörünüz gelişecek ve istediğiniz her şeye ulaşacak gücü bulacaksınız. Ancak geleceğe yoğunlaşırken her ne kadar en doğrusunu yaptığınızı düşünseniz de bugünü es geçmemeye dikkat edin.

Yoksa hatalı davranmış olursunuz. Yakınlarınızı etkilemeden hayatınızı geliştirecek olumlu kişisel değişimler için Uranüs’ün enerjisiyle çalışın. Böylece bu ruhsal geçişten gelen bilgeliğe bağlanmış olacaksınız.

Uranüs 27Temmuz5 Ağustos Arasında Doğanlar

Terazi Burcu Güçlü ve Zayıf Yanları

Çekici ve cana yakınsınız, en zor durumlarda bile çevrenizdekileri rahatlatıyorsunuz. Yaradılışınızda uzlaştırıcı bir niteliğiniz var. Böylece uyum ihtiyacınızı da karşılamış oluyorsunuz çünkü huzurlu ve sakin ortamlarda çalışabiliyorsunuz. Ancak huzuru seven Terazi, üstüne fazla gidilirse patlayabilir.

Kararsızlık, Terazilerin en belirgin özelliğidir. Zaman zaman karar vermekte güçlük çekersiniz. Ama insanlar bunun sebebini anlayamazlar: Siz sorunun her iki yanını da görebilir ve farklı düşüncelere kapılabilirsiniz.

Ancak unutmayın, kararsızlık bile bir karardır. Tepki vermeye tereddüt ettiğiniz anlarda bunu hatırlayın.
Keskin bir zekânız var: Olayları tarafsız gözle görebiliyor, stratejik planlar yapabiliyorsunuz. Terazilerin pek çoğu çok iyi konuşmacıdırlar. Venüs’ün yönettiği Terazi burcunda güzellik ve tasarım anlayışı çok gelişmiştir. Terazi burcuysanız hep çok iyi görünürsünüz. İmaj bilinci olan birisiniz ve ilk izlenimin ne kadar önemli olduğunu iyi biliyorsunuz.

Ortaklığın evrensel gezegeninde doğmuş biri olarak, yanınızda bir arkadaş, iş arkadaşı ya da sevgiliniz olmadan pek bir şey yapmaktan hoşlanmıyorsunuz. Ancak yalnızlıktan da hoşlanıyorsunuz. Kendinizi dinlemek, hayatınıza yön vermek için yalnız kalma ihtiyacı hissediyorsunuz.

Terazi Burcu Güçlü ve Zayıf Yanlarınız

KENDİ KENDİNİ TEDAVİ KISA SÜREÇ (Zaman Daha Kısaysa)

Eğer her konum için 3 ile 5 dakika kullandıysanız bir seans 45 dakika ile bir saat arasında sürecektir. Eğer daha fazla zaman ayırabilirseniz önce bütün vücudu yapmanız, sonra özel sorununuz için zaman harcamanız önerilir.

Eğer yeterli zamanınız yoksa doğrudan özel sorunlu bölgeye gidin. Reiki kendini yönlendirir ve genellikle ellerinizi koyduğunuz yerlerden farklı yerlere akacaktır.

Hiçbir şey kabul etmeyen iyileştirici “egoisttir”. Kendilerini bir kişinin insanlık zorunluluklarını ödeyemeyecekleri bir konuma koymaktadırlar. O kişiyi borçlu tutmaktadırlar, sadece yaşadığı sürece değil aynı zamanda sonsuzluğa doğru da. ikisinin birbirini tamamlaması gerektiğini hatırlayın. Eğer r.er şey içeri girer ve dışarı çıkmazsa ölü deniz gibi olur ve ölürsünüz. Eğer her şey dışan çıkarsa kurursunuz ve çamur yatağı gibi olursunuz. Eğer girenler ve çıkanlar arasında bir denge varsa, güzel bir göl gibisinizdir içindeki ve etrafındaki her şey çiçek açar.

Hasta oturur konumdayken enerji çalışması tedavisi ve fıasta yatarken çakraları dengeleme.

Evrensel yaşama kuvvetini almak.

Patolojik şuur; psişik hallerin tüm bozulmalarım, en ağır psikozlan küçük nevrozlar halinde gizler. Sofrolojik yöntem, ancak bilgili ve deneyimli bir tedavi uzmanı tarafından kullanılırsa, ağır hastalık durumlarında hastada iyileşme sağlayabilir.

KENDİ KENDİNİ TEDAVİ KISA SÜREÇ (Zaman Daha Kısaysa)

Satürn 26 Kasım12 Aralık Arasında Doğanlar

Satürn Akrep burcuna, On ikinci Evinize girdiğinde sakin, içe dönük anlar yaşayacaksınız. Kendini yenileme bölgesine giren Satürn, geçmişle hesaplaşmanızı, durumu değerlendirmenizi teşvik edecektir. Kendinizi daha iyi tanıyacak; sizi neyin motive ettiğini, neyin engellediğini fark edeceksiniz.

Kendinize karşı dürüst olun, bu noktaya ulaşmanız zaman alabilir, vazgeçmeyin. Sonra da sizi kısıdayan ve gücünüzü artıran şeyleri belirleyip bunların üstüne gidin. 30 Kasım3 Aralık arasında doğduysanız, bu süreç, yılın ilk dokuz ayında sizin için daha önemli olacak. 3 Aralık’tan sonra doğan Yaylar, Satürn’ün etkisini ekim, kasım ve aralık aylarında ve daha sonra 2014 yılında hissedeceklerdir.

Hastaneye yatan bir akrabanızı ziyaret edebilir ya da yasal konularda yardıma ihtiyacı olan yaşlı bir akrabanıza yardım edebilirsiniz. Bu durum sizi gerse de elinizden geleni yapmalısınız, vicdanınız rahat olur. On İkinci Eviniz, hayatınızın gizli alanlarını temsil eder. Birçok açıdan bilinçaltınızı serbest bırakacak, hayatı ve size sunduklarını kabul edeceksiniz.

Kronik bir sağlık sorununuzun çözüme kavuşturulması gerekebilir. Bu yıl gribe sıkça yakalanabilirsiniz. Kendinizi korumalı, dengeli beslenmeli, uykunuzu almalısınız.

Satürn 26 Kasım12 Aralık Arasında Doğanlar

Ürün Çemberleri

Genellikle çembersel, bazen karışık ve karmaşık, saplarını kırmadan buğday gibi ürünleri yatırarak ve girdap gibi döndürerek yaratılan, sıkça eni on metre ya da daha fazla olan, hemen hemen her zaman gece yapılan ve gündüz bulunan şey nedir? Bunlar, bir tanesinin Wiltshire’daki Ingiliz tarlalarında bulunduğu 1980’den bu yana artan bir sıklıkla görülen ürün çemberleridir.

1991 de üç yüzden fazlası bulunmuştur. Ürün çemberleri, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Japonya, Almanya ve Avusturalya’da bulunmuştur. Önceki yüzyıllarda bu etki büyük olasılıkla Şeytan a atfedilirdi. Günümüzde ise uzaylı yaratıklar bu onurun sahibidir.

Bir ürün çemberinin yalnız ipler ve kazıklar kullanan bir grup insan tarafından bir saatten az bir zamanda yaratılabildiği gösterilmiştir. Kazığı yere çaktıktan sonra ona bağladıkları ipi gererek, yeşil ürünler üstünde sürüklerler (gövde bölgesini kırmayan bir biçimde).

Ürün çemberlerinin çoğu Ingiltere’de bulunur ve orada, 1991 yılında, altmışlarında iki kişi, David Chorley ve Doug Brower, Ingiltere’deki ürün çemberlerinin çoğundan sorumlu olduklarını kabul etti. En azından bir uzman araştırmacıyı aldatarak becerilerini sergilediler.

Aldatmacalar ve Aldatmacacılar

Bazen yanılsamaya giden yol, ustaca hazırlanmış bir düzenbazlık kendilerine sunulduğunda insanların ne kadar kolay kandığını göstermek amacıyla kasıtlı olarak düzen çeviren kişiler, diğer bir deyişle aldatmacacılarca yaratılır. Aşağıda üç kötü şakanın öyküsü anlatılmaktadır. İlki 130 yıl önce olmuştur, İkincisi yirminci yüzyılın başlarında ve üçüncüsü ise sadece birkaç yıl önce.

Cardiff Devi Kocaayak ya da Loch Ness Canavarı gibi yaratıkların şakadan olması veya olmaması mümkün gibi görünürken, Cardiff Devi ise kesinlikle bir şakadır. 1869 yılında, 3 m. boyunda taşlaşmış tarihöncesi bir insana ait olduğu iddia edilen bir heykel, kuyu kazan kişiler tarafından New York’un Cardiff kenti yakınlarında “keşfedilmiştir”. Çıplak ve acı çekmiş gibi görünen taş devin oluşumu tarihöncesine ait değil; George Hull’un fikriydi. Bir yıl öncesinde, Hull, Fort Dodge, lowa’dan Şikagoya gönderilmiş olan bir alçı taşı bloğunu, bir insan şeklinde yonttuktan sonra çiftliğinde gömmüştü. Topraktan çıkarıldıktan sonra, heykel büyük bir çadırda halka sergilenmişti. Bir ücret karşılığında devi görebilen insanlar, 15 dakikalık bir konuşma dinleyip, sorularına yanıt alabildiler. Burada ve başka yerlerde heykelin sergilenmesi sahiplerine büyük paralar kazandırdı.

Fosilleri ve eski yaşam biçimlerini çalışan bir uzman, Othniel C. Marsh heykeli inceleyene kadar işler iyi gitti. Taze alet izlerini ve uzun bir gömülme sırasında üzerinde pürüzler oluşacak olan düzgün, cilalanmış yüzeyleri göstererek diğerlerini bunun bir oyun olduğu konusunda ikna etti. Kısa bir süre sonra, Iowa’dan bazı taş ocağı işçileri, iki yıl önce Hull’a büyük bir blok Iowa alçı taşının gönderildiğini hatırladılar. Bir yıl öncesinde bir arabayla Cardiff’in arka yollarından çok büyük bir tahta sandığın götürüldüğü de hatırlandı… Sonra, Şikago’dan iki kişinin heykeli yontan kişiler olduğu iddia edildi.

Hull bu oyunu niçin oynamıştı? Eğlence ve kazanç içini Bir papazla Tekvin de yer alan “yeryüzünde o günlerde devler vardı” sözü üzerinde tartıştıktan sonra, bu yeıyüzündeki “devleri” yaratmaya, gömmeye ve sonra da keşfetmeye karar vermişti.

Bu şakanın ortaya çıkmasına halkın tepkisi ne olmuştu? Bu açıklama halkın Cardiff devine hayranlığını neredeyse hiç gölgelememişti. Dev, büyük seyirci çektiği New York a götürüldü. Heykeli kiralama önerisi geri çevrilen P. T. Barnum, kendi kopyasını yaptırdı ve sergiledi. Barnum’un pazarlama becerisi sonucunda Barnum’un taklit heykeli, eskisine göre daha büyük bir kalabalık çekti. Bir tura götürüldükten ve birçok farklı yerde sergilendikten sonra, Cardiff devinin sonu, halen dikkat çekmeye devam ettiği New York, Copperstown’da Farmer’ın Müzesi’nde bir açık alanda sergilenmek oldu.

Kristal Sağaltımı

Kristal yapısındaki maddelerin hoş ve çoğu kez yatıştırıcı dış görünümü, onların düzenli, tekdüze, üç boyutlu moleküler yapılarının yansımasıdır. Sözdebilimcilere göre, kristaller, özellikle de kuvarz, kristale kilitlenen ve takıldığı zaman insanın sağlığını olumlu yönde etkileyen, dilekler ve sağlıklı düşünceler aracılığıyla sağaltım merkezleri olarak iş görebilir. Kristallerin, düşünce titreşimlerini alıp, sonra da onlara “kilitlenerek’’ çalıştıklarını söylerler.

Bu sav, bilim insanlarının kuvarz kristalleri ve beyin dalgaları hakkında bildikleriyle çelişkilidir. İnce kuvarz dilimleri çok hızlı frekanslarda (saniyede milyonlarca devir) titreşirken, beyin dalgaları oldukça farklı sıklıkta (saniyede birkaç yüz devir) olan oldukça farklı bir desen sergiler. Kuvarz kolye takmanın sonucu olduğu iddia edilen herhangi bir iyileşme, sözdebilimsel altenatif tıbbın diğer formları için geçerli olan etkenlere (plasebo etkisi, vb.) atfedilebilir.

Psişik Cerrahlık

Cerrahlık, uzun bir süredir yaralanmalarda, hastalıklarda ve diğer durumlarda gerekli ve etkin bir tedavi biçimi olarak tanınmaktadır. Anatomide, anestezide ve ameliyat sonrası steril koşullar yaratma konusunda bilgiler artıkça günümüzde cerrahlık, hastaların ameliyat enfeksiyonlarından öldüğü ve ameliyat sırasında gereksiz yere acı çektiği günlere göre büyük ilerleme kaydetmiştir.

Yine de bu işlemin güçlükleri olduğu için çaresiz kalmış insanların, psişik cerrah denilen kişilerin hizmetlerinden yararlanmak konusunda kandırıldıkları görülür.

Bu sözdebilimciler, anestetik, dikiş, ameliyat sonrası uzun bir iyileşme süreci, ameliyat sonrası şok olasılığı, X ışınları ve CAT taraması, kan nakli, ameliyat sonrası akciğer enfeksiyonu ya da bacaklarda kanın pıhtılaşması, sindirim sistemini izlemek için mide ve bağırsaklara sokulan endoskop (ışık ve video bağlantısı ile donatılmış esnek optik tüpler) gibi komplikasyonları olmayan işlemler sunar. Yalnız tek bir sorun vardır: şifa yoktur.

Psişik cerrahlık, uygulayıcısının deriyi çıplak elleriyle (bıçaksız!) yararak tümörlü olduğu savunulan dokuyu çıkarma yoluyla organik rahatsızlıkları tedavi ettiğini iddia ettiği sözdebilimsel bir süreçtir. Parmakları kan gibi bir sıvının ortasında yeniden göründüğünde, bulunmaya çalışılan hastalıklı insan dokusu gibi görünen bir şeyi sıkıca tutmaktadır. Görünüşe bakılırsa mucizevi bir şekilde bir iz bile bırakmadan yara anında iyileşir. Hasta sözde iyileşmiş bir şekilde evinin yolunu tutar.

Gerçekte ise psişik cerrah önceden bir miktar “kan’ (tavuk, domuz, inek kanı ya da hint biberinden yapılmış bir boya) ve doku (genellikle yağ ve küçük bir hayvanın iç organları) saklar. El çabukluğu ile bu materyalleri başparmağına uyan lastikten sahte bir parmağın ucundaki oyuğa gizler ve bu sahte parmak “kesiği” temizlemek için kullanılan yara bezleri arasına gizlenebilir. Diğer bir yöntem, yardımcılarının belli etmeden bu gereçleri plastik tüpler içinde cerraha vermeleridir.

Cerrah hastanın derisi üzerinde bir kesiğe benzeyen bir çizgi yaparken, bu katlanmış deri boyunca “kan” fışkırtır. Deriye giriyormuş gibi görünen parmaklar bu katın altına sokulur ya da sadece alt tarafta bükülür öyle ki hastanın vücuduna girmiş gibi görünür. Parmaklar katlanmış derinin altından çekilirken avuç içindeki doku vücudun içinden çıkıyormuş gibi gösterilir. Ve kuşkusuz, dokunun çıkarılmış gibi göründüğü bölge cerrah tarafından temizlendiğinde, deri önceki yaralanmamış haline gelecek biçimde onarılmış görünür!

Psişik cerrahlık sihirbazlıktan başka bir şey değildir; sihirbazın, doğaüstü ve paranormal güçleri varmış gibi göstermek amacıyla değişiklikler ve yanılsamalar yaratmak için fiziksel yolların kasıtlı olarak kullanılmasıdır. Sihirmiş gibi görünür. Doğal bilimlerin yasalarıyla çatışan ve fiziksel olmayan yollarla değişimlere neden olduğunu iddia eden bir sözdebilimdir.

Her yıl binlerce insan psişik cerrahların sahte sözlerinin kurbanı olmaktadır. Psişik cerrahlık için en gözde yerler Filipinler ve Brezilya’dır. Bu uyduruk tedavilerle elde edilen herhangi bir iyileşme, sözdebilimsel alternatif tıbbın diğer dalları için geçerli olan aynı etkenlere atfedilebilir. Sözdebilimsel alternatif tıbbın en
trajik sonucu, sözde cerrahların kurbanlarının hastalıklarının artık ameliyat edilemez düzeye gelinceye kadar geleneksel hekimlere gitmeyi reddetmesidir.

Kavram olarak gayb?

Kavram olarak gayb

İslâm âlimlerinin bir kısmı, gaybm bilinmesini “yaratılan varlıklardan hiçbirinin ilminin ulaşamayacağı, zahirî ve batmî hislerle kavrama imkânı olmayan, delili ve emâresi bulunmayan, insan ilminin taalluk etmediği ve Allah’ın bilinmesini insanlardan gizlediği varlık ve işler” şeklinde belirtmişlerdir.

Bunlara göre gizlilik ve bilgimiz dışında olan şeyler gaybın aslını oluşturmaktadır. Bu nedenle Allah’ın bildirdikleri dışında hiç kimse gaybı bilemez. Diğer bilginler ise “gizlilik ve bilinmezliğin” gaybm ânzî özelliği olduğunu benimsemekte ve ilk görüşü paylaşan âlimlerin bu kanaatleriyle gayba “adem” yani, yokluk mânâsını verdiklerini ileri sürmektedirler. Hâlbuki gayb yokluk değil, duyularla idrak edilemeyen şey demektir. Bu anlama göre Allah’ın varlığının gaybî olması, O’nun zâtının hislerle idrak edilemeyeceğini göstermekle birlikte O’nun varlığının “adem”e nisbet edilmesi söz konusu olmamaktadır.

İbn Mes’ûd, İbn Abbas, Haşan elBasrî, Mukâtil b. Süleyman ve Taberî gibi ilk dönem müfessirleri, gaybı ister henüz vücuda gelmemiş olsun, isterse mevcut olsun insanların henüz bilemedikleri gizli ve duyular yoluyla idrak olunamayan mümkün varlık olarak tanımlamışlardır.

Gerçeğin Bittiği… ve Yanılsamanın Başladığı Yer

inançlar ve umutlar hüsnükuruntuya değil de, eleştirel düşünceye dayanmalıdır. Sözdebilimsel inançlar, gerçeğe dayalı doğal bir dünya görüşüne doğru ilerlemeyi engeller çünkü bunlara yapışan kişiler eleştirel düşünceyi kullanmaz. Bu yanılsamaya giden yol, bu nedenle aldanmaya giden yoldur: Geçersiz kılan kanıtlar karşısında yanlış inanç ve yanlış umut.

Alternatif tıpta, aldanmaya giden böyle yollar için birçok örnek vardır, insanlar, geleneksel tıbba bağlı önemli sorunlar olduğu için bu yolları kullanmaya özendirilir. Geleneksel tıp, insanlığın fiziksel hastalıklarının azaltılmasında çok büyük etkisi olmuş olmasına; fakat fiziksel sorunlardan arındırma konusunda umut veren, fakat güvence vermeyen acı verici süreçleri de kapsamıştır. Pahalı olabilir. Yanlış tedavi riski, nadir olmasına karşın gerçektir. Reçete ile verilen ilaçlar, rahatsız edici ve bazen de beklenmedik yan etkilere sahip olabilir. Geleneksel tıp, hastalığın nedenini bile bulamayabilir ya da hastalığa bağlı acıyı dindiremeyebilir.

İnsanların neden geleneksel tıbbı reddetmeye ve alternatif (geleneksel olmayan) sağlık bakımının uygulayıcılarından yardım beklemeye yatkın olduklarına şaşmamak gerek. İnsanların, neden daha az saldırgan, daha az korkutucu, daha az riskli ve daha az pahalı olma yönünde umut veren yöntemlere kandıklarına da şaşmamak gerek. Şunu unutmamak gerek: satıcı sorumluluk kabul etmezse, bunun için alıcı güncel olarak doğrulanmış kanıtlardan yoksun tedavilerden sakınmalıdır…

Sözdebilimsel yöntemler, ara sıra işe yarar görünmelerine karşın, gerçekte işe yaramaz. Belirli bir tedavi alan bir kimsenin sonradan kendini iyi hissetmesi, tedavinin iyileşmeyi sağladığı anlamına gelmez: İki olgu arasındaki var olan bir ilişki birinin diğerinin nedeni olmasını gerektirmez… Tedavi edilmiş ya da edilmemiş olsun, birçok hastalık doğal seyrini izler; doğal olarak kendilerini kısıtlar. Çok az da olsa, doğal olarak kendiliğinden iyileşmeler olabilir ve olmaktadır; çoğu kez ölümcül olan hastalıklarda bile.

Dahası, sözdebilimsel tekniklere inanma sonucu ulaşılan psikolojik rahatlama, fizyolojik iyileşme şeklinde yanlış yorumlanabilir. Üstelik, gerçek fizyolojik iyileşmeye etkin olmasa bile yeni bir tedaviye ulaşılabilir! Vücutlarımızın bu yeteneği bizi hasta eden etkeni, bazen ortadan kaldırır, yeter ki “plasebo etkisi” olarak bilinen tedaviye inanalım. Örneğin astım hastalarına yeni bir soluk açıcı ilacın onların solumalarını rahatlatacağı söylenmişse, ilaç etkin olmayan bir madde ya da plasebo içerse bile, sonuçta tam olarak bu olur. Gerçekte hastaya dört mesajdan birini gönderen hemen hemen her şeybirisi beni dinliyor; hastalığım açıklanabilir; diğer insanlar benim için kaygılanıyorlar; hastalığım denetlenebilirsağlıkta ölçülebilir iyileşmeye neden olabilir.

Plasebolar çoğu zaman gerçek ilaçlar gibi sonuç verir. Kolesterol düzeylerini etkiledikleri ve birikimsel ve zamana bağlı etkiler sergiledikleri bilinmektedir. “Nosebo” etkisi denilen istenilmeyen reaksiyonlara neden olabildikleri de görülmüştür. Nadir olarak plasebo bağımlılığına da rastlanmıştır. Bu nedenle, nesnel başarı ölçüleri olan uygun biçimde denetlenen deneyler ile tüm teknikler değerlendirilmelidir.

Ateş Üzerinde Yürüme?

Bildirilen bir olayın gerçekliği bir kere ortaya konulduktan sonra olay hakkında ileri sürülen hipotezler, herhangi birinin sözde hipotez olup olmadığını belirlemek için değerlendirilmelidir. Ateşte yürüme durumunu düşünün, insanların kızıl korların üzerinden yürüyerek zarar görmeden geçtiği gerçek bir olay.

Üzerinde yürümek için üç metreye on metrelik bir ateşin hazırlanması saatler alır. Bol miktarda odun kızıl kor haline gelinceye kadar yakılmalıdır. Ateş yolunun ortasında sıcaklık 430 °Cye ulaşır (kâğıt 230 °C’da yanar; 430 °C’da biftek iyice pişer). Yakından izleyen seyirciler çıkan sıcaklığın yoğunluğu nedeniyle bolca terlerler. Bir adam ayakkabılarını ve çoraplarını çıkanr, çıplak ayaklarıyla basarak korun üzerinden geçer ve karşıya doğru hızla yürürken hiçbir acı belirtisi göstermez.

Tabanlarında hiçbir kabarcık ya da yanık olmadan öteki uçtan çıkar. Singapur, Malezya, Fiji ve Hindistan gibi ülkelerde ateş üzerinde yürüme, mistik güçlere bağlı dinsel bir törenin parçasıdır. Olumlu düşünmenin bir sınamasıdır diye reklamı yapılarak pazarlandığı da olur.

Bu olay, mucizevi ayaklarla gerçekleştirilen mucizevi bir iş midir? Yoksa bilimsel olarak açıklanabilir mi? Ne de olsa, sıcaklığın sadece 200 °Ç olduğu fırının içinde metal kek kabına dokunursanız, kap kesinlikle derinizi yakacaktır. Aslında, ateşte yürümek, ne mistik güçleri, ne de olumlu düşünmeyi gerektirir. O, bunun yerine, doğal fiziksel bir olayın sergilenmesidir.

Elinizi sıcaklığın 200 °C ulaştığı bir fırının içine sokar ve kek kabına dokunursanız, yanarsınız. Fakat, sıcaklığın yine 200 °C’a ulaştığı bir fırına elinizi sokar ve yalnız sıcak hava ya da sıcak keke dokunursanız yanmazsınız. Bunun açıklaması oldukça basittir. Kek ve hava, ısıyı kötü biçimde tutar (düşük bir ısı kapasiteleri vardır) ve ısıyı hızla iletmez (kötü ısı iletkenlikleri vardır). Kek ve hava ile uzun süre temasınız olmadıkça, elinize onu yakmak için yeterince ısı iletilmez. Metaller (tava gibi), diğer taraftan, mükemmel ısı tutucuları ve mükemmel ısı ileticileridir. Böyle olunca, elinize zarar vermek için yeteri kadar ısıyı hızla geçirebilir.

Sıcak korun üzerini örten küller ise, 400 °C de bile, ısıyı iyi tutamazlar, kek ve hava gibi, ısıyı çok hızlı iletmez. Böylece katı olan kor ile ateş yürüyücüsünün tabanları arasında bir yalıtım tabakası oluşturur. Başarılı bir şekilde ateş üstünde yürümenin sırn”, her ayak kaldırılmadan önce sadece bir saniye kadar kor ile temasta kalacak şekilde hızlı yürümektir. Tüm yürüme süresi, genel olarak 7 saniyeden azdır.
Diğer bir deyişle, çok yavaş yürürseniz, yenilginin acısını çekersiniz. Cıss!