Aralık 2014

Astroloji ve kuantum

Artık bugün, atomaltı seviyede birbiriyle ilişkili foton çiftleriyle benzer karşılıklı ilişki deneyleri yapıldığından ‘yaşam biçimlerini’ bağlayan, yerleri tespit edilemeyen etkilerin varlığı birçok kez kanıtlanmıştır. Fotonlann, ister birkaç santimetre uzaklıkta, ister evrenin bir başından diğerine olan uzaklıkta düştükleri uzamsal ayrılıkta sergiledikleri davranış biçimleri ürkütücü bir benzerlik gösterir; öyle ki sanki aralarında hiç uzaklık yokmuş gibidir. Benzer ürkütücülükteki karşılıklı ilişki etkilerini zaman içinde göstermek için de benzer deneyler yapılmıştır. Farklı zamanlarda olan iki olay sanki aynı anda olmuşçasına birbirini etkiler. Hatta, bir tür eşzamanlı dans gibi, zamanın bir ucundan diğerine ulaşmayı becerip, sağduyu merkezli tüm hayal gücümüze meydan okur.

Örneğin, nehrin bir kıyısından diğerine yük taşıyan iki kayıkçı düşünün. Kayıkçı A kendi kayığıyla, kayıkçı B de kendi kayığıyla yük taşır. Nehirde trafik yoğun olduğunda iki kayıkçı eşzamanlı olarak çalışırlar, ancak işin yavaş olduğu dönemlerde vardiya usulü çalışmaya karar verirler. Kayıkçı A sabahlan, fal ve kayıkçı B öğleden sonralan çalışır: Yoğun iş nöbetlerinde iki kayıkçı da çalışacaklan kayığı gelişigüzel seçerler. Hiçbiri bir diğerinin seçtiği kayığa sahip çıkmaz. Ayn vardiyalarda çalıştıklan zamanlarda da çalıştıklan kayığı seçişlerindeki rastgelelik devam eder; fakat çok önemli bir büküm vardır.

Çünkü Kayıkçı A sabah vardiyası için kayıklardan birini keyfi olarak seçer; Kayıkçı B öğleden sonra vardiyası için, Kayıkçı A’nın hangi kayığı kullandığını bilmemesine rağmen onun sabah kullanmadığı kayığı seçer. Böylelikle iki kayıkçı günün değişik zamanlannda çalışıyor dahi olsalar, ikisi de kayıkları sanki diğer kayıkçı da çalışıyormuş gibi kullanmaya devam ederler. Sanki daima karşılıklı bir ilişki içindelermiş gibi davranış biçimleri birbirlerinin vardiya zamanlan üzerinden birbirlerine bağlıdır.

Bu satırlarda sözü edilen foton deneylerinde kanıtlanan karşılıklı ilişki o kadar simetriktir ki kayıkçı A’nın kayığını, kayıkçı B’nin diğerini seçeceğini sezinleyerek seçtiğini ya da kayıkçı B’nin kendi kayığını seçerken herhangi bir gizemli bilgiye sahip olduğunu söylemek çok anlamsızdır. Karşılıklı ilişkiler için Tarot falı ve söylenebilecek en önemli şey, iki olay arasında zaman farkı olmasına rağmen her zaman bir uyum içinde olacağıdır; bu yüzden bunlar arasında nedensonuç ilişkisi oluşturmaya çalışmak çok yararsızdır. Böyle eşzamanlı davranışa biçimi kuantumun tüm mekanik ilişkilerinin temelini oluşturur. Bu da Sokrates öncesi Yunan kavramı olan “Varlığın birliği” fikrini çok modern bir yolla destekler.

Karşılıklı ilişkide olup yerleri tespit edilemeyen etkilerin ayn birimler ya da olaylar arasında varolma derecesi sistemin “parçacık” ya da “dalga” olma durumuna bağlıdır. Parçacıklar daha aynk olup daha az ilişki halinde olurlar; oysa dalgalar gruplar halinde daha güçlü ilişkiler kurdukları bir davranış biçimi sergilerler. Bu konuya ilerideki bölümlerde kişisel kimlik ve yabancılaşmanın kökeni konulannı işlerken yeniden döneceğim.

fal bak

Kuantum fiziğinin aşka etkisi

Bir kuantum fizikçisi ikizlerin birbiriyle ilişkili yaşarçılanna inanmakta zorluk çekmez. Kendi denklemlerinin bunu daima önceden tahmin ettiğini söyler ve ikizler arasındaki bağın, onlann birer bireysel varlık olarak bir bütünün parçalan oluşuyla açıklandığını ileri sürer. Ancak Einstein’a göre bu yeterli değildi. Einstein, Saklı Değişkenler kuramında bunun yerine (verdiğimiz ikiz örneğiyle* ilintili olarak) ikizlerin yaşamlanndaki benzerliği sağlayan unsurun daha bildik bir faktör, örneğin gen yapılanndaki benzerlik olduğunu ileri sürer. Bu konuyla ilgili tartışma, sonunda, John Bell adlı fizikçinin tanımlayıcı bazı deneylere olanak tanıyan teoremiyle yerine oturmuştur.

Belfin teoremine göre; eğer ikizlerden birinin yaşamına dışandan müdahale edersek, örneğin Londra’da kalan ikize merdivenlerden inerken arkasından bir tekme atıp, onun düşüp bacağını kırmasına neden olursak ve eğer California’daki de benzer bir düşmeyle yaralanırsa, bunun genetik bir bağla ilgisi olduğunu hiç kimse iddia edemez.

Buna göre, eğer California’daki ikiz, diğeri Londra’da tekme yiyip düştüğünde dimdik ayaklannın üzerinde durmaya devam ederse kuantum kuramı yanlış, Einstein doğrudur; fakat California’daki ikiz de düşerse, Einstein yanlış, kuantum kuramı doğrudur. Aslında, Londra’daki ikiz tekmeyi yiyip düşünce, California’daki ikiz de Tarot falı ve onu kimse tekmelememesine rağmen aynı anda tıpatıp benzer bir düşüşle bacağını kıracaktır. Onların yaşamlannın hiçbir yönü ayrılamaz.

İkizler örneği Einstein’a değil, bana aittir.

Kuantum seviyesindeki yerleri tespit edilemeyen değişkenlerin birbirleriyle olan bağlantılarının varlığı tüm fizik dünyasını sarsmış ve kuantum fizikçilerinin kuramlarının ne anlama geldiğini açıklayamamalannm ana nedeni olmuştur. Bu kitap boyunca kuantumun yer tespitsizliği ile günlük yaşamımız ve deneyimlerimiz arasında benzerlikler kurmaya çalışacağım. Fakat 6. Bölüm’de bilincin doğasını fal bak ve ye ayn birimler arasında yerleri belirlenemeyen değişkenlerin birbirleriyle olan bağlantılannı aynntılı bir şekilde işlerken bilincin kuantum seviyesinde mekanik bir fenomen olarak ele alınması çok önemli bir gereklilik olacaktır. O noktada, yer belirsizliği kavramıyla desteklenmiş olan yeni ilişki kavramının niçin bize kendimizi anlamada yepyeni bir anahtar sağlamadığı sorusunu sormak önem kazanacaktır.

fal bak

Anlık yetersizlikler

Kuantum kuramı denklemlerinin, anlık yersizliğin gerekliliğini önceden tahmin ettiğini ilk olarak Einstein göstermiştir. Ona göre bu olanaksızdı. Kendi deyimiyle bu ‘çok muğlak ve saçmaydı. Einstein, kuantum fiziğinin o engin metâfiziksel yapısından hiçbir zaman hoşnut kalmamıştır. Yersizliğin önceden bilinebilir olması Einstein’ın kuantum kuramının “tamamlanmamış ve yanlış yolda” olduğunu kanıtlanması için fal bak ve açık ve net bir örnekti ve bu bir süre ileri sürdüğü fikrin esaslı bir dayanağı olarak kaldı. Fiziğin ünlü paradokslanndan birinde (EinsteinFodolskyRosen Paradoksu ya da E.P.R. Paradoksu) Einstein varolduğu sanılan bu yersiz etkilerin bir çelişkiye yol açtığını her zaman savunmuş ve göstermiştir.

E.P.R. Paradoksu’nu biraz açıklığa kavuşturmak için, sözgelimi Londra’da dünyaya gelmiş; fakat doğar doğmaz birbirlerinden ayrılmış tek yumurta ikizlerinin kaderinin ne olacağını hayal etmeye çalışalım.* İkizlerden biri Londra’da kalırken, diğeri California’ya götürülür.

Yıllarca birbirlerinin varlıklarından habersiz olarak ve ilişki kurmaksızın yaşarlar. Sağduyumuz bize ikizlerin birbirlerinden tamamıyla farklı yaşamlar sürdüğünü düşündürür. An E.P.R Paradoksu, Einstein, Podolsky ve Rosen tarafından ortaya atılan düşünsel bir deneydir. Buna göre bir fizikçi aynı kaynaktan fal bakma gibi çıkıp farklı yönlere uçan iki protonun pozisyonlarını ve momentumlannı ölçebilir. Daha sonra bu teori, David Bohm taralından geliştirilmiştir O da fizikçinin iki protonun dönüşlerini ölçebileceğini ileri sürer.

Onun bu iddiası, 1970’de totonlarla (ışık parçacıklanyla) yapılan karşılıklı ilişki deneylerine temel oluşturmuştur.cak bir psikologun yaptığı araştırmaya göre birbirlerinden ayrılmalarına ve hiçbir iletişim kurmamalarına rağmen ikisinin birbirine çok benzer hayatlar sürdüğü ortaya çıkar. İkisinin de takma adı “Porsuk’tur, ikisi de yaşadıkları bölgede savcılık yaparlar, ikisi de kahverengi tonlarda kıyafetler giyerler ve ikisi de yirmi dört yaşlarında Jane adlı sanşın bir bayanla evlenmişlerdir. Bütün bunlar nasıl açıklanabilir?

fal bak

Kuantum kuramcıları

Bazı kuantum kuramcıları, ki bunlar arasında Niels Bohr ve Heisenberg gibi çok önemli kuramcılar da vardır, gerçekliğin temelde belirsiz olduğunu, bilinen günlük yaşamımıza bir taban oluşturacak sabit ve net hiçbir şey olmadığını ileri sürmüşlerdir. Gerçeklikle ilgili Tarot falı bak denince her şey bir olasılıktır ve öyle kalmaya da mahkûmdur. Bir elektron bir parçacık olabilir, bir dalga olabilir, ya da falanca yörüngede olabilir; yani her şey olasılık dahilindedir. Böyle şeyleri ancak verili bir durum içindeki genel sınırlandırmalar dahilinde en mümkün olasılıkları dayanak alarak önceden tahmin edebiliriz.

Gerçekliğin aslında birçok olasılık içerdiğine dayanan bu görüşle bizler kuantum kuramının yanıtlanmamış ana sorusuyla baş başa kalmış oluyoruz: Bu dünyada herhangi bir şey nasıl olurda hakiki ya da sabit olabilir? Bu Newton’un, yeni olan hiçbir şeye yer olmayan, bir makine gibi tıkır tıkır işleyen evrenindeki açmazın tam tersidir. Newton’u okurken, “Herhangi bir şey nasıl olur?” diye sormamız gerekir. Kuantum mekaniğinin BohrHeisenberg. Tarot falı gibi yorumundaki en büyük sorun ise; “Herhangi bir şey nasıl varoluı?”dur.

Fakat Einstein’in izinden giden bir grup coşkulu kuantum kuramcısı, böylesine belirsiz ve olasılığa dayalı bir gerçekliğin insanın algılama sınırlannın ötesinde olduğunu savunmuşlardır. Einstein “Tanrı evrenin varoluşu üzerine zar atmaz” diyerek, bizi Kadiri Mutlak’ın evrenin bildik kumarhane kurallarına göre işlemesine izin vermeyeceğine ikna eder.

Hatta Einstein yandaşlan, kuantum mekaniği tarafından geçer kılınan belirsizliğin, gerçeklikten değil, kuantum kuramının tamamlanmamışlığından ya da doğayı rahatsız etmeden incelemenin olanaksızlığından kaynaklandığını ileri sürerler. Teorinin gerçek nesnelerin varolup olmadığını test etme noktasında başarısız olduğuna dikkatimizi çekip, hakiki dünyanın her zaman düşündüğümüz gibi fal bak ve sabit ve gerçek olduğunda ısrar ederler. Yapmış olduğumuz ölçümler ya da üzerinde çalıştığımız denklemler yüzünden, bunu bilemeyen asıl bizlerizdir. Einstein’a, kuantum fiziğinin şu an için etrafımızda gördüğümüz günlük özdeksel dünyayı açıklamakta yetersiz kaldığı görüşüne katılsam da ben Bohr Heisenberg görüşünden yanayımdır. Yani ben, gerçekliğin temelinin sabit olmayan ve olasılıklarla dolu bir belirsizlik labirenti olduğu görüşünü desteklemek istiyorum. Bu eğilimimin nedeni daha ileriki bölümlerde doğanın bilinciyle kuantum mekaniği arasındaki ilişkiyi incelerken iyice netleşecektir. Zihnimizin işleyiş biçimi, gerçekliğin temel doğasına açılan kapının anahtarı olabilir.

fal bakma

Bu belirlenemezlik olgusu

Benzer olarak, elektronların çoğu ve atomaltı varlıklar, ne tam anlamıyla parçacık, ne de dalgadırlar; onlar daha çok “dalga paketi” diye adlandınlan, ikisinin muğlak kanşımıdırlar. Bu nokta, dalga ve parçacık ikiliğinin ve kuantum gizeminin devreye girdiği yerdir. Dalga fal bakma gibi ya da parçacık değerlerini ölçerken ulaşmak istediğimiz asıl ölçü, ikiliğin ortak değerleri ne deniyle her zaman için gözden Kaçacaktır. Dalga paketinin ölçümünden umacağımız en iyi sonuç, durumu ve hızıyla ilgili tam olarak belirlenemeyen bir değer olacaktır.

Bu belirlenemezlik olgusu belirsizlik ilkesinin kaynaklandığı yerdir. Bu olgu, tıpkı koca bir kazan çorba içerisindeki şeyler gibi, hiçbir şeyin sabit ve tam anlamıyla ölçülebilir olmadığı ve her şeyin belirsiz, sanki hayaletvari, kolay kolay anlaşılamayacak olma olgusunu, Hewtoncu determinizmdeki her şeyin sabit, belirli ve ölçülebilir olma olgusunun yerine koymuştur.

Nasıl başka bir insanı asla tam anlamıyla anlayamıyor, ne kadar kafa yorsak da onun özünü bir türlü kavrayamıyorsak, fal bak ve temel parçacığı da anlayamayız. Sanki yalnızca sis içinde gölgeler görmeye ebediyen lanetlenmişizdir. Kuantumun doğasındaki belirsizlik, kuantum mekaniği tarafından tartışılan temel felsefi sorunların, yani gerçekliğin doğası sorunsalının odak noktasını oluşturur.

fal bakma

Belirsizlik ilkesine

Newton fiziğinde gözle gördüğümüz tüm varlıkların en küçük ve bölünmez parçasına atom dendiğini ve bunların birbirlerini çekip, ittiğini ve sürekli birbirlerine çarptıklarını biliyoruz. Bunlar her biri uzay ve zamanda kendine ait bir yer kaplayan, birbirinden ayrı, katı oluşumlardır. Diğer yandan, dalga hareketleri ise ışık dalgalannda olduğu fal bakma gibi giti eterimsi uçucu bir zemindeki titreşimler gibidir. Newton’ijn fiziğinde hem dalgalann hem de parçacıkların rolü vardır, ama parçacıkların daha temel olduğu ve her bir parçacığın maddeyi oluşturduğu düşünülmüştür.

Kuantum fiziği için ise, hem dalga hem de parçacık aynı derecede temel unsurlardır. Her biri maddenin beliriş yollarından biridir ve maddeyi ikisi birlikte oluşturur. Hiçbiri kendi içinde tamamlanmış değildir ve ikisi birden bize fal bak ve bir gerçeklik tablosu çizmek zorundadır. Bu da, asla ikisine birden aynı anda net bir şekilde bakamayacağımız anlamına gelir. Bu durum, kuantum kuramında tamamlayıcılık ilkesi kadar önemli olan Heisenberg’in belirsizlik ilkesinin özüdür.

Belirsizlik ilkesine göre dalga ve parçacık tanımlamaları birbirlerine engel olur. Varoluşun tam anlamıyla anlaşılması için her ikisinin de aynı anda ulaşılır olması gerekirken, belli bir zamanda ancak birisine ulaşmak mümkündür. Bu durumda; ya elektron parçacık konumundaysa onun kesin durumunu ya da dalga konumundaysa momentumunu (hızını) ölçebiliriz. Fakat asla aynı anda ikisini birden ölçemeyiz.

Elektron muammasını çözme işlemi biraz ilk psikiyatrik görüşmenin dinamiğine benzer. İdeal olarak bir psikiyatrist, hastasıyla ilk görüşmesinde hem onun geçmişiyle ilgili gerçekleri öğrenmek hem de onunla hoş bir iletişim kurmak isteyecektir. Ancak ortada bir sorun vardır; eğer psikiyatrist hastasına geçmişiyle ilgili sorular sorarsa bunlann yanıtlarını alır, bu arada hasta o andaki kendi olma durumunda değildir ve geçmişine gömülür gider. Diğer taraftan eğer psikiyatrist daha yaratıcı ve alıcı bir dinleme uğruna bu soruları sormayı bırakırsa hastanın o anki durumunu iyice kavrarken geçmişi hakkında çok az bilgi edinebilmiş olacaktır. Bu iki unsur birbirlerini dışlaşa da hastanın durumuyla ilgili portreyi eksiksiz çizebilmek için ikisine de gereksinim vardır.

fal bakma

Mutlu evliliğin sırları

Aynı zamanda, dikkat çekici bir şekilde yaşlı kuşakların daha mutlu evlilikleri bulunmaktadır. Bu nedenle araştırmacılar, şunu itiraf etmek durumunda kalmaktadırlar: “Bu insanlar, evliliğe daha faydacı yaklaşıldığı, evlilik ile ilgili desteğin daha fazla olduğu ve çiftlerin, evliliklerini yaşam boyu sürdürmeye kararlı oldukları dönemde evlenmiş olan insanlardır.”

Biri 83, diğeri 75 yaşında olan çift, Tarot falı gibi Slough gönüllüleri arasındaki en sıradışı insanlardı. Kadın, Sadlerls WelIs’te fal ve bale eğitimi almıştı ama İkinci Dünya Savaşı, profesyonel eğitimine ara vermesine neden olmuştu. Savaş sonrasında, müzik ve hareket eğitimi aldı, bir öğretmen ve danışman oldu.

Çift, yıllar boyunca fal bakma ve palyaçoluk seminerleri verdi, müzik ve beden hareketleri öğretti. Aynı zamanda Slough kasabasında ve Ispanya’da “yaşam yolculuğuna dayalı” tatil kursları düzenlediler (bu kurslardan bir tanesi, yaşlı insanların emekliliklerini kutlamalarına yardımcı olan “Kış Vakti Aslan” adlı kurstur).

Şu anda, birlikte yaşlı ve güçsüz insanlar için tarot falı müzik ve hareket eğitimi vermektedirler. Eşlerden erkek olanı şu açıklamada bulunmaktadır: “Bu grupta hiçbir şey ‘aptalca’ ya da ‘saçma’ olarak adlandırılmaz ve karşılıklı destekten ve saygıdan başka hiçbir kural bulunmamaktadır. Herkes sırayla dans etmekte ya da duygularını ifade edecek şekilde hareket etmektedir ve benim görevim karşımdaki insanın ifade ettiği duygusuna uygun olarak piyanoda müzik çalmak ve onun içinden geldiği şekilde hareket etmesine yardımcı olmaktır.”

Bu çift, sağlıklarının ve refahlarının bu kadar iyi olmasının sırrının hareketli bir yaşam sürmek, aileleri ve toplum ile güçlü sosyal ilişkiler kurmak ve elbette aşk ve sevgi olduğunu söylemektedir. Her ikisinin de bu evliliği ikinci evlilikleridir (ortaklaşa kurdukları aileleri erkeğin dört çocuğundan, kadının iki çocuğundan ve 18 torundan oluşmaktadır) ve ikisi de ilişkilerinin ne kadar değerli olduğunu asla gözardı etmemektedirler. 1997 yılında koca, bir bypass ameliyatı geçirmiş ve çift bir arada 1999 yılında berbat bir trafik kazasından kurtulmayı başarmıştır.

fal bakma

İçsel mutluluğu yakalama

Pek çoğumuz mutlu bir şekilde yaşlanmaya hazırlanıyor, bunun için kendimizi maddi açıdan güvenliğe alıp sağlığımızı iyi durumda tutmaya çalışıyoruz. Ama insanların bu konuda endişelenmemeleri gereken şeylerden bir tanesi ne kadar zeki olduklarıdır. 400 emekli fal bak üzerinde yapılan araştırma, ileri yaşlarında insanların zeka seviyeleri ile mutlulukları arasında bir ilişki bulunmadığını ortaya koymaktadır.

Edinburg Üniversitesindeki psikologlar ve Alan Gow tarafından yapılan bir fal bakma araştarmada, 1921 yılında doğmuş ve IQ’ları 11 ile 79 arasında olan 416 insan üzerinde çalışılmıştır. 80 yaşına vardıklarında bu insanlara, yaşamlarından ne kadar tatmin oldukları ile İlgili bir test yaptırılmış ve şu anki mutluluk seviyeleri belirlenmiştir.

Gow bu araştırma ile ilgili olarak şunları söylemektedir: “Zeka seviyesi ile mutluluk seviyesi arasında belirgin bir ilişkiye rastlayamamamız son derece ilginçti çünkü kültürümüzde zekaya büyük bir değer verilmektedir. Ne çocukluktaki IQ, ne 80 yaşımızdaki IQ ne de yaşamın herhangi bir alanındaki IQ, yaşamımızdan ne kadar tatmin olduğumuz ve yaşamımızın ileride nasıl bir yön alacağı ile doğrudan ilişkili değildir. Belki de önemli olan tek şey, günlük uğraşlarımızı ve görevlerimizi yerine getirebilmektir.”

Son zamanlarda yapılan araştırmalar, mutluluğun U şeklinde hareket ettiğini, yani, insanların en mutlu oldukları dönemin yaşamlarının başı fal ve sonu olduğunu, 40’lı yaşlarımızda en mutsuz dönemimizde olduğumuzu ortaya koymaktadır. Bütün tarot araştırmaları, yaşlandıkça daha mutlu olduğumuzu göstermektedir. Richard Reeves’e göre, Ingiltere’deki en mutlu insanlar, kendilerini rahat hissedebilecekleri kadar parayla emekli olup, sağlıkları yerinde olan ve bulundukları evden ayrılmak istemeyen insanlardır.

fal bakma

MUTLU BİR ŞEKİLDE YAŞLANMAK

Kıyaslama yapılacak olursa, 20 ile 49 yaş arasındaki insanlar fal bak ve ilginç meydan okumalara daha az ilgi duyduklarını söylerken, 30 yaşlarındaki insanlar, iş ve özel yaşam arasındaki dengeden en az tatmin olan insanlardır.

Alzheimer hastalığı konusunda bir uzman olan David Snovvdon tarafından tarot ve Minnesota, Mankato’da yürütülen öncü bir araştırmaya göre, çocukluk döneminde çokça olumlu duygu yaşayan insanlar daha uzun yaşama eğilimindedirler. Rahibelerin uzun yaşamalarının kesinlikle kusursuz yaşam biçimleri ile yakından ilişkisi bulunmaktadır. İçki ve sigara içmemekte, sakin ve topluluk içinde, ruhsal ve huzurlu bir hayat yaşamakta ve az miktarda, sağlıklı şeyler yemektedirler. Bununla birlikte, rahibeler tek tek incelendiklerinde, ortak özelliklerinin dışındaki farklılıkları bize, yaşamın ileri yaşlarında sağlıklı bir zihin konusunda bir hayli bilgi vermektedir.

Rahibelerden bazıları Alzheimer hastalığı yaşamalarına karşın çoğu, bunama ve yaşlılıkla ilgili diğer zihinsel sorunları daha az göstermektedirler. Bu ikinci gruba giren insanlar arasında, 1894 yılındaki fal bakma doğumundan, 104 yaşında uykusunda huzur içinde ölünceye kadar geçen sürede zihinsel olarak sağlıklı ve faal olan rahibe Matthia gibi insanlar bulunmaktadır. Ölüm sonrasında yapılan araştırma, rahibe Matthia’nın beyninin herhangi bir aşırı yaşlanma belirtisi göstermediğini ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte Snovvdon’un araştırmaları sırasında son derece ilginç bir durumla daha karşılaşıldı: bazı rahibelerin beyinleri sanki bunama etkisindeymiş gibi görünmesine karşın kesinlikle bunama ile ilgili dışsal bir belirti göstermemektedirler.

Peki ama rahibe Matthia ve diğerleri, zamanı nasıl aldatabilmek tedirler? Zihinsel becerileri her yıl test eden Snovvdon’un yaptığı araştırmalara göre bu durumu sağlayan bir takım ortak özellikler bulunmaktadır. Bu olumlu etkilerden bir tanesi, bu insanların fal bak bedeninde yeterli miktarda folik asit bulunmaktadır (bu asit mercimek, ıspanak, yeşil fasülye ve tam buğdayda bolca vardır) ve bir diğer etken de ya şamın erken dönemlerinde geliştirilen sözel yeteneklerdir. Bunların arasında daha da önemli olan özelliğin, her birinin de yaşamlarının erken dönemlerinde hissettikleri olumlu tarot duygular olduğu sanılmaktadır ki, rahibelerin yemin ettikleri dönemden itibaren yazdıkları öz yaşam öykülerinde bu net bir şekilde görülmektedir. Bulmacalar, örgü örmek ve egzersiz gibi şeyler de insanları bunama sorunundan korumaktadır. Son olarak elbette inanç ve bu inançtan doğan yaklaşımlar da son derece etkilidir.

fal bakma

Bazı insanlar için dini kısıtlamalar

Bazı insanlar için dini kısıtlamalar büyük bir rahatlama sağlamaktadır. Psikolog Barry Schvvartz, itaatin en önemli faydalarından bir tanesinin insanları kendi başlarına bir takım kararlar vermekten kurtarması olduğunu düşünmektedir. Dine göre kişinin ahlak ve davranışları kurallarla çerçevelenmiştir ve bu sayede insanlar yalnızca dinlerinin öğrettiği çerçevede yaşayıp kürtaj ve ötenazi hakkı gibi zorlu konularda tartışmalara girmekten kurtulmaktadırlar.

Bununla birlikte bazı araştırmalar, dinlerin, kendi inananları üzerinde olumsuz etkileri de olabileceğini, çünkü dindar insanların diğer etnik ve dini kökenlere sahip olan insanlara karşı en fazla ön yargıya ve en az hoşgörüye sahip olan insanlar olduğunu ortaya koymaktadırlar. Örneğin homoseksüel insanların evliliğine karar vermek gibi durumlar söz konusu olduğunda, bazı dindar insanların, eğer bu durum kendi dinlerinin izin verdiği konularla çelişkili ise başka insanların mutluluğunu hiçe sayabildikleri görülmektedir.

Ara Norenzayan, din ile, şiddet ve hoşgörüsüzlük arasındaki ilişki konusunda üç yıl süren bir araştırma yaptı ve son derece rahatsız edici sonuçlara ulaştı. Bu araştırmaya göre, insanların dini adanmışlıkla rının düzeyi arttıkça, farklı davrandıklarını düşündükleri insanlara karşı o kadar hoşgörüsüz hale gelmektedirler. Norenzayan, günümüzde karşı karşıya olduğumuz din ile terörizm arasındaki bağlantıya işaret etmekte ve dindar insanların savaşları onaylama eğiliminde olduklarına da dikkat çekmektedir.

TV programının hazırlığı sırasından BBC mutluluk uzmanı Richard Stevens, yakındaki bir mezarlıkta bir meditasyon çalışması düzenledi. Amacı, gönüllülerin ölüm gerçeğinin daha fazla farkında olmalarını sağlamak ve bu sayede de önceden belirlenebilir sıkıcı yaşamlar yaşamalarından kurtulmalarına yardımcı olmaktı. Richard, ölüm eşiği deneyimi yaşamış ya da ölümcül hastalıklardan kurtulmayı başarmış olan insanların yaşama karşı yeni ve daha olumlu bir bakış açısı geliştirdiklerini söylemektedir. Bu nedenle, daha canlı ve coşku verici bir şekilde yaşamayı deneyimleyebilmeleri için gönüllülerin ölüm konusu üzerinde derin düşünceye dalmalarını istedi.
“Mezarlık terapisi deneyimi, kesinlikle hayatım boyunca katıldığım en güçlü, en etkili ve en ikna edici seminerdi. Genç bir çocuğun mezarının üzerinde 45 dakika boyunca oturmaktan bu kadar çok şey kazanacağımı kesinlikle düşünmüyordum. Bu deneyim sayesinde yaşamın gerçekte ne kadar güzel olduğunu, her ayın, her dakikanın, her salisenin zevk almamız için orada olduğunu hissettim.”

logo (1)

Dini insanların mutluluk seviyeleri

British Columbia Üniversitesinde psikoloji profesörü olan Ara Norenzayan, dini insanların mutluluk seviyelerinin daha yüksek olmasının nedeninin dini ibadetin kendisinden çok kurdukları sosyal iletişim ağı olduğuna inanmaktadır. Bir cemaat olarak ibadet etmek, insanların yalnızlık duygularını azaltır ve karşılıklı bir destekleşme atmosferi yaratarak mutluluğu artırır. Bununla birlikte, araştırmalara göre, yalnızca arkadaş edinmek ya da sosyal açıdan önem kazanmak gibi nedenlerle ibadethanelere giden insanların sağlıkları, buraya yalnızca inançları için giden insanlara oranla daha az iyidir.

Bu da bize, faydaların görülebilmesi için inancın gerekli olduğunu göstermektedir.

“Ben bir Müslümanım ve Müslümanların cemaat inançları vardır. Aile her şey demektir; bu nedenle mutluluk bildirisinde de belirtildiği gibi mutluluk için aile değerlerinin ne kadar önemli olduğunu zaten biliyoruz.”
Mutluluğu artırmasının yanı sıra dinin, sağlık üzerinde de olumlu etkileri bulunmaktadır. Yüksek düzeyde ruhsal inançlara sahip olan insanların Alzheimer gibi hastalıklarda zihinsel yeteneklerini daha yavaş bir şekilde yitirdikleri görülmektedir. Beyin üzerinde yapılan çalışmaların da gösterdiği gibi ruhsallık, nöroendokrin sistem üzerinde etkili olarak sağlığımız üzerinde son derece olumlu etkilerde bulunmaktadır.

Buna ek olarak, pek çok din, uyuşturucu kullanımı gibi, kişinin kendine zarar verici şeyleri yapmasını yasaklamaktadır. İnanç sahibi kişiler, eğer eşler farklı inançlara sahip değillerse genellikle daha az boşanmaktadırlar; bilindiği gibi boşanma büyük bir stres ve mutsuzluk kaynağıdır.

“Bir Sih olarak, hayatımdaki en önemli şey dinim. Ta pınağa gittiğimde, mutlak bir inanç, ruh zenginliği ve toplumsal destek duygusu hissediyorum.”

logo (1)