Şubat 2015

Kişisel ihtiyaçlarımız ve arzularımız

Kişisel ihtiyaçlarımız ve arzularımız, ne dünyanın bütününden ne de birbirimizle ilişkilerimizden bağımsız olamaz. Daha önce de anlattığımız gibi, cömertlik hem kişinin kendisini hem de etrafındaki dünyayı değiştiren etkin bir imkân doğurur. “Sizin ihtiyacınız olanın size de ihtiyacı vardır,” sözü daha bütün, hayat veren ve hayatı yücelten bir geleceği birlikte yaratabileceğimizi anlatıyor bize. Arzulanınız gerçekçi olduğunda bizi bekleyen, daha büyük bir e neıji olmaktadır. Belki de en büyük cömertlik eylemi olan hayatı değiştirmek, yeniden üreten, yeniden yaratan bir huzura götürmektedir bizi.

Lewis ölüm şekliyle de yaratıcı cömertlik konusunda bir ders verdi bize. Uzun süren bir kanser savaşma yenik düşen Lewis hayatının son birkaç haftasını evinde ailesiyle geçirdi. Hepsi yetişkin birer insan olan beş çocuğu da dönmüştü eve. Kansı Edwina’nm önayak olmasıyla birlikte Lcwis her bir aile üyesine kendini verip yaratıcı bireyler olarak onlardan alabileceği neler olduğunu araştırdı. Biri ona ayak masajı yaptı. Biri en sevdiği yemeği yaptı. Eli en becerikli olan, ayağını koyabileceği ahşap bir kaide yaptı ona. Duygularını ifade etmekte en çok zorlanan, onun yanında oturdu sessizce. Ve aralarında en iyi hikâye anlatan, Lewis in suluboya resimlerinden birinden yola çıkarak baharda çiçekler aç mış ağaçların arasında yürürken aldıkları zevki tarif etti ona. Her bir evlat bu alıcı duyarlılık anlarında babalarına, kendileri için değerli bir şeyler verebilmiş oldu böylece. Hepimiz sonradan anladık ki, aslında Le u is in yaptığı, çocuklarının vermeye ihtiyaç duyduktan şeyleri almak olmuştu. Ve böylece aile fertlerinin o ölürken yanında olmalarını sağlayarak kederlerini biraz olsun hafifletmiş, alırken vermişti aslında.

Bir cömertlik dehası olan Lewis almanın bazen en derin ve dönüştürücü verme şekli olabileceğini gösteriyordu bize. Ve yine kendi benzersiz tarzıyla, tam kırk altı yıldır evli olduğu, sevdiği kadının onu hep hatırlaması için küçük, yaratıcı sürprizler hazırlamıştı. Yazdığı aşk mektuplarını mühürleyip saklamış, en uygun zamanlarda, özellikle o öldükten sonra ortaya çıkarılacak şekilde ayarlamıştı. O mektuplardaki cömertliği, ustalığı, özeni ve sevgiyi hâlâ hayranlıkla anarız. Bu adam ailesinin geçimini üstlenmiş; gerektiğinde kayınvalidesini de yanına alıp bakmış; hayatını kazanmak için haftanın her günü işe gitmiş ama boş zamanlarında resim, heykel yapıp insanlara bir şeyler öğreterek kendini ifade etmekten de geri durmamıştı. İşte cömertliği de bu boş zamanlarda vermişti meyvelerini. Şimdi onunla en güzel anılarımız bu boş zamanlarda üretilmiş şeylerle ilgili.

Hayat bize verilen bir armağanı almaktır. Bize verilen terbiyeyi ve bakımı almadan büyüyüp öğrenemeyiz. Başkalarının bizi alması, ait olmaktır. Sevmek her haliyle, sevdiklerimizin bizi almalarına izin vererek sevileni almayı gerektirir. Affetmek, karşımızdakilerin hatalarının farkına vardıklarını anlamak ve onları insan o larak kabul etmektir. İnsan olmak çoğunlukla bu alma eylemleri üzerine kuruludur. Bu alma süreci bizi cömertliğin ihtiyaçlarına çeker, ki bu da bizi dağıtmaya yöneltir.

Yay burcu nasıl biridir?

Gezegeni: Jüpiter

Elementi: Ateş

Uğurlu Rengi: Çivit Mavisi

Jüpiter
Mitolojide tanrıların babası olarak bilinen bu gezegen, bolluğu, bereketi, neşeyi ve zenginliği temsil eder. En fazla yardımcı olan ve iyilik veren gezegendir. Zevke düşkünlüğü anlatır. Plan geliştirme ve iş başarma konularında etkin rol oynar.

Jüpiter Yay burcunun yönetici gezegenidir. Jüpiter özellikleri etkin bir şekilde görülür. Jüpiter Güneş’ten aldığından fazla enerjiyi yansıtarak kendini aydınlatan dev bir gezegendir.
Büyüklüğü nedeniyle güneş sisteminin en ağır gezegeni olarak bilinir. Doğruluğun, adaletin ve aydınlığın temsilcisidir.

Jüpiter, cesaret, güç, çalışkanlık, enerji, bilgi ve konuşmanın gezegenidir. Güneş, Ay ve Mars Jüpiter’in dostlarıdr.

Yay ve Balık burçlarının yöneticisi olan Jüpiter, Yengeç burcunda yükselir, Oğlak’ta gücünü yitirir. İkizler ve Başak onun zararlı olduğu burçlardır.

Jüpiter, kader evi olan 9. evin yöneticisi olduğu için doğum haritasındaki yeri çok önemlidir. Jüpiter eğitim ve evlilik yöneticisi olarak büyük bir rol oynar. Jüpiter insanları işbirlikçi, aktif, disiplinli ve temiz kalplidir.

Ateş Elementi
Ateş; enerji dolu, hevesli, atak ve genelde pozitiftir. Canlı ve güçlüdür. Ateş insanları cesur ve girişkendirler. Baskıya dayanamazlar ve şişkin egoları özgürlüklerine olan düşkünlüklerini arttırır.
Ateş elementi yüksek olan kişiler yaratıcı, lider ve enerjiktirler. Cesaretli ve girişken tavırlarıyla hayat gücünü yönetirler.

Çivit Mavisi
Sinir sistemini dengeler. Göz, kulak, burun, ağız ve sinüsler dahil olmak üzere yüzle ilgili her türlü rahatsızlıkların tedavisinde etkilidir.

Çivit mavisinin yatıştırıcı bir etkisi vardır. Meditasyon yaparken daha derin bilinç seviyelerine ulaşmak için çivit mavisinden yararlanılır.

Fedakârlığı arttırır, sezgileri güçlendirir. Çok fazla çivit mavisi depresyona neden olabilir.

“Todyak’ın dokuzuncu burcudur. Kişiliği değişkendir.
Açık yürekli ve inançlıdırlar. Bazen abartılı şekilde fanatik olabilirler. Kolay kolay kimseyi yarı yolda bırakmazlar.

İlişkilerinde hareketi ve macerayı severler. Âşık olduklarında kendilerini partnerlerine beğendirmek için ellerinden geleni yaparlar.

Maceracı, açık yürekli ve dağınıktırlar. Dünyayı keşfetmekten ve yeni kültürler, yeni insanlar tanımaktan zevk alırlar.

Çekici ve sıcakkanlı insanlardır.
Sürpriz yapmayı severler. Yerlerinde duramazlar, sakinlik kanlarında yoktur. Bir Yay’la birlikte iseniz asla sıkılmazsınız.

Kasım ve Aralıkta doğan Yaylar

Kasım ayında doğan Yaylar
Anaç ruhlu ve besleyicidirler. Sevdiklerini sahiplenirler. Sosyal ortamlarda zarif kişilikleri ve tadına doyulmayan sohbetleri ile hemen göze çarparlar.

Spora ve öğrenmeye karşı tutkuları aşırıdır. Yaylar kendilerini geliştirmeyi severler ve kendilerini geliştiren insanlarla bir arada olmayı tercih ederler.

Aralık ayında doğan Yaylar
Organizasyon ve planlama yetenekleri güçlüdür. Disiplinli, başarıyı seven ve çalışmaktan yorulmayan kişilerdir. Çok iyi birer danışmandırlar. İhtiyacınız olduğunda danışmanız gereken ilk kişi Yay burcu olmalıdır.

2015 Yay Burçları İçin Yükseliş Yılı Olacak
İş hayatlarında büyük değişimlerin olacağı bir yıl yaşayacaklar. Bu değişim yükseliş ve ileri gidişle bağlantılı olacak. Halihazırdaki işlerini büyütme fırsatı yakalayacaklar. Bir şirket çalışanı iseler; uzun zamandır bekledikleri ve hak ettikleri ama bir türlü alamadıkları terfiye 2015 yılı içinde kavuşacaklar.

2015 yılı içinde her anlamda hızlı ve kendilerinden emin bir şekilde basamakları tırmanmaya başlayacaklar. Ara sıra bir iki adım geri atsalar da genel anlamda yükseliş yaşayacakları bir yıl geçirecekler.

Özel hayatlarında hep yaşadıkları çalkantılar bir son bulacak, ilişkileri rayına oturacak ve kendilerini hafiflemiş hissedecekler.

Cömertlik perspektifi

En son şizofreni teşhisi konmuş, düzenli bir iş tutturamaz olmuştu. Hâlâ anne babasıyla yaşıyordu, ki bu da kendini daha da çaresiz ve yetersiz hissetmesine neden oluyordu. Yetenekliydi (birkaç şiiri yayınlanmıştı) ve insanlara yardım etmeyi seviyordu ama yine de bu dünyada hak ettiği yeri bulamıyordu. Ve şimdi depresyondan kurtulmak için hastaneye yatması gerekiyordu.

Hastanede kendinden daha da hasta, yaşlı bir adamla dostluk kurmuştu. Bir iki hafta içinde adamı güldürmeyi başarmıştı. Adamı çaresizlikten ve mutsuzluktan çekip alarak gündelik hayatın komik yanlarına dikkatini çekebildiğini fark etmişti. Birkaç ay sonra ikisi birlikte bir daireye taşındı ve ev arkadaşları olarak mutlu bir
hayat sürmeye başladılar. Hayat ikisinin de yüzüne gülmüştü nihayet.

Cömertlik perspektifini koruyarak ve her zaman uygulayarak birbirimizin yanmda olabilirsek, çevremizdeki dünyaya yaydığımız olumlu duygularla herkesin bilinç düzeyini yükseltebiliriz. Ancak kendimizi paylaşırken dürüst ve hakikatli olmamız gerekir. Kendimizi paylaşmamak için çekingenliği ya da zaman bulamamayı bahane edersek bu cömertliği de inkâr etmiş oluruz. Aldığımız hediyeleri ve kazandığımız yetenekleri kendimize saklamakla verici ve cömert olamayız. Yaratacağı sonuçlardan ve değişimlerden korkarsak verici olmaktan uzak düşeriz. Ne kadar süreceğini endişe edersek verici olamayız. Ebeveynlik kişinin kendini sürekli olarak çocuklarına adaması gereken bir etkinliktir. Aynı zamanda kendinden başka birinin gelişimi, mutluluğu ve sağlığı için kendini unutma tutumudur. Ebeveynler sadece çocuklarma bakmakla kalmazlar, gelecek için umut ve rehberlik de yaparlar.
Size verileni siz de vererek, ihtiyaç duyulanı sunarak ve kendinizden başkalarına elinizi uzatarak cömertliğin üç kısımlı çemberine dahil olmuş olursunuz. Verme yolunu emin adımlarla geçtikten sonra karşımıza çıkan yol bizi almanın yüceliğine götürecektir.

(Bu kitabı adadığımız insanlardan biri, sözünü ettiğimiz konulara ilham vermekle kalmayıp özellikle alma sanatında cömertliğin en iyi örneklerini de sergilemiştir. Lewis Vardey bir koca, bir baba, bir ressam ve müzisyen olarak çok insana pek çok şey vermiştir. Ama onun asıl büyüklüğü, kıymet bilip tadını çıkarmasmday dı. Caz müziğe aşık olan Lewis bu sevgisini ailesine ve yakınlarına da aşılamaktan uzak durmamıştı. O her bir notayı hazine sayardı. Onun için her doğaçlama Duke’un, Count’m, Louis’ in sundukları neşe ve sürprizlere birer davetti. Lewis çoğumuzun kaçırdığı sesleri ve notaların arasındaki gizemli sessizlikleri duyabiliyordu. Ve müziği öyle bir zevk ve hevesle dinler ve a lırdı ki, yanındakiler de dayanamayıp ona eşlik ederdi.

Lewis müzik de yapıyordu. Piyano, gitar ve saksafonu birleştirip kasetlere kaydederdi. İşçi sınıfından gelme biri olmasına rağmen çok şey almış, çok şey de vermişti. Lewis hayatım reklam tasarımcısı olarak kazanıyordu. Rea ders Digest’te çalışırken, büyük boy ilanları küçültüp magazin formatma indirmekte ustalaş mıştı. Buradaki ustalık basitçe ufaltmak değil, yaratıcı fikrin özünü alıp istenen çerçeve içinde mesajı kuvvetlendirerek vermekti. Başka insanların fikirleriyle birlikte yaşamak için tevazu, konseptin bütünlüğünü kaybetmeden kesip yapıştırmak için de cesaret gerekiyordu. Ancak Le wis yaptığı işlerde mesajın ruhuna, bakış açısma ve sanatsal çabaya duyarlı ve saygılı olunabileceğini ispatlıyordu. Cazda da aynı cömert doğaçlamayı sergiliyordu baslan öne çıkarıyor, tempo
yu yükseltiyor, davulun ritmine kendini kaptırarak üflemelilere hayat veriyordu. Hayatın karşısına çıkardığı her şeye iyimser yaklaşmış, hayatın saçmalıklarında mizahi bir yan bulmuş ve kendisini gülümseten şeyleri başkalarına da aktarmayı görev bilmişti hep.

İnsanlar kendilerini paylaşmaya can atarlar

İnsanlar kendilerini ve yaratıcılıklarını paylaşmaya can atarlar. On yedinci yüzyıldan kalma, yazarı bilinmeyen bir duada, beklenmedik yerlerde ve insanlarda cevheri görme yeteneği vermesi için yakarılıyor Tanrıya. Bunun i çin başkalarıyla işbirliği yapmamız gerekiyor; sadece kendimizi vermekle kalmayıp toplumu muzda, ailemizde ve işyerimizdeki diğer insanların armağanlarını da almalıyız. Hedefler ve a maçlar ne olursa olsun bir grubun iyi niyeti, yapıcı ve yaratıcı bir şekilde kendimizden vermek kadar başkalarından almaya da bağlıdır. İş hayatında çoğu zaman takımlar halinde çalışmak zorunda kalırız. Zamanımızı, ilgimizi ya da yaratıcılığımızı sunduğumuzda bunun görmezden gelinmesi ya da hepten dışlanması bizde büyük bir hayal kırıklığı ve yabancılaşma duygusu u
yandırır. Yaptığımız katkının görülmesi, duyulması ve hoş karşılanmasıdır cömert ve üretken olan. Başkalan bizden aldığında kendimizi yükselmiş hissederiz. Aynı şekilde biz de almaya açık olursak karşı tarafta güven uyandırırız.

Lewis sanat sevgisi ve de Reader ’s Dige st ‘teki sanat yönetmenliğinin sonucu olarak iyi de bir eleştirmen sayılırdı. Neyin işe yarayıp neyin yaramayacağını hemen anlayabiliyordu. Bir sanatçı olarak gösterilen gayreti takdir etmesini bilirdi her şeyden önce. Yaratıcı konseptlerin kırılganlığını bilir, başkalarının yaratıcılığını sergilemeyi görev addederdi. Onun ilk tepkisi bir fikri yerden yere vurmak yerine, beklenmedik noktalardaki gizli hâzineleri takdir etmek olmuştu her zaman. Neyin iyi olmadığını söyle mektense fikirlerle oynayıp başlangıçtaki ilhamın özünü yansıtmayı tercih ederdi. Başkalarının sanatları ve yaratıcılıkları üzerinde çalışırken eleştirmenliğin rolü ve sağlayabileceği imkânlar üzerinde de kafa yorardı.

Olanı ve olmayanı görmek için dürüstlük esastır. Aynı şekilde fikrin bağlamı dahilindeki yaratıcı çabayı tespit etmek ve sanatın vaat ettiklerini yapıcı şekilde ortaya koymak için doğru bir yargı değerlendirmesi gerekir. Lewis’in de bize öğrettiği üzere, eleştirinin niteliği, ne kadar almak istediğimize bağlıdır. Çoğu zaman eleştiri vermenin bir parçası olarak uygulanır. Ancak vermek kadar almak da olmadığı zaman eleştiri zoraki bir mahiyet kazanır. Bir yazar dostumuz bir keresinde ulusal bir derginin eleştirmeni tarafından bombardımana tutulmuştu. Yazarın yaymcısı ve diğer eleştirmenler adamın neden böyle zehir saçtığma bir türlü anlam veremiyordu. Ancak sonra anlaşıldı ki, o eleştirmen aynı konuda kendisi de bir kitap yazmayı planlıyordu ama meseleye farklı bir açıdan yaklaşmaya kararlıydı. Sonradan bu önyargısının yazdığı eleştiriye gölge düşürdüğünü kendi de kabul etti. Kendi vereceklerine takılıp kaldığı için kitabın sunduklarını alamamıştı.

Çoğumuz gibi Lewis’in de kusurları ve tuhaflıkları vardı. Londra’nın zorluklarla dolu sokaklarından gelme biri olarak takıntı derecesinde şüpheci olabiliyordu Lewis. Evine sağlam bir güvenlik sistemi kurmuştu kendi elleriyle. Manhattan’da dolaşırken potansiyel hırsızlan atlatmak için sahte kredi kartlan ve fotokopi parayla dolu ikinci bir cüzdan taşıyordu yanında. Evi ya da kendisi hiç soyulmamış olan bu olağanüstü cömert adamın, kazandıklarının elinden alınmasından bu kadar çok korkuyor olması gariptir. Cömert olmamız kusursuz olduğumuz anlamına gelmez elbette; ancak eylemlerimiz ölümlü ve kusurlu hayatımızın çok ötesinde ilham verir, dönüştürür üretir.

Lewis’in pek çok yeteneği arasında en dikkat çekenlerden biri de suluboya resim merakıydı. Dünyanın dört bir yanından manzaralar çizmişti. Bazılan olağanüstü güzeldir. Çoğunlukla gölge ve ışığın detayları sergileyişi görmeye değerdir. Eleştirel ve ticari değerinden öte, Lewis’in fırça darbeleriyle alıp kaydettiği şey sanatm ta kendisiydi. Ufukta bir ormana bakarken çocuklanna daha dikkatli bakmalannı, normalde yeşil olması gerekenin aslında yeşil değil siyah olduğunu görmelerini isterdi. Kışın çırılçıplak kalmış bir ağacın yazın yemyeşil
yapraklı halinden daha görkemli olabileceğini düşünürdü.Resim, müzik, sinema, tiyatro, dans, edebiyat veya mimari gibi sanatsal ifade formlarında yaratıcının cömertliği, verileni nasıl aldığına bağlıdır. Almaya hazır olduğumuz sürece her şeyi yeni baştan görüp daha çok takdir edebilir, nasıl olsa böyleler diyerek, oldukları gibi kabul etmekten uzak durabiliriz.

Lewis yaratıcılığın cömertlik olduğunu öğretti bize. Bir müzik parçası bizi derinden etkilediğinde, bir tablonun karşısında hayretlere düştüğümüzde, kendimizi bir filme kaptınp gittiğimizde sanatçıların cömertliğini alıyor oluruz aslında. Vizyonları yüreğimize dokunur; t rajedileri ruhumuzu arındırır; ustalıkları hayranlığımızı uyandırır; soruları yeni cevaplar bulmaya teşvik eder bizi. Verenle alan arasında bir akış, sözcüklere sığmayacak bir iletişim kurulur. Estetik süreçte bir alışveriş söz konusu olsa bile sanatçının hediyesinin anlaşılmasının garantisi yoktur. Hepimiz sanatı kendi deneyimlerimiz ve yargılarımızla yorumlarız. Böylece sanatla kendimizce iletişim kurar, ihtiyacimiz olanı alırız.

Akrep burcu Şubat yorumu 2015

Ocak:
Hayatınıza yenilikler katma arzusunda olacaksınız. Her şeyi bırakıp tamamen farklı bir şeyler yapmak isteyecek ama işinizi gücünüzü ve sevdiklerinizi bırakamayacağınız için küçük değişikliklerle idare etmek durumunda kalacaksınız, yeni bir hobi edinmek gibi. Edineceğiniz bu yeni hobi bile size çok iyi gelecek.
Ruhsal konular ilgi alanınıza girdiğinden içsel huzurunuz için meditasyon ya da benzeri çalışmalara başlayabilirsiniz. Bir arkadaşınızın da teşvikiyle bu yenilik iyi hissetmenizi sağlayacak ve hayatınıza huzur kattığını hissedeceksiniz.

İş hayatınız rutin akışında devam edecek. Hayallerinizde devamlı büyük paralar olacak. Bu büyük paralara kavuşmak için çok çok çalışmak ve sabırlı olmak gerektiğini siz de biliyorsunuz. Loto oynamanın bu hayali gerçek yapacağını düşünmüyorum. Siz yine oyuyorsanız oynayın ama loto çıkma ihtimalinin yıldırım çarpması ihtimalinden daha düşük olduğunu göz önünde bulundurarak kendinizi işinize verin.

İş ve kariyer için şanslı günleriniz: 18,19,20,21 Ocak Para için şanslı günleriniz: 4,5,6,7 Ocak Aşk için şanslı günleriniz: 24,25,26 Ocak.

Şubat:
Sizi derinden anlayabilecek ve farkındalığı yüksek olan bir partner arayışında olacaksınız. Zaman zaman bu dünyada sizi anlayabilecek kimse olmadığını düşünerek oldukça yalnız hissedeceksiniz. Bu durum sizi duygusal anlamda karamsar bir ruh haline sokabilir. Merak etmeyin dünyada yaşayan yedi milyar insan içinde mutlaka sizi anlayan bir ruh eşiniz vardır. Sadece henüz onunla karşılaşmadınız, hepsi bu.

Ayın ortasından itibaren iş hayatınızda başlayacak olan hareketlilik sizi bu tür düşüncelerin etkisinden az da olsa çıkaracaktır. 14 Şubat’ı da kazasız belasız atlattıktan sonra ayın 15’i itibarı ile tamamen iş telaşına düşeceksiniz.

İş ve kariyer için şanslı günleriniz: 15,18,20,21 Şubat Para için şanslı günleriniz: 4,24,25,26 Şubat Aşk için şanslı günleriniz: 5,10,15 Şubat.

Akrep burçları için 2015 Mart Nisan yorumlarımız

Mart:
Yakın bir arkadaşınızdan kafanızı allak bullak edecek bir iş teklifi alacaksınız. Çünkü bu iş hayallerinizin bir kısmını gerçekleştirme imkânı yaratan bir teklif olacak. Ancak bir taraftan da bu teklif beraberinde birçok riski getirecek. Risk almayı sevmediğiniz için bu teklif size oldukça sıkıntılı bir karar süreci yaşatacak.

Bu iş teklifini kabul edip etmeyeceğinizi bilmiyorum. Aynı durumda olsam, ben ne yapardım diye düşünmedim de değil. Hayallerimin bir kısmını da olsa gerçekleştirmeme olanak sağlayan bir fırsat çıksaydı; riski ne kadar yüksek olursa olsun değerlendirmeyi dikkate alırdım. Tabii bu konuda kararı verecek olan sîzsiniz.

20 Mart’ta gerçekleşecek olan yeni ay ise sizi olumlu yönde etkileyecek. Yeni ay, evinize bereket getirecek ve moralinizi yükseltecek.

İş ve kariyer için şanslı günleriniz: 14,18,20,21 Mart Para için şanslı günleriniz: 22,25,26 Mart Aşk için şanslı günleriniz: 3,8,15 Mart.

Nisan:
4 Nisarîda gerçekleşecek olan kanlı (kırmızı) ay tutulması sizi olumsuz yönde etkileyecek. Bu olumsuzluk ailenizle, iş arkadaşlarınızla ve dostlarınızla olan ilişkilerinizde gerginliklere ve tartışmalara neden olabilir. Baştan söyleyeyim ki siz de ona göre tedbirinizi alın. Bir ay tutulması yüzünden ağız kavgalarına girmek pek de hoş olmaz.

19 Nisan’dan itibaren artacak olan iş yükü ve fazla çalışma saatleri sizi strese sokabilir. Özellikle ince detaylı uğraşlara sahip işlerde çalışan Akrepler ya sabır çekmek durumunda kalabilirler.

İş ve kariyer için şanslı günleriniz: 19,20,22, Nisan Para için şanslı günleriniz: 8,14,15 Nisan Aşk için şanslı günleriniz: 2,6,9 Nisan.

Sürekli mutsuzluğun sebepleri

About Schmidt (Schmidt Hakkında) Jack Nicholson’m oynadığı, emekli olduktan sonra hayatın anlamını da kaybeden başarılı bir satıcının öyküsünün anlatıldığı bir film. Karısı aniden ölünce adam iyice içine kapanıyor ve kurduğu toplumsal ilişkilerde bocalamaya başlıyor. Bir gün yine kanepede pineklerken televizyonda yetim Afrikalı çocuklara para yardımı yapılmasını isteyen tanıtıcı reklamlardan birini görüyor. Hemen o anda bir duygu seline kapılıyor ve bu ilana cevap vermeye karar veriyor. “Evlat edindiği” çocuğa para gönderiyor; sonradan çocuktan da mektuplar almaya başlıyor. Bu iletişim Schmidt’in anlam hissini de geri getiriyor: artık kendini daha iyi hissediyor, bir çocuğu yoksulluktan kurtarmakta anlam bulup kendini yeniden önemli bir insan olarak görmeye başlıyor. Eleştirmenler filmde kişisel bir aydınlanma anlatıldığından dem vuruyorlardı. Ancak daha keskin bakışlı bir göz, öykünün altında yatan ironiyi de kaçırmayacaktır: aslında iki taraftan en muhtaç olan Schmidt’in ta kendisiydi.

Uzaktan yapılan cömertliğin de bir fedakârlık olduğuna şüphe yok, ama aslında meselenin Schmidt’le ilgisi olmadığı fikri filmde ele alınmamış. Schmidt vererek ihtiyacını karşılamış oluyordu ancak bu alışverişin market alışverişinden farkı çok da güçlü değildir. Bir yere kadar bir iletişim de kurulmuş olabilir ama bunun veren ve alan için üretken bir ilişki olduğunu iddia etmek güç. Afrika’ya gidip o çocuğu görse, içindeki değişme cesareti de güçlenecek, içine kapanıklığından kurtulacak, o çocuk açısından da vermek, almak ve dağıtmanın çemberi daha da genişleyecekti. Schmidt komşularını da ikna edip bir okulun ya da köyün ihtiyaçlarını üstlenebilir, sokağmdakileri organize ederek mahalledeki muhtaç bir aileye yardımcı olabilirdi. Schmidt’in parasının işe yaradığına hiç şüphe yok, ancak bu şekilde kendinden pek de bir şey vermiş olmuyor, üstelik çok daha fazla insana hayat verme firsatım tepmiş oluyordu.

Vermenin kendilerinden çok başkalarına yönelik olduğunu bilenler, beklenmedik zamanlarda verir ve karşılığında çok daha fazlasını alacaklarım iyi bilirler. Ve de oturma odalarının güvenli rahatından uzaklaşarak, yürekten verdikleri için, istediklerinden ve hayal edebileceklerinden çok daha fazlasını alırlar. Gerçek cömertliğin en büyük sınavlarından biri de ilişkilere katılımda ve gereken bedeli ödemekte görülür.

Afrika’daki misyoner bir örgütte çalışan genç bir kadın tanıyoruz. Orada yapmak istediği pek çok şey var: fakir köylerde kuyular açıyor, hasta ve aç çocuklara yardım ediyor, toplulukların diğer pek çok ihtiyaçlarıyla ilgileniyor; üstelik bütün bunlar için para toplaması da gerekiyor. Bir görevi de hayırseverlerden, çok fazla olmasa da düzenli olarak gelen bu paranın nerelere harcandığını rapor etmek. Bu belki de, hayırseverlerin beklentileriyle yarattığı baskı yüzünden işinin en zor kısmı. Ufak miktarlarda bağış yapanlar bile, aldatılmadıklannı bilmek için gelişmeleri öğrenmek istiyorlar. Güvenilirlik çok önemli elbette, ancak şüphe ve talepler alınandan çok verilene odaklandığı zaman belli sınırlar da aşılmış oluyor. Bu misyoner kadın, işi gereği inanılmaz tehlikelere atılmasına rağmen bağış yapanlann sürekli baskısından kurtulamıyor. Yalnızca paranın nerelere harcandığma değil, aldığı azıcık maaşa bile göz koyulacak neredeyse. Bu tarz bağışlar, sunduğu imkânlardan çok verdiği paranın getirisiyle ilgilenen kişilerden geliyor. Schmidt gibi, bu insanlar da gidip yapılan işleri kendi gözleriyle görmüyor, misyonerin zorlu görevine bir katkıda bulunmuyorlar. Tam tersine bu genç kadının yılda bir kez gelip bu insanların çay partilerine katılması ve desteklerini yeniden kazanması gerekiyor.

Bu koşullu verme eylemi sanıldığından daha yaygın aslında. Çeşitli kampanyalara katkıda bulunan insanlar paralarının nereye gittiğini ve nasıl harcandığını öğrenmek istiyor. Amacın yerine geldiğine şüphe yok, ancak verilenin ö zünde yatan şüphe inşam düşündürüyor. Bu tarz bir yaklaşım çoğu zaman verme anının büyüsünü bozuyor ve yaratılabilecek pek çok imkânı da köreltiyor. Örneğin sokakta gezerken, uyuşturucu bağımlısı ya da alkolik birine para verip vermeme konusunda bizler de kararsızlık duyarız. Böyle yaparak ateşe benzin dökmüş olmuyor muyuz? Oysa kendimize asıl sormamız gereken, verdiklerimizi neden bu kadar kontrol etmek istediğimiz olmalı. Neden paramızın ya da armağanlarımızın, bizce en doğru olduğunu düşündüğümüz bir amaç için kullanıldığım bilmek istiyoruz? Bu yaptığımız vermek mi, yoksa yargılamak mı? Hepsinden önemlisi, ihtiyaç sahibi bir insana yardım etmeyerek cömert olduğumuzu iddia edebilir miyiz?

Verilen armağana ne olduğu veren kişiyi kaygılandırmamalıdır. Verirkenki tek kaygımız bunu yürekten yapıp yapmadığımız olmalı. Bir dostumuz sokakta kime para vereceğimize karar vermeden önce o kişinin gözlerine bakmak gerektiğini söylemişti. O anda insanca bir bağ kurulursa bunu daha da ileri götürüp o kişinin adını sorabilirsiniz. Böylece bu eylem sadece sadaka vermeyi aşarak ilişki kurma, insanca konuşup görüşme seviyesine çıkabilir. Vermek ve almak sırasında göz göze gelinen bu anlar hayatımızı zenginleştiren deneyimlerdir. Veren kişi birkaç bozukluk vermenin getirdiği tatminden çok fazlasını alırken, alan kişi de aynı zamanda görüldüğünü, duyulduğunu ve kabul gördüğünü hissedecektir. Bu şartlar altında para vermenin haysiyetli yanlarından biri de, paranın bir kişinin elinden çıkıp diğerinin eline geçtiği andan sonra artık verene değil alana ait olduğunu bilmektir. Bu, vermenin en önemli derslerinden biridir.

Bililerine bir şeyler vermeye karar verdiğinizde aslında sizin olan bir şeyi veriyor değilsiniz. Para ya da zaman size ait değil. Bu ikisi de o anda, kendi dairesel ekonomileri gereği sizin elinizde bulunmakta, hepsi bu. Kimi zaman hayat kolay ve uyumlu geçerken, kimi zaman zorluklarla boğuşup günü kurtarmaya çalıştığımız olur. Bizden daha az parası olanla paramızı, genelde bizden daha çok zamanı olanla da zamanımızı paylaşıyoruz. Böyle bir anda yapılan eylemin herhangi bir koşulu olamaz. Uzun vadeli verme eylemlerinde ise hayatım başkalarına adamış insanlara yardım etmek gibi bu kişilerin verileni en iyi şekilde değerlendireceğine yönelik üretken bir güven duygusu tesis edilmelidir. Bir şeyler verdiğiniz kişilere güvenmiyorsanız gerçekte ne verdiğinizi kendinize sormakta fayda vardır. Kontrolü bu kadar sıkı tutma ihtiyacının altında ne yatıyor? Şayet bu emin olamamak ise biraz araştırma yapılır, söz konusu kişilerle görüşülür, çalışmaların yapıldığı yerlere gidilebilir. Sezgileriniz karşınızdaki kişilere karşı sizi uyarıyorsa dikkatli olmamzda fayda vardır elbette. Ancak hâlâ emin olamıyorsanız, en iyisi emin olana kadar beklemektir. Burada amaç verme eylemini kendimizden sıyırıp başkalarına iletebilmektir.

Depresyon nasıl anlaşılır?

Bir Cumartesi sabahı erkenden dışarı çıkmış, bir gazete alıp kahve içmek için yer bakmıyordu. Bu, düzenli olarak yaptığı bir şeydi. Hep aynı zamanda aynı yerlerden geçiyordu. Caddede yürürken ileride bir kapı ağzmda flüt çalan bir adam gördü. Onu daha önce görmemişti. Adama doğru yürürken içinden bir ses ona yirmi dolar vermesini söylüyordu. Adamın yanma geldiğinde para atacağı bir kutu olmadığını fark etti. Göz göze geldiler adamla. Yüzünün güzelliğine, gülümseyişine hayran kalmıştı. Sanki i kisi de neler olacağını biliyor gibiydiler. Yirmi doları uzattığında flütçü parayı alıp gömlek cebine koydu. Adamın koyu renkli gözleri büyüleyiciydi. Bir an durdu, ama söyleyeceği ya da yapacağı başka bir şey kalmadığını hissetmişti. Başıyla selam verip yoluna devam etti.
Dönüş yolunda gözleri o adamı aradı. Sırf onunla karşılaşabilmek için caddenin o tarafından yürümüştü. Ama adam yoktu ortalıkta. Ondan kalan tek şey, aynı kapının eşiğine bırakılmış yirmi dolardı. Bir an duraksadı orada bırakıp gitmiş olamazdı. Belki de alıp başka birine vermeliydi. Etrafına bakınınca kartondan yapılmış bir sığınağın içinde battaniyeye sarınmış yatmakta olan genç bir adam gördü. Önündeki bir kâğıdın üzerinde AIDS hastası olduğu yazıyordu. Parayı boş kaba bıraktı. Adam uyuyordu, uyanmadı. Gerekeni yapmıştı.

Günümüzde yaygın olan, ancak cömertliği baltalayan bir uygulama da vergi indirimidir. Günümüz toplumlarında karşılığında bir şey alınmayacak olsa vermek diye de bir şey kalmayacaktı herhalde. Oysa koşulsuz cömertliğin anlamı da budur. Verirken karşılığında vergi indirim makbuzu istemekte yanlış bir şey yok elbette, ama bu eylem bir yanıyla cömertlikten uzak kalmaktadır. Bu tarz bir hayırseverlikte tanınmak da ödüllerden biridir ama vermekle satın almak arasındaki farkın iyi bilinmesi gerekmektedir. Kökeninde merhamet veya şefkat olmayan bir verme eylemi cömertliği ikinci plana itebilir. Aynı şekilde beklentilerin yüksek olduğu bir verme eyleminde cesaret ve tevazu yok denecek kadar azdır.

Burada reklam kampanyalanna dönüştürülen hayırseverliklerin yarattığı katkıyı göz ardı etmeye niyetimiz yok. Bu tarz bağışlardan da güzel şeyler çıkabilmektedir. Bizim özellikle ü zerinde durduğumuz nokta bunu cömertlikle karıştırmamaktır. Ünlülerin, Live Aid’de olduğu gibi, desteklemeyi seçtikleri bir kampanyaya dikkat çekmek için statülerini kullanmalarında yanlış bir şey yok. Bizler seyirci olarak kampanyaya katkıda bulunur, karşılığında da konseri alırız. Asıl sorulması gereken şudur: peki sonra ne olacak? Bir dahaki sefere vermek için ne yapmamız gerekecek? İhtiyacın kendisi yeterli değil mi? Yoksulluğun ciddiyetini kavrayıp vicdanımızı sızlatması için ille de pop yıldızlarına ihtiyacımız mı var? Sonuçta herkes kendini iyi hissediyor ama değişen bir şey oluyor mu? Tarih gösteriyor ki, değişen bir şey olmuyor. En çok ihtiyaç sahibi insanlar bu kampanyaların yakınından bile geçemiyor. Normalde gündelik hayatta duyarlılık göstermemiz gereken ihtiyaçları fark etmemiz için pop yıldızlarına başvuruyorsak burada insanı umutsuzluğa düşüren bir mesele var demektir. Verme isteğimiz sahne ışıklan karardıktan sonra da devam edecek mi?

Pek çoğunda olduğu gibi bizim kültürümüzde de vermek, insanlara önemli olanı hatırlatan ve yakınlanndakini onurlandıran bir ritüel şeklini almaktadır. Ancak çoğu zaman bu ritüel kitlesel bir satış kampanyasına dönüşmekten kurtulamamaktadır. Vermek adına stres ve yorgunluk yaşandığında, cömertlik de çelişkilerle dolu bir yük haline gelmektedir. Hakiki cömertliğin vaat ettiği üretken ilişkiler böyle ortamlarda gerçekleşemez. Aynı şekilde, doğum günlerinde, yıldönümlerinde, Noel gibi özel günlerde hediyeler, kartlar, çiçekler vermek de kolaylıkla koşullu cömertlik kategorisine girebilir. Çoğu insan her zaman vermiş olduğu için, kendisinden beklenen bu olduğu için ya da kendilerini borçlu hissettikleri için vermeye devam etmektedir. Bu alışıldık süreçte yanlış bir şey yok elbette; ancak asıl tehlike, birisine duyduğunuz sevgi ve saygıyı göstermek için vermek isteğinizin yok olma tehlikesidir. Sevgi bizi vermede yaratıcı olmaya, başkalarının ihtiyaçlan üzerinde kafa yormaya ve alıcıyla ilişki kurmaya teşvik eder.

Çoğumuz bir kez olsun tuhaf bir hediye almışızdır. Böyle zamanlarda verenin bizi ne kadar görebildiğini, ihtiyaçlarımızın ne kadar farkına varabildiğini düşünmeden edemeyiz. Bu tuhaf hediyeler genelde alanın değil, verenin isteklerini yansıtır. Hepimiz hoşlanmadığımız bazı hediyeleri elden çıkarmış ya da alelacele zoraki hediyeler alıp vermişizdir. Hiçbir zaman kullanmayacağımız hediyeler almanın sorumluluğu altında ezildiğimiz olmuştur.

Öte yandan hiç beklemediğimiz zamanlarda aldığımız basit sürprizlerle derinden sarsıldığımız da olmuştur. Bize değer veren bir kişinin bizim için zaman ayırması bir şiir, dua ya da güzel bir çift söz gibi yaratıcı eylemlerle ortaya çıkmakta, bu da hoşumuza gitmektedir. Birkaç yıl önce Noel’de önemli bir amaç için para yardımında bulunmaya karar vermiştik. Desteklemek istediğimiz bu amacı belirten bir kart yazıp zarfları Noel ağacının altına bıraktık. Böylece hediye alıp, paket yapıp bir de süslemekle uğraşmak zorunda kalmamıştık.

Yapacağımız bu iyiliğe kendimizi o kadar kaptırmıştık ki diğer aile üyelerinin, özellikle de küçüklerin yüzündeki hayal kırıklığını fark edememiştik. Belki de doğru olanı yapmıştık ama hiç de cömertçe olmamıştı bu; çünkü ken
dimize biçtiğimiz bu perspektif, çevremizdeki insanlarda özel bir hediye almanın yaratacağı neşe ve heyecanı köreltmişti. Kendi verme eylemimize takılıp kalınca başkalarının ne istediğini hesaba katmamıştık. Noel’i özel kılmaya çalışırken eğlenceyi es geçmiştik kısacası. Tıpkı Schmidt’te olduğu gibi vereni değil sadece kendimizi düşünüyorduk. Artık dersimizi aldık; ailemizin her bir ferdinin, eş dostun ihtiyaçlarım tek tek düşünüyoruz artık. Hediye alırken aşırıya kaçmıyoruz. Desteklemek istediğimiz amaçlara desteğimizi veriyoruz hâlâ; ama fazla gürültü çıkarmadan ve de insanların diğer ihtiyaçlarını unutmadan yapıyoruz bunu. Eğer biri için bir başkasını feda etmeden, yani denge erdeminin ruhunu kaybetmeden cömertlik yapabilirsek hem kişilere hem de amaçlara katkıda bulunabiliriz.