Kasım 2015

Yengeç burcu 2016 yorumu

indir

DÖRDÜNCÜ EV YENGEÇ (ASTROLOJİK NADİR)

Yengeç

Ay

Kişiliğin bilinçaltmdaki duygusal, sezgisel temeli. “Kahraman” ve “Gölge”. Ev yaşamı; yuva.

Kişinin korkularını, gereksinimlerini ve güdülerini bütünüyle anlaması. Aile ve yuva anlamında kök salması. Ve içsel benliği ayarlaması.

Nevrotik, doyumsuz ve saplantılı davranışlara neden olan psikolojik anlamda kendini tanıma eksikliği. Çekingenlik. Dünyadan çekilme noktasında kendini analiz etme ve kendiyle uğraşma.

Astrolojik Nadir. Astrolojik Ayakucu. Gökyüzünün Dibi. Bir gezegenin inebileceği en alçak nokta. Güneş oradayken saatler geceyarısmı vurur. Karanlığın zamanı. Gizemin zamanı. Belki korkunun zamam. Siyahlığın içinden acayip şekiller belirir. Onları yok etmeye çalışırız. Dost mu? Düşman mı? Yoksa yalnızca mobilya mı? Gözlerimiz işe yaramaz.

Kulaklarımızla, uzanmış parmaklarımızla, sezgilerimizle “görmeye” çalışırız yoksa bunlar hayal ürünü mü? Geceyarısı aradaki farkı saptamak zorlaşır: ümitlerimiz ve korkularımız fiziksel objelerin netliğine kavuşur.

Dördüncü ev oniki evin en sübjektif olanıdır. Temsil ettiği arena gizlidir. Bizim dışımızda kimse onu göremez. Ve onun gizemli, belirsiz alanına girdiğimizde, gözden kayboluruz. Bütün dikkatimiz, enerjimiz dünyadan çekilir, içe döner. Duyguların evi? Evet, ama bu sözcük çok yüzeysel. Bilinçaltımn evi? Gene evet. Ama eğer eksiksiz ve bütüncül hissetmek istiyorsak burada kilitli materyali bilinç düzeyine çıkarmamız gerekir.

Astrolojik Nadir’in önemini kavrayabilmek için, bir noktayı ayrıntılı bir şekilde hazmetmeliyiz: dördüncü evin içeriği dış dünyadan bütünüyle izole edilmiştir. Sadece zihinde bulunur. Normalde kullandığımız anlamıyla “gerçek” onun için geçersizdir. Kendine has bir mantık çerçevesinde büyür ve gelişir. Gizli bir fanteziniz mi var? Ofiste hayal kurarken, bir yıldız gemisi mi düşünüyorsunuz? Açları mı doyuruyorsunuz? Las Vegas’ta bir açılışta mısınız? Nadir’in iki kutbundan birisiyle, Kahramanla karşı karşıyasımz.

Kahraman. Dördüncü evde bulunan burç ve gezegenlerle biçimlenmiş bir dizi heybetli, hayali kişisel imgeler. Her zaman sıkıntı verecek kadar gerçek dışı olmalarma rağmen, bu imgelerin zihnin ekolojisinde çok gerçek bir fonksiyonları vardır. Bize ilham verirler. Gerçekten ne istediğimizi anlamamıza yardım ederler. Las Vegas’ta ne açmak istiyorsunuz? Belki dördüncü eviniz evde biraz daha fazla alkış istediğinizi söylüyor. Veya belki de eski gitarın tozunu alma zamanı geldi. Her zaman, Kahraman bize tekrarlayan fantezilerimiz kanalıyla dünyaya takındığımız maske ile asıl doğamız arasında denge yaratabilmek için neyi gereksindiğimizi anlatır.

Kahramanı dengelerken, dördüncü evin karşıt kutbunu: Gölge’yi buluruz. Burada kendimizle ilgili tüm korkunç, berbat ve yerici imgelerimiz depolanmıştır. Kabuslarda Gölge’yle karşılaşırız. Aynı şekilde, kronik mantıksız endişeler, takıntılı kanser, ruh hastası katil ve delilik korkuları da Gölge’dir.

Kahraman gibi Gölge de bize bir mesaj iletmeye çalışıyordur. Ama şifresini çözmemiz daha zordur. Şu ruh hastası katillerden hep korkuyor musunuz? Belki öfkenizi bastırıyorsunuz. Belki onu açığa çıkarmaktan ürküyorsunuz. Gölge bize korktuğumuz şeyi anlatır. Ama daha fazlasını da yapar: Gölge hissetmekten çekindiğimiz korkunun resmini çizer. Şifreyi çözeriz, yüzleşiriz ve bir kere daha içimizdeki benlik ile çev-remizdekilere sunduğumuz kişilik arasında denge oluştururuz.

Kahraman ve Gölgeyi hazmetmek zaman alır. Aynı zamanda dışsal etkilerden özgürleşme ve huzur gerektirir. Temel özelliği duygusallık ve sezgisellik olmasına rağmen, eski astrologlar dördüncü evin içine kaparak özeliklerini vurgulayarak, onu Yuva Evi olarak isimlendirmişlerdir. Ve kendi çerçevelerinde haklıdırlar. Dördüncü ev gerçekten de dünyanın gürültüsünden kaçmak için yarattığımız sığınağı tarifler. Eğer Nadir’e ulaşmak istiyorsak bu sığmağı yaratmamız şarttır.

Ama yuva yapmak amaç değil araçta. Yuvayı saklanma yeri olarak kullanmak Kahraman ve Gölgeyi yüzeysel anlamlarıyla uygulamak, mesajlarım deşifre etmemek kadar başarısızdır. Her iki şekilde de iç dünyamız ile dış dünyamız birbirinden kopar. Ve o zaman ikisinin de dört yaşındaki bir çocuğun yalanları kadar cılız ve yapmacık olduğu hissedilir.

Evler ve Burçlar

Oniki ev, oniki burç. İki sembol sistemi paraleldir. Koç birinci burçtur. Onun draması birinci evin de dramasıdır. Aynı durum Boğa ve ikinci ev için geçerlidir. Soma İkizler ve üçüncü ev için. Bu benzerlik Balık burcu ve onikinci eve kadar sürer gider. Bir sistemi öğrenince ikinci sistemi de kolaylıkla kavrayabilirsiniz. İkisi de oniki dilimlik semboller dairesidir, ve birisinin bir dilimi diğerinin bir dilimine karşılıktır.

Burçlar ve evler arasındaki fark ilgi alanlarıdır. Burçlar psikolojik süreçlerdir. Kafanızın içindeki olayları yansıtırlar. Evler ise deneyimseldirler. Kafanızın içindekilerini yaşam arenasına çıkardığınız zaman ne olduğunu arılatırlar. Bizler burçlarız ve evleri yaparız.

Örneğin Kova bir insana isyankar bir tavır verebilir. Bunu iş evine koyunca isyankarlık kendi işini kurma biçiminde kristalize olabilir. İnsamn bir patrona tahammülü yoktur. İlişkiler evine yerleştirilince Kova özellikleri iş alanından çekilir. Artık aktivitenin merkezi egemen bir eş tarafından yutulma korkusudur.

Bir insanla karşılaşınca onun hakkında bir duygu edinirsiniz. İçedönük. Dışadönük. Abartılı. Vurdumduymaz. Metodik. Kontrolcü. İşte, onun burç yapışım araştırıyorsunuz.

Bir insamn davranışlarını inceleyince hangi konuların onu rahatsız ettiğini görürsünüz. İlişkileri gerilimli mi? Parayı çok mu önemsiyor? Karakterine aldırmayın. Sadece davranışlarına odaklanın. Yaşamın hangi alanı onun sürekli ilgisini istiyor? İş? Yaratıcılık? Ev? Avrupa seyahati? Hayatı nerede yaşanıyor? İşte, şimdi ev yapışım inceliyorsunuz.

Oniki ev Biraraya gelince

Ufuk

Oniki ev. Biraraya gelince dünyanın etrafında, aynı burçların yaptığı gibi, bir halka oluşturuyorlar. Ve bir kez daha astrolojinin temeline geri dönüyoruz. Temel sembole -daireye- sonsuzluğun, bütünlüğün, sınırsizliğin sembolüne dönüyoruz. Ama şimdi temel sembolü yeni bir açıdan görmekteyiz. Şimdi bir yılın mevsimlere dayalı düzenine göre bölünmüyor. Bölünümü daha ivedi: üzerine bastığımız toprak tarafından ikiye ayrılmış. Sonsuzluk ikiye bölünmüş.

Gökyüzünün yarısı görünür. Diğer yarısı görülemez. Yukarıda: altı ev başkalarıyla paylaşılan, herkesin gördüğü açık seçik gerçeği temsil eder. Aşağıda: altı ev anlam çıkarma yoluyla bulunan gerçeği sembolize eder. Hayal gücüyle rastlanan gerçeği.

Sübjektivite, kişisel duygu ve düşüncelere dayanma: ufkun altında saklı evlerin teması budur. Onlar duyguları, sırları, içsel yaşamı temsil ederler. Reaksiyonlar burada oluşur. Ama her zaman karanlıkta, gözlerden uzakta.

Gezegenlerin çoğunun ufkun altında yer alması durumunda, mutlaka içe dönük bir karakter göremeyebiliriz. Ay’ı Kova’da ve Jüpiter’i güçlü olan bir Yay burcu inşam bütün gezegenleri aşağıda bulunsa bile çekingen yapıda olamaz.

Bizim görebildiğimiz daha belirsizdir. O insamn algılamasını duygular ve sezgiler tatlandırmaktadır. Sohbet esnasında sadece gerçeklerden söz etmek yerine bu gerçekler hakkmdaki duygularım vurgulamaktadır. Yaşamı içsel varoluş biçimini araştırma serüvenidir ve dış dünyadaki koşullarda dalgalanmalar yaratmadan büyük evrimsel adımlar atabilir.

Ufkun altındaki çalışmanın başyapıtı doyurulan ihtiraslar ve gerçekleştirilen rüyalar değildir. Bu kadar somut bir şey değildir. Başyapıt kavrama, farkına varmadır. Ve kavrayış gerçekleşirken görülemez.

Gezegenlerin çoğunun üst yarımkürede yer almasının anlamı bunun tam tersidir. Ufkun üzerindeki evlerde somut, besbelli deneyimler vurgulanır. Başımızın üstündeki gökyüzü herkes tarafından görülür ve paylaşılır. Hiç bir sırrı gizlemez. Objektif yapılar, toplumsal bilinç ortaya çıkar ve alt yarımkürenin mistisizmini, mantık dişiliğim ve mahremiyetini dengeler.

Birçok gezegeni yukarıda olan insan her zaman dışadönük değildir. Yine, konu daha belirsizdir. Karakterinin özelliğim evler değil, haritasında güçlü burçlar ve gezegenler belirler. Ama ister kitap kurdu olsun, ister egzotik dansçı, hayatı dolu bir hayattır. Yolunda ilerlerken, her gelişim noktasında, görülebilir bir olay bulunur. Olay bir başka şehre taşınmak olabilir. Bir evlilik olabilir. Doğu’ya yolculuk olabilir. Ne olacağım söylemek zor, ama mutlaka bir şey olacaktır. Böyle bir insamn her önemli evrimsel adımının sinyalini veren gözle görülür bir yaşam ri-tüeli vardır. Kayda değer bir değişiklik, gökyüzü gibi görülür, bir geçit töreni eşliğinde gerçekleşir. Kavrayış yetersizdir. İnsamn değişen kişiliğini yansıtacak ve kristalize edecek bir olay yaratması gerekir.

Göksel küreyi bölmenin birinci yöntemi aşikar bir yöntemdir. Dünyanın kendisi bölücü çizgi olarak kullanılmakta ve uzayı objektif ve sübjektif dünya olarak iki paralel evrene ayırmaktadır. Bölmenin ikinci yönteminin anlaşılması ise daha güçtür.

Astroloji’de Neptün

burclar

Gezegen: Neptün

Fonksiyon: Öz betimlemede egonun desantralizasyonu.

Ego dışında bir yerde kişisel gözlem için bir nokta yaratılması. Ego ile ruhu, bilinç ile bi-linçdışını ayıran bariyerin güçsüzleştirilmesi. Tamı diyebileceğimiz bir farkmdalığm geliştirilmesi.

Karışıklık, tembellik, hayallere dalmak, havalarda gezinmek, gerçeklerden kaçmak, akıntıya kapılmak, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, romantik yanılgılar, büyük hayaller. Nerede mantığı devre dışı bırakarak sezgisel davranmayı öğrenebilirim? Dar kalıplar içinde sadece kendimle ilgili olmak en çok hangi alanlarda bana zarar verir? Yanlış hayaller ve gerçeklerden korkuya karşı en fazla hangi alanlarda savunmasızım?

Geri Giderken: Ruhsal duyarlılık dışsal gerçeklerden uzaklaşıp, sübjektif faktörlerle çarpıtılabilinir. Ama mantıksal fonksiyonların müdahalesinden de özgürleşebilir.

Yanlış fonksiyon:

Sorular:

Bir adam Napoleon Bonaparte olduğuna inanıyor. Yaşadığı akıl hastanesinin Saint Helena adası olduğunu hayal ediyor. Napolyon gibi giyiniyor. Onun gibi yiyip, onun gibi konuşuyor. Josephine’i arzuluyor. VVaterloo için üzülüyor. Hayalin de hiçbir açık yok. Kusursuz bir şekilde inanıyor, hatasız bir şekilde oynuyor.

Bir başka adam Birleşik Devletler Başkam olduğuna inamyor. Her gün danışmanlarıyla toplanıyor. Her gün önemli kararlar alıyor. Her gittiği yerde korumalarıyla çevrili. Onun hayalinde de hiçbir açık yok. Aslında o kadar mükemmel ki onun kadar bizde inanıyoruz. O gerçekten Amerika Başkam.

Delilikle akıllık arasındaki çizgi bir saç teli kadar ince. Bu çizgi vardır. Gerçektir. Ama her iki durumun çakıştığı, örtüştüğü bölümler bizim anlayabildiğimizden daha fazladır.

“Napoleon” kim olduğuna dair zihinsel bir tablo yaratıp, buna inanıp, kararlarım bu inanca göre almaktadır. Aym şeyi Başkan da yapmaktadır. Her iki örnekte de, çok derin, düşünülemeyecek kadar karmaşık bir zihin, benliği oluştururken, kendisini bir tür kağıt bebekle özdeş tutmaktadır. Kimlik çok boyutlu varlıkların giydiği üç boyutlu bir maskedir. Deli adamın taktığı maske akıllı adamın taktığı maske kadar iyi işlemez. Onu çevreleyen aktüel olanaklarla uyum içinde değildir. Ama her iki örnekte de parallelikler yanılgıya yer vermeyecek şekilde açıktır. İkisinde de zihin kendisini bir söylence etrafında organize etmektedir. İkisinde de bilinç dünya tiyatrosuna girmektedir. Giriş ücreti ise radikal bir şekilde basittir. Bu tiyatroda bir rol üstlenmek yeterlidir.

Hepimizin içinde bir şey bunu gayet iyi anlamaktadır. O şey kendini söylenceye kaptırıp, dünyamn bir tiyatro olduğunu unutmaz. O şey “kimlik”le özdeşleşmez. Ayrı durur. Sadece izler. Astrologlar zihnin bu bölümüne Neptün derler.

Bu gezegen bilincin, şuurun gezegenidir. Bilincin içindekiler değil. Kimlik değil, Felsefe değil. Akıl değil. Kulaklarımızın arasında, her gittiğimiz yere taşıdığımız bu mobilyaların, mefruşatın hiç biri değil. Sadece yalın haliyle bilinç.

Geleneksel astrologlar bu gezegenin yorumunda iki kampa ayrılırlar. Bazıları onu sever. Bazıları sevmez. Kendilerim “esoterik astrolog” olarak ilan edenler Neptün’ü şefkat ve önsezi dolu, mistik bir etki olarak algılarlar. Olumsuz düşünenler ise, onu alkolizme ve yanılgılara yönelik zayıflatıcı bir güç olarak kabul ederler.

Her iki kampın da haklı olduğu yönler vardır. İkisi de bilincin egonun zırhından kurtulduğu zamanda ki davranışları anlatmaktadır. Duyarlılık yükselmiştir. Dünyayla bütünlük duygusu uyanmıştır. Statü ve kimlik masalları kavranmışür. Bahanelerimiz ve endişelerimiz, hırslarımız ve korkularımız, tarzımız, kendim beğenmişliğimiz, hepsi artık gülünçtür.

Bu farkındalık durumuyla ne yapabiliriz? Bazılarımız pasifliğe neden olan bir ruhsal çöküntüyle, sadece otururuz. Hayal kurarız. Bütün irade, hedef duygusu erir gider. Boşluğa bakarak, dalar gideriz. Kendimizi ciddiye alma kapasitemizi kaybederiz. Ego kaynaşmayı reddeder. Böylece hiçbir şey yapmayız. Ve er veya geç, kendimizi uyuşturma yolları aramaya başlarız.

Diğerleri daha yaratıcı tepkiler verirler. Bu yeni alam keşfe çıkarlar, kimliğinin olağan sınırları ötesine saldırı düzenlerler. Geri döndüklerinde yaşamın bütünlüğünü, tekliğim kavramış olurlar. Bireylik ve farklılık maskelerine şüpheyle bakarlar. Ve hepsinin mesajı aymdır: bütün kimlikler yamlgı içindedir.

Bazıları Neptün’e özgü bu keşif gezilerine meditasyon ismini verirler. Diğerleri dua veya tefekkür derler. Dinsel söylem Neptün’e yabancı değildir, ama gerekli de değildir. Bir psikiatrist bilincin bu bölümüne ulaştığında, bu süreci kişisel hipnoz olarak yorumlar. Bir kovboy için meditasyon kamp ateşine bakmaktır. Süreç evrensel ve organiktir. Doğum haritasında Neptün neredeyse, orada açıkta kalmış bir sinir, olağandışı duyarlı ve savunmasız bir yer vardır. Zihnin bu bölümü “gerçek yaşamın” sınırlarını kabullenmeyi reddeder. Burası ilham ve hayal dolu bir yerdir. Bu yerde insan karmaşıklığa, gerçeklerden kaçmaya, yanlış inançlara ve beklentilere karşı tetikte olmak zorundadır.

Konu her zaman aynıdır: Neptün, bir kişilik olarak işlev görme kapasitemizden ödün vermeden, ego, kişisel açlık ve saldırı evreninin ötesine geçmemizi ister. Bu cümlenin ikinci bölümü göreceli olarak kolaydır. Birinci bölümü ise ayrı bir hikayedir. Rüyalar, seraplar, illüzyonlar bunlar Neptün’ün alanındadır ve gezegenin bilimsel tarihinde de yansıtılırlar. Neptün 1795 tarihinde Lalande admda birisi tarafından bulunmuştur. Ama o bir yıldıza baktığım sanarak, bu buluşunu es geçmiştir. Neptün onu atlatarak, ölümsüzleşmesini engellemiştir. Daha somaları, astronomlar yeni bulunan Uranüs’ün tuhaf davrandığım farketmiş-lerdir. Bir şey onun yörüngesinin düzenini bozar gibidir. Daha uzak bir gezegenin çekimsel etkisinden şüphelenirler. Paris’te Leverrier adında bir matematikçi bu etkinin olası konumunu hesaplar ve sonunda, Neptün 1846’da Gaile admda bir Alman tarafından bulunur.

Neptün’ün Uranüs’ün düzenini bozan etkisi sayesinde bulunması gibi, Neptün’ün temsil ettiği deneyimler de egodaki ve onun zırhındaki açık noktalar sayesinde dikkatimizi çekerler. Zihinsel karışıklıklar kanalıyla bize ulaşırlar. Hayal kurarız. Beş duyuyu aşan deneyimler yaşarız. Sanatsal ilhamla dolarız. Şizofrenik kuruntularla kuşatılırız. Bu tür Neptün’e özgü zihinsel olaylar, dolaylı olarak daha geniş kapsamlı bir bilinç sisteminin varlığına işaret ederler. Aynı, Uranüs’ün yörüngesindeki düzensizliklerin dolaylı olarak Neptün’ün varlığım işaret ettiği gibi. Zihnin uçsuz bucaksız bir boyutunu, farkmdalığm bir mantar gibi içinde yüzdüğü boyutunu gösterirler.

Neptün’ün keşfini izleyen yıllarda, Neptün’e özgü değerler ve düşünceler tüm insanların yaşamında fırtına gibi esti. Sanatta romantik akım. Spiritüalizmin, hipnotizma ve ruh çağırma seanslarının yükselişi. Teosofi Topluluğu gibi mistik organizasyonların başlaması. Britanya İmparatorluğunun Hindistan’ı Avrupa’ya bağlaması sayesinde ilk Hindu ve Budist hocaların Batıya gelmesi. Kızılhaç ve Kurtuluş Ordusunun kurulması. Yoksulluk, kadın hakları, çocuk işçiler ve kölelik konularındaki sosyal bilinçlenmede radikal artış. Daha önce hiç olmadığı gibi, mistik Neptün felsefeleri ve merhamet dolu idealizm popüler aklı yakaladı. İnsan topluluğu Neptün’ün keşfine hazırdı.

Bir kere daha, bir gezegenin keşfinin bilimsel merak konusundan daha fazla anlam içermesine şahitlik ediyoruz. Bu, derin bir sembolik olaydır. Bir astrologun evreninde, aynı Neptün’ün evreninde olduğu gibi, hiç bir algılama onu deneyimleyen bilincin derinindeki olaylardan bağımsız değildir.

Astroloji’de Merkür

fal bak

Merkür

Akıl

Bilginin aktarılması; konuşma, yazma, öğretme. Bilginin algılanması; dinleme, öğrenme, okuma, gözlem.

Sinirlilik, rasyonalizasyon, endişe, entellek-tüellik, gevezelik, havailik, hiperaktivite, tutarsızlık.

Benim düşünmede ve iletişimde güçlü olduğum yönler nelerdir? Benim düşünmede ve iletişimde zayıf olduğum yönler nelerdir? Zihinsel faaliyet içe yönelir. Bağımsız, özgün, yaratıcı düşünme özgürlüğü sağlanır. Kendini ifade zorlaşabilir; sözcükler oluşamaz.

Şans yüzünüze güldü: televizyonda bir bilgi yarışmasına katılma isteğiniz kabul edildi. Eğer şansınız devam ederse, kapıdan yeni bir araba ve Havvaii’de bir hafta tatil kazanmış olarak çıkacaksınız. Devam etmezse, on milyon kişinin önünde aptalın biri durumuna düşeceksiniz. Sıkı hazırlandınız. Eksikleri gözden geçirdiniz. Stüdyoda spotların altına yürüdünüz. Amerika güzeli gibi gülüyorsunuz. Roketi henüz ateşlenmiş bir astronot gibi gerginsiniz.

Sunucu şakacı sözler söylüyor, sizi tamtıyor. Kimsiniz? Ne iş yaparsınız? Rakibinizi selamlıyorsunuz. Şimdi başlıyor. The Big Sleep filminde Bogart’la oynayan kadın oyuncunun adı? Tık tık tık… çabuk düşün… Zil sesi! Eğer çabuk davranmazsanız arabayı rakibiniz götürecek. Tasmanya nerede? Quahog ne demek? Bikini adı nereden geliyor? Peş peşe sorular. Ter boncuk boncuk. Düşün, düşün, düşün. Ay’a ilk ayak basan kişi kimdir? Neydi onun adı? Saat tık tık… İşte buldum! Zile bas!

Hawaii için bavul hazırlayabilirsiniz. Merkür sizinle birlikteydi. Merkür aklımızdaki kütüphaneden sorumlu gezegentir. Fonkiyonu düşünmek. Bilmek. Anlamak. Muhakeme etmek. O sahnedeyken, aklımız net ve çabuktur. Zekamız limitlerinde çalışır. Ve akciğer kanseri hakkında bir program izleyen sigara tiryakisi kadar hırçın, sinirli, tedirgin oluruz.

Gezegenler Güneş’e yaklaştıkça, yörüngeleri kısalır. Daha hızlı hareket ederler. En uzak ve vavaş Pluto bile, saniyede üç mil kateder. Dünya, Pluto’vla mukayese edilirse, saniyede onsekiz milden biraz fazla hareket eder. Pluto’nun hızının altı misli. Ama Pluto’nun yörüngesinin uzunluğu kırk misli fazladır.

Merkür Güneş’e en yakın ve çevik gezegendir. Saniyede 30 mil hızla çığlık atarak uzayda hareket eder. Yörüngesini 88 günde tamamlar. Pluto ise 248 yılda. Yani bin mislinden fazla hızlı.

Eğer başınız dönmeye başladıysa, iyi. Merkür’ün dalga boyuna yaklaşıyorsunuz demektir. Bu akim, lineer, mantıksal fonksiyonların gezegenidir. Diğer gezegenlerden hızlı hareket ettiği gibi, bilincimizin ruhsal hız kayıtlarını düşünceler, zihinsel devrelerin saniye saniye ateşlenmesi tutan bölümüyle ilintilidir.

Mitolojide Merkür tanrıların habercisidir. Geleneksel olarak, konuşma ve yazılı iletişimle bağlantılıdır. Bu ilişkiler geçerli, ama Merkür enerjisi daha esaslıdır. O, zihinde organize olmamış imgelerin, özgür çağrışım oyunudur. Duyuların uyarısına bilincin gösterdiği tepkidir. Sözcükler sonra gelir. Onlar kültürel ürünlerdir, algıladıklarımızın karmaşıklığını düzene koyma yollarıdır.

Dil sadece Merkür’ün oyun alamdır. Yine de, güçlü bir Merkür etkisi genellikle bir konuşkanın göstergesidir. Ve daima, bir düşünürün göstergesidir. Bu düşünceler çok yüce ve soyut olabilirler. Veya akim ezberlenmiş şikayet listeleri olabilirler. Her iki halde de, zihnin içinde hızla dökülmektedirler. Saniyede otuz mil hızla. Ama genellikle daireler halinde.

Merkür etkisi güçlü bir insana baktığımızda, biz dakikada 33 devir yaparken, o 78 devir yapıyor gibi hissederiz.

Bu hız Merkür’ün hem gücü hem de yükümlülüğüdür. O izlenimleri ve etkileri diğer gezegenlerden daha hızlı kavrar. Dünyanın düşünceleri, sesleri ve nesneleriyle derinden büyülenir. Ve bu izlenimleri bir ayna gibi yargısız ve net işlemden geçirebilir.

Ancak bu izlenimler hazmedilmeden de zihnin içinde ilerleyebilir. Okuma yazma bilmeyen bir ortaçağ baronunun kitap kolleksiyonu gibi, zihnin raflarında renkli ama anlamsız objeler olarak yığılabilirler.

Hiç Beethoven’m her bir senfonisini hangi yılda yazdığım bilen, ama onları dinlerken gülümsemeyen veya tempo tutmayan bir tanıdığınız var mı? İşte o insamn denetimden çıkmış bir Merkür’ü vardır. Bu gezegen kırmızı çizgi vuruşu için hızla fırlayabilir ama gerçekte gösterebileceği bir şeyi yoktur. Sadece bir sürü laf. Merkür bir insanı kıvır zıvır bağımlısına dönüştürebilir.

Bir başka Merkür riski de düşünme ve algılama fonksiyonlarımızın egomuzun parçaları olan korkularımız ve önyargılarımız ile bozulmasıdır.

Astronomi bizi Merkür’ün bu tehlikesine karşı uyarmaktadır. Nasıl? Görsel olarak, Merkür Güneş’e bağlıdır. Bu ikisi gökyüzünde hiçbir zaman ayrı olamazlar. Astronomlar bunu binlerce yıldır biliyorlardı, ama nedenini ancak onaltıncı yüzyılda anladılar: Merkür’ün küçük yörüngesi Güneş’e, Dünya’ya nazaran, o kadar yakındır ki, 28 dereceden fazla ayrılamazlar. Biz onlardan çok uzak olduğumuz için onları hep yan yana görürüz.

Akıl egoya, Merkür’ün Güneş’e olduğu kadar yakındır.

Özen, sorumluluk ve alçak gönüllülük olmadan, sadece görmek istediklerimizi görürüz. İzlenimlerimizi seçici bir şekilde toplarız. Hep egomuzun kendini rahat hissedeceği bir gerçek modelini destekleme çabası içinde oluruz.

Bu şekilde bir rasyonalizasyon ve savunmacılık Merkür’ün bir başka tuzağıdır. Bu gezegen herşeyi olgularla ispatlayabilir, ve ispatlayamasa bile o kadar ateşli ve hızlı konuşabilir ki savlarının boşluklarım gizleyebilir. Bu durumda Merkür’ün kesinliğinin, emin olmasımn aksini ispatlayabilecek tek şey sinirliliğidir. Başka hiçbir gezegen bu kadar seğiremez, bu kadar tik sahibi olamaz.

Vücudun yiyeceğe gereksinimi olduğu gibi, aklın da izlenimlere gereksinimi vardır. Doğum haritasında Merkür’ün konumu bunları nasıl bileyeceğimizi ve arıtacağımızı gösterir. Ama aym zamanda önyargılarımız ve bir türlü kavrayamadığımız konular hakkmda bizi uyarır. Merkür için yapılması gereken, onu Güneş’in dalkavukluğundan, Güneş’in başbakanlığına dönüştürmektir. Merkür’ün yaşamın anlamını bilmesi gerekmez. Onun ilgi alam daha ivedidir. O ham bilgiyi toplayıp Güneş’e iletmelidir. Gözlem. Bilgi transferi. Merkür’ün fonksiyonları bunlar. Fazlası gerekmez.

Astroloji’de Güneş


fal bak

Her gezegenin kendine özgü bir kişiliği vardır. Her biri insan bilincinde belirli bir kompartmanı sembolize eder. Entellekt. Kişisel güç. Duygusal bağ. Kendim aşma duygusu.

Bu kompartmanlardan hiç biri bir insanda eksik değildir: her doğum haritasında bu on gezegen bulunur. Bütün fark hangi kompartmanlann vurgulandığından ve bunu nasıl ifade etmeyi tercih ettiğimizden doğar. Eğer açık ve gönüllü bir şekilde gezegenlerin temsil ettikleri olaylarla yüzleşebilirsek bize rehberlik edebilirler. Kendimizi nasıl daha mutlu edebileceğimizi öğretebilirler. Ama eğer öğrenmemekte direnirsek, çıplak bedenimize rüzgarla yağan sulu kar kadar gaddar olabilirler. Hepsi bize kalmış. İçimizde bir yol vardır: eğer bu dili öğrenirsek, o yolun planını okuyabiliriz. Plan doğum haritasıdır.

Günümüze kadar güneş sisteminde sadece on tane gezegen biliyoruz. Yeni teleskopların geliştirilmesiyle daha fazla gezegenle tanışma olanağımız artıyor. Ancak şimdilik, on bile yeterli bir sap. Sıra onlarla tanışmaya geldi.

Gezegen: Güneş

Tutarlı ve geçerli bir kendini tanımlama geliştirmek. Pozitif eylem için irade gücünü ve kapasiteyi odaklamak.

Egoyu yaratmak.

Yanlış Fonksiyon: Bencillik, duyarsızlık, başkalarının yaşamında zorbalık, kibirlilik, tantana, gurur, esnek olmamak, hükmetmek.

Sorular: Ben kimim? Ne tür deneyimler kendimi tanımamı güçlendirme ve netleştirmede yardımcıdır? Kişisel gücümü nerede bulabilir ve geliştirebilirim? Dünyaya bakışımı hangi bilinçsiz önyargılar yönlendiriyor?

Ilık bir rüzgar. Bir saatlik sörften soma sırtımız kumda. Güneş ışını pekmez gibi akıyor, bedenimizdeki her hücreyi dinlendiriyor. Güneş’in anlamı ne? Bu soruyu cevaplamak için Tibet’e gitmeniz gerekmiyor. Hatta bu kitabı okumak bile lüzumsuz. Tüm yapılması gereken bir Ağustos günü plajda, kumda yatmaktır.

Güneş’in anlamı? Basit: hayat. Bunu içgüdüsel bir şekilde biliriz. Bilimsel tartışmalara gerek yok. O kadar açık seçik bir gerçektir ki bunu hissedebiliriz. Hayat veren Güneş, güneş sisteminin merkezidir. Her-şey onun etrafında döner. Muazzam kütlesinin yaydığı yerçekimi bütün gezegenleri yörüngelerinde tutar.

Astrolojik açıdan Güneş’in fonksiyonu da aymdır: O insan kişiliğinin yerçekimsel merkezidir. İçimizde var olan değişik fonksiyonların odak noktasıdır. Kimlik duygumuz. Yaşamı oluşturma, hissetme ve algılama yollarımızla farklı bir insan olma duygumuz.

Güneş olmasaydı, bir insan, çelişkili istekleriyle paralize olmuş, kozmosa bomboş gözlerle bakar bir şekilde, kaybolurdu.

Odaklama. Organizasyon. Bunlar Güneş’in hünerleri. Ama Güneş diğer dokuz gezegenin fonksiyonlarını nasıl organize ediyor? Hayal etme ihtiyacımız ve egemen olma ihtiyacımız gibi birbirine hasım özelliklerin aym kişilikte başarıyla birarada bulunmasını nasıl sağlıyor? Güneş sisteminde nasıl başarıyorsa burada da öyle başarıyor: çekim gücüyle. Ancak burada çekim gücü psikolojik bir form alıyor. Bu hepimizin nüvesinde bulunan büyüleyici, karşı koyulamayacak kadar çekici bir güç: egodur. Güneş nasıl güneş sisteminin odak noktasıysa, ego da zihnin odak noktasıdır. Mekanizma tamamiyle paraleldir.

Güneş bilincin açığa vurulmamış boyutlarına bir takım varsayımlar -yaşamın amacı hakkmda varsayımlar, hiç itiraf etmediğimiz ama aldığımız her nefesin altmda olan varsayımlar- sokuşturarak egoyu yaratır.

Hepimiz aym, boş yaz boz tahtasıyla karşı karşıyayız: doğum ve ölüm, arada da sadece soru işaretleri. Bir insan bu tahtayı işiyle, kariyeriyle doldurur. Bir başkası yelkenlisiyle dünya turuna çıkar. Bir üçün-cüsü eroin bağımlısı olur. Dördüncü, manastıra kapanır.

Niçin? Herbiri bilinçaltındaki varsayımları yaşamına yansıtır. Bu varsayımlar ona her zaman doğal ve aşikar görülür. Hepsi egosunun formunu yansıtır. Hepsi Güneş’i yansıtır.

Egoyu biçimlendiren bu Güneş’e ait varsayımlar daima kişisel görüşe bağlıdır. Çarpıcı bir şekilde insandan insana değişirler. Ama kişisel olduklarına inamlmaz. Bize her zaman doğal bir düzen gibi görülürler. İşadamı eroinmanın dürtüsünü pek kavrayamaz; maceraperest denizci bir manastır hücresinde otuz yıl geçirme düşüncesine karşı kafasını kaşır. Bizim kendi varsayımlarımız bizim için daima çok anlamlıdır. Başkalarının bu anlamı görememesini bir türlü anlayamayız.

Güneş, egoyu yaratırken, aym zamanda körlüğü ve duyarsızlığı da yaratır.

Kendi benliğimizin tuzağına yakalanırız, yaşanun sunduğu karşı konulamaz seçenekler sergisinden izole ediliriz. Ama Güneş hareket etmemize olanak sağlar. O olmasaydı, jöleye benzerdik. Bilinç tek başına dünyayla ilişkiye giremez; onun fonksiyonu gözlemlemek ve sübjektif olarak reaksiyon göstermektir. Asla belirli bir deneyimin peşine düşe-mez veya kendini böyle bir deneyimden koruyamaz. Bu, egonun etki alanıdır. Bu, ruhun seçimleri yapan bölümüdür. Ve seçim olmadan, hiçbir şey olmaz.

Ama seçim için, önce ego birleşmelidir. Bir kişilik, bütün arzulan, bütün görüşleri ile birlikte bir biçim almalıdır. Bir mit yaratılmalıdır, ve o bizim için çok inandırıcı olmalıdır. Bu Güneş’in işidir.

Kozmik bir bakış açısıyla, Güneş kimliğimiz bir hiçlik, anlamsız bir poz olabilir. Bir mit olabilir. Ama bütünüyle temelsiz değildir. Bu mit içimizin derinliklerinden yükselir. Kökleri vardır.

Doğum haritamızda Güneş’in konumu bu kökleri görmemize yardımcıdır, ama onları bir kere bile görsek beslememiz gerekir. Yüzeysel kabadayılığına rağmen, ego ürkektir, biçim almaya tereddüt eder. Güneş dikkatlice beslenmeli ve kendisini güvende hissetmesi sağlanmalıdır. Bu süre içinde, kararsızlıklarım, şüphelerini büyüklük, güçlülük yanılsaması arkasına saklamasma izin vermemeye dikkat etmeliyiz. Süreç hassastır; eğer hata yaparsak, Güneşi şımartma yönünde hata yapmalıyız. Hayat yavaş yavaş bu hatayı düzeltir. Ama eğer ego güvenli ve güçlü bir şekilde ortaya çıkamazsa, herşey kaybolur. Bütünlükten, iradeden veya amaçtan yoksun, psikolojik parçaların karmaşıklığından başka bir-şey olamayız. Bir uzay salağı.

Güneş’i nasıl besleriz? Daha soma detaya gireceğiz. Şimdilik şu küçük örneğe bir bakalım. Diyelim ki Güneş Yay burcunda. Son bölümde gördüğümüz gibi, bu burç rutini kırma, alışkın olduğumuz çevre dışmda deneyim toplama yeteneğimizi temsil ediyor. Yay’da kökleri bulunan bir Güneş miti ile, böyle bir insan derin mutluluk duygularım ve psikolojik bütünlemeyi Yay tarzı deneyimleri arama sonucu bulacaktır; serüvenler, yolculuklar, inanç sıçramaları ve benzerleri. Haritanın geri kalanı daha farklı özellikler gösterse bile bu değişmez.

Diğer onbir burç da aym biçimde faaliyette bulunur. Herbiri ruhu canlandırmak için gerekli belirli bir deneyim “vitamin”ini salık verir. Vitamini yut ve Güneş daha iyi parlasın. Sürekli zırva, cafcaflı sözler eden birisim tanıyor musunuz? Durmadan televizyon seyreden birisini? Davranışları otomatik bir yükleme boşaltma makinesi gibi kalıplaşmış ve sıkıcı birisini? Öyleyse açlıktan ölen bir Güneş’in acısı içindeki bir inşam tanıyorsunuz. Semptomlar bunlar: Güneş’i beslemeyi başaramazsak, ruh ölür.