ASTROLOJİ ONUNCU EV (MIDHEAVEN)

fal bak

ONUNCU EV (MIDHEAVEN)

Oğlak

Satürn

Kariyer, meslek Toplum içindeki yer; ün Kader

Toplum içinde kendini ifade etmeyi ve kişisel doyumu sağlayan bir statü. Kişinin kaderini gerçekleştirdiği duygusu. Anlamsız ve yabancılaştırın bir sosyal role kısılıp kalmak. Güç, statü ve görünüş saplantısı.

Midheaven. Gökyüzünün ortası. Daha önce gördüğümüz gibi, bu bir gezegenin gökyüzünde ulaşabileceği en yüksek noktadır. Buraya ulaştıktan sonra gidebileceği yalmzca bir yol vardır: o da aşağıdır. Mid-heaven’daki bir gezegen en açık seçik görülebileceği yerdedir.

Ağaçlar, binalar eğer bu engelleri aşıp, görülebileceği bir zaman varsa, o şimdidir.

Sembolik olarak, gökyüzünün ortası bizim hakkımızda en aşikar olan şeyi temsil eder. Bu, sanki bizi uzaktan birinin gözlemesi gibidir. O birisi ne görür? Boyumuzu. Saçımızın rengini. Kadm veya erkek olduğumuzu. Midheaven da buna çok benzer. Tek fark burada mesafenin fiziksel değil, sosyal olmasıdır. O, sosyal bir mesafeden nasıl göründüğümüzü temsil eder. Daha basit bir anlatımla, midheaven bizi tanımayan insanların bizi nasıl gördüğünü gösterir.

O insanlar ne görürler? Biz onlara neyi simgeliyorsak onu görürler. Bizi bir insan olarak değil, toplum içindeki farklı fonksiyonların bir temsilcisi olarak görürler. Kişisellikten uzaklaşmış. İki boyutlu. Bir sınıfın temsilcisi. Onlar statümüzü görürler. “O, CIA ajanı.” “O bir antropolog.” Doktor, avukat, kızılderili reisi.

Kariyer Evi – ev sembolizminde bu evin geleneksel ismi. Ancak bu isim onu kısıtlıyor. Mesleğimiz statümüzü belirleyen etkenlerden sadece birisi. Başkaları da var. “O bir feminist” bu ifade de onuncu evi anlati-yor. Aynı şekilde “O bir cumhuriyetçi” veya “Nükleer silah karşıtı” da. Bu tanımlamalar insana beş kuruş kazandırmazlar. Ama toplumsal arenada kimliğimizi oluştururlar. Onuncu evin kapsamı da bunu anlatır.

Bu tanımlar bize zorla kabul ettirilirler. Beğenelim veya beğenmeyelim, bunlarla başa çıkmamız gerekir. Hepimiz sosyal varlıklarız. Çoğumuz “Eğer toplum içinde bir fonksiyon üstlenmezsek, dünyaya kiramızı nasıl ödeyeceğiz?” noktasına geliriz. Ve bunu gerçekleştirdiğimiz anda, hayatımızım akışım etkileyen söylenceler ve baskılardan oluşan bir ağa takılırız.

Onuncu evi başarıyla uygulamak için, kaderimizi bulmamız gerekir. Bir başka deyişle, iç dünyamızla uyum içinde olan bir toplumsal rol bulmalıyız. Kendimiz olduğumuz için bize para ödenecek bir yol çizmeliyiz.

Çok zor bir iş. Ama onuncu evdeki gezegenler ve burçlar bize yol gösterirler. İki amaca hizmet ederler: bir düzeyde kaderimizi formüle ederler. Bir başka düzeyde, kaderimizi bulmadan önce geliştirmemiz gereken kişilik özelliklerimizi tanımlarlar. Hedefi işaret ederler. Ve hedefe giden yolu gösterirler.

Midheaven’ı gerçekleştirmek asla kolay değildir. Tipik olarak, bu geliştirmemiz gereken evlerin sonuncusudur. Filizlenebilmesi için, önce kendimizi çok iyi tanımamız gerekir. Kendi kaderimizi, büyürken programlanan, “doktor, avukat, kızılderili reisi” şartlanmalarından kurtarmamız gerekir. Eğer başarırsak, dünyada kendimizi evimizde hissederiz. İşimiz, statümüz, toplumsal kimliğimiz – hepsi içimizi dışarıya yansıtır. Benliğimizin bütün gücünü toplumsal rolümüze taşıyabiliriz. Ve bu bize orada güç, yaratıcılık ve özgürlük verir. Bize doğal otorite verir. İçinde yaşadığımız kültürün kaderim ve söylencelerim şekillendiren insanlardan biri oluruz.

Eğer onuncu evde başarısız olursak, bu, paçavralar giyip, sulu çorbalar içeceğimiz anlamına mı geliyor? Hayır. Hiç de değil. Zengin olabiliriz. Ünlü olabiliriz. Etki sahibi bir insan olabiliriz. Ama bunlar bizim kim olduğumuzu yansıtmaz. Sadece oynamamız için bize verilen rolü gösterirler. Ve bu rolü oynadığımız sürece kendimizi saçma, sahte ve güvensiz hissederiz. Bir sahtekar gibi hissederiz. Ve bir bakıma, sahtekarızdır. Güvensizlik duygusu gücümüze ve pozisyonumuza sıkı sıkıya, umutsuzca sarılmamıza neden olur. Bu tutunmamızın gerçekte ne kadar anlamsız olduğunu sezer ve daha fazla kemikleşiriz. Her yerde çekişme görürüz. Düşmanlar. Rekabet. Dolandırıcılar. Sanki o anda kaybolsak, yerimizi dolduracak yüzlerce kişi varmış gibi hissederiz. Ve bu doğrudur. Bu rolü biz yaratmadık. Bu rolün oyuncusuyuz.

Eğer onuncu evde başarılıysak bu asla olamaz. Bizim rolümüzü kimse oynayamaz. Bu rol, ne olursa olsun, bizim bireyliğimizde köklen-miştir. Kim olduğumuzun ifadesidir. Bize özgü içsel süreçlerimizden ayrılamaz. Bunun bilincinde olarak toplumsal kimliğimizde kendimizi güvende hissederiz. Onu bizden kimse çalamaz, çünkü onu kimse yapamaz. O bizimdir. Biz ölünce, o da bizimle ölür.

Bir önceki yazımız olan Yengeç burcu 2016 yorumu başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment