Astral Dünya

Vermek Tanrının Bereketlerini Davet Eder

Mantık Tanrıçası

Zor denenmeler ve gerçek fakirlik, Hıristiyanların arasında bile her zaman beraberinde lütufla vermeyi getirmez. Aksine zorluklarla mücadele etmek, zor denenmelerden geçmek ve fakirlik, insanları acılık dolu ve eli sıkı kimseler haline getirebilir. Ama MakedonyalI Hıristiyanlar tarafından temsil edilen lütufla vermek, gizlide Tanrının bereketlerini almakta köklenmişti: İlk olarak kendilerini sonra sahip olduklarım veriyorlardı.

Pavlus onların bu sunularını tanımlamak için şöyle yazmıştı: “Umduğumuzdan da öte, kendilerini önce Rabbe, sonra Tanrının isteğiyle bize adadılar. ’10 Hıristiyan olmak yaşamını Mesih’e vermek demektir. En değerli varlıklarınız ve canınız hakkında bile tümüyle O na güvenmek demektir. Sonsuzluk boyunca sürecek geleceğinizi O na adarsınız.
Üzücü tarafı şudur ki, bazı insanlar canlarını Mesih’e adamaya istekli olsalar da, mallarını adamak istemezler. Bu insanlar paralarına canlarından daha fazla önem veriyor olabilirler mi acaba?

Bir kişinin böyle bir değer sistemi varsa, acaba bu kişi gerçekte yaşamını Mesih’e adamamış olabilir mi? Pavlus, MakedonyalIlar ın ‘kendilerini önce Rab’be adadıklarını’ söyler. Diğer sahip olduklarının hepsi canlarını ve kendilerini adamalarıyla karşılaştırılamayacak olan önemsiz şeylerdi. Tanrının lütfuyla yaşamlarını değiştiren bir şekilde bir deneyim yaşamış olan insanlar için sahip oldukları şeylerin pek bir değeri yoktur.

Sevinçle vermek Tanrının bereketlerini davet eder.

Zor zamanlardan geçtiğimizde

Tılsımlar 7

Zor zamanlardan geçtiğimizde normal insan tepkisi diğerlerinin sıkıntısını görmezden gelmektir. Böyle zamanlarda, “Ben kendi faturalarımı bile zar zor ödüyorum. Şimdi başka birisine hiç yardım edemem’’ diye düşünme konusunda deneniriz. Ama tapmaktaki dulu hatırlarsak, Tanrının lütfunu karşılıksız olarak kabul eden insanların tavrı bu değildir. Lütuf vericileri sorunların yaşamın bir parçası olduğunu ve her zaman bazı sorunlarımızın olabileceğini anlarlar.

Tanrının lütfü, kendi zorluklarımız nedeniyle diğerlerinin acılarına karşı daha anlayışlı olmamızı sağlar. Lütuf vericileri diğerlerinin acılarına karşı daha hâssas olurlar, zayıflıklarını daha çok anlar, bazı konularda zorluk çekenlere karşı daha sabırlı olur ve finansal olarak yardım etmek konusunda daha istekli olurlar. Lütuf vericileri denenmelerin onları merhametle hizmet etmek için harekete geçirmesine izin verirler.

2.Korintliler, MakedonyalI Hıristiyanlar ın en zor zamanlarda ve denenmelerde bile sevinçle coştuklarını ve bu sevinçlerini cömert bir şekilde başkalarına vererek gösterdiklerini söylemektedir. Yaşadıkları tüm bu zorlukların ortasında onları bu kadar sevinçli kılan neydi? Tanrı nm lütfunun kendilerini bulmuş olmasından, putperestliğin karanlığından Mesih’in ışığına getirilmiş olmaları gerçeğinden ve kendilerini sonsuzluk boyunca kalacakları cennete götüren yolda olmalarından kaynaklanmaktaydı. Kurtuluşlarının aşkın sevinci, vermenin sevincine dönüşmüştü.

Parakletos

Asaların Sekizlisi

Grekçe olan bu kelime bazı çevirilerde Teselli edici, bazılarında ise Yardımcı olarak çevrilmiştir. Bu kelimelerin ikisi de, eski zamanlarda bir kişinin yokluğunda ortaya çıkarak yardımcı olan ya da öğütçü ve yol gösterici olarak hizmet edenler için kullanılan parakletos kelimesinin doğru çevirileridir.

Kutsal Ruh un bizi teselli ettiğini düşündüğümüz zaman, genelde aklımıza O nun bizleri zor durumdan kurtarması gelir ve sıkıntılarımıza tesellinin Tanrı dan geldiği doğrudur.

Ama teselli edici kelimesinin İngilizce deki temel anlamı sıkıntıda avutmaktan çok Latince kökenli bir kelime olan confontare’dir ve bu büyük ölçüde güçlendirmek’ anlamına gelir. Teselli edicimiz olarak Kutsal Ruh, sıkıntıları atlatabilmemiz ve aldığımız güçle başkalarına da bu konuda yardımcı olabilmemiz için bizi güçlendirir, Bu gücü nasıl alırız?

Tanrının tahtına gelerek ve “cesaretle yaklaşarak; öyle ki, yardım gereksindiğimizde merhamet görelim ve lütuf bulalım Üçlü birlik olan Tanrımızın —Baba, Oğul ve Kutsal Ruh yargı tahtını, lütuf tahtına çevirmekteki rolünün farkında olmalıyız. Tanrının birliğinin her bir parçası dualarımızı duymakta ve cevaplamakta bir rol almaktadır.

Baba Tanrı çocuklarına güzel armağanlar vermek istemektedir. Başkâhinimiz olan Oğul Tanrı, çekmekte olduğumuz acıları ve zayıflıklarımızı anlamaktadır, ve O nun yüce lütfunu alabilmemiz için bizlere kapıları açmaktadır. Kutsal Ruh sıkıntı zamanlarında O na dönüp dua ettiğimizde bizleri güçlendirir ve teselli eder.

Bireysel mutluluğumuz

Asaların Altılısı

Bireysel mutluluğumuz, maddiyata dayalı hedeflere ulaşılarak arttırılmaz. Pozitif psikolojide gittikçe yaygınlaşan görüşe göre her birimizin bir “mutluluk seviyesi” ve artması ya da azalmasının maddi kazanım ve ödüllerle çok az alakalı olduğu bir duygusallık düzeyi vardır; ancak tekrar ve tekrar kendimize yine aynı hedefleri amaç ediniriz.
Geleceğe yönelik planlar yapmak için Dördüncü Adımda benliğin yerine oturması ve Beşinci Adımda kişinin gerçek durumunu görerek zengin bir bakış açısı elde etmesi gerekir. Planlama, kimliğimizin değerli olduğuna ikna edilmesi sonucunu değil, dünyada sürekli yeni in siyatifler alabileceği bir benlik seviyesini hedefler.

Bölünmüş bir benlik yanlış olduğunu zannettiği bir şeyi düzeltmeye çalışabilir. Planlarımız, düzeltilmesi gerektiğini düşündüğümüz meseleleri değiştirecek sonuçlar yaratmayı hedefler. Çocukların daha iyi davranmasını, gelecek çeyrekte satışlarda artış olmasını, sorun çıkaran ülkenin artık bir tehdit unsuru olmaktan çıkmasını isteriz. İsterseniz bu hedeflenen sonuç noktasına B diyelim.

Bizim planımızın çıkış noktası A noktasıdır. Hedefi bu noktada durarak belirleriz. Bu nokta “yanlış” olarak gördüğümüz noktadır ve plan B noktasına yani bunların sona ereceği noktaya doğru yol alır. Yaramaz çocuk örneğini düşünün. Çocuktaki problemin “hakkından gelmek” için çocukları azarlıyoruz fakat bundan sonra yeni bir problemle karşılaşıyoruz. Çocuklar daha iyi “davranmaya” başlasalar bile bu sefer de suçları yüzlerine vurulduğu için çok kızgın ve daha az angaje olacaklardır. Çocukların kızgınlıkla hareket ettikleri gerçeğini göz önünde bulundurarak, artık B noktasından değil de C noktasından meseleyi halletme ihtiyacı duyarak, problemi yeniden belirliyoruz. Dolayısıyla bu kızgınlıkları ve angaje eksikliklerinin üstesinden gelmek için C noktası ile ilgili yeni bir plan yapıyoruz.

SQ benliği bilinen sonuçlarla ilgili planlamalar yapmaz

Kupaların Kraliçe

SQ benliği bilinen sonuçlarla ilgili planlamalar yapmaz; bunun yerine sonucu değil de olasılıkları değiştiren bir zekâ seviyesinden yola çıkarak planlar yapar. Bunun için de benliğin tepkisel boyutundan başka, bilinçli bir şekilde kullanılması gerekir.

Olacakları önceden kestirmek sadece iki zekâ modeli sayesinde etkitepki kanunlarını anlamak değil, yeni bir zekâ süreciyle ortaya yeni sonuçlar çıkmasını sağlayacak temellerin atılabileceği yeni bir alan planlamayı anlamaktır. İşte bu üçüncü tür zekâ modelidir.

New York belediye başkanı Rudolf Guiliani Liderlik adlı kitabında ‘kırık pencere teorisi’ olarak bilinen teoriyi şöyle tarif eder:

“Terkedilmiş binalardaki çok önemsiz gibi gözüken kırık pencere ler civarda çok daha ciddi bir dejenerasyona sebep olabilirler. Normal olarak, sağlam bir binaya taş fırlatmayacak olan kişi bir camı zaten ki rık olan binanın ikinci camını kırmak için hiç de o kadar gönülsüz davranmaz, ikinci camın kırıklığmdan daha da cesaret alan bir kimse ise çok daha büyük bir zarara yol açmaktan çekinmez, yeter ki etrafta bu kanunsuzluğa engel olacak binlerinin olmadığını fark etsin.”

Misyon Neden Burada Olduğumuzu Açıklar

Kupaların 2

Bilinç, beynin birleştirici rolüdür. Bilinç, tek başına tecrübeyle elde edilen, sadece beynin fonksiyonlarıyla bulunabilecek, yalnızca kalıtımsal olan veya çevreden damıtılan yeni bir benlik seviyesi değildir, sabit gerçeklerle kurduğumuz bağlantı ile benliğin işbirliği yapmasıdır. Bir zamanlar bizim için önemli olan ve emin olduğumuz şeyleri kaybedip sonra yeniden bulduğumuzda ancak bilinçleniriz.

Beyin, birçok farklı fonksiyonu tek bir merkezi zekâdan koordine ederek değil daha geniş bir birleştirici zekâ alanıyla bağlantılı olarak tek bir varlık gibi faaliyet gösterir.

The Chosen adlı enfes filmde İsrail Devleti’nin kurulduğu yıllarda New York’da yetişen iki erkek çocuk anlatılmaktadır. Çocuklardan biri hahamın oğludur ve Yahudi devletinin hiç kimsenin değil sadece Tanrı’nm malı olabileceğine inandırılacak şekilde eğitim görmüştür. Laik bir Yahudi ve Siyonist’in oğlu olan diğer çocuk ise devletin ordu gücüyle elde edilebileceğine inandırılarak eğitilmiştir.

Hikâye ilerledikçe hahamın oğlu çok başarılı bir öğrenci olur ve babasının izinden gitmeyi kendine misyon edinir. Ancak baba, bunun oğlunun kendi tercihi olmadığını ve üzerindeki geleneksel ağırlıktan dolayı bu şekilde davrandığını düşünerek kaygılanmaktadır. Oğlunun kendi tercihlerine kendisinin karar vermesini isteyen baba oğlunu reddeder. Bu durum her iki tarafa da acı vermektedir ama en çok da oğlunun kendinden uzaklaşmasına sebep olur ve onu sonsuza dek kaybedeceğinden korkan baba için bu çok acı bir durumdur.

Filmin sonuna doğru hahamın oğlu kısa kesilmiş saçları, şık takım elbisesi ile koleje giderken görülmektedir. Hahamın oğlu bu haliyle laik bir Yahudi’ye benzemektedir. Babasının cesur davranışı sayesinde, kendi yolunu bulmak için zorlu da olsa bir yolculuğa çıkan oğul için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır, babasıyla olan ilişkisi de. Filmin son sahnesinde görürüz ki babayla oğul arasındaki ilişki artık çocukluk döneminkinden çok farklı bir boyuta taşınmak zorunda kalmıştır. Film aşağıdaki hikayenin anlatılmasıyla biter.

Kral’ın doğru yoldan sapan bir oğlu vardır.
Oğula “Babana geri dön” derler.
Oğul “Yapamam” der.
Sonra babası oğluna bir mesaj gönderir, “sen bana ne kadar yaklaşabilirsen o kadar yaklaş, yolun geri kalanını da ben gelirim.”
Bu hikâye misyonumuz ile aramızdaki ortaklığı anlatmaktadır. Biz elimizden geldiğince gelelim, geri kalanında mutlaka bize yardım edilecektir. Bu gerçeği daha net ve görünür kılan şey, misyonumuzun farkına varmaktır. Aslında o her zaman oradaydı. Biz sadece onun orada olduğunu görebilmemizi sağlayacak zekâ ile irtibat halinde değildik.

TANRI’YI SÖZLERİ ARACILIĞIYLA TANIMAK

Küçük Arkana

Eski bir hikâyede, duvar resimleri ve kıyafetler yaptırmak üzere işçi kiralayan bir kraldan söz edilir. Çalışanlar arasında özellikle genç ve çalışkan bir çocuk göze çarpar. Kral daha güzel tasarımlar yapabilmesi için bu gence çeşitli renkte malzemeler sağlar ve herhangi bir şeye ihtiyacı olursa kendisine haber vermesini söyler.

Diğerleri birçok problemle karşılaşıp yeterince iyi iş çıkaramazken, genç çocuk inanılmaz başarılıdır. Bir gün diğerleri gencin etrafına toplanarak, “Bizler bu kadar problem yaşarken sen neden bu kadar başarılısın?” diye sorarlar. “Bizim ya ipliklerimiz karışıyor ya da boyalarımızın rengi atıyor, her zaman bir şeyler yanlış gidiyor.”
Genç bir an düşünüp, şöyle der: “Kralımızın ne zaman yardıma ihtiyacımız olsa ondan yardım isteyebileceğimizi söylediğini hatırlamıyor musunuz?”

“Evet, biliyoruz” derler çocuğa. “Karışan ipimizi günlerce çözmeye çalıştıktan ve iyice karıştırdıktan sonra onun yardımcısını çağırdık.”

“Onu benim ne kadar sık çağırdığımın farkına vardınız mı?” dedi çocuk.
Diğer çalışanlar kızgın bir şekilde, “Evet ve senin kaba birisi olduğunu ve onu rahatsız ettiğini düşündük” derler.
“Kralın sözüne güvendim ve o da her zaman bana yardım etmeye hazırdı.

Gencin başarısının sırrı buydu, en küçük bir sorunda bile kralın sözüne güvenerek, itaat edip, sık sık kraldan yardım istiyordu. Eğer dünyasal bir kral bile sözüne sadık kalınmasına bu kadar seviniyor ve yardım ediyorsa, Göksel Babamız daha ne kadar fazla sevinecektir. Göksel Babamız bizi içeri, kendi yanma çağırmaktadır. Neden çekiniyoruz? Tanrının mükemmel lütfunu ve merhametini anladığımızda Onun tahtına koşmaktan çekinmeyiz. O andan sonra bu bizim için normal bir alışkanlık haline gelecektir.

Tanrı, sıkıntı zamanlarımızda O nun tahtına kendimizden emin bir şekilde yaklaşırsak, bize yardım edeceğine söz vermiştir. Kendi hayatlarımızla ilgili dua ettiğimiz zamanlarda, başkalarının da hayatlarında zorlandıkları ve yardıma ihtiyaç duydukları konularda güç ve teselli bulabiliriz.
“Bu nedenle, ey kardeşler, İsa’nın kanı sayesinde perdede, yani kendi bedeninde bize açtığı yeni ve diri yoldan kutsal yere girmeye cesaretimiz vardır… Öyleyse yüreklerimiz serpmeyle kötü vicdandan arınmış, bedenlerimiz temiz suyla yıllanmış olarak, imanın verdiği tam güvenceyle, yürekten bir içtenlikle Tanrıya yaklaşalım. Açıkça benimsediğimiz imana sımsıkı tutunalım. Çünkü vaat eden Tanrı güvenilirdir. Birbirimizi sevgi ve iyi işler için nasıl gayrete getirebileceğimizi düşünelim İsa, Aden Bahçesinde Tanrıyla sahip olduğumuz tam birliktelik ve paydaşlıktan, günahlı düşüşe ve oradan da yine Tanrı yla paydaşlığa uzanan yolculuğumuzu tamamlamak için, dua aracılığıyla Tanrının tahtına yaklaşabilmemiz için bizlere yol açmıştır. Ona korku ve utançla değil, cesaretle yaklaşabiliriz. Ve bir kez Tanrının lütfunun huzurunu ve gücünü gördüğümüzde, hâlâ yolculuk yapmakta olan ve ait oldukları yerin Tanrının lütuf yüreği olduğunun farkına henüz varamamış canlara da rehberlik edebiliriz.

Düş Günlüğü Tutmak

Düş günlüğü tutmak, kurduğunuz düşleri onurlandıracak ve iç dünyanızın yüzeye çıkmasına kılavuzluk edecek sevimli bir yöntemdir. Günlüğünüze yazdığınız her yeni not, gerçeklik dünyanıza düşler aracılığıyla giren mesajları açığa çıkaracaktır. Daha sessiz gibi duran arzularımızı inceleyerek aklımızdan geçenleri ortaya çıkarabilir ve bunların nedenlerini gündelik gerçekliğimizin yararlı kılavuzları haline getirebiliriz.

İçine günlük notlarınızı kaydedeceğiniz bir defter seçerek işe başlayabilirsiniz. Bu herhangi bir not defteri olabilir. Sizin onu seçmiş olmanızın dışında, şu ya da bu biçimde bir özelliği olması gerekmez; onu kendi başınıza süsleyebilir ya da kaplamak için özel bir renk seçebilirsiniz. Daha sonra kaleminizi ya da kalemlerinizi seçin, bunları yatağınızın baş ucunda, uyanır uyanmaz yazmaya hazır olabileceğiniz biçimde tutun.

İkinci aşama düşlerinizi aklınızda tutmaya ya da anımsamaya kendinizi hazırlamanız olacaktır. Bu düşünceye alışmak için birkaç gün geçirmeniz gerekebilir.

Bir sonraki gece, uyumadan önce, kendinize düşlerinizi unutmamanız gerektiğini anımsatın. Uykudan önceki son düşünceniz bu olsun ve sabah kalkar kalkmaz hatırladıklarınızı yazın.

Süreç içinde göstermeniz gereken gelişme, sabah kalktığınızda gece boyunca yaşadıklarınızı anımsamak olmalıdır. İlk
birkaç gece için düşünebildiğiniz tek şey “hiçbir şey anımsamıyorum” olsa ya da belli belirsiz, dağınık görüntülerden oluşan bir karışım anımsıyor olsanız bile bir önemi yoktur. Kimi sabahlar, yalnızca uyandığınızda gece boyunca beyninizi doldurmuş olan görüntüleri çizebilirsiniz. Ya da sayfanın bir yüzüne yazıp, daha sonra duygusal ya da uyanık dünyanızda neler olduğunu gösterecek eklemeler yapmak üzere diğer yüzünü boş bırakabilirsiniz. Düş günlüğü tutma konusunda kendinize verdiğiniz vaatte ısrarcı davranırsanız, yepyeni bir dünyanın gözlerinizin önüne serildiğini göreceksiniz. Bu biçimde bir günlük tutmanın zevkli yanlarından biri de, geri dönüp baktığınızda, düşlerinizde yer alan temalardan bazılarının dönüp dolaşıp yeniden ortaya çıktığını görmek ya da zaman içinde ortaya çıkıp değişen görüntülerin çizelgesini tutmak olacaktır.

Tılsımlar 10

Başaklar için 2014

2014 yılından beklediğiniz çok şey var. Bu yıl mesleğiniz ve boş zaman faaliyetleriniz öne çıkacak. İnsanlarla ilişki içinde olacaksınız. Komşularınız, akrabalarınız, çocuklarınız, arkadarlarınızla zaman geçirecek, romantik bir ilişki yaşayacak, etki alanınızı genişleteceksiniz.

Jüpiter 24 Haziranda ikizler burcunda, Onuncu Evinizde dir. Bu kocaman gezegen size şans getirecek, doğru yerde doğru zamanda bulunmanızı sağlayacak. Arkanıza yaslanıp şansınıza güvenmek çekici gelebilir ancak daha fazlasına kavuşmak için çaba göstermek en doğrusudur. Elinizden geleni yapın çünkü Jüpiter on iki yıl boyunca bir daha bu bölgeden geçmeyecek.

Davranışlar kadar insanlar da önemlidir, bu yüzden insanlarla ilişkilerinizi güçlendirin, sizi teşvik edenlerle yakınlaşmaya gayret edin. Ancak kimseyi dış görünüşüne göre değerlendirmeyin çünkü çok şey vaat edip de yerine getiremeyebilirler.

25 Haziranda Jüpiter Yengeç burcuna, On Birinci Evinize geçiyor. Bu geçiş 2014 yazına kadar devam edecek. Bu dönemde sosyal hayatınız canlanacak, yeni arkadaşlar edineceksiniz. Haziranda size yeni kapılar açacak olan biriyle tanışacaksınız ancak bu kişinin büyük vaatlerine pek aldanmayın. Hepsi gerçek olmayabilir. Bir dernek ya da kulübe üyeyseniz başkanlık pozisyonuna gelebilirsiniz. Çok daha fazla çalışmanız gerekecek, bu yüzden gerçekçi olup yapabileceğinizden fazla iş yüklenmeyin.

Satürn Akrep burcunda, Üçüncü Evinizdedir. Bu yıl eğitim, seyahat ve iletişim alanında hareketli günler yaşayacak, akraba ve komşularınızla ilişkinizi artıracaksınız. Mahallenizdeki bir derneğe katılarak yeni ilişkiler kurabilir, yeni arkadaşlar edinebilirsiniz. Uzun ve uzak tatiller yerine, yakın yerlere, bir iki günlüğüne tatile gitmeyi tercih edin. Hem kısa aralar vererek nefes almış olacak hem de fazla para harcamayacaksınız.

Satürn’ün bu geçişinde mesleki becerilerinizi geliştirmek için çevrenizdekilerle konuşacak, basını takip edecek, kurslara yazılacaksınız. Bu yıl sosyal medyada çok faal olacaksınız. Ancak gönderdiğiniz mesajlara dikkat edin, işinizi olumsuz etkileyecek bir şey yazmayın.

Başaklar için 2013

Yaratılışçılık Hipotezi

Bilimde önemli olan, bilim ilerledikçe bir kimsenin düşüncelerini değiştirmesidir.
Eğer atomların çekirdekli bir yapıya sahip olduklarını    1911’de keşfetmiş olan Yeni Zellandalı fizikçi Lord
” Ernest Rutherfordun etkinliklerini öğrenmek isteseydiniz, elinizde Rutherford ve çalışmaları (ayrıntılı fotoğraflar, kullanılan aygıtlar, vs.) hakkında bol miktarda bilgi bulunurdu.

Eğer çok daha eskiden yapılmış olan etkinlikler hakkında, örneğin, MÖ 460 tan 370 yılları civarında yaşamış ve atom düşüncesini ilk kez ortaya atmış bulunan Yunan Filozofu, Democritus’un yaşamı hakkında bir şeyler öğrenmek isteseydiniz, işiniz çok daha zor olurdu. Eski Yunan’a ait anlatımları yeniden gözden geçirebilir, az sayıda insan yapısı kalıntıyı inceleyebilir, henüz bulunmamış insan yapısı kalıntı ya da kayıtların yerlerini keşfetmeye çalışabilirdiniz.

Şimdi varsayalım ki, zamanda daha geriye, evrenin kendisinin, ilk anlarına gitmek isteseniz, evrenin yaşını incelemek için, hangi kayıtları ya da kalıntıları kullanırdınız?

Berrak bir gecede, evrenin tarihi hakkında bilgi veren milyarlarca kalıntıdan birine, yani bir yıldıza odaklanabilirdiniz. Burada önemli olan, bu yıldızı şimdi olduğu gibi değil de, geçmişte olduğu gibi görüyor olmanızdır. Yıldızlar dünyadan o kadar uzaktır ki, ışıklarının bize ulaşması yıllar alır. Samanyolu Galaksisi nde (yıldızlar topluluğu) bulunan en yakındaki yıldızdan (Alfa Centauri) gelen ışığın Güneş sistemimize ulaşması dört yıl alır. Bu yüzden onu, dört yıl öncesinde görüldüğü gibi görürüz. Yıldızlara baktığımız zaman da bir bakıma evrenin tarihini görürüz.

O Şu anda gördüğümüz ışığın yıldızdan çıktığı andan bu yana geçen yıllar içinde, yıldız genişlemiş, büzüşmüş ya da hatta patlamış olabilir (bir süpernova olarak). Andromeda Galaksisi nden ışığın, Samanyolu Galaksisi ne ulaşması için yaklaşık 2 milyon yıl geçmesi gerekmektedir. Bu galaksilerin ötesinde, kuasar denilen gökcisimleri vardır ki ışıkları buraya ulaşmak için 10 milyar yıl yolculuk yapmıştır. Bundan da açıkça görüleceği gibi evren, en azından 10 milyar yıldır varhğını sürdürüyor olmalıdır.

Galaksiler diğer galaksilerle kümeler oluşturur. Yüzlerce galaksi kümesini gözlemledikten sonra, astronomlar, bilinen her galaksi kümesinin diğer galaksi kümelerinin her birinden uzaklaştığını belirlediler, buna göre evren genişlemektedir.

Şu anda evren genişlediğine göre, geçmişte bir zamanda, galaksi kümelerinin birbirine daha yakın bir konumda bulunması gerektiğini varsaymak akla yatkındır. Daha da ileri gidilirse, bu hipotez, evrendeki tüm maddenin sıkıştırılmış, yoğun bir biçimde bulunacağını önermektedir. Günümüzde kümelerin birbirinden ne kadar uzakta olduğu ve birbirlerinden uzaklaşma hızları bilindiği için, bu tek yoğun birimin, günümüzden 1215 milyar yıl önce var olduğunu ve o zamandan bu yana genişlediğini kestirmek mümkündür.

Genişleme başlarken, evren, ilk evrelerinde olağanüstü bir biçimde sıcak ve yoğun olmalıydı; çünkü tüm kitlesi aşırı derecede sıkıştırılmış durumdaydı. Big Bang Kuramına göre, astronomlar, bu ilk ateş topunun, inanılmaz bir hızla genişlediğini öne sürmektedirler.

Canlılar olarak bildiğimiz varlıklar, evrenin tarihindeki bu aşamanın aşın koşulları altında var olamazdı. Bu nedenle, evrenin 1215 milyar yıllık bir geçmişi olmasına karşın, yaşamın geçmişi bu denli uzun değildir. Canlılar, uygun atomlar oluşmadan ve evren, bir yerinde yaşamın kimyasının mümkün olması için, yoğunluk ve ısısının yeterince düştüğü bir noktaya kadar genişlemeden önce var olamazdı.

Astronominin big bang senaryosuna göre, 4,5 milyar yıl önce evrenin genişlemesinin ulaştığı aşamada, Dünyayı oluşturacak olan materyal, nebula denilen gazimsi bulutun bir parçasıydı. Bu nebula dönmeye başladığı zaman, maddenin büyük bir kısmı giderek ortada toplanmaya başladı ve en sonunda güneşimizi oluşturdu. Daha küçük birikimler ise, gezegenleri oluşturdu. Güneşin yakınında olan üçüncü kitle birikimi, dünya gezegenini oluşturdu. Nebula ve gezegen oluşumu evrelerinde, koşullar canlıların var olması için elverişli değildi.

KENDİ KENDİNİ TEDAVİ KISA SÜREÇ (Zaman Daha Kısaysa)

Eğer her konum için 3 ile 5 dakika kullandıysanız bir seans 45 dakika ile bir saat arasında sürecektir. Eğer daha fazla zaman ayırabilirseniz önce bütün vücudu yapmanız, sonra özel sorununuz için zaman harcamanız önerilir.

Eğer yeterli zamanınız yoksa doğrudan özel sorunlu bölgeye gidin. Reiki kendini yönlendirir ve genellikle ellerinizi koyduğunuz yerlerden farklı yerlere akacaktır.

Hiçbir şey kabul etmeyen iyileştirici “egoisttir”. Kendilerini bir kişinin insanlık zorunluluklarını ödeyemeyecekleri bir konuma koymaktadırlar. O kişiyi borçlu tutmaktadırlar, sadece yaşadığı sürece değil aynı zamanda sonsuzluğa doğru da. ikisinin birbirini tamamlaması gerektiğini hatırlayın. Eğer r.er şey içeri girer ve dışarı çıkmazsa ölü deniz gibi olur ve ölürsünüz. Eğer her şey dışan çıkarsa kurursunuz ve çamur yatağı gibi olursunuz. Eğer girenler ve çıkanlar arasında bir denge varsa, güzel bir göl gibisinizdir içindeki ve etrafındaki her şey çiçek açar.

Hasta oturur konumdayken enerji çalışması tedavisi ve fıasta yatarken çakraları dengeleme.

Evrensel yaşama kuvvetini almak.

Patolojik şuur; psişik hallerin tüm bozulmalarım, en ağır psikozlan küçük nevrozlar halinde gizler. Sofrolojik yöntem, ancak bilgili ve deneyimli bir tedavi uzmanı tarafından kullanılırsa, ağır hastalık durumlarında hastada iyileşme sağlayabilir.

KENDİ KENDİNİ TEDAVİ KISA SÜREÇ (Zaman Daha Kısaysa)