Genel

ERKEK MAYMUN’UN KALBİ

Erkek Maymun son derece zeki ve oyuncudur. Bir şey söyleyip bir başka şey anlatma konusunda oldukça beceriklidir. Ama ona karşı koymaya kalkmayın, çünkü erkek Maymun, birçok değerli niteliğe sahip etkileyici bir erkektir. Cömerttir ve sevdiklerine hediyeler yağdırır. İyi bir dosttur, çünkü şefkatli ve ilgilidir. Erkek Maymun, kıvrak zekâsı ve hazırcevaplığıyla, eğlenceye hayat getirir.
Erkek Maymun paranın satın alabileceği güzel şeyleri sever ve buna değdiğini düşünür. Kısa yoldan da olsa, başarıyı takip eder. Brooklyn Köprüsünü aynı kişiye iki defa satacak kadar yetenekli bir satıcı olur ve birini aldattığı için asla vicdan azabı duymaz. Şu söze bayılır: “Dene, kesinlikle seveceksin”
Bağımsızdır ve macerayı sever. Evliliğin günlük cefasını ya da çıkış yolu olmayan durumlar onu heyecanlandırmaz. Onu özgür bırakın. Adrenalinli sporlar, gözüpek kişiliğinden gelir Bungee jumping, parasail, uçmak ve avlanmak favori sporlarıdır. Yaşamda ve aşkta, erkek Maymun sadece kovalamacadan heyecan duyar.
Erkek Maymun bağlanmakta acele etmez ama ona uzun süre kızgın kalmak zordur. Eğer sinirden kuduruyorsanız, size kalbini açar ve sevgisini anlatır. Sonra kadınına ya da kadınlarına, incik boncuk satın alır ve her şeyin yoluna gireceğini umar.
Erkek Maymun, gözü bağlı olsa bile kesekağıdının içinden çıkmanın bir yolunu bulur. En kötü iş anlaşmaları ve evlilik de dahil olmak üzere asla tuzağa düşmez. Köşeye sıkıştığında kurtulmak için her şeyi yapar. Bu yüzden dikkatli olun. Bu akıllı adamı köşeye sıkıştırmamaya bakın yoksa kendinizi karaya oturmuş halde ya da daha kötüsü nikâh masasında tek başınıza bulursunuz.

 

 

 

AŞKTA ŞANSI NE?

Dış görünüş dişi Maymun için çok önemlidir. İyi giyimli, yakışıklı erkeklerle birlikte güzel arabalarda görünmekten hoşlanır. Ve tabi kendilerinin de iyi görünmesini sağlarlar.
İş bir erkeği elde etmeye çalışma konusunda başı çekmekte hiç de utangaç davranmaz. Bu hoş bayanın ilk adımı atacağı kesindir. Şehvetli bir âşıktır ve oldukça yaratıcıdır ama aşk oyunlarından sıkılana kadar bir yataktan başka bir yatağa atlamayı sever. Erken yaşlarında, aynı anda birden fazla erkeği idare etmekten heyecan duyar ama yaşlandıkça, durulur.
Erkek Maymun kadınları son derece usta bir şekilde çeker ve dışan çıktığında, “iki kolunda birer bayan” la görünmeyi sever.
Baştan çıkarma konusunda ustadır ve bir kadını yatağa atmanın değişik yollarını bulmak hoşuna gider. Kadın ne kadar karşı koyarsa, o da o kadar heyecanlanır ve meraklanır ve kovalamaca
başlar. Heyecan umudu, görev tamamlanana kadar besler.
Erkek Maymun, bir kadın onu evliliği ruhsatıyla çivilemek istemediği sürece, temelde oldukça sevecen ve tatlı bir erkektir. Ama aksi olursa, hoşçakal bile demeden gidebileceği en uzak yere kaçar. Unutmayın bayanlar; sevimli, tatlı, akıllı ve zeki olması bir yana, bu adama tedbirle yaklaşmanız gerekir. Eğer istediğiniz evlenmekse bunu yapacak kişiyi başka bir yerde arayın.
Kısa sürekli beraberlikler yaşarlarken ne dişi ne de erkek Maymun derin bir bağlılık ya da evlilik ister. İstedikleri tek şey eğlenmek ve olabildiğince fazla partnerle aşkın bütün olasılıklarını tatmaktır. Genellikle aynı anda birden fazla kişiyle birlikte olurlar ve istemedikleri birinden kurtulma konusunda oldukça yeteneklidirler. Yakalandıklarında bile, bir şekilde işin içinden sıyrılırlar. Dikkâtli olun, onlara her zaman güvenemezsiniz. Aldatma konusunda ustadırlar. Bir günah kadar suçlu olsalar bile, genellikle bir Keçi kadar masum görünmeyi başarırlar.

 

YILDIZLAR NE SÖYLÜYOR?

Çin zodyakı bağlamında incelediğimizde, ünlülerin birlikteliklerini analiz etmek oldukça kolaydır. Çoğu insan oyunculara aşina olduğundan, gelin şu hoş çiftin birlikteliklerini neden sür düremediğine bir bakalım.
Georgia doğumlu Julia Roberts 28 Ekim 1967 tarihinde kaprisli bir Keçi olarak dünyaya geldi. Sevgililerinin listesini çıkarsanız, yarım kilometreyi bulur herhalde. Nişanlandığı sevgilisi aktör Keifer Sutherland’den kısa süre evli kaldığı Lyle Lovett’e kadar bütün sevgilileri göz önünde bulundurulduğunda, bu dünyaca ünlü Keçi, hercai kadınların kraliçesi gibi görünüyor. Bu “Özel Kadın”ın parlak kahverengi gözlerine bir bakın, gözlerinin neden en çekici yeri olduğunu anlayacaksınız.
Julia Roberts’ın birçok âşığımdan biri olan ünlü televizyon yıldızı Benjamin Bratt ise 16 Aralık 1963 tarihinde bir Tavşan olarak dünyaya geldi. Keçi ve Tavşan’m ortak kaderi çok iyi çizilmiştir ve sevgi dolu bir çift olurlar. Her ikisi de birbirini takdir eder ve her ikisi de birbirini karşısına almaz. Julia Roberts ve Bratt üç yıl boyunca birlikte olsalar ve birbirlerinin kalplerini ele geçirmiş gibi görünseler de, ilişkilerinde yolunda gitmeyen bir şeyler vardı.
Dişi Keçi, fikirlerini rüzgar kadar hızlı değiştirir. Kararsız ruhları onların kenarda köşede kalmış daha iyi bir şeyler olduğuna inanmalarını sağlar. “Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür” felsefesini güderler. Bratt, Tavşanların yapma eğiliminde oldukları şeyi, yani bağlanmak ve bir aile kurmayı istemişti. Oysa Keçi otlamayı seviyordu ve Meksikalı filminin setinde kameraman Da niel Moder’le tanışana kadar da kimseye bağlanmak istemiyordu. Bu ikisi Temmuz 2002’de evlendiler ve şimdi iki çocukları var.
Buda’mn yanına dokuzuncu sırada gelen Maymun, zihinsel çevikliği temsil eder. Maymunların hızlı ve canlı bir zihinleri vardır ve keskin zekâlarının eşi yoktur. Günlerini, planlanmış senaryolarla ve ustaca tasarlanmış programlarla geçirirler; yollarına çıkan insanlara karşı hile kullanmazlar. Maymunlar, geleneklere karşı koymayı ve hayatlarını kendi istedikleri gibi yaşamayı severler.
Maymun Yılları: 1908, 1920, 1932, 1944, 1956, 1968,
1980, 1992 ve 2004
(Ocak ve Şubat ayında doğanlar: Bkz. Tablo 1 Doğum Tarihine Göre Burçlar)
Ünlü Maymunlar: Jim Morrison, Mahotma Gandhi, Le onardo da Vinci, Elizabeth Taylor, Michael Douglas, Jenif fer Aniston ve Tom Hanks
Mevsim: Yaz
Olumlu Özellikler: Zeki, matrak, işkolik, becerikli, canlı, kavrayışı yüksek ve coşkulu
Olumsuz Özellikler: Hilekâr, egoist, boş konuşan, sâda kâtsiz, prensipsiz ve kendini beğenmiş

 

 

 

Salı Günü’nün Hikmeti

İkinci derecede fena görülen günlerden biri de Salıdır. Bu üç günde yolculuk yapmayan, iş tutmayan, elbise kestirmeyen, tıraş olmayan, para vermeyen kimseler çoktur. Bu neden? Sorarsanız, çünkü o günler ona fena tanıtılmıştır. O da bunun etkisi altında kalmaktadır. Ama, yine bu kimseler, o günlerde para ve hediye almak konusunda hiç de böyle titiz değillerdir. Titizlikleri, hassasiyetleri verme konusundadır. Alırlarken o günlerin kötü olduğunu hatırlarına bile getirmezler, o da başka mesele!..
Bugüne kadar hiç böyle bir teklif karşısında kalıp da: “Hayır bugün benim iyi günüm değildir. Hediyenizi, paranızı alamam” diyen görülmemiştir.
İnançlara bağlılıkta bulunanların itikatları ne dereceye kadar doğrudur? İyi ve fena günler var mıdır? Bu iyilik ve kötülük genel midir? Özel midir? Buna burada birkaç örnek daha verebiliriz.
Zalimliği ile meşhur Roma İmparatoru Neron, 32 yaşında iken öldürülmüştür ki, aynı günde oda, “Oktav”ı öldürtmüştü.

Atale ve Pope öldükleri vakit, aynı günde doğmuşlardı.
Yine rivayetlere göre, şâir Anti Peter, her sene aynı günde sıtma nöbetlerinden müteessir olurmuş. Bu hal hep doğduğu güne tesadüf edermiş. İhtiyarlığında yine bir sıtma nöbeti neticesi ölen bu şâirin ölümünün doğduğu güne rastlaması, o zamanlar dikkatini çekmiştir.
On altıncı ve on yedinci yüzyılda yaşamış ve 1618 yılının ekim aymın otuzuncu günü Roma’da ölen meşhur İtalyan hukukçusu ve kanun yapımcılarından Farinaçyo, başkalarına karşı gayet sert ve haşin davranır fakat, kendisine karşı da o nispette yumuşak davranılmasım istermiş. Öldüğü vakit Papa sekizinci Kleman, bu adam için: “Unu çok güzel fakat çuvalı hiçbir işe yaramaz.” Dermiş.
Mazandı adındaki bir devrinin tınınmış adamı, Ekimin yedinci günü öldüğü vakit, 72 yaşının doğum gününü kutlamakta imiş.
Devrinin tanınmış bir Fransız mebusu 1855 yılının 14 Aralığında sabah yedi buçukta ölmüş. Ondan yirmi beş yıl önce, 1830’da ölen eşi, yine 14 Aralıkta ve aynı saatte ölmüştür. Bunların oğulları da 1862 yılının Aralık ayında ölmüştür.
1854 yılının Haziran ayının birinci günü sabahın dokuz buçuğunda Meksika’da ölen bir kimsenin karısının da 1864 yılının Haziran ayının birinci günü aynı saatte öldüğü görüldüğü gibi, ailelerinden bazı kimselerinde aynı tarih ve günlerde öldükleri görülmüştür.
Buna ait örnekler daha pek çoktur diyebiliriz.

 

UĞURLULUK VE UĞURSUZLUK İNANÇLARIMIZ

İnsanların mâneviyata, inançlara karşı olan zaafları, insan oğlunun kendini tanıdığı devirlerden beri sürüp gelmektedir.
Nitekim ilk çağ insanlarının yaşantılarını araştırdığımız zaman, bıraktıkları eserlerden, mâneviyata, hurafeye olan bağlılıklarını bugün gülünç karşılamaktayız fakat, onların üzerinde bunların etkisi büyüktü.
İnsanoğlu geleceğini bilmek hakkında da daima merak duymuştur. Eski Mısırlılar ve diğer çağdaş uluslar arasında gelecekten haber vermek sanatı, kâhinlik, büyücülük meslekleri çok gelişmiş, Firavunlar, Krallar, yapacakları bütün işleri kâhinlere danışmadan yapmazlar, onlardan bu işin uğurlu olup olmadığını öğrendikten sonra yaparlar, gelecek hakkında emniyetlerini sağlamak inancına bu suretle varırlardır.
Ondokuzuncu yüzyıla kadar Osmanlı saraylarının bile Müneccimleri vardı ki, sefere çıkılacağı zaman Müneccimin fikri alınmadan harekete geçilmez, onun tâyin edeceği ve uğurlu olup olmayacağı gün ve saatin belirlenmesinden sonra harekete geçme âdeti vardır.
Osmanlı Padişahlarından 2. Mahmut zamanında Ordunun yeniden düzenlenmesi ve yeni talim ve terbiye kuralları ile yetiştirilmesi amacıyla uzman olarak getirtilen meşhur Alman generali Mol teke’nin hatıralarında buna ait çok güzel bir örnek görülür. Molteke şöyle demektedir:
“Hiçbir ordu düşünülemez ki, komutanlardan ziyade Müneccimlerin ancak kararlarından sonra harekâta geçilebilinsin.

Komutanın zaferi sağlayacak uygun bulduğu saldırı zamanını müneccimlere sormadan uygulamasına imkân yoktur. Müneccimlerin uğurlu gün ve saati yıldızlara bakarak tayinden sonra yapması mümkün olabilmektedir. Her şey Müneccime bağlıdır. O, uğurlu gün ve saati, zamanı söyleyecek , ondan sonra düşmana saldın yapılacaktır. Bu sakıncalıdır fakat, müneccimlere inanılmıştır.” Demektedir.
Hakikaten, insan için uğurlu gün ve uğursuz gün var mıdır? Bazı kimseler kendilerince kötü bilincine inanmış olduklan günde hiçbir işe girişmezler, bir şeye karar veremezler, o gün yolculuğa çıkmazlar, tıraş olmazlar. Ama, bazı kimseler de vardır ki, bu türlü şeylere pek önem vermezler. İstedikleri şeyleri diledikleri gibi yaparlar. Hiçbir şeye karşı inançları yoktur.
Genel olarak pek çok kimseler, bazı günlerin kendilerine uğur ve ya uğursuzluk getirdiğine inanırlar. Ayları, yıllan, günleri hattâ saatleri bile kendilerine göre; uğurlu, uğursuz ayırmak zorunda kalırlar. Bilmem şu gün, şu yıl, yahut şu sayı için şöyle dediklerini çoğunlukla duymuş oluyoruz: “Şu gün, şu sayı bana hiç uğurlu gelmez. Denedim, hep tersliklerle karşılaştım.” Der. înançlannı belirtirler. Etrafımızda bu gibi düşünceye saplanmış çok kimseler vardır. Bu gibi inançlara kapılmış kimselerin aydın veya cahil olması arasında bir fark da yoktur. Bu gibi konularda cahil de, aydın da aynı ortam içinde bulunabilirler. Böylece bu gibi düşüncelerin etkisi altında kalmışlar arasında bilmem hangi sanat dalmda ilerlemiş, okumuş aydınlar bulunduğu gibi, ilkel durumda olanların da aynı ortamda yer almaları, bu konuda bir ortaklığın varlığı her devirde görülmüştür. Bazı insanların eşyalara karşı da uğursuzluk ve uğursuzluk inançları vardır. O kadar ki, olmayacak, hatıra gelmeyecek eşya parçalarının bile kendilerine uğur getirdiği kanısı yüzünden onları yanlarından, yahut gözlerinden ayırmadıkları görülmüştür.
Onaltıncı yüzyılda yaşamış ünlü bir İtalyan bestecisi vardır ki, bu adama çalışmak istediği zaman masasının üstüne bir kuru ölü kafası koyar, ancak bundan sonra onun kendisine yapacağı işte başarı olacağına, onun uğur getirdiğine ve bu sayede ilhama kavuştuğuna inanır öyle yazardı.
Ünlü Alman bestecisi J. Haydn’da, her sabah çalışmak için masasımn başına oturmadan önce en güzel ipekli elbiselerini giyer ve çok uğurlu bulduğu yüzüğünü parmağına takmadan çalışmazdı. Daha buna ait örnekler pek çoktur. Şunu da belirtelim ki, batıl inanışlara saplanma durumu yalnız bizde değildir. Bu gibi, batıla olan inanışların batı âleminin hepsinde de yer aldığını hatta, büyü ve sihire de pek fazla önem verdiklerini hepimiz biliyoruz. Ama, yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu gibi inanışların dışında kalmış, her şeyi pervasızca karşılamış insanlar da, hele bugünkü toplum içinde, yine de pek çoktur.
Bizim toplumumuzda nedense, öteden beri, Çarşamba, Cumartesi günlerini uğurlu saymayanlar vardır.

 

Piyerlermit

Ahli Salib savaşlarının öncülüğünü yapmış, Müslümanlara karşı Hristiyan âlemini ayaklandırmayı kendine dinî bir görev görmüş olan Piyerlermit, Kudüs’e yaptığı bir ziyarette Kamame Klisesinde uyuyakalmış. Bir ara uykusunda rüyasına Hazreti İsâ girmiş, Piyerlermit’e:
Piyer, benim aziz evlâdım. Kalk, uyuma! Hemen git benim patriğime. O sana, kendisini neden göreceğini ve görevini bildirecek, bir mektup verecektir. O mektubu alır almaz doğru memleketine git bu mukaddes yerlerin ne kadar perişan, sefalet içinde olduğunu anlat… Kudüs’ü dinsizlerin elinden almak için Hıristiyan kardeşlerini harekete geçir. Göreyim seni, benim aziz evlâdım.
Piyerin, İsâ’nm tavsiyesi ile yaptığı hareketlerin kendilerine ne sonuç verdiğini söylemeye lüzum yoktur.
Harun Reşid’in kardeşi Adil ölüm döşeğinde yatarken bir gün karısı Kadriye’yi yanma çağırtır. Karısına:
Benim şefkatli karıcım. Görüyorsun artık ölümüm yaklaştı. Senden ebediyen ayrılacağım. Bugüne kadar sana sadakatle, saygı ile hareket ettim. Şimdi şu halimde, ben de senden ebediyen bana sadık kalmanı istiyorum. Şimdi burada bana dediğim şekilde sadakat yemini et.
Kadın ısrar üzerine kocasının dediğini yerine getirir ve sadakat yemini eder. Adil kısa bir müddet sonra ölür. Kadının zoraki yaptığı yemin ancak altı ay sürer. Çünkü Harun Reşid’in vaad lerine daha fazla dayanamaz, onun kollarının arasına düşer.
Kadriye bir gece Harun Reşid’in kolları arasında uyurken rüyasında kocasını görür. Kocası yüzüne kan serpmektedir. Kadriye, telâş ve korku ile uyanır ama, rüyasını korku ve kekeleyerek anlatırken, hemen orada can verir.
karşı Hristiyan âlemini ayaklandırmayı kendine dinî bir görev görmüş olan Piyerlermit, Kudüs’e yaptığı bir ziyarette Kamame Klisesinde uyuyakalmış. Bir ara uykusunda rüyasına Hazreti İsâ girmiş, Piyerlermit’e:
Piyer, benim aziz evlâdım. Kalk, uyuma! Hemen git benim patriğime. O sana, kendisini neden göreceğini ve görevini bildirecek, bir mektup verecektir. O mektubu alır almaz doğru memleketine git bu mukaddes yerlerin ne kadar perişan, sefalet içinde olduğunu anlat… Kudüs’ü dinsizlerin elinden almak için Hıristiyan kardeşlerini harekete geçir. Göreyim seni, benim aziz evlâdım.
Piyerin, İsâ’nm tavsiyesi ile yaptığı hareketlerin kendilerine ne sonuç verdiğini söylemeye lüzum yoktur.
Harun Reşid’in kardeşi Adil ölüm döşeğinde yatarken bir gün karısı Kadriye’yi yanma çağırtır. Karısına:
Benim şefkatli karıcım. Görüyorsun artık ölümüm yaklaştı. Senden ebediyen ayrılacağım. Bugüne kadar sana sadakatle, saygı ile hareket ettim. Şimdi şu halimde, ben de senden ebediyen bana sadık kalmanı istiyorum. Şimdi burada bana dediğim şekilde sadakat yemini et.
Kadın ısrar üzerine kocasının dediğini yerine getirir ve sadakat yemini eder. Adil kısa bir müddet sonra ölür. Kadının zoraki yaptığı yemin ancak altı ay sürer. Çünkü Harun Reşid’in vaad lerine daha fazla dayanamaz, onun kollarının arasına düşer.
Kadriye bir gece Harun Reşid’in kolları arasında uyurken rüyasında kocasını görür. Kocası yüzüne kan serpmektedir. Kadriye, telâş ve korku ile uyanır ama, rüyasını korku ve kekeleyerek anlatırken, hemen orada can verir.

 

RÜYA

Bizlere Evliyâ Çelebi’nin meşhur Seyahatnamesini kazandıranın da bir rüya olduğunu İslâm Ansiklopedisinin açıklamasından öğrenmiş oluyoruz.
Bu rüyaya göre; Milâdî 1630 yılının Ağustos ayının 19’uncu gecesi, (Hicrî 10 Muharrem 1040) Evliyâmız rüyasında, İstanbul Yemiş iskelesi civarındaki Ahi Çelebi Camiinde kalabalık bir cemaat içinde Hazreti Peygamberi görür ve yanma koşarak ken dişine: (Şefaat Ya Resûlallah) diyecek yerde, heyecandan yanlışlıkla (Seyahat Ya Resûlallah) der. Çelebi bu hatasına rağmen, Peygamber tarafından seyahat ve şefaatle müjdelenir.
Yine rüyasında Sa’d îbni Vakkas tarafından kendisine gittiği yerlerde göreceği şeyleri kaleme alması teklif ediliyor.
Evliyâ Çelebi bu uykudan uyandığı zaman doğruca zamanın meşhur rüya tâbircilerine rüyasını tâbir ettiriyor. Gittiği Kasımpaşa Mevlevi Şeyhi Abdullah Dede ona rüyasını tâbir ediyor ve şu tavsiyede bulunuyor.
Evliyâ, ilk önce şu bizim îstanbulcağımızı bir dolaş ve gördüklerini kaleme al, tavsiyesinde bulunuyor.
Kanunî Sultan Süleyman, veziriâzamı İbrahim Paşaya uyarak Bağdat’ta İskender Çelebiyi öldürtmüştü. Bu olaydan bir müddet sonra rüyasında İskender Çelebi Kanunî’ye görünür ve ona:
Bre zalim! Ben sana ne yaptım ki, ben günahsızı bir fesadın sözüne uyarak ve yaptığım bütün hizmetleri de hiçe sayarak beni öl dürttün?
Bunu söyleyen İskender Çelebi elindeki siyah sarığını birden padişahın boynuna dolayarak onu boğmaya çalışır. Boğulacak hale gelen Kanunî, büyük bir heyecan ve feryadla uyanır ve el çırparak İbrahim Paşayı çağırır ve ona:
İlâhi İbrahim! Sen bana ne günahsızları fesadlayıp yok ettirdin. Allah’tan dilerim, sen de yılma varmadan öldürülmeye lâyık olursun! Diye bedduada bulunur.
Hakikaten tam bir yıl sonra, İbrahim Paşa da cezasını bulur. Süleyman’ın bedduası yerine gelir.

 

EBCED HESABI

Ebced hesabı büyük ve küçük diye ikiye ayrılmaktadır. Şimdi büyük olanı hakkında bir fikir vermek için bazılarını bizim harflerimizle göstermeye çalışalım. Bu meyanda, bazı harflerin Arap alfabesinde çeşitli okunuşunu görmüş olalım.
BÜYÜK EBCED DE SIRALAMA
A Elif: 1. BBe:2. CCim: 3. DDal:4. HHe:5. VVav: 6. Z Ze: 7. HHa: 8. Tı: ı 9. YYe:10. KKef: 20. LLâm: 30. MMim: 40. NNun: 50. SSin: 60. AAyın: 70. FFe: 80. SSad: 90. KKaf: 100. RRı: 200. ŞŞın: 300. TTe: 400. SSe:500. HHı: 600. ZZel: 700. DDat: 800 ZZı: 900. GGayın: 1000.
Görüldüğü gibi harfler rakamlarla belirlenmiştir. Yine yukarıdaki tabloda Arap harflerinin oluşu görülmektedir.
KÜÇÜK EBCED DE SIRALAMA
AElif: 1. BBe: 2. CCim: 3. DDal: 4. HHe: 5. VVav: 6. Zze: 7. HHa: 8. TTı: 9. YYe: İO.KKef: 8. LLâm: 6. MMim: 4. NNun: yok. SSin: yok. AAyın: 10. FFe: 8. SSad: 6. KKaf: 1. R Rı:8. ŞŞın: yok. TTe: 4. SSe: 8. HHı: yok. ZZel: 4. DDat: 8. Z Zı: yok. GGayın: 6…
Küçük Ebcedde harfler bu sayılarda belirlenmiştir..

 

YILDIZ FALI İLE İLGİLİ EBCED HESABI

Divan edebiyatı ile meşgul olanlar, eskilerin önemli olayları tarih yönünden unutulmazlığa bırakmamak için Ebced hesabı ile olayın tarihini kâh mısralar halinde kâh, nesir şeklinde belirttiklerini bilirler. Bu tarih düşürmeler Araf alfabesine konan sayılarla yapılmaktadır ki, bu Ebced hesabını meydana getirmektedir. Arap alfabesinde harflere sayı verilmesi hesabın yapılmasında rol almaktadır. Örneğin: “B” harfi, 2 sayısını belirtmektedir. “A” I, i gösterdiği gibi, “S” harfi, 60 ”Ş” 300. “K” 100. “G” 1000. Sayısına karşılık tutulmaktadır.
Kanımızca, bizim alfabemizde şimdi bu Ebced hesabını uygulamak pek mümkün olamayacaktır. Çünkü, alfabemizde Arap alfabesinde olan bazı harfler mevcut değildir. Meselâ, bizde bir tek “S” harfi vardır. Biz bu harfle “S” li kelimelerimizi söyler, yazar meramımızı anlatırız. Halbuki, Arap alfabesinde üç türlü “S” bulunmaktadır ve bazı kelimeler yerine göre bu S’lerden biri ile yazılıp okunur. Çünkü dil bunu gerektirmektedir. Bu sebepten bu üç S’ye de üç ayrı sayı isabet etmektedir. Mesela, bunlardan birine 60 sayısı isabet ederken, bir diğeri 90 sayısını, yine bir diğeri, 500’ü belirtir.
Arap alfabesinde Z harfi de üç çeşit bulunmaktadır. Bunlar da yerlerine göre kelimenin başında, ortasında, sonunda ayrı ayrı şekillerde görünürler. Fakat çıkardıkları ses hep Z’dir ama, ayrı şekillerde yazılırlar. Onun için Ebced hesabında bu üç Z’ye de ayrı sayı yazılmaktadır. Bu Z’lerin aynı sesi vermelerine rağmen okunuşlarında fark vardır. Birisi ZE,diğeri ZI, bir diğerine de ZAL diye seslendirilir. Bizde bunların üçü de yalnız Z harfi ile belirtilmektedir.
D harfi için de aynı durum vardır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu nedenlerle alfabemizle ebced hesabını uygulamamız pek mümkün olamayacaktır kanısındayız.
Yıldız falından faydalanmak için Ebced hesabını ve Arap alfabesini bilmek gerekir ki, Divan edebiyatı ile uğraşanlarımız pek
tabiî olarak Arap alfabesini de bildikleri için bunu kolaylıkla uygulayabilirler.

 

ZÜHRE

Gezegeni etkisinde doğanlar:
Gerek Müşteri ve gerek Zühre gezegenlerinin ikisi de güzel ve parlak olup, bunların altmda doğmuş olanlar Zühre’nin etkisinde bulunan kadınlar bir yana bırakılarak maddî ve manevî bakımından büyük bir benzerlik gösterirler. Ortadan biraz uzunca boylu, yuvarlak yüzlü, ince ve beyaz tenli, yumuşak gri renkli, küçük yanaklı, etli ve çukurlu alınlan yuvarlak, güldükleri zaman alın lannda hafif bir çizgi meydana gelir. Uzun ve kaim kaşlıdırlar. Genel olarak kıskançtırlar.
Uzun, dalgalı ve siyah veya kestane renkli saçları çabuk dökülmez. Düzgün burunludurlar. Gözleri iri, güzel, parlak, nemli ve renk bakımından çekicidir. Ağızlan küçük ve alt dudakları kalındır. Dişleri düzgün ve beyazdır. Çeneleri yuvarlar, etli ve küçük bir çukur bulunur. Kulakları küçük ve kulak memeleri de etli ve kabarıktır.
Kaim, yuvarlak, beyaz uzunca boyunludur. Göğüsleri dar ve etlidir.
Kadınların boğazları dolgun ve yuvarlak, kollan yuvarlak ve dirseklerinde hafif bir çukurluk bulunur. Kemikleri vücudunun hiç bir yerinde görünmez. Belleri ince, kalçaları uzun, etli, karınları belli, bacaklan orantılı ve güzeldir. Ayakları da küçük ve zariftir.
Bu yıldızın etkisinde doğan kadınlar eğlenceyi sever. Aşk yaşamına düşkün, tatlı, sevimli ve zarif olurlar. İnsana güven vericedirler. Genellikle süslenmeyi ve dekolte ve açık renk elbise giymeyi severler.
Erkekler ise, kadın seçme bakımından duygulu ve zevklidirler. Karşılarmdakini çekmeye ve mutlu kılmayı pek severler Kuşlara, kokulara, çiçeklere son derece düşkün olurlar. Bu yıldızın kötü etkisinden doğan erkekler ise, tenleri donuk beyaz, gözleri çukur, utanmaz, geniş burunlu ve uçları yukarı kalkıktır. Dudakları kalın ve çıkıktır. Kadınlar ise, ağır, tembel, sesleri boğuk, duyguları zayıf aşağılık yaşama yatkındırlar.

 

UTARİT (MERKÜR)

Gezegeni etkisinde doğarlar:
Kafaları çok çalışır, uzun boylu, fakat yakışıklı, düzgün bir vücuda sahiptir. Yüzleri uzunca, sevimli, uzun süre genç görünüşlü, solgun renkli, kestane renkli saçlı, yumuşak ve uçları kıvırcıktır. Başlan hareketli almları yüksek, çıkıktır. Saçları çoğunluk kara ve kısadır. Kaşları ince ve yay gibi, gözleri çukur, elâ veya kül renginde, bakışları insana işleyicidir. Burunları doğru ve uzun, burun delikleri az çıkıntılı, uçları yuvarlak olup az görünebilen küçük bir çukuru da vardır. Dudakları ince çok kez yarı açıktır. Vücutları orta kuvvetle, ne kemikli ne de çok incedir ve ne de çok güçlüdür. Parlaklığı ve çubuk hareketliliği bakımından bir yıldız seçkin bir yerdir. Bunun etkisi altında bulunanlar çevik, eli çabuk her oyuna ve işe elleri yatkın kimselerdir. Çok güzel konuşurlar. Hızlı yürürler, elleri yumuşak ve hareketlidir. Bir yerde duramazlar, cıva gibidirler görünüşleri hoştur. Huyları iyi ve sevimli kimselerdir. Bu etki altında olan kadınlar üst dudakları hafif tüylü veya bir çizgi vardır. Ticarete yetenekli kanaatkardırlar. Böyle olmakla beraber her şeye imrenmekten kendilerini alıkoyamazlar, neşeli, duygulu, şakacı, çalışkan, araştırıcıdırlar.
Bu yıldızın kötü tesiri altmda doğanlar ise; tenleri lekeli ve siyah, gözleri çukur, karanlık parlak bakışlı, dik saçlı ve kumraldırlar. Vücutça zayıf çirkin, sinirli, âdeta tırmalayıcı, huyları kötülük yapmaya yatkın yalancı, hırsız, hilecidirler.