Her Telden

Patronun yakın çevresine nasıl girersiniz?

Çıkarcı bir yalaka gibi görünmeden patronun yakın çevresine nasıl girersiniz? Ve yakın çevresine girdikten sonra, ona danışmanının ofisinde lise radyosundan yayın yapar gibi nasıl gevezelik ettirirsiniz? İşler çığırından çıkmadan ilk bilen siz olmak istiyorsunuz tabii eğer olay patlayana kadar beklemek istemiyorsanız. Ayrıca millete bu havadisleri kimin yetiştirdiğini de öğrenmek isteyebilirsiniz. Burası bir kardeşlik derneği değil. İş yeri.

Patron yaklaşılması zor bir adam ve bu eczaneden alınıp sürülmüş ucuz kolonya kokusundan dolayı değil. Genelde personeliyle yakınlık kurmuyor ama denemeye devam ederseniz sonunda çözülecek (Artık bunu istemenizden sıkılacağı için). Eğer ilk başlarda başaramazsanız, tekrar, tekrar denemeye devam edin. Ardından futbol biletleriyle deneyin.

ADIM 1 OFİSTE YAKINLAŞIN.

Bu o kadarda zor değildir ama iyi zamanlamayla onun bürosuna girmenizi gerektirir. Bir soruyla onun ofisine girmenizin iki en iyi zamanı yemekten hemen öncesi ve büyük bir toplantıdan hemen sonrasıdır. Eğer gündüz 12 ile 1 arasında ofisinde kalıyorsa ona bir soru sormak için uğrayıp, sorudan sonra da normal olarak yiyecek bir şeyler isteyip stemediğini sorun. Dışarı çıkıyordunuz ve geçerken sordueuz. Eğer sizin katılmadığınız önemli bir toplantıdan yeni : oysa ofisine uğrayıp, tamamen farklı bir konuda konuş. Ayrılmadan önce ona her şeyin yolunda olup olmadışnı sorun, çünkü gergin gibi görünüyor olacaktır. Ya size söyler ya da sizi sktir eder.

ADIM 2 OFİS DIŞINDA YAKINLAŞIN.

Sıra dışı biri olarak patronunuzu çağırabileceğiniz bütün etkinlikler (Poker gecesi, golf ya da mutlu sonla biten masaj merkezlerine bir gezi) rutin dışı iyi birer fırsattır. Özellikle teklif bedavaysa (Bedava biletler, bedava giriş veya bedava mutlu son), çünkü hiç kimse bir yere davet edilip, sonrada para ödemek zorunda kalmaktan hoşlanmaz. Bu sonradan, insanlara ödedikleri parayı düşündürür.

ADIM 3 ÖNCE SİZ BİLGİ PAYLAŞIN.

Eğer sizin öğle arası pohpohlamalarınızı terslemiş ve saatler sonra striptiz kulübüne gitmişseniz (ki bu birlikte takılmaktan bile zordur!) olaya sadece iş olarak bakmanızın zamanıdır. Olayı iş olarak ele alın ve önce güvenini kazanın. İster bir müşteri, ister iş arkadaşınız ile ilgili olsun, patronun farkında olmadığı ticari bir kararı nasıl verip, işin üstesinden geldiğinizi ona anlatın. Karşılık verip ağzından nelerle uğraştığına dair bir şeyler kaçırabilir.

ADIM 4 BİRİSİNİN ÜSTÜNE OYNAYIN.

Bu adiliktir, dangalaklığın sınırında bir şeydir ama daha yüksek bir çıkar için yapılabilir. Böyle bir durumda yüksek çıkar sizin kariyerinizdir. İnsanlar kimin sadık, kimin satıcı olduğunu bilmek ister. Alt düzeyde çalışan birini patronun asilik sayacağı bir şeyden ötürü hedef tahtasına koyup, onu aslanların önüne atın. Yeter ki işten atılmasına sebep olmayın. Tabii dangalak değilse, yoksa o da iyi olur.

DANGALAKLIK ETMEYİN

Hiç kimse yalakalardan hoşlanmaz. Neden bahsettiğimi biliyorsunuz.

Wooderson “Şaşkın ve Aklı Karışık” filminde fikrini şöyle açıklamaktadır; liseli kızlara bayılmasının sebebi, kendisi yaşlansa bile onlar hep aynı yaşta kalmaktadır. Her sömestr şirkete gelen stajyerler için de aynısını söylemek pekâlâ mümkündür. Bu örnekte, bütün stajyerler reşit yaştadır ve sizin de USB’nizi o güzel bacaklının portuna takmaktan daha çok istediğiniz bir şey yoktur.

Gerçek arkadaşlarla çakma arkadaşlar

İş hayatının asla kişiselleşmemesi bir yana, bütün öğleden sonrasını Arkadaşlık Sitelerini (Adult Friend Finder) gezip, Teen Hunger Force dizisinin bölümlerini indirerek geçirmesinin karşılığı tam olarak maaşının kesilmesi değildir. O yakın bir arkadaşınız. Bu yüzden metaforik olarak acı verecek, elbette ağzınızın ortasına bir yumruk patlatırsa o başka. O zaman gerçekten acı verici olur.

Gerçek arkadaşlarla çakma arkadaşları (bunlar günün sekiz saatini iş yerinde birlikte geçirdiğiniz için arkadaş olarak değerlendirdiğiniz kişilerdir) anlatmıştım. Bu adamın hangisi olduğunu düşünün ve planınızı buna göre yapın. Eğer sadece çakma bir arkadaşsa hemen hesabını görün. Eğer gerçekten arkadaşınızsa o zaman mümkün olduğunca kolay bir şekilde ayrılıp gitmesini sağlayıp, dişlerinizi kurtarmak için aşağıdaki adımları takip edin.

ADIM 1 ONA İMKÂNSIZ BİR İŞ VERİN.

Üstesinden gelinmesi için ancak mucizevi bir olay olması gereken bir işte görevlendirin. Bu işin ne kadar önemli olduğuna ilişkin ortalığı gerin, sizin ve herkesin ondan başarmasını beklediğini gösterin. İşleri sağlam bir şekilde bka sardıracak ve bunu kabul edecektir. Bu şekilde kaygan bir yokuşta sürekli koşmaya başlayacak ve başarısızlığını verilen her işe taşıyacaktır. Bu da sizin onun pembe slip donunu çekip başına geçirmenizi haklı çıkaracaktır.

ADIM 2 ONU İŞTEN KOVDURACAK BİR SÖYLENTİ ÇIKARIN.

Sebebi hakkında hiçbir fikirleri yokken, herkesin kimin işten çıkarılacağını nasıl olup da bildiğini hiç fark ettiniz mi? Bunun tanıdık bir pştun işi olduğunu düşündünüz mü? Hayır. Bu kırıştırma hikâyeleri yumurtlayan tepedeki pştlardan biridir ve bunu da yumurtladığında hiç kimse şaşırmaz. Bu söylenti, hedefteki kişi için iki muhtemel yol ortaya koyar. Birincisi söylentiyi duyar ve başka bir iş ara

maya başlar, böylece işten kovulmadan önce kendisi istifa etmenin keyfini çıkartır. Diğeri ise kendisine sorulmasını, işten çıkarma belgelerinin gelmesini bekler ve beline sardğı ev yapımı bir bomba ile iş yerine döner. Umalım ki İkincisi olsun, zira bu durumda şirket ortaya çıkacak düzensizliğe karşı yeni bir ofis açacaktır. Şaka yapıyorum. Ateşe körükle gitmem. Olumlu tarafından, siz arkadaşsınız, bu yüzden sizin hasta olup, işe gidemeyeceğiniz günlerde yerinize işe çağırılmayı bekler. Sizin için daha çok tatile gün doğdu!

ADIM 3 ARKADAŞINIZ GÜZEL BİR GÜN GEÇİRENE KADAR BEKLEYİN.

Hiçbir şeyin asla kötü gidemeyeceğini düşündüğünüz o günlerden birini geçirdiniz mi? tşe giderken bütün yeşil ışıkları yakalamak veya metresinizin hamile kalmayıp sadece şişmanlaması gibi küçük detaylar bile beklenenden daha iyi bir etki yaratabilir. Bu sadece her yönüyle fantastik bir gündür ve bir şeyler yanlış gittiğinde bile bu hayatın sadece kiraz çiçekleriyle mutlu sonla biten masajlardan ibaret olmadığındandır. Bunu genelde umursamazsınız çünkü, günün kalanı çok güzel geçmiştir. Evet. Adam öyle bir gün yaşayana kadar bekleyin. Bundan haberiniz olacaktır çünkü, o sizin arkadaşınızdır ve sizinle paylaşmak isteyecektir. Anlatıp bitirene kadar bekleyin, ardından lafı dolandırmadan ona işten kovulduğunu ama en azından işe gelene kadar trafiğe hiç takılmadığını söyleyin.

ADIM 4 ONU DIŞARI ÇIKARIN VE HARAP EDİN. (EĞER HENÜZ SURATINIZA YUMRUĞU ÇAKMADIYSA).

Çekinmeden ona doğruca söyleyin. Siz arkadaşsınız, bunu anlayacaktır, ayrıca muhtemelen bunun sizin kararınız olmadığını anlayacaktır. Siz sadece sizden isteneni yapıyor

sunuz. Aslında, bunu söyledikten sonra ona içki ısmarlamak için dışarı çıkaracağınıza, işten çıkarma konuşmanız sırasında ona içki ısmarlayın. Ardından şirketin kredi kartıyla ona kafayı buldurun. En azından bunu yapabilirsin, pşt.

DANGALAKLIK ETMEYİN

Onuruyla ayrılmasına izin verin. Ortalığı ateşe vermeye ya da üniversitede genç bir adamken sizin kaldığınız yatakhaneye yaptığı gibi etrafa virüs falan saçmaya kalkmadığı sürece, ayrılmadan önce ona ait eşyaları toplamasına ve bilgisayarından bazı bilgileri almasına izin verin. Eğer nezaretçi bir şirket kuralıysa, nezaretçiyi gönderip ona arabasına kadar siz eşlik edin. Sadece dikkatli olun. Arabayla çiğnenmek surata yenen bir yumruktan çok daha fazlasıdır.

Hayatınız boyunca büyük fikirler sadece bir kez karşınıza çıkar. Bir pşt bile zamanının büyük kısmını başarısız olarak geçirebilir. Büyük fikirler bir yana, bir de ara sıra ortaya çıkan insanların yaşamlarını, iş hayatlarını, hayatlarını sürdürmelerini etkileyen şu fantastik fikirler vardır. Örnek olarak ateşin bulunmasını verebiliriz. Pştun her zaman harika fikirleri vardır ama fantastik fikirleri her zaman olmayabilir.

Yaşam Koçu Dersleri

Sorun

Hediye dağıtıp para harcıyorsunuz ve karşılığında nankör akrabalarınızdan hiçbir şey almıyorsunuz. Mangır artık biter. Yani aslında cüzdanınızda kalır.

Uzak akrabalara bedava hediyeler göndermeyi kesmek kolaydır. Size bktan şeyleri hediye diye göndermelerini durdurmakta bir o kadar kolay olur. Sadece ilk birkaç defasında işlerin biraz rahatsızlık verebileceğini kabullenmelisiniz. Eminim başka bir yolunuz yoksa bu size uyar. Başka yol aramak kullanışlı olurdu, hmmmm, asla.

SEÇENEK 1 “PARA SORUNUNA” DAİR ALTYAPI OLUŞTURUN.

Özel bir olaydan birkaç ay önce, paraya sıkıştığınıza ve hey ayın sonunu zorlukla getirdiğinize dair inceden ipuçları verin. Sadece bir dangalak sürüsü mali sorunları olan birisinden hediye bekler.

SEÇENEK 2 ONLARIN ADINA HEDİYELER.

Mesela yani. Bütün numara hayır için birinin adına para bağışlamakta. Çünkü özellikle alıcılar paranın gerçekten de bağışlanıp bağışlanmadığını kontrol etmezler (işin aslı fukara bir çocuğun onların parasım/hediyesini almasına illet olurlar). İnsanlara onlar adına hayır olsun diye (buraya bir hayır işi uydurun) bağış yaptığınızı belirten küçük hoş kartlar hazırlayın. Elbette, bağış için para değil bu kartları hazırlamak için zaman harcadınız. Zamanınıza da değdi.

SEÇENEK 3 JEDI HEDİYESİ NUMARASI.

Bu yapılması zor bir numaradır ama zamanla sizin lehinize çalışmaya başlar. Hediyeler için hiç ya da az para harcamak yerine, aklınızı kaçırırcasına onlara inanılmaz pahalı hediyeler alın. Bu onları acayip utandırır, özellikle de size hediye diye aldıkları bktan şeylerin paketlerini açarken. Sizin cömert hediyenize asla karşılık veremeyeceğini düşünerek, hep birlikte size hediye göndermeyi keserler ya da daha da iyisi kendilerini bu cömertliğinize karşılık vermek zorunda hissedip bir sonraki doğum gününüz ya da bayram için tonla para harcarlar.

SEÇENEK4ŞAK DİYE KESİN.

Hediyeler vermeyi ya da göndermeyi bırakın. Onlar size bir şey almışlarsa teşekkür edin ama buna gerek olmadığım söyleyin. Size hediye aldıklarını bilseniz bile eliniz boş görünmeye devam edin. Sonunda, para üstüne para harcayıp, karşılığında sizden bir şey görmeyince mesajınızı alırlar.

DANGALAKLIK ETMEYİN

Ne kadar kötü olursa olsun, asla hediye veren kişiye verdiği hediyeden ötürü yakınmayın. Bazıları hediye almakta çok kötüdürler, zaten bu yüzden hediye mağazaları iş yapıyor. Önemli olan düşünmeleridir, ne aldıkları değil.

Minik kız kardeşiniz büyüdü ve çok çekici biri oldu. (Ağabeyi kadar çekici olmasa da, öyle pejmürde biri değil). Alışveriş merkezinde ya da spor salonunda erkekleri ona bakarken yakaladınız. Bu yıllarca kadınlara yaptığınız onca kötü şeylerden sonra gelen cezadır. Tanrı adildir.

BİR CİNİN KOVULMASI VEYA HELAKİ

CİNİN KOVULMASI VEYA HELAKİ

— Cin. insan vücuduna musallat olup, çıkmak istemez, azgınlık vc taşkınlık gösterirse onu nasıl kovacak ya da helak edeceğiz?

Mustafa Kençur:

— Cini ya da şeytanı kovma işini üstlenen kişinin Allah tan korkan, ona güvenen ve Allah’ın haram-helâl çizgilerini gözeten biri olması gerekir. Bu vasıflara haiz olan kişi, önce bir namaz abdesti alır. Sonra tedavi mahallinde bulunan heykel ve canlı resimlerini derhal uzaklaştınr. Çünkü bu heykel ve resimler, cin ve şeytanları bir mıknatıs gibi kendine çeker. Şeytan ve cinlerin cirit attığı bir yerde de tedavi oldukça zor bir iştir.

Hasta, kadın ise. İslâm a uygun bir şekilde örtünür.70 Tedavi esnasında hasta abdestli olmalıdır.

mBu hadiseye Mustafa Kençur la defalarca şahit olduk. O kadar ki. bir kadınla iki cin içerden cimi ediyordu. Allah, bu gibi durumlardan kadınlan (örtünmeleri sebebiyle) muhafaza etsin. ““Türkiye de maalesef (mâzur görün) birtakım sahtekârlar cin çıkartıyoruz diye şikâyeti olan kadınlara cinsel tacizde

İhtiyat babından erkek olsun kadın olsun, hastanın başı üzerine Mushaf (Kur ân) konmalıdır. Mushaf ortadan açık bir şekilde bir kısmı hastanın gözlerine gelecek biçimde konmalıdır. Çünkü tedavi esnasında cin, hastanın gözünden çıkmayı deneyebilir ve hastanın gözünü kaybetmesine sebep olabilir.

Göbek kısmına da bir Mushaf konulmalıdır. Salih insanlardan biri, eğer birden fazla cin musallat olmuşsa hastanın sağ ve sol ayağından tutmalıdır. Şayet bir cin olduğuna kanaat getirilmişse sol ayağın parmaklarından tutulur. Hastanın ağzından konuşan ve Müslüman olduğunu söyleyen, hattâ bunun da yanında sûfiyim diyen cin. vinlcnn en tehlikelisidir.

Belki dc zararı en az olan cin. tedaviyi tatbik edenin telkini ile Müslümanlığı kabul edip, hastanın vücudunu terketmeyi kabul eden cindir.

(Mustafa Kençur derin bir nefes aldı ve sözlerine şöyle devam etti):

— İşte burada, ilaç ve tedavi merhalesi başlıyor. Sağ elini hastanın başına koy ve sağ kulağına aşağıdaki âyet-i kerimeleri oku:

a) Fatiha Suresi.

b) Bakara Sûresi nin ilk beş âyeti.

c) Bakara Suresi nin 254-257. âyetleri.

d) Bakara Sûresi’nin son âyet-i kerimeleri (284-286) bulunmakladırlar. Kötü niyetli bu insanlar bu işin ticaretini dc yapmaktadır. Kadınların, bu insanların tuzağına düşmesi, onların cehaletinden ve Islâm’ı bilmemelerinden kaynaklanmaktadır. (Mütercim)

e) Âl-i lıtiran Sûresi nin ilk allı âyeti.

O Âl-i İmrân Sûresi n in 18-19. âyetleri.

g) Nisâ Sûresi 115-121 arasındaki âyetleri.

h) A raf Sûresi 54-55. âyetleri.

i) Mü minûn Sûresi 115-118. âyetleri, j) Yasin Suresi nin ilk on iki âyeti, k) Sâffat Suresi nin ilk on âyeti.

I) Gâfîr Sûresi nin ilk üç âyeti, m) Rahmân Sûresi nin 33-44 arasındaki âyetleri, n) Bilhassa Haşr Suresi nin 21-24 arasındaki âyetleri.

o) lladîd Sûresi’nin ilk altı âyeti, p) Özellikle Cin Sûresi nin ilk üç âyeti, r) Zilzil. Kâria, HUmeze, Fil, Kureyş, Kâfırûn. Nasr. Mesed. Ihlâs. Felâk, Nâs Sûreleri.

AMERİKALI BÜYÜCÜ DAVİD” GERÇEĞİ

Ona şöyle sordum:
Ey Mustafa! Konuyla ilgisi olduğu için söylüyorum. Bir defasında televizyon programın büyü vc sihir gösterileri yapan ve ismi “David” olan Amerikalı bir büyücü gördüm. Bu adam hakkında ne diyorsun?

Mustafa Kençur, sanki onu tanıyormuş gibi evimdeki televizyona işaret ederek şöyle dedi:
Şunun gibi bir cihaza çıkan, çeşitli tehlikeli ve öldürücü oyunların arasından sağ salim sıyrılan ve havaya yükselebilen genci kastediyorsun değil mi?

Evet. Benim dc kastettiğim o.
Bu büyücü, cin âleminde tanınmaktadır. Onunla ifritlerden birinin arasında sözleşme bulunmaktadır. İfritin de binlerce cinden oluşan bir ordusu vardır. (David’e gösterilerinde yardım ederler.) Ayrıca beş kuvvetli cin de bu ifrite yardım eder.

Bu kuvvetli beş cinle ifrit bir araya gelince David’in altı kuvvetli yardımcısı ve yüzbinlerden oluşan cin ordusu vardır, öyle değil mi?
Evet. İşte bu cinlerden müteşekkil ordu, onu taşırlar. David’in azıcık havaya yükselmesi için binlerce cinin bir araya gelip onu havaya kaldırması gerekmektedir. David’in, sanduka içerisine yatınp ikiye kestiği kız insan şekline girmiş cinnî bir kızdır. Sandukanın kapaklarını kapatınca cinnl kaybolur.

Sanduka ikiye ayrılır. Seyirciler, kız ikiye bölü zanneder. Daha sonra sanduka birleştirilince cin yeniden kız şekline girip gözükür. Bu hâdise cine hiç bir zarar vermez.

Bu arada ona bir sözleşme akdi göstererek şöyle dedim:

Bir büyücü, biliyor musun? Böyle bir sözleşme ve akit yaptı mı?
Dehşete kapılmış bir şekilde şöyle dedi:

Bunu nereden elde ettin?
Bunu Müslümaniardan biri. Batılılardan elde etmiş. Bana bu akdin bizzat İblis (şeytan) ile bu büyücü arasında gerçekleştirilmiş olduğunu söyledi.

Yüksek bir sesle:
Hayır. Bu doğru değil. Bu imzalar ve mühürler kesinlikle iblise ait değil. İblisin bir beşer ile oturup anlaşma yapması oldukça zor bir iştir. İblis, böyle yapmak yerine askerlerinden birine emreder. O şeytan (asker) de gelip Ben İblisim” diye yalan söyler ve anlaşmaya imza atar.

Şeytan ile büyücü Orban Grandlemi’ye arasındaki akit ve sözleşme.
Büyü adlı kitaptan. M. Muhammed Cafer, geride geçen kaynak sh. 63. I. temel de bunu kitabında aynı yorum ile zikretmiştir. Gerçek ise böyle değildir.

Ona şöyle dedim:
Peki öyleyse bu işin gerçeği nedir”?
Bu sözleşme büyücü ile dört cin arası gerçekleştirilmiş gerçek bir sözleşmedir. Anla metninin altında dört ayrı ifritin açık olarak mühür görülmektedir.
Peki sen bu bilgiyi nereden edindin?
Bu mühürlerden ben çok gördüm. Dedem Kençur’un da yanında böyle mühürler bulunurdu.
Peki bu sözünü elliğin sözleşme akdi hangi dil ile yazılmış?
Bu. eski Çin dili. Ya da eski Yunan lehçelerinden biri de olabilir.
Sonra Mustafa Kençur. sanki bir şey hatırına gelmiş gibi ekledi:
Bana güven ki. böyle bir büyücü asla iyi bir şekilde ölme. Hğer Allah ömrümüzü uzun ederse onun kötü sonunu hepimiz görürüz.

Büyü nasıl yapılır ve nasıl bozulur?

BÜYÜ

Bu bölüm, hatırlatmak isterim ki. kitabın en önemli bölümüdür. Bu kitaptaki malumatları Uç ay gibi bir sürede araştırmama ve epeyce konularının geniş olmasına rağmen gücümün yettiğince özetlemeye çalıştım. Kitabı oluşturan bilgileri. Müslüman cin Mustafa Kençur’la buluşmamızdan ona veda edinceye kadarki zaman birimi içerisinde kaleme aldım. Bu öyle bir veda ki. belki onunla bundan sonra görüşmemiz mümkün olmayacak. Inşaallah onunla, din gününün sahibi Aziz ve Kaadir olan Allah’ın indinde, cennetlerde ve nehirlerde görüşürüz. Şayet edindiğim bilgilerin tümünü kaleme alsaydım, oldukça ebadı büyük ciltli bir kitap meydana getirebilirdim. Inşaallah bu bilgileri, ileride bir başka kitapta veya mevcut kitabımızı genişleterek konuyu yeniden, detaylı olarak ele almaya çalışacağım. Bu hususta, Allahü Teâlâ’dan muvaffakiyet talep eder, yardımı ancak ondan beklerim.

BÜYÜ NEDİR?
Büyü, bu dünyada Allahü Teâlâ Hazretlerinin, insanları denemek islediği ve yapılmasından, öğre-ı nilme ve öğretilmesinden asla razı olmadığı kötülüklerden biridir.

Büyüyü, özet olarak şu şekilde tarif etmek de mümkündür: Büyü, kendisinde birtakım özel şaftlar bulunan birinin, normalde alışılmamış gösterileri, gizemli ve sır yolları kullanarak, bir kişiyi ya da kişileri öz iradeleri bulunmamasına rağmen belli bir maksat için etkileme ve tesir etme ameliyesidir. İşte başkalarını etkileme vc onlara tesir etme yönüyle büyü, tehlike arzetmektedir. Büyünün haram kılınış sebebi dc budur Çünkü büyü. Allah’ın insana bahşettiği iradeyi çekip almak, onu etkisiz hale getirmek, demektir. Allahü Teâlâ. insana irade verdiğinden dolayı ona seçme hakkı tanımış olmaktadır. Yapacağı seçime göre kişi sevap ya da günah kazanacaktır. Fakat büyü insandaki bu iradeyi ortadan kaldırmaktadır. Sonra büyü bir hayalden ve vehimden ibarettir Büyü, insana gerçek olanı unutturup veya göardı ettirip yerine bâtıl ve hayali olanı götelkin ettiren bir kötülüktür.

Büyü” adlı kitaptan. M Muhammed Cafer. sİ. 34. Şunu ifade etmek islerim ki. Dr. Selva Ali Selim’in “BtlyU vc Din” adlı kitabında, bu tarifi harfi harfine asıl kaynağı olan M. Muhammed Cafer’e değil dc. aynı sahifcniıı haşiyesinde İbrahim Muhammed Ccmcl’e nisbet ettirmeli, beni ilmi emanete riâyet edilmemesi vc kaynağının gösterilmemesi nedeniyle ziyadesiyle üzmüştür.

Büyü, eşyanın hakikatim değiştirmez. Fakat eşyanın hak ikalında bir değişiklik olmuş gibi kişiye hayal ettirir. İşte mucize ile büyü arasındaki ince fark buradadır. Mucize, bir şeyin aslını ve hakikatim tamamen değiştirir. Mucizede, göz boyamaya ve hayale yer yoktur. Firavun’un büyücülerinin. Müslüman oluşundaki sır işte budur. Çünkü büyücülerin tümü, Musa Aleyhisselâm’ın bıraktığı asanın büyük bir yılana dönüşüp kendi uydurdukları yılan gibi gözüken. aslında ip ve dal parçalarından öteye gitmeyen şeyleri nasıl yediğini müşâhede edince hemen teslim olmuşlardır. Bu olayı büyücülerin dışında izleyenler de görmüştür. Büyücüler, kendi iplerinin ve asalarının yılana dönüşmediğini aslında biliyorlardı. Çünkü onlar, kendilerini değil, orada bulunan insanları büyülemişlerdi. Büyücüler bizzat Hazreti Musa’nın yılanının kendi ip ve asalarını yediğini müşâhede etmiştir. İzleyenler ise büyücülerin o ip ve asalarını yılan zannediyorlardı. (Bunu görünce) sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun’un Rabbine iman ettik dediler.” (Şuarâ Sûresi, âyet: 46-48)

BÜYÜNÜN TEHLİKESİ
Büyii. bir vehim vc hayalden ibare! olmasına rağmen insan cismine cık i ederek onu hasla eder. Veya birtakım psikolojik bunalımlara yol açar. Hattâ daha da ileri boyutlara giderek kişinin ölümüne sebep olabilir. Şeytanların vc cinlerin kişinin üzerine musallat kılınması suretiyle gerçekleştirilen büyü, bu nevi-dendir. Allahü Teâlâ Hazretleri Mustafa Kençur’un eliyle onlarca büyüyü çözme ve etkisi hale getirme imkânını bahşetti. Bu büyülerden bir kısmı cin musallat edilerek, bir kısmı da normal olarak cin kullanılmadan yapılmış büyüler idi. Tabii bu büyü de. en az birincisi kadar tehlikelidir. Beni bu meselede ziyadesi ile üzen şu olmuştur: Bir insana bu şekilde cin musallat edilmek suretiyle büyü yapılmış. Cin. bu zavallı insanın elini felç etmiş. Yedi yıl bu şekilde acı çekerek yaşamış. Hem içlen, hcın dıştan, (dahilî vc harici) defalarca tedavi olmuş ama fayda vermemiş. Vc bu şekilde şifaya kavuşmadan vcfal etmiş. Belki dc vefat sebebi, musallat edilen cinnin kasten vücudunu zorlayarak çıkması olabilir. Tabii bana bu bilgileri Mustafa Kençur haber verdi.

Bu hususun doğruluğunu. İmamı Şafii (r.a.)’den hikâye edilen şu görüş daha da perçinlemekledir: Büyü, kişiyi hasla ve deli edebilir. Büyü yapmak sureliyle bir başkasının ölümüne sebep olana, kısas gerekir. (Onun da öldürülmesi gerekir.) Büyü şeytan işidir.

İSLÂM MİZANINDA BÜYÜCÜNÜN YERİ

Allaha Teâlâ Hazretleri Kur’ân-ı Kerlm’inde şöyle buyurur:
Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların mvdurup söylediklerine tabi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’dc Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik. Sakın yanlış inanıp da kâfir olma asınız” demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmczlcrdi. Onlar, o iki melekler, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil dc zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) âhiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı.”

(Bakara Sûresi, âyet: 102)
Kur’ân-ı Kerîm, yukarıdaki âyet-i kerimede çok açık bir şekilde büyü yapmanın küfür olduğunu belirtmektedir. O halde kim onu öğrenirse kâfir olmuş olur. Şayet böyle olmasaydı niçin Hârut ve Mârutun sözü âyet-i kerîmede: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız” şeklinde getirilmiştir?

Mustafa Kençur bana şöyle dedi:
Şuna inan ki. büyücü kesinlikle kafirdir. Heıj kim büyü yaparsa küfre girmiş olur. Çünkü (ey| kardeşim!) büyücü, cin ve şeytanları şirk ve küj kelimeleriyle çağırır. Büyücü onları çağırma esnası birtakım davranışlarda bulunur ki, bu davranışlar son derece pis ve çirkin davranışlardır.

Sonra çoğu kez. büyücü ile yardımlaştığı cin da şeytan arasında bir sözleşme ve anlaşma söz-konusudur. Büyücü, sahip olduğu cinin her türlü istek ve arzusunu yerine getirecektir. Ayrıca cin de büyücünün istek ve arzularına boyun eğecektir.

Ona dedim ki:

Peki büyücü, bu anlaşmayı bozsa ne olur?

Bu durumda cin ya da şeytan, ona eziyet etmeye çalışır. Meselâ, büyücünün gözünü çıkarabilir veya onu öldürebilir de. Ancak büyücü Allah’a tevbe eder, Allahü Teâlâ da tevbesini kabul ederse bu durumda onu. cin ya da şeytanın eziyetinden muhafaza eder. (Sonra şöyle devam etti:) Sana Allah adına yemin ederim ki, büyücülük yapan nice kadınlar vardır ki, yardıma çağırdıktan cinler kendileri ile cimâ (seks) şartı koşarlar. Ben o büyücülerden birini
Müslüman cin (Mustafa Kcnçur) büyücünün, cin ve şeytanları yardımına çağırmak için onları hangi üslup ve yollan kullanarak davet ettiğini bana bildirdi. Ben bu üslup ve yollan burada zikretmiyorum. Çünkü bazı beyinsizler kalkıp da bu yollan kullanabilirler. Bir şekilde bu üslup ve yolları işiten ya da buna tesadüf edenlerden de Allah adına, bu meseleyi gizlemeleri için ahit ve yemin talep ediyorum.

Peki kadın onunla bizim bildiğimiz mânada mı birlcşiyor?

Cin. kadının rahmine girer, onunla içerden ilişkide bulunur. Bu cimâ sonucu her ikisinin de tıpkı beşer gibi suyu gelir. Fakat cin ile insanın birleşiminden çocuk hâsıl olma.

Ona şöyle dedim:
Büyücü ile cin arasında yapılan bu sözleş-meye yeniden dönelim istersen.

İstediğini sor.

Yapılan bu sözleşme hakkında ne diyorsun?

Büyücü ile şeytanın yardımcısı (Fsmûdiyûs) arasında gerçekleştirilen sözleşme.

‘Mustafa Kençur. bana o kadının ismini vc yerini bildirdi.

AllahU Teâlâ o büyücü kadını gözlerini kör etmek suretiyle cezalamış.

Mustafa sorduğum sorudan şekil şöyle devam elli:
Bu anlaşmanın yazısı insana ait. fakat mühür kesinlikle cin mührü.

– Bu mührün, ismi Esmûdiyus olan şeytanın yardımcısına ail olduğu söyleniyor. Bu doğru mu?
Cinler, insanlar ile dalga geçmekten çokl hoşlanırlar. Bu mühür kesinlikle şeytanın (iblis) yardımcısına ail değil. Bu mühür cinlerin cn kuvvetlisi olan bir i İrilin de değil. Bu. sıradan haddi aşan azgın bir cinin mühürüdür. Ben bile görsem Allah’ın izniyle onu helak etmeye güç yetiririm.

Bu anluşına akdine Üstad M. Mulıammcd Cafer. ‘Büyü” adlı kitabında şer vermiştir. Sh. 61. İbrahim Ccmcl a>nen bu tarifi nakletmiş!ir. (îeıçek şu ki. sö> lenildiği gibi bu sölc>ıne iblisin yardımcısıyla yapılan bir söleşme değildir. (Sıradan bir cin ile yapılmıştır.)

Mustafa Kcnçur. Müslüman bir kadının rahmine giren ve o kadınla evli olduğunu iddia eden bir aügm cini öldürmüş. Yine bir gencin göğsünde mesken tutan ve çıkıp gitmekle direnen, adı Mesıı ” otan bir cini yine öldürmekle cezalandırmış.

ŞEKLE GİRDİKLERİ ZAMAN CİNLERİN GÖRÜLMESİ

Mustafa Kençur sözüne devam etli ve şöyle dedi:

— Allah Sübhanehû ve Teâlâ Hazretleri, biz cinlere istediğimiz şekil vc suretlere girme gücü ve kabiliyeti bahşetti. Enlal Sûresi’nin şu âyetini bir oku: “Şeytan onlara işlediklerini güzel gösterdi ve: “Bugün intanlardan sizi yenecek kimse yoktur. Doğrusu ben de sie yardımcıyım” dedi. İki ordu karşılaşınca da geri dönüp: “Benim sizinle ilgim yok, doğrusu sizin görmediğinizi ben görüyorum ve şüphesiz Allah’tan korkuyorum. Allah’ın azabı şiddetlidir” dedi.” (Enfâl Sûresi, âyel: 48)

Kitaplarla dolu kütüphaneme doğru gözlerini dikli vc söylendi: Yanında bulunan tefsir kitaplarından biriyle âyetin tefsirini bana oku.

Ona dedim ki:

— Şu İbni Kesir’in tefsiri, şu da Kurtubî tefsiri. Kurtubı tefsirini elime alınca, bana “Oku!!” dedi. Kurtubî’den âyet-i kerimenin tefsirini bulup okumaya haşladım. “Bedir Savaşı yapıldığı gün şeytan. Mckkeli müşriklere Sürâka b. Mâlik b. Cu’şcm’in suretinde göründü. Bu adam Bekir b. Kinine oğullanndandı Kureyş. bu kabilenin kendilerini avlamasından devamlı korkardı. Çünkü Kureyşliler bu kabileden bir adam öldürmüşlerdi. Şeytan, onlara Sürâka b. Mâlik şeklinde göründü ve Ayette işaret edilen sözleri Kureyş’e sadetti. Dahhâk şöyle der: “Bedir günü

şeytan, müşriklere bayrağı vc orduları ile geldi ve Kurcyş’in kalbine, asla yenilmeyeceklerini, çünkü uğruna savaştıkları dinin atalarının dini olduğu fikrini onlara fısıldadı.” İbni Abbas Hazretleri bu konuda şöyle der: “Allahü Teâlâ, Peygamberi Hazreti Muham-med (s.a.v.)’i ve mü’minleri 1000 adet melekle destekledi. Bu meleklerin 500 tanesinin başında Cebrail, diğer 500’ünün başında da Mikâil bulunuyordu. Her ikisi dc mü’minleri sağdan ve soldan (iki taraftan) desteklemişlerdi.

İblis, şeytanlardan müteşekkil ordusuyla Müdlic oğullarının şekillerine girerek yanlarında sancaklar olduğu halde geldi. İblis (şeytan) Sürâka b. Mâlik b. Cü’şem kılığına girmişti. Şeytan müşriklere şöyle dedi: “Bugün size hiçbir insan topluluğu galip gelemeyecektir. Ben size komşuyum (yardımcıyım).” İki taraf (mümin ve müşrikler) karşı karşıya gelince, Ebû Cehil: “Allah’ım! Hangi taraf haktan yana ise sen ona yardım et” dedi. Hazreti Peygamber (s.a.v.) elini dua için Allah’a kaldırarak: “Bu bir avuç mü’mini helâk edersen, yeryüzünde asla sana ibâdet edilmez” dedi. Cebrail (a.s.) Hazreti Peygamber’e: “Bir avuç toprak al” dedi. Hazreti Peygamber de yerden bir avuç toprak alıp müşriklerin yüzlerine doğru savurdu.

Hiçbir müşrik yoktur ki, bu atılan toprak onun gözlerine, ağzına ve boğazına kaçmasın. Müşrikler bozguna uğradı ve arkalarını dönüp kaçtılar. Cebrail (a.s.) İblis’in üzerine doğru yürüyünce İblis elinden tutmakta olduğu müşrikten sıyrılıp ordusu ile birlikte kaçmaya başladı. Müşrik ona dedi ki: “Ey Sürâka! Sen bize, ben sizin komşunuzum demedin mi? Şimdi

neden kaçıyorsun?” İblis ona: “Ben sizden uzağım. Ben sizin görmediklerinizi görüyorum” dedi. Aynı açıklamayı hem Beyhakî, hem diğer müfessirler aynen zikretmişlerdir.34

Mustafa Kcnçur:

— İşte bu. cinlerden olan iblisin, şeklini ve sesini iyi bildiği bir adamın suretine girdiğine bir delildir. Hattâ iblis, müşrik bir insanın elinden tutup ona yardım etme hususunda söz bile vermiştir.

Sahîhi Müslim’de yılan suretine giren cinni ile ilgili bir rivayet bulunmaktadır.

Mustafa Kençur’un bu açıklamasından sonra Sahihi Müslim’i aldım, ilgili (konuyla) hadisi şerifi bulup okumaya başladım:

“…Ebû Saib, Ebu Said el-Hudrî’y evinde ziyaret etti. Ebû Saib: “Ebû Said el-Hudrî odadan içeri girdiğimde namaz kılıyordu. Namazını bitirmesi için oturup beklemeye başladım. Evin bir tarafında bulunan hurma dallarında bir hareketlenme oldu. O tarafa doğru yöneldim. Bir de ne göreyim! Orada hurma

“‘Kurtubî Tefsiri. Darü’ş-Şa‘b baskısı, sh. 2865.

Bu hâdise, iblisin şekle girip gözükme meselesi ilk defa cereyan eden bir hâdise değildir. Daha önce. İblis, Necd kabilesinden bir adaının şekline girip hicretten önce Mekke’de (Dârü’n-Nedve’de) müşriklerin toplantısına katılmıştır. Müşrikler. Hazret i Peygamber’i nasıl ortadan kaldıracaklarını planlıyorlardı. İblis onlara şöyle akıl verdi: “Her kabileden bir delikanlı seçin. Bunlar aynı anda Muhammed’e vursunlar. Böy-lece Muhammed’in kanı bütün kabilelere dağılmış olur. Kureyş de tüm kabilelerle baş edemez. Denildi ki. bu görüşü ortaya atan Ebû Cehil idi. İblis, “bu adamın dediği en isabetli görüştür” diyerek onu destekledi. (Sîretü İbni Hişam)

dallarının arasında bir yılan var. Onu öldürmek için üzerine alıldım. Fakat Ebû Sald oturmam için bana işaret etti. Ben de oturdum. Yılan çekilip gidince bana evdeki bir odayı gösterdi. “Bu odayı görüyor musun?” dedi. Ona “Evet” dedim. Bu odada bir zamanlar henüz yeni damat olmuş bir delikanlı vardı. Biz Hazreti Peygamber (s.a.v.) ile birlikte (savaşa hazırlık olarak) hendek kazıyorduk. Bu genç gün ortalarında Hazreti Peygamber’den izin alır, ailesinin yanına gelirdi.

Bir gün yine izin istedi. Hazreti Peygamber (s.a.v.) ona: “Silahını üzerine al, çünkü başına kötü bir iş gelmesinden korkuyorum” dedi. Genç, silahını aldı ve evine döndü. Hanımı iki kapı arasında ayakta duruyordu. Hanımını kıskandı ve ona doğru mızrağıyla yürüdü. Hanımı korkup ona dedi ki: “Mızrağını kendine çek, eve gir de bak, benim dışarı çıkmama ne sebep olmuş.” Delikanlı içeri girdiğinde yatağın üzerine kıvrılmış yatan iri bir yılanla karşılaştı. Mızrağı ile ona hücum edip mızrağını ona isabet ettirdi. Yılan da (yılan şekline girmiş cin) gencin üzerine atıldı. Gencin mi, yılanın mı, önce öldüğü bilinmemektedir. Allah’ın Rasulü’nün huzuruna varıp durumu anlattık ve ona dedik ki: “Allah’a dua edin de arkadaşımızı diriltsin.” Bize: “Arkadaşınız için Allah’tan af dileyin ve gidin onu defnedin” dedi ve ekledi: “Medine’de birtakım cinler Müslüman oldu. Siz onları (herhangi bir şekle girdikleri vakit) gördüğünüzde üç gün mühlet veriniz. Şâyet bu müddet içerisinde (şekle girmeye devam

edip) ((kip gitmezlerse onları öldürün. Çttnkfl o şeytandır.

Mustafa Kençur bana şöyle dedi:

— Şayet o genç, yılanı bulunduğu yerde öldürdükten vc bundan iyice emin olduktan sonra dışarı çıksaydı kendisine, belki de o yılan bir kötülük edemeyecekti. Ama onun eceli de bu şekilde imiş. Bunda ders vc ibretler mevcuttur. Ne olursa olsun bu Muhammedi hadîsi şerif, cinlerin çeşitli şekillere girebileceklerine bir delil teşkil etmektedir. Cinler

,JSahih-i Müslim. Kitâbü Katlil Hayyiı ve Ğayruhâ; Imam-ı

Mâlik, Muvatta. KitâbO’l-lsti’zan.

Imam-ı Ncvcvî. Müslim’in şerhinde şöyle der “Mâıri der ki: Hazreti Peygamber (s.a.v.) şehrinin (Medine-i Münevvere) yılanlarını, onları uyarmadan ve mühlet vermeksizin öldürmemeliyiz. Şayet kişi, bu yılanlan (çünkü mü’min cin olabilir) uyardığı halde ayrılrp gitmezlerse o zaman öldürebilir. Medine-i Münevvere’nin dışındaki bütün yerlerde uyarmaksızın ve mühlet vermeksizin yılanları öldürmek men-duptur. Çünkü hadîs-i şeriflerin umumu buna işaret etmektedir. Bir kısım âlimler: “Onlara üç gün mühlet verin, onları hemen öldürmeyin” sözünün, sadece Medine için olmayıp, taşradaki evleri de kapsadığı görüşündedirler. Evlerin adışında görülen yılanlar mühlet ve uyarı olmaksızın da öldürülebilir. Kâdî şöyle der: “Bazı alimler der ki, yılanlan, mutlak olarak öldürme emri, ev cinlerini (yılan) öldürmekten nelıyetmekle, bu mutlaklığı hususileştirmiş, bunların dışındakileri öldürmeye cevaz vermiştir. Kısa kuyruklu habis (pis) ev yılanları da öldürülebilirler. Cinleri ikaz ve onlara mühlet verine şu şekilde olur: Hazreti Peygamber (s.a.v.) onları şöyle uyardı: “Size, Süleyman b. Davud’a insanları incitmemek üzere vcrdi-ğiııiz sözü hatırlatırım.”

istedikleri her türlü şekil ve kılığa rahatlıkla girebilirler.

Ona dedim ki:

— Güzel, cinlerin istedikleri şekle girebilme kabiliyet ve yeteneklerine sonra döneriz. Çünkü senden bu hususta bazı açıklamalar isteyeceğim. Şimdi istersen ikinci meseleden ya da sizi görmenin mümkün -olduğu ikinci durumdan söz edelim. Demiştin ki, Sinir ve büyü esnasında ya da sihir ve büyü suyıindan içildiği zaman cinleri görmek mümkündür.

— Evet. Bu durumlarda bizi görmek gâyet kolaydır.

— Bu mesele biraz daha aydınlatılmaya muhtaç.

— Evet. Allah’ın izniyle sana birtakım konulan daha bir açacağım. Bu bilgiler, insanlar tarafından kaleme alınmamış bilgilerdir. Ancak çok müstesna insanlar (ki bunlar da çok azdır) bu konularda bilgi sahibidir.

— Allah seni mükâfatlandırsın. Bildiklerini bana anlat. Çünkü Allahü Teâlâ, “Size ilimden çok azı verildi (İsrâ Sûresi, âyet: 85) buyurmaktadır.

Cinler ne suretlerde görünür?

Müslüman cin:

— Bu söz. Hazreti Muhammed (s.a.v.)’in sözü. O daima gerçeği söyler. Her cinin iki boynuzu vardır. Fakat bu boynuzlar tıpkı cinin, küçük, narin ve şeffaf cismi gibi çok küçüktür.

— Şimdi sen bana iki boynuzum mu var diyorsun?

Mmam-ı Mâlik. Muvalla. Kitâbü’l-Kur’ân. 44 ve 49. Hadis. Imam-ı Ahmcd. Müsned; İbni Micc. Sünen; Beyhakî, Sünen. °Ebû Davud. Sünen, 10. Bab; Nesei. Sünen; Imam-ı Buhârî, Sahih-i Bulıâri, Kitâbü Übidi’l-Halk; Imam-ı Müslim, Sahîh-i Müslim.

î’lmaın-ı Buhâri, Sahih-i Buhârî.

— Evci. Evet, fakat bu boynuzlar çok ama çok kOçOktOr. Boynuzlarımız insanların resimlerde çizdikleri gibi asla uzun değildir.

— Peki iblisin (şeytanın) boynuzlan küçük mü. büyük mü?

— İblisin boynuzlan kendi hacmine uygun olarak epeyce büyüktür. O ilk insandan günümüze kadar gelebilmiştir. Fakat biz cinlerin cisimlcri zayıftır. Tıpkı siin vücutlarınız gibi bizim dc vücudumuz asırların geçmesiyle ihtiyarlıyor.

Ona dedim ki:

— Sizin ten renginiz nasıldır?

— Siin ten (cilt) renkleriniz gibi farklı farklıdır. Fakat genellikle bizim çoğumuz esmer ciltlidir. Çünkü bizim cildimiz incedir vc etimize doğrudan yapışıktır. Tıpkı sizin ciltlerinizin etinize yapışık olduğu gibi. Cildimiz mandanın cilt rengine yakınlık arzeder. ancak hafif tüylüdür. (Tüyü azdır). Tamamen sizin vücut kıllarınız gibi. Bazı cinlerin saçı sıktır. Cinlerin bazısı beyaz, tenlidir. Bazıları kırmızı tenlidir. Ve

!lHbû Dav ud. Edcb kitabının S. cildinin 415. sayfasında İbni Mcs’ud (r.a.)’dan şöyle riviyet eder: “BUlün yılan lan öldürünüz Ancak beyaz cine dokunmayınız. Sanki o gümüş bcyaı gibi parlar.” Müslüman cin beyaz yılan kılığına girebilir. Harekelinin yavaşlığından dolayı hadis-i şerifle cin. gümiış kılıca vc kabuğu sövülmüş dala benzetilmiştir.

Münziri bu rivayet üzerine yapmış olduğu yorumda şöyle der “Bu. munkatf bir hadistir. Çünkü İbrahim (rivi) bu hadîsi. İbni Mcsud’dan bızat dinlememiştir. Münziri’nin bu yorumuna saygı duyuyoruz Bu rivayetin yorumuna göre, cinlcr beyaz yılan suretine girmezler, mânası çıkmakladır. Ancak Müslüman diğer renklerde de cinler bulunmakladır. Allah çok yücedir.

Ona dedim ki:

— Siz elbise giyiyor musunuz?

— Evel. Evet, çok çeşitli vc güzel elbiseler giyeri. Hanım cinler kendilerine uygun elbiseler giyerler. Müslüman hanım cinler haşmetli ve Allah’ın âyetinde belirttiği gibi örtülüdür, “örtülerini yakalan üzerine salsınlar.” Ben örtünürken peçe takılmasını tercih ediyor ve bunu destekliyorum. Ayetin ruhuna uygun olan da budur. Erkek cinler kendilerine münasip elbiseler giyerler. Çoğu abayc türü elbiseleri lercih eder. Cinlerin büyük bir kısmı kırmızı ve mavi renkleri severler. Bu ikisinden de daha ziyade siyahi renkleri severler.

Ona dedim ki:

— Senin şu anda benimle konuştuğun dilin gerçek (etlen) bir dil mi. \oksa siz bizim bilmediğimiz bir keyfiyetle mi konuşuyorsunuz?

— Hayır. Bizim dilimiz mecazî bir dil değildir. Sizin diliniz gibi etten bir dildir. Ancak dilimiz çok cin Mustafa Kençur bu rivayetin doğru olduğunu bana bildirdi Çünkü Mustafa, bir cindi vc onları ıı tanıyordu Kcjkc bu rivayetin doğru olduğunu söylerken tözlerinin panknını görseydiniz. Bana şöyle diyordu: “Bu tip ilanları öldürmeyim Onu uyarın, inşaallah o hemen gizlenecektir.” Şayet Mustafa Kençur’u duysaydım rivayetin sıhhatini anlardınız. Çünkü göz hareketleri bizde olduğu gibi cinlerde de bazı mina ve anlamlar taşımaktadır. Gözün hareketleri haberin doğruluğuna ve yanlış lığına bir delil teşkil etmektedir. Mustafa’nın gözlerinin parlaması işte bu haberi doğruluğuna işaret etmektedir. küçüktür. Vücudumuza uygunluk areder. Çünkü vücudumuz daha önce söylediğim gibi küçük hacimlidir. Kısacası tüm organlarımız sizinle aynıdır.

— Sizin dişleriniz var mı?

— Evci. Fakat dişlerimiz biraz uzun ya da büyük sayılır. Yani sizin diş büyüklüğünüzün vücud büyüklüğüne nisbeti gibi değildir. Vücudumuza oranla dişlerimiz uzun ve büyüktür.

— Bütün bu maddî özelliklerinize rağmen biz sizi göremiyoruz öyle mi?

— Evet. Bu çok normal. Çünkü aslımız ateş, cismimiz dc havai ve şeffaf. Fakat bazı durumlarda bizi görmeniz mümkün olabilir.

— Hangi durumlarda sizi görebiliriz?

– Maddî ve mücessem bir şekle girdiğimizde.25 Sihir esnasında ya da sihir ve büyü suyundan içerken.

F.icrin maddeye dönüşmesi imkânsız değildir. Modem ilim bunu ispatlamaktadır. A.S. Eadington: “Maddî Âlemin Tabiatı” adlı kitabında şöyle der: “Eter, bir madde türü olmadığı halde kendisini, mahiyetine vâkıf olamadığımız birtakım kıvrımlar ve halkalanmalar vasıtasıyla maddeye dönüştürebilir. İşte bir ağırlığı ve ebadı olmayan bu şey. bazı parçalarının diğer parçalan ile birleşmesi sonucu tartılması mümkün bir maddeye tahavvül eder”

Bu tespit, aynen cinler âlemine de uygunluk arzeder. Çünkü cinler de elle tutulur, gözle görülür bir şekle girme gücüne ve istidadına sahiptir.

Yahut cinnin kendi isteğiyle gerekli şartlar meydana geldiğinde yine bizi görmek mümkündür.

— Siz ayaklarınıza ne giyiyorsunuz? Yalın ayak mı dolaşıyorsunuz, yoksa ayakkabı ve çizme gibi bir şey mi kullanıyorsunuz?

— Evet. Evet, biz ayakkabı giyiyoruz. Ancak Müslüman cinlerle şeytanın ayakkabı giyiş tarzı aynı değildir.

— Peki fark nedir?

— Şeytan sol ayağına yalnız bir ayakkabı giyer.27 Sağ ayağına bir şey giymez.

^İnşaallah ayrıntılı olarak yeri geldiğinde bu meseleyi inceleyeceğiz Şuna dikkat çekmek istiyorum ki. insanların her hâl 0 kârda cinlen görememeleri. Cenabı Hakk’ın bize olan rahmetinin delilleridir. Şâyet istediğimiz an on Un görebilseydik. yokluktan varlığa geçen büllin ışınlan da görürdük ve bu ışınlar bii nihaisi ederdi. Cinler âleminden gelen rahatsız edici kokuları, hattâ onların ağız kokularını dahi duyumlardık. Ve her taraftan gelen telsiz (ses) dalgalarını işitirdik. Dünya bize bütün genişliğiyle dar gelir ve bu öldürücü ses ve kokulara tahammül edemezdik. Kâinatta öyle ışınlar vardır ki. canlı varlıkları bile öldürür, sert maddeleri kolaylıkla yakar, kül eder.

Harbill-Kinnan. l-bû llureyre (r.a.)’ın llarcii Peygamber (sjı.v.)den rivayet ettiği hadis-i şerifi kitabında zikretmiştir. Hadis şöyledir: “Sıden birini lek ayakkabıyla yürümesin. Çünkü şey lan tek ayakkabı üzerinde yürür” (Bak. Suyuti. Lâkâtü’l-Mercân fi Ahkâmi’l-Cân.) Cinni Mustafa Kençur. bu meseleyi bizzat tasdik eni. Sahih-i Müslim’de Hazretı Peygamber (s a.v .)’ın ikinci ayakkabı delindiğinde tamir edilinceye kadar lek ayakkabı üzerinde yürümekten neb yeti iğine dair sahih bir rivâvet mevcuttur.

— Peki Müslüman cin tek ayakkabı mı giyer?

— Hayır. Allah’a hamdolsun ben iki ayakkabı kullanıyorum.

— Peki siz ayakkabıları hangi maddeden imal ediyorsunuz?

— Papirüs yaprağından (hasır otundan).

— Papirüs mü? Yani eski Firavunların üzerine yaı yazdıkları, bildiğimiz papirüs kâğıdı mı? Ya da bu bizim bilmediğimiz ancak sizin ürettiğiniz, bizcc görülmeyen bir tür papirüs mü?

— Hayır, o sizin bildiğiniz papirüs. Ancak bizim bünyemize uygun olarak o incelik arzeder ve ayağımıza giydiğimiz andan itibaren sizin tarafınızdan görülmez.

CİNLERİ GÖRMEK MÜMKÜN MÜDÜR? ONLARI NASIL GÖRÜRÜZ?

Bu meselede asıl olan, cinler herhangi bir maddî şekle gitmeyip kendi aslî şekillerinde kaldıkları sürece bizim onları çıplak gözle görebilme imkânımızın olmayışıdır. Fakat bu bizim gibi normal insanlar için böyle olmakla birlikte Allahü Teâlâ Hazretlerinin göndermiş olduğu peygamberler, mucize olarak cinleri asıl suretlerinde görebilme imkânına sahiptirler. Ayrıca birtakım veli kulların da keramet babından cinleri Cenabı Hakk ın onları yarattığı şekilde, herhangi bir şekle girmeden görme imkânı vardır. Bunun dışında bazı şart ve özel konumlarda sıradan insanların da cinleri bu mânada görebilme ihtimali mevcuttur.

Bizim istirhamımız ve ricamız odur ki, kıymetli okuyucularımız; bizim söz çelişkisinde bulunmak istediğimizi, sözü dolaştırdığımızı zannetmesin. Allah şahidimdir ki, kardeşiniz (müellif) asla övünmekten, gerekmedikçe söz uzatmaktan çok uaktır. Yine Allahü Teâlâ Hazretlerini şahit tutarak diyorum ki, ben kesinlikle hiçbir hurafe söze de kulak asmam. İnşaallah, cinlerin onlar kendi yaratılışlarında olduğu halde (bir şekle girmeden) görülemeyeceklerine ve bunun imkânsız olduğuna dair şer” delilleri ileride scrdcdcccgim. Fakat bu delillere geçmeden önce cinleri genel mânada bir tanıyacağız. Allah’ın izniyle onlarda gördüğümüz, bizzat şahit olduğumuz bazı güç ve kudretleri gözler önüne sermeye çalışacağız.

HATALI DÜŞÜNCE

İnsanların birçoğu, cinlcr hakkında ileri sürdüğü (onların birtakım şekilleri ile ilgili) halalı düşüncelerden dolayı cinleri üzdüğünü bilmez.

Ben, cinlerin normalde ne şekilde olduğu meselesini Müslüman cin Mustafa Kençur’a sorduğumda tıpkı az evvel söylediğim gibi insanların onlar hakkında hatalı düşünmelerinin, cinleri ziyadesiyle üzdüğünü hatırlatarak ekledi:

“Muhakkak ki, insan cinlerin çok çirkin varlıklar olduğunu düşünmekledir. İnsanlar, cinlerin şekillerinin çok korkunç olduğuna, yüzlerinin insanı ürperttiğine. tıpkı onların hayvanlar gibi uzun kuyrukları olduğuna inanmaktadırlar. Ve onlar… Vc onlar… Tüm bunların gerçekle uzaktan yakından bir ilgisi bulunmamaktadır. Vc tüm bunlar, insanın vehminden vc hayalinden ibarettir.”

Ona (Cin Mustafa Kençur’a) dedim ki:

— Belki dc insanın kafasında oluşan bu hatalı düşüncelerin asıl sorumlusu yine cinlcrin kendileri olabilirler?

— Nasıl yani?

— Şeytanın, herhangi bir insanı korkutmak için veya değişik bir sebeple kötü ve korkutucu bir şekle girmiş olması bu hatalı düşüncelere yol açmış olabilir.

— Belki haklı olabilirsin. Fakat durum ne olursa olsun, insanlık cinlerin şekillerini yorumlamakta haddi aşmıştır, çoğu kez de yalan söylemektedirler.

Sonra şeytan, cinlerin aksine çirkin ve kötü bir surettedir. Fakat Allahü Teâlâ. Müslüman cinlerin şekillerini güzelleştirmiştir.

CİNLER ÂLEMİ

Arapça’da “Cin”in Manası

Cinler dc insanlar gibi ayn bir türdür. Tekil isim “Cinni” şeklinde gelir. Cin kelimesinin çoğulu -Çan ‘dır. “Cinnî”. gizli, örtülü ve görünmeyen mânalarına gelmekledir. Genel çerçevede onlara (Hafâ Âlemi), gizli ve sır âlemi diyebiliriz. Cinler şeffaf bir (maddî) yapıya sahip olmalarına ve biiınle aynı gezegeni paylaşmalarına rağmen görünmemektedirler. Onlar da bizim gibi irade ve akıt sahibidirler. Aynen bizim gibi Allah’ın dini ile mükelleftirler.

Antropoloji ve eski medeniyet uzmanlan, yazılmış en eski dilin M.ö. yaklaşık 3S00 yıllarında yaşamış olan Sümcrler’in dili olduğunda görüş birli-findedirler. Bu tarih, günümüz tarihiyle birlikte insanın varoluş tarihine mukayese olunduğunda yalnızca beş dakikalık bir zamandır, yani insanın varlığı çok daha eskidir.

Biz şuna inanıyoruz ki. Arapça bütün insanlığın ana dilidir, bütün dillerin ilkidir. Diğer eski diller ondan türemiştir. Bunun yanında Ârmıî dili dc Arapça’nın bir şubesidir. M.Ö. 14. asra ait Ârimî dilinde yazılmış bulgular (naslar) ele geçirilmiştir. Bu yazılar incelenmiş ve büyük ölçüde şu andaki Arapça harflere benzediği anlaşılmıştır.

Müslüman cine (Mustafa Rcnçur’a) beşeriydin en eski dili hangisidir, diye sorduğumda ccvabcn bana Arapça’nın en eski dil olduğunu belirtti. Mustafa, bu haberi babası Semir ve dedesi Kcnçur’dan öğrenmiş. Bütün cin âleminde dc bu hakikat böyle bilmiyormuş Mustafa’nın dedesi yedinci kal gökten dünya semasına inen ilahi haberleri dinlemek islerken ucrinc Rabbani, yakıcı bir alev (huzme) gönderilmiş ve yanarak ölmüş. Mustafa’nın dedesi Hint asıllı imiş.

Cin kelimesi, sözlükle ins kelimesinin zıt anlam tısıdır. Ciözümlc gördüğüm bir şeye “Aııestü” (yani onu gördüm) denilir. Buna göre cin kelimesi doğrudan gözle görünmeyen demektir. “Musa süreyi doldurunca. ailesiyle birlikte yola çıktı. Tur tarafından bir ateş gürdü. Ailesine: “Durunu-, ben bir ateş gördüm” dedi.” (Kasas Sûresi, âyet: 29) .

Cin kelimesinin harfleri olan cim. nün bütün şekilleri ile Arapça’da “Mâ ve Men” yani bilinmeyen, gizli olan ve görünmeyen mânalarına gelmektedir.

Cenin, annesinin kamında görünmediği için bu isimle isimlendirilmiştir. Allahü Tcâlâ Hazretleri, şu âyet-i kerimede bu mânaya işaret etmekledir “Ve tiz annelerinizin karnında cenin halinde iken (görünmediğiniz halde) sülcri çok iyi bilen O’dar.”

(Necin Sûresi, âyet: 32)

Denilir ki: “Ccnnchül Leylü” (Gece onu karanlığı ile gizledi ve örtıü.)

“Gece basınca bir yıldu rdü.” (En’âm Sûresi.âyel: 76)

Bir kimsenin aklının örtülmesi ve kaybolması “Cünne” kelimesi ile ifade olunur. Aklı yitmiş, kaybolmuş insana “Mecnûn” denilir. Böyle bir kimseden kulluk yükümlülüğü düşer, arlık o yaptıklarından hesaba çekilmez. “Yoksa o aklını mı yitirmiştir?” (Scbe’ Sûresi, âyet: 8) âyet-i kerimesindeki aklı yitirme mefhumu “Cinnetün” sözü ile
ifade edilmiştir.

Hazrcti Peygamber (s.a.v.) bu mânalarla ilgili, oruç hakkında şöyle buyurmuşlardır:

Oruç kalkandır.”‘ Kalkan sözü “cünnctün” terimi ile ifade olunmuştur. Çünkü oruç, kişiyi günahlara ve şehvete karşı örter ve onu korur.

Diğer bir hadîs-i şerifte: “Oruç, sizden birini savaş esnasında koruyan zırha benzer” buyurulmuştur. Yine burada zırh terimi “cünnetün” ile ifade edilmektedir. Elcünnetü, korunmak ve örtünmek mâna-larındadır. İmam-ı Kurtubî. “Cünnetün” terimini bir tür örtü anlamında alır. Oruç tutan bir kimsenin, orucu bozan ve ecrini azaltan şeylerden kaçınması gerekir.

Yani kendini bu gibi davranışlardan gizlemesi ve örtmesi gerekir. İbni Arabî de aynı görüştedir. Hâsılı oruç tutan, orucunu dünyevî şehvetlerden korumalı, örtmelidir. Böyle yaptığı takdirde orucu da onu kıyamet günü ateşinden koruyacaktır.

Araplar, savaşta korunma aracı olan kalkana “el-Micen” derler. Çünkü savaşçılar bu aletin arkasına

1 İmam-ı Buhâri, Kilâbü’s-Savm; İmam-ı Malik. Muvatla.

1 Nihâye sahibi.

‘ Fethü’l-Bârî bi şcrhi’l-Buhâri. İbni Hacer cl-Askalânî, 4. Cüz. sh. 125.

gizlenerek darbelerden kendilerini korurlar. Kısacası kendinizi koruduğunuz ve siper etliğiniz her şey “cünnetün” lâfzı ile ifade edilir.

Allahü Teâlâ’nın. kendisinden korkanlara vaad ettiği mükâfat da (cennet) terimi ile ifade olunmuştur. Bunun sebebi, cennetin ağaçlarının çok oluşu sebebiyle birbirini örtüp gizlemesidir. Buna göre cennet, birbirini gizleyen ağaçların bulunduğu yerin adıdır.

Bir kimsenin kalbi dc “Cenân” terimi ile ifade olunur. Çünkü kalp bizim tarafımızdan görünmez. Hatırlanacağı üzere cenân terimi görünınezlik ifade etmekteydi. Kalbe cenân denişinin sebebi, kalplen geçen fikir ve düşünceleri bilemeyişimiz olarak da açıklanmıştır. Sizi her ardına alan ve gizleyen şeye “Cenân” denir. Bu sebeple kabire de “Çenen” denmiştir. Çünkü kabir, içerisinde defnedilen ölüyü örter ve gizler.

Araplar. çok eski zamanlardan beri bizimle aynı gezegeni paylaşan bu gizli ve akıl sahibi mahlûklara “Cinnî” ismini vermişlerdir. (Görünmeyen varlık). Kur’ânı Kerim de bu \ arlık için aynı ismi kullan mıştır. Avrupa dilleri, bu kelimeyi Arapça’dan almış lardır. Mesela. İngilizce’de bu gizli varlık “Genic” şeklinde ifade edilmiştir. Onlar, sözlüklerinde bu LisanB’I-Arab’a ve diğer sözlüklere bakınız. Cim ve Nur maddesinde daha ziyadesiyle bilgi vardır. Bizim kitabımız olan Zâdö’s-Salihıyn ved Dinim ili Târiki’l-Hüdâ ven Necâli, I. Cüz. Cin Sürcsi’nin Tefsiri kelimeden “Şeytanî Ruh” mânasını kasdetselcr de yem televizyon filmlerinde Arapça’daki mânayı kasdet-mektedirler. Hele bu varlık insana zarar vermeyip, yardımcı oluyorsa işte o zaman bu kelimeyi Arapça’daki mânada almaktadırlar.

Şart mı bir neden aramak, bildiklerimizle yetinsek olmaz mı?

Katıldığı bilimsel bir kongrede sorduğu bu soruya hiç kimse, bilimsel açıdan, doyurucu bir karşılık veremiyor kendisine.

Sayfalar dolusu örnekle sıraladık: Mısır ehramları. Paskalya Adasının dev heykelleri. Stonehenge’deki tarihöncesi gözlemevi dedik. Devler in izlerini aradık, kayıp ülkelerin tarihlerini araştırdık.

Aklımızın çözemediği olaylan acaba böyle ortalıkta mı bırakacağız, aklımızı yorup bunlara bir neden ara

Şart mı bir neden aramak, bildiklerimizle yetinsek olmaz mı? İşleri karıştırmaktan ne gibi bir kazanç sağlayabiliriz?

Teknolojiye bağlı, teknoloji tarafından beslendiği kadar şartlandırılan insan için hayal, gerçeğin değişik bir yönünden başka bir şey değildir. Geleneksel, bilimsel sınırlan aşsa bile bu araştırılması zorunlu olan başka bir gerçektir; bizi başka bir gerçeğe doğru götürecek yolda atılan bir adımdır. Tıpkı Ayda ilk adımlar, tıpkı babalarımız için imkânsız, hayalî, hatta günah sayılan uzaya açılmamız gibi.

İnsanoğlunun çağdaş başarılan esrarların anahtarını meydana getirebilir mi?

Yoruma bağlı bir şey bu; hem eder hem etmez. Kayıp bilgelik şart değil; gerekli de değil, üstelik yanıltın da olur. Buna karşılık insanın çağdaş bilgisi önceki çağların bilgisini de örtmez, aksine açıklanmasına yardıma olur.

Kuşkusuz bir sonuca varmak güçtür, verilen iki alternatife sığınmak, çokluk için, daha da güçtür; ama başka çıkış yolu da yoktur, bunu kabul etmemiz gerekiyor.

Esrarlarla karşılaşıyoruz ve bunların karşısında iki çeşit davranışımız olabilir:

1) Esrarları olduğu gibi bırakmak, giderek inkâr etmek,

2) Esrarları deşmek, araştırmak, bir nedene bağlamak.

Bu yazının gerçek amacı okuru başka bir düşünme yol»na itmektir; gerekirse rahatsız etmektir. İhtimal, çekingen ya da bilgisinden çok emin olan okur için bu çalışmamız çok bir anlam taşımıyacaktır.