Her Telden

Uzaydan gelen sesler

Küçük Yeşil Adamların esrarı yakın yıllarda açıklandı: Uzaydan gelen sesler uzak bir uygarlığın göndermekte olduğu mesajlar değil» sönen bir yıldıran saçtığı dalgalarmış. Bu da bir görüş. Ne var ki doğal bir nedene bağlandığından, çoğu bilim .idamları tarafından tartışılmadan kabul edilmiştir.

Bah Vırginia ovasında. Grecn Bank ta başka bir dev kulak. 8 Nisan 1960tan beri uzaydan gelen bu sesleri toplayıp biriktirmiştir. Project O/.mo adı atında yürütülen bu araştırmaların tek amacı uzaydan gelebilecek gerçek bir mesajı kapmaktı.

AB.D de, ohio gözlemevinde sürekH alınan sinyaller sonunda Dr. John K ra us Venüs’te bir radyo istasyonu olabileceği düşüncesine varmıştı. Oysa Venüs’le hayat olmadığı söyleniliyordu.

Karşıt görüşler, karşıt sonuçlar bilim adamları arasında tartışmalara yol açmaktadır. Prof. Shklovskife göreyse, durum çok açıktır:

“Varolduğunu düşündüğümüz dünvadışı uygarlıklarla bağlantı kurabilmek için şimdiden evreni incelemeliyiz. Bir dünyadifi uygarlığın varlığını, bu uygarlığın bizden üstün olduğunu, evren içinde radyo sinyalleri gönderdiğini düşünmek gerekir.”

Öteden beri Uzay Uygarlıkları tezini savunan Prof. Shklovskij, 23 Mayıs 1964’te Byurakan’da düzenlenen bir Kongrde’de görüşlerini açıklamıştı. Sovyet bilini adamı uzay uygarlıklarını iki koşula bağlıyor

1) Uygarlığın yayılma alanını yaratacak hayat alanı.

2) Uygarlığın enerji tüketimi

Bu Od koşula göre uygarlıklar üç ayn tipten oluşuyormuş:

1) Teknolojisi bizimkine benzer, bulunduğu gezegeni kaplayan ve gezegeninden aldığı enerjinin bütününü tüketen uygarlıklar.

2) Bir gezegen sistemine yayılan, hem kendi geeninin hem çevredeki gezegenlerin enerjisini kullanan uygarlıklar.

3) Kendi sisteminden çıkıp yakın yıldızlan fetheden, giderek kendi Samanyolunda yayılan ve milyonlarca üstün enerji kullanan uygarlıklar.

Shklovskife göre özellikle üçüncü tip bir uygarlığın yayınladığı sinyalleri yakalamaya çalışılmalıdır.

Uzaydaki milyonlarca gezegenlerin arasında hayat taşıyabilecek gezegen vardır,demiştik. Buna Comell Üniversitesinden Prof. Guiseppe Cocconi ve Prof. Philip Mor» rison’un görüşlerini de ekleyelim:

“Güneşe benzeyen bir yıldızın yakınlarında bilimle ilgilenen, bizden çok daha üstün teknik imkânlara sahip uygarlıklar vardır.”

Değişik şartlar altında hayat başka sistemlerde tekrarlanmış ve tekrarlanıyor. Aradaki u/aklık bir bakıma bu olayın tekrarını gerektiriyor, evrenin gelişimi, dengesi için zorunlu kılıyor.

Genç çiftçi Antonio’nun hikayesi

Genç çiftçi Antonio’nun hikayesi 5 Ekim 1997 gecesinde başlıyor. O gece Antonio çiftligin çevresinde dolaşan bir ışık görüyor. Aynı olay 14 Ekim gecesinde tekrarlanıyor. Kardeşiyle geceleyin topraklarında çalışan Antonio, yerden 100 metre yükseklikte duran, kırmızı ışık saçan bir nesne görüyor Antonio yaklaşınca ışık kayboluyor, çok kısa bir «üre sonra başka yerde görülüyor; derken bütünüyle kayboluyor.

Aaü serüven 15 Ekim gecesinde haşlıyor. Traktörüyle dolaşan Antonio gökyüzünde kıpkızıl bir yıldız görüyor. Birdenbire yılda sandığı şey hızla yaklaşıyor ve genç çiftçinin tepesine dikiliyor. Bu kocaman, yuvarlak, ışıklar saçan bir uçan nesnedir. Traktörün motoru birden duruyor, farlar sönüyor. Antonio kaçayım derken Uçan Daireden fırlayan dört yaratık üzerine atılıyorlar. En kısa boylusunu delikanlı bir yumrukta deviriyor.

“Bundan yararlanıp koşmaya başladım, ama öbür üç adam üzerime çullandılar. Kollarımdan tutup beni havaya kaldırdılar. Bir hayli tepindim, kurtulamadı m.”

ViUas-Boas, zorla Uçan Dairenin içine sokuluyor, bir odaya götürülüyor.

“Saniyelerce o odada durdum. İkisi hâlâ kol-lanmdan sımsıkı tutuyor, öbürleri de bana bakıp ara-lannda konuşuyorlardı. Konuşma diyorum ama çıkardıkları sesler hiç insan sesine benzemiyordu. Havlayarak konuşuyorlardı, köpekler gibi.”

Odada toplanan beş yaratık Antonio’yu ilkin çırılçıplak soyuyor sonra çenesine bir çeşit pompa takıp biraz kan çekiyorlar, vücuduna bir sıvı sürüyorlar. Genç çiftçi başka bir odaya sokulup bir sure yalnız bırakılıyor.

Bir ara odaya bir duman, bir gaz fışkırtılıyor, Boas fenalaşıyor, iradesinden rahatsızlanıyor. Neyse rahatsızlığı çabuk geçiyor ve az sonra odanın çelik duvarında görünmeyen bir kapı açılıp içeriye bir kadın giriyor.

“Ağzımı açıp ona baktım. Benimki şaşılacak bir davranış değildi çünkü kadın çırılçıplaktı, üstelik çok güzeldi; tanıdığım kadınlardan ayn bir güzelliği vardı. Saçları sarıydı, beyaza yakındı… kocaman uzun mavi gözleri vardı. Burnu düzdü.”

Boas, 1.30 boyunda, üçgen biçimli ince yüzlü, ince dudaklı uzay kadınıyla uzun süre sevişiyor sonra kadın kayboluyor. Deney bittikten sonra çiftçi elbiselerine kavuşuyor; Uçan Dairenin içini geziyor, sonunda serbest bırakılıyor. Uçan Daire de gökyüzünde kayboluyor.

Traktörüme döndüm. Uzay gemisinden saat 5.30’da çıktım. Yaklaşık olarak 1.15te oraya sürüklenmiştim. Demek ki 4 saat 15 dakika orada kalmışım.”

Çiftliğe döndüğünde utandığından ya da inan-mıyacaklanra sandığından Antonio hiç kimseye hikâyesini anlatmıyor. Birkaç gün sonra bir rahatsızlık duyuyor iştahı kesiliyor, uyku uyuyamıyor. Vücudunda izler, çıbanlar beliriyor. Delikanlının durumunu farkeden annesi onu zorlarken Antonio dayanamayıp başından geçenleri anlatıyor.

O insanlarla artık buluşmamamı istedi. Babama durumu açıklayabilecek kadar cesur bulamadın kendimi. Daha önce çiftlikte görmüş olduğum ışıklardan söz etmiştim, bana inanmamıştı.”

Olaydan dört ay sonra Villas-Boas Brezilyalı gazeteci Joa Martinsle buluşuyor ve Rio’ya gelip Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesne uzmanı Doktor Olavo Fontes’e hikâyesini ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Fontes genç çiftçiye tıbbî, psikolojik testler uyguluyor, delikanhıundjgdi, güvenilir bir insan olduğu sonucuna vanyor. Üstelik, tıbbî İncelemelerden, Vülas-Boas’ın radyoaktif nedenlerden doğan bir dit hastalığı İzleri taşıdığı da anlaşılıyor.

Pentagon’un Gizli Uçan Daire Vakaları

Olaydan bir ay sonra Pentagon’un yayınladığı raporda şu satırlar yer alıyordu:

“Araştırma sırasında elde edilen bilgiler olayın gerçek olduğunu, bu konuda yanılma diye bir husus olmadığını belirtiyor.”

Araştırmayı değerlendiren Dr. Hynek ise Zam o ra hakkında görüşünü şu cümlelerle açıklıyordu:

“Fazla akıllı olmamakla birlikte Zamora dürüst, güvenilir bir insandır. Böyle bir hikâyeyi uyduramaz; karakteri buna uygun değildir. Gerçekten korkmuş, olağanüstü bir şeylerle karşılaştığını sezmiştir. Konuşmadan önce bir papazla görüşmek istemesi bunu açıklamaktadır. İçki kullanmayan, sağlam yapılı, sıhhatli bir kimsedir.”

Jandarmalar, polisler ve… askerler. Olay bu sefer Fransa’da yer alıyor: 1954 yılının Aralık ayında Frejus’te iki er, Christophhe de Devi ve Zopina, saat 6 sularında kışlalarının ilerisindeki düzlükte bir Uçan Daire görüyorlar. Beyaz ve portakal renkli şeride süslenmiş, kuyruklu nesneye on metre kadar yaklaşan iki er, kıvırcık saç-h. buğday tenli, pilot elbisesi giymiş bir insanla karşılaşıyorlar. Aynı anda nesnede bir kapak ya da bir ka-pı açılıyor; birincisine tıpatıp benzeyen başka biri inip erlere, bilmedikleri, anlamadıkları bir dilde bir şeyler söylüyor. Ürken iki arkadaş dönüp kaçıyorlar. Kışlanın yakınlarına döndüklerinde, mutfaktan çıkan er Roch ve

İMtahatıın İssojonla birlikte gökte uzaklaşan Uçan Nesneyi görüyorlar.

Arjantinli kamyon şoförü Emosto Douglasinbaşından geçen olaysa hem daha heyecanlı hem de daha tehlikeli. 17/18 Ekim 1963 gccesi Monte Maiz’le Cordoba arasındaki ana yolda ilerlerken kavurucu bir sıcak dalgası kamyonu sarıyor. Yüzünün yandığım duyan Douglas firene sarılıyor; ıslak yolda kayan kamyon bir hendeğe giriyor. Arabasından inen şoför, bir Uçan Dairenin yanında duran, robotlara benzeyen üç yaratıkla karşılaşıyor. Silâhını çeken Douglas dört el ateş ediyor. Ujay ziyaretçileri karşılık vermeden, kurşunlara aldırmadan sırtlarını dönüp Uçan Nesnelerine biniyorlar, nesne havalanıp gökyüzünde kayboluyor.

Kamyonunu güçlükle hendekten çıkartan Douglas bir sure yol aldıktan sonra yeniden Uçan Nesnenin saldırısına uğruyor, nesnenin saçtığı ışınlarla yü/u. elleri, vücudu yanıyor.

Karakolda yapılan klinik incelemenin sonunda düzenlenen raporda bouglas’ın aklının başında olduğu, ancak korkudan şok geçirdiği ve esrarengiz yaralar taşıdığı belirtiliyor.

Uzay ziyaretçilerinin saldırısına uğrayan bir başkası da, adı açıklanmayan, ama hikâyesini gerek resmi gerek özel arıştırma kuramlarına ayrıntılı bir şekilde anlatan Bay S.’dir.

4 Eylül 1964 günü iki arkadaşıyla birlikte Kalifomla, Cisco Grove yakınlarında okla ava çıkan S., akşam vakti, kurdukları kampın yolunu şaşırdığını fark «diyor. Dolaşırken ilerde bir ışık görüp yaklaşıyor. Yaklaşmasıyla ı-şık ilkin kayboluyor sonra, 400-500 m. ilerisine bir nesne i-niyor. Nesneden gümüş renginde elbiseler giymiş, başlan miğferli iki insanla gözleri ışıldayan, koca ağızlı, robota

benzer bir yaratık iniyor. Uzay ziyaretçilerinden bınS/yl görünce hepsi ona doğru yaklaşıyorlar. Paniğe tapılan S. yakın bir ağacın tepesine sığınıyor ve oyun bundan sonra başlıyor Robot ağacın altına geçip kocaman agzııu açıyor, S.’in bulunduğu yere doğru bir çeşit duman savuruyor. S. daha yükseklere tırmanıp avda kullandığı oklardan birkaçını yaratığa atıyor. Oklar, robotun gövdesine çarpıp etki yapmadan yere düşüyorlar. Bir iki defa S-, robotun saç-tığı dumandan ya da gazdan, bayılıp ayılıyor, elinde ne var ne yoksa saldıranlara doğru atıyor. Bir ara elbiselerim ateşleyip yaratıklara fırlatıyor. Şafak sökerken ikina bir robot uçan nesneden çıkıp üçlüye katılıyor, S/nin sığındığı ağaç iyice sarılıyor. Robotların saçtığı gazın etkisiyle S. fenalaşıyor. bayılıyor, uzun süre baygın kalıyor. Kendine geldiğinde ortalarda ne yaratıkları ne de uçan daireyi görebiliyor. Bitkin, soğuktan yan donmuş bir dulumda ağaçtan inen S. güçlükle kampa doğru sürünürken kendisini arayan arkadaşları tarafından bulunuyor.

S. başından geçen olayı önce arkadaşlarına sonra akrabası olan bir kolej öğretmenine anlatıyor; daha sonra da Hava Kuvvetlerine başvuruyor. Olayı inceleyen Hava Kuvvetleri araştırmacısı S.’nin bir şakanın kurbanı olduğu sonucuna varıyor. Ancak şakanın kurbanı bununla yetinmeyip Kalifomia Unıvemteaâ öğretim üyelerinden Doktor James Harder lc bağlantı kuruyor. Harder, S.’i u-zun uzun sorguya çekiyor, çeşitli psikolojik testler uyguluyor ve adamın yalan söyk’mediği sonucuna vanyor. Buna karşılık resmî araştırma sürdürülmüyor; olay şaka diye nitelendiriliyor. Bir hayli karmaşık, bol süslü bir şaka! Ya da hayali geniş bir kişinin yalanı.

Saldırgan olmayıp temas kurmak isteyen Uzay Ziyaretçileri de olmuştur Buna örnek olarak 65 yaşındaki John F. Reeves’in başından geçen olay gösterilebilir.

Fkmdada BrooksviUe kasabasında oturan Mr. Re-eves I Mart 49651e BrooksviUe ile Weeki-Wachi aracındaki yolda gezinirken yolun 400 metre ötesinde. 10 metre çapında. 2 metre boyunda, mavtycfil renkte, dört ayak üzerinde duran bir Uçan Daire görüyor.

Reeves nesneye doğru bir otuz metre kadar yaklaşınca Uçan Daireden 1.50 boyunda. yeşil elbiseli. yeşil miğferli bir yaratık çıkıp onu karşılıyor, insana benzeyen yaratık ılkın ışık saçan siyah bir kutuyu Rcevfa’e doğru tutuyor; Reeves kaçmaya yeltenince de, eline, ustu garip işaretler taşıyan. İki parça ince kağıt sıkıştırıyor.

Olaydan sonra yerde ayak izleri bulunuyor. Reeves de uzay ziyaretçisinin mesajım Mac Dili üssüne bağlı a-taştırma komisyonuna teslim ediyor.

Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesneler

1953 un ocak ayında A.B.D. Hava Kuvvetleri, baş bilim adamından bileşik, Robertson Komisyonunu kuruyor. Yüzbaşı Edwaıd Ruppelt’in yönettiği komisyon dört gün Projcct Blue Book un dosyalarını inceleyip Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesnelerin uzay gemisinden başka şey olamayacaklarını kesinlikle belirtiyor. Araya C.I.A. karışıp bir öğütte bulunuyor Uçan Daireler konusunda, elden geldiği kadar, halkın ilgisini fazla çekmemek yerinde olacaktır.

19 Eylül 1952 günü saat ll’de, Franklin Rooscvclt taşıt gemisinden görevli bir fotoğrafçı, NATO filosunun ü-zerindc uçan bir nesnenin üç renkli resmini çekiyor ama resimler yayınlanmıyor. Buna karşılık bir gün sonra Re-uter Ajansı olayı bütün ayrıntılarıyla açıklıyor ve İngiliz Hava Bakanlığının emriyle bir araştırma açılıyor.

Gerçeği gizleme politikası birkaç defa gülünç durumlara da yol açmışta; 1965’in Ağustosunda Dakota’dan Meksiko’ya kadar yüzlerce kişi bir Uçan Daire filosunu görüyor. Olayla ilgili bir açıklamada bulunan A.B.D. Hava Kuvvetleri görülen nesnelerin Orion takım yıldızına ait dört yıldızdan başka bir şey olmadığını bildiriyor. Resmî açıklamadan kısa bir süre sonra Boston’daki Hay-den Planetarium görevlisi Prof. VValter Webb ve Okla homa Sanat ve Bilim Planetarium görevlisi Dr. Robert Riesser bir açıklama yapıp Uçan Dairelerin tespit edildikleri anda Orion takım yıldızının dünyadan görülmesinin imkânsız olduğunu kesinlikle bildiriyorlar.

Kuşkusuz bir yere kadar gizlilik zorunludur; ama ortada karşı konulamayacak bir durum var, bunu araştırmak, incelemek şarttır. Dr. J. Ailen Hynek’in belirttiği gibi: “Son zamanlara kadar fizikçi arkadaşlarım Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesneler konusunda benimle tartışmaktan çekiniyorlardı… Üzülerek belirtmem gerekir ki az çok bütUn meslekdaşlanm Kimliği Bilinmeyen U-çan Nesnelerle ilgili raporlarında bu konuyla alay etmişlerdir. Hiçbiri bu olayları incelemediği gibi tutumları bilim anlayışıyla bağdaşmamaktadır.

Uçan Daireler dosyasını kapatmak için henüz çok erken. Her geçen yıl, dosyaya yeni bir malzeme, bir görüş getirmektedir. Ortada kabul edilmesi, araştırılması gereken bir durum, bir olay dizisi vardır, önemli olan bunu bir gerçek olarak kabul etmek değil, bunu bir sorun olarak kabullenmektedir.

Dünyada görülen uçan daire vakaları

Haziran 1968 – Guggenheim Memorial Foundation üyelerinden Prof. Gabriel Alvial Caceres, And Dağlarının üzerinde uçan bir nesnenin resmini çektikten sonra yazılı bir demeç verdi: “Uçan Daireler gerçek nesnelerdir, hayalin ya da ruhbilimsel durumların yarattığı şeyler değildir.”

AFRİKA

18 Temmuz 1965 – Casablanca dolaylarında bir Uçan Daire görüldü.

ANTARKTİK

3 Temmuz 1965 – Deception Adasında görevli bir Arjantin bölüğü tarafından saat 1940’ta, sanlı yeşilli Uçan Dairelerden meydana gelen bir filo tespit edikü Kutap yoluyla atmosferimize giren ve iki saatlik bir gösteri yapan dairelerin S şeklinde uçmaları dikkati çekti.

ARJANTİN

16 Temmuz 1965 – Uçan Daireler yirmibeş dakika kadar Buenos Aires üzerinde görüldüler. Çekilen resimlerin bir kısmı şehrin başlıca akşam gazetelerinde yayınlandı. (El Mundo, La Cronica, La Nacion).

1 Aralık 1965 – San Miguei gözlemevinde görevli Cizvit papazı Rayna, ay ışığında görülen üç Uçan Dairenin resmini çekti. Resimler sonradan bir çok ciddî dergilerde yayınlandı.

21 Kasım 1965 , Aerolinas Argentinas şirketine ait bir Caravelle uçağının kaptanı, Domingo Longo, bir Uçan Dairenin, kullandığı uçağın yüz metre yakınına kadar geldiğitıi bildirdi HavaaJını denetleme kulesinin görevlileri de olaya tanık.

16 Ağustos 1968 – Buenos Aires hastahanesinde çalışan hastabakıcı Adeta Caslaveri, pencereden bakarken gökte yuvarlak bir nesne gördü Uçan nesne ışınlar saçmaya başlayınca yüzü yanan hastabakıcı bir süre hareket edemez hale geldi.

MUĞLA GÖKLERİNDE MEYDANA GELEN BİR OLAY HALKI HEYECANA DÜŞÜRDÜ

Buna bir esrar daha ekleyelim.

İzmir, Hususi Muğla’nın merkez ilçesine bağlı Yerkesik kazasının güneyinde önceki gece meydana gelen ilginç bir olay halkı heyecan içinde bırakmıştır. Saat 15.05’de yaklaşık olarak 2 3 bin metre yükseklikte parlak bir cisim görülmüştür. Halk, esrarengiz cismin uçuşunu heyecanla izlerken birdenbire bir patlama olmuş ve cisim üç parçaya ayrılmıştır. Üç parça bir süre ayn yönlerde gittikten sonra birleşmiş, top gibi olmuş ve yavaş yavaş gözden kaybolmuştur. Patlama sesi yakın ilçe ve köylerden de duyulmuştur. Resmî makamlar hemen olay yerine gelerek incelemelere girişmişlerse de cismin yete düştüğüne ait hiçbir ip ucu ele geçirilememiş ve o layın esrarı çözülememiştir.”

(Milliyet, 15 Mayıs 1959)
Gökyüzünde bir Uçan Nesne patlıyor, üçe ayrılıyor, üç ayn parça bir süre değişik yönlerde dolaşıyor, sonra yeniden top gibi oluyor ve Uçan Nesne uzaklaşıyor.

Kuşkusuz butun bunlar ne bir göktaşının, ne bir uydunun ne de bir jet uçağının yapacağı işlerdir.
1960‘LARDA TEKRARLANAN ve çoğalan Uçan Daire olaylarından sonra büyük ülkelerin halkı basın yoluyla, resmi ya da yan resmi açıklamalarla şartlandınlmaya başlandı. Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesneler nedeni çözülemeyen, bütünüyle yalanlanamayan bir sorun gibi kabul edildi.

1966’da A.B.D de bu konuda ciddî bir araştırmanın zorunluluğu duyuldu ve daha önce sözünü ettiğimiz Codndon Hyneck komisyonu kuruldu. Kısa bir süre sonra iki yönetici arasında anlaşmazlık doğdu: Condon resmi bildirilere fazlasıyla bağlı kalırken Hyneck yirmi yıldan beri gizli tutulan bütün husus lan açıklamaya hazır olduğunu öne sürüyordu. Sonunda komisyon suya sabuna dokunmayan bir sonuca vanp çalışmalarını kapattı.

öte yandan, Rusya’da düzenlenen bir televizyon yayını ilk defa ve ayrıntılı bir şekilde Kimliği Bilinmeyen U çan Nesneler sorununa eğilip, beş yıl boyunca toplanan malzemeyi halkın dikkatine sundu. Resim ve krokilerle güçlendirilen program Uçan Nesnelerin çoklukla Kafkasya’da göründüğünü açıklıyordu. Bu eğitici yayma paralel olarak General Anatoli Stoljcrowun başkanlığında yeni bir araştırma komisyonu da kurulmuştu.

1960larda Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesneler dosyası irili ufaldı yeni olaylarla kabanr. Uçan Dairelerin ziyaret etmedikleri yer kalmamış gibidir; tarama gitgide genişler A.B.D., Afrika, Avustralya, Yugoslavya, Bulgaristan, Nikaragua, Monako, Antarktik, Brezilya, Arjantin, Meksika, Asor Adalan ve Vietnam…

Uçan Daireler gitgide çoğalıyor

18 Nisanda Las Vegas’ta bir, Nellis Hava Kuvvetleri üssünde 18 Uçan Daire tespit edildi 29 Nisan 1953 günü Hava Kuvvetleri resmî bir açıklama yaptı: Kimliği Bilinmeyen bir Uçan Nesne otuz dakika kadar Los Alamos’un üzerinde görülmüştü. Mayısta başka bir hükümet görevlisi. Deniz Kuvvetleri Sekreteri Dan Kimball, Guam Adası’nm üzerinde uçarken bir Uçan Daireyle karşılaştığını açıkladı.

Aynı ay içinde Sidney’de 13 kişi bir uçan puro gördüler; Temmuzda Uçan Nesneler Chicago’yu, Berlin’i, iki defa VVashington’u ziyaret ettiler. Ağustosta St. Louis’de yedi, Santa Monica’da üç Uçan Daire görüldü.

1953 yılında iki kaza oldu. 2 Mayısta Kalküta’nın ü zerinde uçan bir Comet uçağı Kimliği Bilinmeyen bir Nesneyle çarpıştı ve 43 kişi öldü; Fransa’da Pau şehrinin üzerinde dolaşan bir Uçan Daireye yaklaşmak isteyen iki askeri uçağın ön kısmı tutuştu, püotlar güçlükle canlarını kurtarabildi.

Buna benzer iki olay 1954’te oldu:

1 Nisan: Sabah 6.30’da Washington’da Tacoma askerî havaalanından kalkan bir C 118 kargo uçağı SOS mesajı verdikten sonra Summer ile Orting arasındaki dağın e tcklerinde parçalandı. Olay tanıklanna göre uçağın peşine iki Uçan Daire takılmışta.

2 Nisan: New York’un üzerinde bir uçan nesne görüldü. Radarla yönetilen bir Starfire uçağı peşine takıldı. Uçan nesneye yaklaşınca uçağın içindeki ısı dayanılmayacak derecede yükseliyordu. Pilot ve radar görevlisi paraşütle atladıktan sonra uçak tutuştu.

Yıllar geçtikçe durumda bir değişiklik olmadı. Uçan Daireler dünyanın çeşitli bölgelerinde, ülkelerinde görüldü, izlenildi. Bu arada komisyonlar toplandı, araştırmalar yapıldı, bilgilere ve belgelere yenileri eklendi. 1957, 1958, 1959 yıllarında Uçan Daireler, Kimliği Bilinmeyen Nesneler taktiklerinden şaşmadılar; şehirleri, başkentleri, askeri merkezleri, savunma örgütlerini gözlediler; bazen gözlemcilikle yetinmeyip saldırıya geçtiler, ya da insanlarla oyun oynadılar.

4 Kasım 1957de Brezilya’dan hareket eden Varig şirketine ait kargo uçağına yaklaşan kırmızı bir Uçan Daire radyoyu, sağ motorun jeneratörünü ve radyogonometreyı kullanılmaz hale soktu.

Uçan Nesnelerin motorları durdurma yetenekten 2 Kasım 1957de New Mexico’da, Alamogordo’nun yakınlarında bulunan Füze Merkezinde çalışan elektrikçi James Stokes in tanık olduğu olayda da belli oluyor. Füze Merkezini VVhite Sands Deney Merkezine birleştiren 5 No.lu ana yolun üzerinde görülen yuvarlık bir nesne yolda bulunan on kadar arabanın motorlarını durdurmuştu. Stokes:

“Gökyüzünde kuzeydoğudan gelen yumurta biçiminde açık renk bir nesne gördüm,” diye anlatmışta. “Uçan nesne yön değiştirip anı yola doğru indi, üç kilometre ötemizden geçti ve Whlte Sands’e doğru uzaklaştı. Yaklaştığında bir çeşit sıcak dalgası saçtığını far kettim.”

lÇS^nin 4 Eylül gecesinde meydana gelen başka bir ilginç olayın ayrıntılı raporunu vermek yerinde olacaktır
“4 Eylül 1957 gecesi dört F 84 bombardıman uçağı Portekiz’deki Ota Üssünden havalandı. Uçakların gayesi 7000 ile 8000 m. yükseklikte, Ota’dan hareket edip gece uçuşu ile Granada, Portalegre, Coruche’dan geri dönmekti.”

Uçan Dairelere duyulan ilgi

Uçan Dairelere duyulan ilgi, azalmakla birlikte, bütünüyle ortadan kalkmamıştır; 1913 te tespit edilen toplu bir ziyareti belirtmek bu konuda yararlı olabilir. 1913 unu birçok tarağın izlemi olduğu o örgütlenmiş bir keşif kolunun hareketlerini andırıyordu. Tanıklardan biri olan Toronto 0 nıversiteai öğretim üyelerinden Profesör C. A. Chant, uçan nesnelerin grup halinde dolaştıklannı söylemiştir, tikin dörtlü bir grup, sonradan üçlü ve ikili iki grup daha görülür. Kanada Kraliyet Astronomi Demeğinin dergisinde yayınlanan yazısında profesyonel astronom VV.F. Denning, uçan nesne filosunu ışık saçan bir tren katanna benzetmiş, 48 yılı aşan astronomiyle ilgili araştırmalarında bu çeşit bir olayla ilk defa karşılaştığını belirtmiştir. Atmosfere Kanadadan girdiği sanılan filo aynı gün Bermuda Adaları, Brezilya ve Afrika’nın üzerinde de görülmüştü.

5 Ağustos 1926 günü Moğolistan’da, Kara kuru m dağlarında bulunan araştırmacı Nicolas Roerich, bir yıl sonra yayınlanan Altay Himalaya adlı kitabında açıkladığı gibi, dağların tepesinde dolaşan bir uçan daire görmüştü.
Bütün dünyanın ilgisini uyandıran Uçan Daire sorununu ortaya atan salgın 1946‘da İskandinavya’da başlıyor ve çok kısa bir süre içinde, özellikle Amerika’da yayılıyor. Savaştan yeni çıkan dünyalılar bu esrarengiz uçan nesneleri yeni bir Sovyet buluşu ya da A. B. D.’nin denemekte olduğu yeni bir tip V 1 V 2 sandı. Bir yıl sonra sorun, bütün ağırlığı ve esrarıyla kendini gösterdi. Genel yoruma göre Uçan Daireler ne bir bilinçaltı görüntüsü ne de görmedeki bir yanılma salgınıydı.

30 Aralık 1947 günü A.B.D. Savunma Bakanı James Forrcstall ilk araştırma komisyonunu kuruyor; 1952’de, Amerika’da, Avrupa’da yüzlerce Uçan Daire saptandıktan sonra, Air Tecnical Intelligenee Çenter 3000 o laya ait dosyalan incelemeye koyuluyor. Uçan Daireleri inkAr etmek artık öylesine kolay değildir.

Yeni kuşak için hikâye 24 Haziran 1947de başlıyor. 24 Haziran günü, özel uçağıyla 37 yaşında, tecrübeli pilot ve başarılı bir iş adamı olan Kenncth Amold WaiŞ hington’da bir müşterisini ziyarete gidiyor. Dönüşte, hava güzel olduğundan, Rainier dağına kadar uzanıyor. Dağın yakınlarında birden garip bir görüntüyle karşılaşıyor: Yirmi mil ötesinde dizi halinde dokuz uçan daire ilerliyor!

Gördüklerini anlatan Amold ilkin ciddiye alınmadı. Oysa aynı gün Şelale Dağlarında bulunan Oregon’lu Fred Johnson 6 uçan daireden bileşik bir filo görmüş, dürbünüyle izlemişti Temmuz’da başka olaylar tespit edildi; özellikle Boise şehri yakınlarında yeniden Uçan Daireler görüldü; Phoenbc’te yayınlanan bir gazete şehirde oturan Dr. W. A. Rhodes’ın çektiği bir Uçan Daire resmini bastı. Olay adım adım büyüyordu. New York Times’in bilim yazan YValdemar Kampfert ise bunu kollcktif hayal olarak nitelendirdi Ne yazık ki uzmanın görüşü yanlış çıktı: 4 Temmuz 1947 günü Boise’den havalanan bir yolcu uçağının mürettebatı on dakika kadar dokuz Uçan Dairenin katıldığı bir gösteriyi büyük bir hayret içinde izlediler. Dört gün sonra Murec Havaalanının bütün personeli oni Id Uçan Daireden bileşik bir filoyu tespit etti. Bütün bunlara rağmen resmî kurumlar kurtuluşu susmakta buldular. Derken 7 Ocak 1948 günü ilk kurban verildi Yüzbaşı George Mantell.

Olay o gün Madisonville’de dev bir Uçan Dairenin görünmesiyle saat 13.45’te başladı. 45 dakika polisler dürbünle Uçan Daireyi izlediler. Sonra Kimliği Bilinmeyen Nesne rotasını değiştirip Fort Knox’a doğru yol alınca genel alarm verildi. Onbeş dakika geçmemişti ki Uçan Daire, 150 kilometre uzaklıktaki Godman Askerî Hava üssünde görüldü. Hemen, Fort Knox üzerinde uçmakta olan Yüzbaşı Mantell yönetimindeki üç F 51’e izleme emri verildi. Saat 14.45’te Mantell Uçan Dairenin tam altına vardığını radyoyla bildirdi Uç uçak 5500 metreye kadar yükseldikten sonra Mantell işine yalnız başına devam etti. Saat lS.lffte Yüzbaşı son mesajını verdi. Uçağında oksijen maskesi olmadığından, 6000 metreye kadar çıkıp geri dönecekti. Birkaç saat sonra uçağın parçalanmış enkazı bulundu: Uçak havada patlamıştı!

Aynı gün Lockboume (Columbus) denetleme kulesi saatta 1000 km. hızla ilerleyen bir Uçan Daireyi tespit etti.
Sonraki aylarda Uçan Daireler sürekli bir şekilde dünyayı incelemeye devam ettiler: 8 Nisan 1948 günü dört uçağın başında giden Teğmen R. W. Meyers Manila’da gümüş renkli bir Uçan Nesneyle karşılaştı; 23 Temmuz 1948 günü saat 8.30’da Houstondan (Tcksas) kalkan bir yolcu uçağı gece 2.45’te 1500 metre yüksekliğinde bir uçan puro’nun saldırısına uğradı: Uçağa doğru hızla ilerleyen esrarengiz nesne son anda sert bir dönüş kaydederek gözden kayboldu; 1 Ekimde Fargo (Dakota) şehrinin üzerinde Teğmen George Gorman’ın kullandığı bir F 51 uçağının peşine bir Uçan Daire takıldı, yirmi dakika süren kovalamadan sonra Uçan Daire saldırıya girişti. Pilot dik bir inişle kendini güçlükle kurtardı. Aynı Uçan Daire havaalanına inmekte olan başka iki uçak tarafından da görüldü.

Yıl 1943: Dört Mustang uçağından kurulu keşif kol bir Uçan puro’yu izlemeye koyuluyor. Uçan Nesne klasik bir şekilde saldırıya geçiyor ve uçaklar kurtuluşu dağılmakta buluyorlar. Daha sonra aynı esrarengiz Uçan Nesne bir DC 3’ün peşine takılıyor.

Uçan Daireler Varmı

“Bu araçların varoluşu kesindir, onları bütünüyle kabul ediyorum.” (Lord Dov ding, İngiliz Hava Kuvvetleri Mareşali.)

“Uçan Daireler vardır. Bunlar başka gezegenlerden geliyorlar. Oysa bütün ülkelerin yöneticileri, saptanan olayların önemini küçümseyerek, gerçeği saklıyorlar.” (Prof. James Mac Donald, Minnesota Üniversitesi öğretim üyesi).
“Esrarengiz nesneler dünyanın çevresinde döndüğü ve bunlarla ilgili tanıklıkların hayal ürünü olmadığı bizce kesindir. Kuşkusuz bu olay bilim açısından açıklanmamıştır, ama uzayda yalnız olmadığımız bir gerçektir.” (Prof. Gabrial Alvial, Şili Kozmik Radyoaktivite Merkezi Yönetmeni Prof. Claudio Anguita, Cerra Çalan
Gözlemevinin yönelmeni Prof. Mitroyan Zuerev, gözlemevi görevlisi)
“Uçan Daireler tanımadığımız bir güçle hareket c diyoı. Geçetii başka bir açıklama düşünülemez. Uçan Daireler başka bir dünyadan gelmedir.” (Louls Brtiguet, uçak yapımcısı.)

Kuşkusuz hiç kimse bu kesin görüşlere katılmak zorunda değil. Uçan Daireleri bir gerçek kabul etmeyenlerin öne sürdükleri görüşler arasında Cari Güstav Jung’un görüşü ayrı bir önem kazanmaktadır.
Jung, Eine Modemer Mythus (Modem Bir Mitos) adlı eserinde. 1947den sonra yapmış olduğu araştırmalara dayanarak şöyle bir sonuca varıyor.

“Gökyüzünde görülen parlak ve yuvarlak nesneler bilinç dışının otomatik projeksiyonları gibi düşünülebilir.” Ortaçağdan kalma resimleri çağdaş soyut tablolarla karşılaştıran Freud’ün ünlü öğrencisine göre: “… yuvarlak biçim Tann’nın simgesidir. Eskilere göre Tanrı bir dairedir, merkezi her yerdedir, çapı hiçbir yerde.”
Uçan Daireler sorununu yüzde 99 oranında psikolojik olaylara bağlayan Jung Uçan Nesnelerin uzaydan gelme ihtimali üzerinde de durmuştur. “Böyle bir görüş doğru çıkarsa da savunduğum tez değişmez. Bakışlarını gökyüzüne çeviren insanlar oradan gelecek bir yardım bekliyor!ardır. Uçan Daireler varsa, atom çağından öocc de olmaları gerekir. Şu var ki insanlar bu nesneleri görmüyordu; çünkü bilinçdışlan, bir yardım işaretini bu labilmek için, onlan gökyüzünü incelemeye zorlamıyordu.”

Jung, Uçan Daire olaylarının büyük bir kısmını fcol lektif bir psikoza, çağdaş sosyal bir ruh hastalığına bağlamakta haklıdır. Ancak bu tür bir psikozun oynadığı rol, olayı bütünüyle açıklamadığı gibi, varolan gerçekleri de örtemez. Kaldı ki, ilerde göreceğimiz gibi. Uçan Nesneler atom çağından önce, hatta çok önce de yoruluyordu. Us teük her çağ için geçerli sayılabilecek psikolojik ya da din! bir neden öne sürülse bile bu neden yalnız bir kısım görmeleri açıklayabilir.

Mahabarata

Hindistan’ın ulusal destanı Mahabarata bir yoruma göre M.Ö. 1500, başka ve oldukça tutulan bir yoruma göre de M.Ö. 7016 ya da 2604 yıllarına aittir. Destanın kimin tarafından yazıldığı, derlendiği kesinlikle bilinmiyor; bir destan kahramanı sayılan Vyaaa ya da Sauti olduğu öne sürülüyor. 80X00 mapadan oluşan Mahabarata. Tanrıların (Yüce İndra, eşi Şaşı), tanrılaşan insanların (Judiistria), Tann çocuklarının (destanın kahramanı Arjtma), insariann (Adirata) bir araya geldikleri bir destandır, özellikle Tanrıların savaşlannı anlatır; bunlar konumuza uygun düşen Tanrılardır ve uçan nesneler (vimanalart kullanır, korkunç dehşet verici silahlarla savaşırlar.

Zırhlı savaşçıları öldüren, çeliği delen, saçların, tırnakların düşmesine, dökülmesine sebep olan esrarengiz bir hastalık, büyük yorgunluk doğuran bir silahtan söz edilir. Yine aynı destanda Vimanaiar kullanan Tanrılar gökten patlayıcı maddeler atar, öldürücü ışınlar saçarlar. Bunlar beyaz bir duman sütunu meydana getiren, güneşten onbin kat parlak, koca bir şehri kül yığınına çeviren patlayıa maddeler, ışınlardır.

Mahabarata’nın bir bölümü sayılan Ramayana’da, ıŞiUı kürelere, yumurta biçiminde bulutlara benzetilen bu V un anaların dünyanın çevresinde birkaç kez döndükleri onlan hareket ettiren gücün görünmez bir kaynaktan doğan bir titreşim olduğu anlatılır. Aynı destan bu uçan nesnelerin açık kırmızı ve beyaz madenlerin bileşiminden yapıldığını açıklar.
Ramayan der ki:

“Güneşe benzeyen ve kardeşime ait olan Puspaku arabası yüce Ravan tarafından getirilmiştir; çok iyi olan bu uçan araç seni istediğin yere kadar götürmeye her an hazırdır. Gökte parlayan bir buluta benzeyen bu araç Lanka şehrinde bulunmaktadır.”

Eski el yazmalarının bir antolojisi sayılan Samarangana Sutradara kıtalar arasında gidip gelen, yıldızlara kadar uzanan ub Vimanaların yapılışına 230 sahi fe ayırmış, çeşitlerini sıralamıştır. Yeryüzünden kalkıp
B’ineşe kadar gidenler Suryamandalalar, güneşi aşanlar ahasatramandalalar’ dır.

Yazar Bemal Diaz del Castillo’ya göre devler

“Eskiden bu topraklarda gayet uzun boylu erkekler ve kadınlar yaşardı; kötü ruhlu olduklarından büyük çoğunluğu yerliler tarafından öldürüldü.”

Amerika devleriyle karşılaşanlardan biri de ünlü Portekiz gemicisi Macellan’dır. Macellan’ı izleyen Antonia Pigafetta’nın yazdıklarına göre 1520 yılının Haziran ayında San Julian’da gemiciler bir devle karşı karşıya gelmişlerdi:

“Öylesine uzun boyluydu ki başımız beline kadar yaramıyordu; sesi de bir boğanınkine benziyordu.”
Maceilan bu dev yaratıkların ikisini ele geçirip gemisine aldı; Avrupa’ya götürecekti. Ancak gemi Ekvator’a varmadan ikisi de öldüler.

Devlerle karşılaşan yalnız Maceilan değildir. Sir Franas Drake, 1578″de San Julian’da ikıbuçuk metre boyunda yerliler gördüğünü hatıralarında belirtmişti. Drake’ten sonra Pedro Sarmiento, Tome Hemandez, Anthony Knyvet ve Sebakl de Weer gibi gemiciler Büyük Okyanus kıyılarında kimi 3 kimi 3,60 boyunda yaratıklarla karşı karşıya gelmişlerdi.

Bu arada özellikle Patagonya’da sık sık devlerin izlerine rastlanılıyor. 171Zde Şili’de Valdivia bölgesini yöneten İspanyol hükümeti Patagonya’nm içlerinde üç neire boyunda bir yerU kabilesinin yaşamakta olduğunu resmen açıklamıştı 1764 yılında Cabo Virgines’ın yakmlannda bu dev yerlilerle karşılaşan, ünlü ingibz ozanı Byron’un dedesi Commore Byron izlenimlerini şöyle anlatıyordu:

“Biri bana doğru geldi. Kocaman bir şeydi; masallarda sözü geçen insan yüzlü canavarlara tıpatıp uyuyordu. Ölçüsünü alma imkânını bulamadım. Ama en azmdan 2.10 metre boyundaydı…”