Evlilik hayatında mutluluk

Dürüst bir özür risklidir. “Özür dilerim”, yanılmış olmanın sorumluluğunu her yönüyle kabullenen bir sürecin başlangıcıdır. Kabahati işleyenin kendini bir yana koyup işin aslını görmesi ve bunu, özrünün kabul edilmesinin garanti olmadığını bilerek yapması cömertliğin ta kendisidir. Bu, pişman olan birey için anlamlı bir öğrenme sürecidir. Hata yaptığımızı fark ettiğimizde, bu hatanın temelindeki nedenlerin üzerinde de düşünürüz. Kendisinden özür dilenen kişi içinse bu pişmanlık ifadesi bir rahatlama ve yaraların iyileşmesi için bir fırsattır.

Her “özür dilerim”in hayatımızı temelinden değiştiren sonuçlar doğurmasına gerek yoktur. Zira her özür, işleri düzeltme yolunda küçük de olsa önemli bir adımdır. Paylaşılan bağışlanma hem geçmişi iyileştirir, hem de geleceğe yapılan bir yatırımdır aslında.

Kadın, küçükken çocuk felci geçirdiği için topal kalmıştı. Bir gün, hastaları beklerken odasının kapısı çalındı.
“Girebilir miyim?” Geçmişten gelen tanıdık bir yüzdü bu ilkokul öğretmeniydi. “Bir şey söylemem gerekiyor.”

“Oturun lütfen.”
Öğretmen bir mendil çıkarıp yaşlı gözlerini sildi. “Aradan uzun zaman geçti ve çok şeyler oldu. En önemlisi de kızım kızımm hastalığı. Onunla geçen her günüm ayrı bir sınav!” İkisi de belli belirsiz gülümsedi.
“Seni dün hastane koğuşunda gördüğümde vicdanımda sızlayan bir yara olduğunu anladım. Durdu. “Özür dilemem gerekiyor.”

“Ne için?”
“Çocuklar sınıfta seninle dalga geçerken hiçbir şey yapmadığım için. Çok utanıyorum.” “Ben hiçbir şey hatırlamıyorum,” dedi doktor kibarca.
“Bense unutamıyorum,” dedi öğretmen. “Özellikle de kızımın yaşadığı zorlukları gördüğümde.”
“Bu sözleriniz için teşekkür ederim.” “Senin çok iyi bir doktor olduğunu duydum.”
“Elimden geldiğince.”

Öğretmen çıktıktan sonra başını avuçlarının içine alıp ağladı huzur ve minnetle.

Bir özür dile getirilmediği sürece açık yara kapanmayacaktır. Özür dilemeyi bilmemek hatalardan ders almamaya direnmekten başka bir şey değildir. Hatanın farkında olup da özür dilememek ise düpedüz zalimliktir. Katılaşmış bir yürek hem şefkatin akışına engel olur hem de karşısındakinin onurunu zedeler. Gittikçe daha çok insan hatasız olduğuna inanmakta, hatta kusurları yüzüne vurulduğunda saldırganlaşmaktadır. Öfke ve hiddet de bundan doğmaktadır. Her zaman haklı olduğunda ısrar eden saldırgan bir tutuculuktur bu. Yanlış bir şey yaptığımızda sonunda kendimizi haklı çıkaracak baha neler buluruz her zaman. Kendi kendini sevmek, asla özür dilememektir bir anlamda. Yanlış yapılan bir şeye kafa tutup düzelteceğimiz yerde, bu mantığı tersine çevirip başkalarını ve şartları suçlamaya ve de kendimizi sonunda kurban göstermeye eğilimliyiz.

Bu şartlar altında dilenen bir özür samimiyetsiz kalmakta, karşımızdaki mağduru düşünmekten çok kendi yükümüzden kurtulma şekline bürünmektedir. Özgüven hızla yozlaşarak bir takıntıya dönüşmektedir. Sonuç kişinin kendini geliştirmesine de engel olmaktadır. Aynı oyunu ülkeler oynadığında sonuç ölümcül olmaktadır: Japonya İkinci Dünya Savaşı’nda fahişeliğe zorlanan Koreli kadınlar için özür dilemeyi reddediyor; Türkiye Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı sonrası bir hesaplaşma sayılabilecek Ermeni soykırımı için özür dilemeyi reddediyor; Kanada yerli halklarla yapılan anlaşmalann ihlali sonucu yürütülen asimilasyon için özür dilemeyi reddediyor. Sessizlik ve inkâr geçmişi değil bugünü etkilemektedir en çok. Haksızlık sürdürülmekte, adalet susturulmakta, kolektif
anlayışa yönelik bütün iyileşme ihtimalleri ortadan kalkmaktadır.

Bir önceki yazımız olan Akrep Burcu Erkeği Kadını Özellikleri başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment