indir

Glocken pastanesinde bir süre için kültürel bir rahatlık hissettim. Kendimi kaybedip arka arkaya dört elma tatlısını birden yemişim. Benim gibi bir turist bomba atılan yerlerden birini gösterdi. Keşmir’deki bir ayrılıkçı grup, sadece uyarı amacıyla, gece yarısı kimse yokken, bir sokağın köşesindeki tuvaleti bombalamıştı. Kaldığım deniz evinin sahibi, Keşmir’de hiçbir sorun olmadığını söylüyordu. Ona tuvaletin orada patlayan bombadan bahsettim, o zaman “Arada sırada oluyor… ufak bombalar” dedi.

Kentin eski kesiminde bir başka sahne vardı: Sten tabancalar ve coplarla donatılmış askerler kalkanlarıyla her an saldırıya hazır vaziyette bekliyordu. Kum torbalarıyla barikatlar yapılmış bir polis karakolunun önünden geçtim. Önünde duran itfaiye arabası çelik kafeslerle çevriliydi.

Srinagar patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Oradan bir an önce ayrılıp Dharamsala’ya doğru yola çıktım. Haziran başlarıydı. Kuzeybatı Hindistan’ın dağ eteklerinde, çam ormanları içinden geçtim. Üç kilometre uzunluğundaki Jawahar Tüneli’nde bir kamyonun arkasında yolculuk yaptım, sonra tekrar bisikletle Patnitop ve Batote yayla evlerinin önünden bir düzlüğe indim. Geceyi geçirmek üzere Kamu Hizmetleri Binası’nda kendi kendimi misafir ettim. Daha çok VIP gezginlerin ve mühendislerin kaldığı bir yerdi. Hava, fırtına serinliğiyle kavurucu sıcak arasında gidip geliyordu. Güneş çıktığında yoldaki ziftler eriyor ve kızgın güneşin altında şemsiyelerle çalışan işçiler bozulan yerlere baştan zift döküyorlardı. Cehennem azabı!

Yollarda daha çok mango yiyerek besleniyordum. En azından cbili gibi acı değildi. Bir keresinde “çok az chili” diye yol kenarındaki bir lokantada yediğim yemekten sonra ağzımdan burnumdan dumanlar çıkmıştı. Gölge bir yer bulup kopardığım bir mangoyu soyarken, bir ara başımı kaldırdım ve mahzun bakışlı bir Brahma boğasıyla göz göze geldim. Hemen soyduğum mango kabuklarını önüne attım ve hayvan bir anda hepsini silip süpürdü.
Yolculuklarda insan sürekli bir şeylerin eksikliğini hisseder. Özlediğiniz bir peynir türü ya da çikolata gibi.

Ama bu uçsuz bucaksız Hint topraklarında susuzluk dayanılmazdır. Öyle şişe suyuyla filan tatmin olamazsınız. Dağlardan gelen berrak ve soğuk maden suyu ve bir dilim limon için her şeyi verirsiniz. Ancak bu çöldeki şansınız kötü bir gazoz ile mango suyudur. Cola’lara kansorejen maddeler katıldığını duymuştum. Bazı asitli içeceklerin şırıngayla doğum kontrolü için kullanıldığını da duymuştum. Ben mango suyuma tonik katarak mutluydum. Yol üzerinde rastladığım bir yerden on kutu birden alıyordum ve hepsini birden açıp tonikle karıştırıyordum. Herkes başıma toplanıyordu. Hemen o anda iki kutuyu devirip, geri kalan sekiz kutunun dördünü bir su şişesine, diğer dördünü de başka bir su şişesine bölüştürüyordum.

Dharamsala’da uzun bir moladan sonra Pencap’a doğru giderken yollar kalabalıklaşmıştı. Trafik berbat bir hal aldı. Kamyonlar üzerime üzerime geliyor ve kendimi yol kenarına atıyordum. Bazen de canımı kurtarmak için yolun dışına! Zaten etrafta devrilmiş kamyonlar, ezilmiş arabalar halen hayatta kalmayı başaranlara ders verircesine sıralanmıştı. Ladakh’da gördüğüm trafik uyarılarını artık daha iyi anlıyordum. Hintli sürücüler gerçekten çılgındı, öte yandan, bu yolda da tuhaf tuhaf reklamlar dikkatimi çekti. Başında türbanı ve boynunda stretoskopuyla sakallı bir doktor resminin altında her türlü tıp hizmetlerinin sıralandığı İngilizce ilanda şunlar yazıyordu: “Seks, İdrar, Cilt, Taş, Kum…”

Anayolda korna çalmaya bayılan kamyon şoförleri ve boğucu sıcak iyice bunaltmıştı. Etrafta güzel bir doğa manzarası da yoktu. Ne var ki, Pencaplıların çok dostça davrandıklarını kabul etmeliyim. Son beş yıldır dünyaya kapanmış bir bölge olduğu için kimse kimseyi rahatsız etmiyordu. Yol da son derece düzgündü. Tek sorun askerlerin her geçen aracı didik didik aramasıydı. Sanırım, silah arıyorlardı.

Artık içtiğim sıvının haddi hesabı yoktu. Mangolarım ve kötü colalarım dahil, her şeyi daha öğlen saatlerinde tüketmiştim. Yol kenarında durduğum her yerde aynı gösteriyi yapıyordum ve insanlar etrafıma toplanıp bisikletimin orasını burasını elliyorlardı. Karanlık bastırırken 150 km. kat edip Batala ya vardım. Korkunç bir trafik vardı, korna ve insan seslerine bir de sonuna kadar açılmış parazitli radyo sesleri eklenmişti. Geceyi geçirecek bir yer bulana kadar üç kez kasabayı turlayarak epeyce yerini gezmiş oldum.

Bir önceki yazımız olan Akrep Burcu Erkeği Kadını Özellikleri başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment