Hiç Kimse Mükemmel Değildir

Dalton, Thomson ve Rutherford gibi fal bakma ve bilim insanlarının acımasız süreçlerle evreni anlama çabaları doğal olgular hakkındaki tüm savların sürekli olarak herkes tarafından dikkatli bir biçimde sorgulanmasını gerektiriyordu. Bilimin otoritesi, yöntemlerinde bulunmaktadır; yanılabilen ve ara sıra dürüstçe yanlışlar yapabilen bilim insanlarında değil.
Örneğin, bu Fransız bilim insanı Rene Blondlot’un durumu için geçerliydi.

Rene Blondlot, Alman bilim insanı Wilhelm Roentgen in fal ışığı çalışmasını duymuştu. Roentgen, 1895 yılında ışığın dışarıya sızmaması amacıyla boşaltılmış bir cam kabı siyah bir kâğıtla örttüğü zaman X ışınlarını aramıyordu. Cam kaba voltaj uyguladıktan sonra, yakında duran bir fotoğraf filminde siyan bir çizginin ortaya çıktığını görmüştü. Roentgen, bu çizginin yeni bir ışınım türü tarafından oluşturulduğuna inanmıştı. Roentgen tarafından yapılan dikkatli sınamalar, bu inancı desteklemişti. O güne kadar bilinmeyen bu ışınlara, X ışınları adını koymuştu, zira matematikte X, genellikle bilinmeyen anlamını da taşıyordu.

Roentgen’in buluşu Blondlot a ulaştığı zaman, o da bu X ışınlarıyla deney yapmaya başladı. X ışınlarını oluşturmak amacıyla yaptığı bir girişimde, ışınların kaynağı olarak çok sıcak bir ince platin tel seçmişti, ince tel her tarafı kapalı demir bir tüp içine konulmuştu. Bir parça alüminyumda bulunan ince bir yarık, ışınların, özelliklerinin sınanabileceği laboratuvara sızmasına izin veriyordu. Blondlot X ışınlarından beklenilenlere benzemeyen etkiler görmeye başlamıştı; örneğin, yakındaki bir gazın alevinin parlaklığının arttığını ve kadmiyum sülfit ile boyanmış bir yüzeyin parladığını görüyordu.

Blondlot ışınlara, üniversitesinin bulunduğu kent olan Nancy nin onuruna N ışınları adını vermişti. N ışınları kaynağı olabilecek diğer maddeleri araştırdı. Demir ve metallerin çoğu, doğal olarak N ışınları yayıyorlardı; fakat odun öyle değildi. Blondlot, 1903 yılı sona ermeden bu konu üzerinde 10 makale yayınlamıştı.

Roentgen in X ışınları deneylerini Blondlot un yinelemesi gibi, diğer bilim insanları da Blondlot’un N ışınları deneylerini yinelemeye çalıştı. Becquerel ve Charpentier gibi bilim insanlarının deneyleri başarı ile yinelediklerini ileri sürmelerine karşın, diğer bilim insanları Blondlot’un sonuçlarını elde edemedi.

1904 yılında, bir Amerikan fizikçisi olan Robert Wood, Blondlot’un laboratuvarına bu konuyu araştırmak üzere gönderilmişti. Wood, Blondlot bir dizi deneyini gösterirken onu dikkatlice gözledi. Bir deneyinde N ışınlarını odaklamak için alüminyum mercekler ve ışınları bir yüzey üzerinde dağıtmak için ise alüminyum prizmalar kullanmıştı. Prizma tarafından yöneltilen N ışınlarının yoğunluğundaki değişkenliği ölçmek için bir aygıt yapmıştı.

Blondlot bu aygıtı kullandığı zaman bir yüzey üzerinde koyu ve açık şeritler görüyordu. Blondlot gözlemi kendisi için yapması için Wood’a izin verince, Wood ışınların yoğunluğunu belirleyen izlerin parlaklığında bir değişkenlik göremedi. Wood, o zaman ışınları dağıttığı ileri sürülen alüminyum prizmayı gizlice aradan çıkardı.

Blondlot yüzey üzerinde koyu ve açık şeritler görmeye devam etti. Bir başka deneyde ise, Blondlot gözlerinin hemen üzerinde yassı demir bir eğe tuttu. Blondlot, eğe tarafından yayılan ışınların görüşünü artırdığını ve laboratuvarın uzak bir köşesinde bulunan zayıfça aydınlatılmış bir saatin akrep ve yelkovanını görebilmesini sağladığını söyledi. Karanlıkta, Wood Blondlot’un eğesinin yerine tahta bir cetvel koydu.

Bir tahtanın N ışını yaymaması gerekirken, Blondlot hâlâ saatin akrep ve yelkovanını görmeye devam etti. Wood, Ingiliz bilimsel dergisi Nature da. laboratuvar ziyareti hakkında bir yazı yazınca, Blondlot’un N ışınları da söndü.

Pek çok saygın bilim insanı nasıl böyle yanılabilirdi? Algısal kurmanın kurbanı olmuşlardı. Bu olayda insanlar, “zihinlerindeki” zayıf fakat belirgin izleri, bu iz dizileri sürekli bir çizgi olarak görünene kadar birleştirmek gibi şeyler yaparlar. “Mars’ın yüzü” algısal kurmanın sonucudur. “Yüz” 1976 yılında Viking in görevi sırasında algılanmıştı. Viking Uydusu’nun gönderdiği Mars’ın yüzeyine çıkmış bir katmandan bir kayanın, gezegenin yüzeyinden uzaya bakıyormuş gibi görünen dev bir insansı kafanın görüntüsüydü.

Mars’taki yüz, zayıf bir uyarının bir şey ya da bir kimse gibi algılanmasını içeren bir tip yanılsama ve yanlış algılama olan pareidolia nın bir örneğidir. Diğer örnekler, uzak bir mesafeden ve yandan bakıldığında New Hampsire’m Beyaz Dağlarındaki bir kaya oluşumu olan “Dağın Yaşlı Adam ”ı; dolunayda gözlenen “Ay’daki Adamın Yüzü ’nü; ve 1978 yılında New Meksico’daki bir ev kadınının pişirdiği tortillanın üzerindeki tava yanıklarında görülen başındaki dikenli bir taçla Isa’nın yüzünün görüntüsünü içerir.

N ışınları sorunu, tüm sınamalar öznel yargılara dayandığı için yaratılmıştı. Nesnel veriler toplamak için aygıtlar kullanmak yerine, insanların görece parlaklık gözlemlerinin sonuçları bunları belirlemiştir. Böyle öznel yargılar, inanç ya da beklenti ile etkilenebilir. Bilim insanları deney sonuçlarının, gerçek olarak kabul edilmeden önce, sadece yinelenebilir olmasını değil, bağımsız olarak doğrulanabilir olmasını da ister.

fal bak

Bir önceki yazımız olan DİŞİ KEÇİ’NİN KALBİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment