Hindistan Balıkçıları

logo (1)

Balıkçılar, Ganj nehrinin Batı Bengal tarafındaki Lalgola adlı bir kasabadan geliyordu. Otuz yaşlarındaki Gopel verem gibi öksürüyordu, diğerleri yirmili yaşlarda var veya yoktu. Hepsinin elleri nasır tutmuştu. Teknede vinç ya da motorlu bir alet yoktu; 50 metre uzunluktaki ağları kendileri çekiyorlardı.

“Bu tekne, yani bizim yuvamız, 1953 yılında yapıldı” diye gururla anlattı Gopel. “Hâlâ çok iyi durumda. Yapılışında babamın çok emeği geçti. İyi bir balıkçıydı; yıllarca Ganj’da birlikte balığa çıktık. Ben bu teknede büyüdüm.”

Tik ağacından yapılmış olan teknenin direği kabuğu soyulmuş bir ağaç gövdesinden ibaretti. Bir yelken direği vardı ama yelkeni yoktu; zaten bu direk de gerektiğinde başka işler için kullanılıyordu. On güvertenin üzeri teneke, bambu ve sazlarla örtülmüştü. Kıç  taraftan balık avlıyorlardı.

Teknenin adı Lucky (Şanslı) idi ama Go pel bu adı değiştirmeyi düşünmüş hep. “Yıllar önce babamla bir gün balığa çıkmıştık. İkimiz. Ben bir ara uyuyakalmışım. Uyandığımda bir de baktım babam yok… annem çok ağladı. Bütün balıkçıların kaderi bu, diyordu. Nehir onu çağırdı ve aldı.”
Gopel on yedi yaşında teknenin yönetimini ele almıştı. İlk birkaç yıl fazla balık avlayamamıştı. O yıllar, Ganj’da balığın bol olduğu yıllardı.
“Her geçen yıl daha az balık tutuyorduk. Artık Ganj’da ağlar boş çekiliyor.”

Gopel, Brahmaputra’da ikinci kez balığa çıkıyormuş, eğer istediği gibi gitmezse bir daha çıkmayacakmış. Assam sınırına giren bu sularda yabancı sayılıyor ve yakaladığı balık üzerinden yüzde 40 vergi ödüyormuş. Yasa her ne kadar bu oranda bir vergi belirlemişse de, ödemeler görev başındaki memura göre değişiyormuş tabii.
“Şiva bize daha iyi davransaydı, on balıktan dört tanesini vergi olarak veriyor olurduk. Memurlar on balıktan altı istiyor. Bizi koruyan hiçbir güç yok. Zaten Assamlı olmadığımız için kimse bizim şikâyetlerimize kulak asmıyor.”

Balıkçılardan biri, iki hafta kadar önce başlarından geçen bir olayı anlattı. Tuttukları balıkları Sibsagara pazarına götürmüşler ve vergi memuru balıkların çoğunu ellerinden almış.
“Polise gittik” diye Sunal devam etti. “Beğenmiyorsanız buradan gidersiniz, dediler. Vergi memuru da Assamlı, polis de Assam lı. Biz ise Bengalli’yiz. Burada bize iş yok.”

Nehirdeki korsanlardan bahsetmeye kalkıştığımda hemen beni susturdular. Dacoit’ler onlara hiç dokunmamıştı ama balıkçıların batıl inançları vardı. Korsanlardan bahsetmek uğursuzluk getirir, diyorlardı. Gopel pazaryerinde casuslar olduğunu ve en büyük ganimeti toplayan tekneleri izlediklerini anlattı. Gopel’in getirdiği “rüya torbası”ndan atıştırdıklarımızla artık midem ezilmeye başlamıştı. Sonunda, Gopel yemeğin hazırlanması için emir verdi.

On iki yaşındaki aşçı Lobas önce kapları yağlayıp beş cins baharatı içine boca etti. Acı chilli biber, yeşil biber, karabiber, biraz daha chil lı biber… hepsini toz halinde ezdi. “Suyunu tamamen çıkarmak gerekir” diye bir yandan da bana anlatıyordu. Bu karışım hardal yağında pişerken, Lobas bizim için özel patates hazırladı ve sonra tencereye su katarak içine yedi tane bhangnonmas denilen küçük balıklardan attı. Yemek iyice kaynarken iki avuç curry tozu ekledi. Yarım saat sonra pilavla birlikte tencereyi silip süpürmüştük.

“Nefis” dedim. Bu iltifatı duyan Lobas’ın gözleri ışıldadı. Baharatlar önce ağır ağır sonra yoğun bir şekilde insanın cildinden fışkırıyormuş gibi hararet yapmaya başlıyordu. Su kovasına koştum. Vücudumdaki bütün gözeneklerden acı acı ter atıyordum sanki. Suyu kafama dikerken beni gören Lobas, “Gerçekten de yemeği beğendiğin anlaşılıyor” dedi.

Sabah kalktığımızda Lahey Lahey, balıkçı teknesinin yanında oyuncak gibi görünüyordu. Balıkçılar, “Bir yunus kadar!” diyorlardı. Bengal dilinde Susek. Gopel durumu daha ciddiye almıştı. “Bir Hıristiyan tabutu kadar! Tanrılar size yardım etsin, oyuncak bir kayık kullanıyorsunuz.”

Bu şekilde cesaretlendirilmiş bir ruh haliyle balıkçılara veda ettik ve sabahın erken ve sisli bir saatinde yola koyulduk. Hava kararmadan Sibsagar’a varmak niyetindeydik. Birkaç saat sonra dacolerin Shankar’a saldırdığı yere geldik. Shankar o günle ilgili bir takım ayrıntıları hatırlayarak anlatmaya başladı. “Şu adalarda işte… şu kumlu kıyıya doğru gidiyordum… yanlış tarafa dönüp o kumluklara sapmıştım. Kıyıda bir adam vardı.

Bana yol sordu. İyi niyetle ona yaklaştığımda hemen üzerime atıldı. Aynı anda gizlenmiş olan iki kişi daha ortaya çıktı. Ama ben hemen küreğime yapışıp birine indirdim ve tekneme atladım. Sonra da deliler gibi küreklere asıldım. Aman Tanrım! Ertesi sabah da otobüse bindiğim gibi eve döndüm.”

Birden aklıma geldi, korsanların bize saldırmak üzere olduğunu varsayarak, “En fazla ne kadar hız yapabiliriz?” diye sordum.

Bir önceki yazımız olan Akrep Burcu Erkeği Kadını Özellikleri başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment