Çok eski zamanlarda insanlara yardım vardı. Sonradan bu devlerin huyu değişti; insanlar kötüleşen bu devlere kurban kesmek zorunda kaldılar. Ardından da bu baskıya dayanamayarak isyan edip devleri öldürdüler.

Bu örneği daha önce sıralamış olduğumuz çeşitli mitolopk olaylara ve inançlara eklersek Horbiger doktrininin genel bir çizgiden yararlanmış olduğunu görürüz. Şu var ki Horbiger’in kuramı bilimle sürekli çatışmaktadır; Alman kompresör uzmanına göre çok eskiden uzayda, güneşten milyonlarca defa büyük bir nesne vardı. Bu nesne, kozmik buzlardan bileşik dev bir gezegenle çarpıştı, dev gezegen olağanüstü büyüklükteki güneşin içine saplandı. Aradan yüzbinlerce yıl geçti, dev güney içinde meydana gelen buharın baskıcı altında, patladı ve uzayı dolduran yıldızlan, gezegenleri yarattı.

Çağdaş bilim evrenin üç ya da dört milyar yıl önce yer alan bir patlamanın sonucunda yaratıldığım kabul eder. Bir yoruma göre evrenin bütünü patlayan bir atomun içindeydi, gezegenler ise güneşin kısmî bir patlamasından ortaya çıkmışlardır.

Horbiger 1930’Iarda öldü, ama yaklaşık olarak bir milyon kişi hâlâ doktrini izlemekte. Kimi, İngiliz Bellamy gibi, yeni bir antropoloji kurmaya çalışıyor, kimi, Fransız Deniş Seurat gibi, devlerin uygarlığını araştırıyor, kimi de. Alman yazarı Mimar Brugg gibi, Horbiger’! kabul etmeyen geleneksel bilime karşı savaşını sürdürüyor.
Ebedi buz Doktrininin yaratacısını bir bilim adamı kabul etmek imkânsızdır; Hitler’in ulusalsosyalizmini ve Nazi örgütünü besleyen kuruluşları etkileyen Horbiger’in kuramı bir çeşit gizemciliği aşamamıştır. Ancak çok sonradan Horbiger’in doktrini gereğiyle araştırıldı, derinleştirildi; devlerin, kayıp ülkelerin esrarengiz uy
garhklann sımnı açıklayabilecek nitelikle bir anahtar olarak kullanıldı.

Devlerden söz eden mitoslardan, efsanelerden, masallardan birkaç örnek verdik, devlerin varlığını bilimsel biçimde açıklamaya yeltenen bir kuramın başlıca noktalarını özetledik; yine de sorun bir açıklığa kavuşamamıştır. Ayrıca da çok önemli bir soru ortaya çıkar:

Devlerin gerçek izleri bulunmuş mudur, dünyanın herhangi bir yerinde dev bir insan ırkına rastlanılmış mıdır?
Dev bir yaratıkla ilgil ilk keşiflerinden biri, 14. yüzyılın ortalarında Dckameron’un ünlü yazan Boccacio tarafından açıklanıyor. Boccacio, “Gencologia Deorum” (Tanrıların Şeceresi) adlı eserinde, Sicilyada Trapani şehrinin dolaylarındaki bir mağarada keşfolunan tek gözlü dev Polifcmo’nun iskeletinden söz ediyor. Kemiklerin, en azından 910 metre boyundaki bir deve ait olduğunu belirten Boccacio, böylece Agrircntolu Empedokles’in savını destekliyordu. Agrirenytolu Empedokles, M.O. 440 yılında, HomeroG’a dayanarak çok eski zamanlarda Sicilya’da devlerin yaşadığını öne sürmüştü.

Boccacio’dan uçyüz yıl sonra Cizvit bilim adamı Athanasius Kircher de bu kemiklere değiniyor. Aradan yıllar geçince, ünlü kemikler kayboluyor, çağdaş bilim bunlara fil kemikleri etiketini koyup olayı kapatıyor.
Benzer bir olay 1577de İsviçre’de YViUisau’da görülüyor Bir kazı sırasında kocaman bir iskelet bulunuyor Zamanın ünlü anatomi uzmanı Doktor Felix Plater uzun incelemelerden sonra kemiklerin 5.80 m. boyunda tarihöncesi bir adama ait olduklannı açıklıyor. Olayı duyan Göttngen Üniversitesi anatomi profesörü J.F Blumenbach, kemikleri inceledikten sonra bunlann aslında tarihöncesi bir file ait olduğunu kesinlikle açıklıyor.

Ayıu dönemde benzer iskeletler, kemikler tn* giltere’de Gloocester’de ve özellikle Güney Amenkada keşfediliyor.
Güney ve Orta Amerika’da meydana gelen olaylar oldukça ilginçtir; Guatemala’da yaşayan Kişe yerlilerinin kutsal kitabı sayılan Popol Vuh’un aktardığı olayların yanı sıra Meksika fatihi (15191522) İspanyol Heman Cortes’e yerliler tarafından gösterilen, bazdan Cortds tarafından Ispanya Kralına gönderilen dev insan kemikleri bu örneklerdendir.

Bir önceki yazımız olan Mısır gelenekleri başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment