Ölümden Dönme Deneyiminin Metafizik Açıklaması

Bu deneyimlerin bir başka açıklaması da, fiziksel bedende bir ruhun ya da manevi bir varlığın yaşadığı hipotezidir Ölüm sırasında bu tinsel yaşamsal öz, yaşamaya devam eder, vücudu terk eder ve başka bir dünyaya gider (ruh hipotezi). Ölen bir kimsenin “ruhunu teslim” ettiği söylenir.

Bu açıklamayı destekleyen bir düşünce ise, ölümden dönme deneyimi yaşamış insanların klinik olarak ölü oldukları zaman bile, çoğu kez, çevrelerinde olup biteni doğru bir şekilde anlatabilmeleridir. Örneğin, bu hastalar, görünüşe göre ölü oldukları zaman acil servis elemanlarının neye benzediğini ve neler söylediklerini, çok ayrıntılı olarak anlatabilir. Hastanın verdiği bilgilerin, bununla birlikte, olağan yollardan, yani işlemden önce ya da işlem sırasında, hastanın duyuları ile sağlanmış olması mümkündür.

Hastanın, yakında gerçekleşecek olan ameliyat hakkında epeyce okumuş ve düşünmüş olması olasıdır. Ameliyat personeliyle ameliyat öncesi dönemdeki hastane ziyaretleri ve muayeneler sırasında ve uyutulmadan hemen önce tanışmış olabilir. Anestezi altındayken bile duyular tamamen kapanmaz, özellikle de işitme duyusu.

Gerçekte, kalp atımları sona erdikten sonra bile, kısa bir süre için beynin işlevi sürer, işitme, kaybedilen son duyudur, bu yüzden hasta hâlâ doktorlar tarafından verilen tal imatları ve ameliyathanedeki herkes tarafından yapılan yorumları (hatta şakaları bile) işitebilir. Anesteziden sonra kendine gelen ameliyatlı hastalar, birçok durumda, ameliyatları sırasında çevrelerinde bulunan işitsel uyarıları anımsar.

Ruh hipotezini destekler görünen bir başka düşünce ise, hasta kişiliklerinin etkileyici bir biçimde dönüşüm göstermesidir. Ölüm korkularını kaybedebilir ve yaşamda yeni bir anlam görebilirler. Yine de, dönüşüme neden olan bir şeyin gerçek görünmesi gözlemi, onun gerçekten doğru olduğu anlamına gelmez. Esin veren bir romanda tamamen kurmaca bir kahraman hakkında okumak da dönüşümlere neden olabilir.

Ölümden dönme deneyiminin dönüştürücü gücü, hastaların Tanrıya benzer bir kimse ile karşılaştıkları, kendilerine ikinci bir şans verildiği, bunu takiben diriltildikleri ya da yaşama geri döndürüldükleri şeklindeki yeni edinilmiş inançları ışığında o kadar da şaşırtıcı olmamalıdır. Tanrıya benzeyen kimse, sırası gelmişken, bir kez daha bu olayın tamamen kişinin zihninde oluştuğunu gösterir biçimde, farklı dinlerden insanlara kendi dinlerindeki Tanrı biçiminde görünür. Bu yüzden, tüm hastaların deneyimleri sırasında neler olduğuna ilişkin bilgileri, olağan yollardan edinmiş olmaları mümkündür.

Fiziksel beden içinde bir ruh ya da manevi bir varlık bulunduğu h ipotezi, gözlemlerin elverdiğinden çok daha karmaşıktır. Bu hipotez, ruhların varsayıldığı önceden var olan bir inanç sistemine dogmatik bir biçimde yapışarak, insanların manevi açlıklarını ve ölümden sonra yaşam isteklerini duygusal olarak çekici bir biçimde karşılamaktadır. Nitekim bu, bilimsel bir kestirim değildir. Bu, onun yerine, inanılan bir şeydir. Durum böyle olunca bilim, onu destekleyen olağanüstü ve zorlayıcı kanıtlar olmadıkça, olağanüstü ruh hipotezini kabul edemez…

Ölümde kaybolan şey, vücudu oluşturan çeşitli maddeler bağlamında maddesel olarak açıklanabilir. Her insan, eşsiz bir kimyasallar (moleküller, vs.) yığınıdır. Kimyasallar tarafından tüm vücudumuzda iletilen bilgiler nedeniyle düşünüyor, hareket ediyor ve duyumsuyoruz. Öyleyse, temel düzeyde “yaşam”, yaşamın gerekli özelliklerini sürdürmek için gereken karmaşıklık derecesine sahip olan bir kimyasal sistem olarak görülebilir.

Ölümde kaybolan şey bir varlık değil; fakat onun yerine yaşamın karşılığı olan, karmaşık ve etkileşim içindeki moleküllerin özel bir düzenleniş biçimidir. Eğer bu düzenleniş bozulursa, vücut hastalanır; eğer yeterince dağılırsa vücudun ölümü ortaya çıkar. Moleküllerin her biri kısa bir süre için bozulmadan kalsalar da vücut sonunda dağılır ve moleküller çevredeki öğelerin içine yeniden alınır.

Bir önceki yazımız olan DİŞİ KEÇİ’NİN KALBİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment