Stresin bağırsak üzerindeki etkisi

Stres; kanserojenlerin vücuda giriş yaptığı ana geçit olan bağırsağın bağışıklık mekanizmasını da önemli ölçüde baskılar. Bu çok vahim bir durumdur çünkü bağışıklık hücrelerimizin yaklaşık üçte biri burada bulunur. Savunmamızın ilk hattını sekretuar imünoglobulin A (SlgA) adı verilen madde oluşturur. Uzun süreli stres bu maddenin seviyesini düşürür, dolayısıyla bağırsağa gelen kanserojenlere karşı daha savunmasız kalırız. Bu durum, uzun süreli stresten sonra kolorektal kanser riskinin neden yükseldiğine açıklama olabilir.

Bugün stres hakkmda bildiklerimizin çoğu, bir endokrino log ve stres konusunda uzman olan Dr. Hans Selye tarafından 19301u yıllarda keşfedilmiştir. Yürüttüğü çalışmalarda, üzerinde çalışacağı sıçanları yakalayabilmek için bir süre onları kovaladıktan sonra bu sıçanlara enjeksiyon yapmıştır. Daha sonra sıçanlara enjeksiyon yapmadığmda bile, enjeksiyon korkusu ve beklentisinin hayvanlarda ülsere yol açtığı ortaya çıkmıştır. Bu da vücudun strese verdiği yanıtın, sonuç olarak stresi yaratan kaynaktan daha zararlı olabileceğini göstermektedir. Şu an stresin mide ülserlerinin (insanlardaki çoğu mide ülseri, Helicobacter pylori ya da kısaca H. pylori bakterisinin yol açtığı enfeksiyon sonucu oluşur) tek nedeni olmadığı bilinse de, hassas kişilerde ülsere katkı yapan faktörlerden biri olan H. pylori virüsünü teşvik ettiğine inanılmaktadır.

Stresin üç aşaması

Dr. Selye stresin üç ‘aşamasını’ tanımlamıştır. İlki, ‘savaş ya da kaç’ tepkisidir. İkinci aşama ise, vücudumuz normale dönene kadar stresli bir dönemi atlatabileceğimiz ‘direnç aşaması’dır.Bu aşama,stres kaynağı eğer smav ya da bir teslim tarihine iş yetiştirme gibi kısa vadeli ise sonuç verir. Ne yazık ki vücutlarımız, stresimizin kaynağı hâlâ fizikselmiş gibi yanıt vererek bizi ‘savaşmamızı’ ya da ‘kaçmamızı’ sağlayacak hormonlara boğmaktadır. Bu durumun gerektirdiği gibi savaşmaz ya da kaçmazsak, ya da hormonları dağıtmak için egzersiz yapmazsak, bu hormonlar salgılanmaya devam ederek vücudumuza hasar verir. Vücut böylelikle üçüncü aşamaya, ‘tükenme aşamasına’ girer. Bu noktada vücudun tüm kaynakları sonunda tükenmiş, vücut normal işlevini sürdüremez hale gelmiştir. Stresin kaynağı var olmaya devam eder ve bu süreç daha da uzarsa, uzun süreli hasar meydana gelebilir. Stres işte bu şekilde kronik hale gelir ve ‘kötü’ stres adım alır.

Daha önce stresin ülsere yol açabileceğinden bahsetmiştim; Robert Sapolsky de Why Zebras Don’t Get Ulcers adlı mda insanlar ve hayvanlar arasmda bu konuda büyük bir fark olduğunu dile getiriyor. Hayvanlarda da tehlike aranda ‘savaş ya da kaç’ yanıtı oluşur, ancak yalnızca insanlar bu yanıtın oluşmamasını sağlamaya çakşır. Duygusal rahatsızlık yaratan durumların uzaması; ülser, bitkinlik ve sağlığa ciddi boyutta zarar veren sonuçları doğurabilir.

Kaygılandığımız ya da strese girdiğimiz zaman, vücudumuz bir hayvanmki ile (bir aslan tarafından kovalanan zebra gibi) aynı fizyolojik tepkileri verir, ancak biz bu tepkileri savaşmak ya da kaçmak gibi aynı şekilde eyleme geçirmeyiz. Üstelik bünyemizde uyandırılan bu tepkiler; ekonomide durgunluk, mortgage, ilişkiler vb. konularda kendimizi sıktığımız için aylar boyunca etkin kalır.Bu şekilde devam eden bir süreç, hayati tehlike oluşturan ve kısa vadeli tepkiler doğuran durumlardan epey farklıdır. Savaş ya da kaç yanıtının tetiklenmesi kronikleşir ve uzun vadeye yayılırsa, vücuttaki onarımla ilgili vediğer önemli süreçler (örneğin bağışıklığın desteklenmesi) uzun süre baskılanır. Stres yanıtının bu denli faal olması bizi zamanla hasta eder. Bu nedenle zebralar ülser olmazken, biz oluruz.

logo (1)

Bir önceki yazımız olan Akrep Burcu Ağustos Yorumu başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment