TRENLE RACASTAN GEZİM

Hindistan’ın kuzeybatısına ilk kez gidenler için…

Oxford yıllarımda sürekli seyahat ederdim; bir keresinde Hindistan’ı bilen dostlarımdan yardım istedim. Üniversite ile ilişkileri olan ve Hindistan’a ilk kez gidecek kişilere tur düzenleyen bu dostlarımın hepsi mutlaka tek bir bölge seçmemi söyleyerek aynı öğüdü vermişti. Zaten on beş günlük gezim, bu muazzam ülkeyi ne kadar kapsayabilirdi ki? ikinci olarak, ülke içinde tren yolculuğu yapmamı önerdiler. Karayollarında dünyanın en tehlikeli kazaları oluyordu ama demiryolları İngilizlerin bir mirası sayılırdı ve nispeten güvenliydi. Son olarak da, doğru mevsimi seçmem gerektiğini söylediler.

Ne çok sıcak ne de dinmek bilmeyen yağmurlarla geçen muson mevsimi uygundu.
Düşündüm taşındım ve Racastan’a gitmeye karar verdim. Kuzeybatıda kurak bir bölgeydi ama bir zamanlar racaların muazzam kaleler ve saraylar inşa ettirdiği ve gösterişli bir saltanat yaşadığı bir yerdi. Görmek istediğim dört kent vardı: Jodhpur, Jaisalmer, Udaipur ve Jaipur.

Dördüne de trenle kolayca gidebilirdim. Bölgeye gitmek için en uygun zaman Kasım ile Şubat ayları arasıydı ve benim Aralık tatilim tam da bu döneme denk geliyordu.

Dahası, seyahat için danıştığım dostlarım bana bütün yolculuk programımı hazırlamakla kalmadılar biri benimle bu seyahate gelmeye de karar verdi. Oxford mezunu bir gazeteci olan bu dostum daha önce Hindistan’da birkaç ay kalmıştı.

Hint hükümetinin turizm gelirlerini artırmaya yönelik politikası çerçevesinde, özellikle demiryollarında yabancılara özel indirimler yapılıyordu. Yeni Delhi’ye kadar uçakla gidip havalanından tren istasyonuna geçtiğimizde bayağı büyük bir kalabalığı görünce pek şaşırmadık.

Bilet gişelerinde uzun kuyruklar oluşmuştu. Ayakkabıdan portakala kadar akla gelebilecek her şeyi satan işportacılar ve çoğu çocuk olan dilenciler ayrıca bir kalabalık oluşturuyordu. Biz dosdoğru Turizm Bürosu’na giderek on beş günlük birinci sınıf biletlerimizi alacaktık. Fakat bu, yapacağımız seyahatler için tek tek bilet almaktan daha pahalıya geliyordu.

Ancak bu biletlerimiz kuyruklarda zaman kaybetmemizi önleyeceği için aradaki farka değerdi.
Birkaç saat çevrede dolaşıp istasyona döndüğümüzde kompartımanımız hazırdı ve istediğimiz gibi sadece iki yataklı bir kompartıman ayrılmıştı. Hindistan’da birinci sınıf kompartıman anlayışı, tam olarak Batılı bir zihniyete uymuyordu. Kişi başına düşen ulusal gelirin günde bir doların altında olduğu bir ülkede de daha fazlasını beklemek yanlış olurdu.

Yerler ve camlar pek temiz sayılmazdı; ama tren tam zamanında hareket etti. Bir süre rom içen subaylarla sohbet ettikten sonra trenin tatlı sallantısıyla güzel bir uyku çektik.

Birinci sınıf yolcular için genellikle yemek servisi oluyordu. Nitekim ertesi sabah kapımıza omletlerimizle birlikte kahve termoslarımız geldi. Görevli, Jodhpur’a varmak üzere olduğumuzu da bildirmişti ama camdan dışarı baktığımda sadece çıplak bir çöl alan gördüm. Ancak, kentin içine doğru girerken, dostlarımın anlattığı Racastan’a geldiğimizi anladım…

İstasyondan çıkar çıkmaz karmakarışık sokakların arasından içgüdülerimizle Mehrangarth Kalesi’ne giden yolu bulduk. Rudyard Kipling’in ‘melekler, periler ve devler tarafından yaratılmış’ diye tanımladığı on beşinci yüzyıl yapısının çevresinde rengârenk giysileriyle çocuklar dolaşıyor, inekler otluyordu. Sıra sıra dükkânların bulunduğu daracık sokakların arasında kalan kırmızı kumtaşından yapılmış kalenin fotoğraflarını çektim. Durduğum yerde makinem kendi kendine çalışıyordu sanki. Bir anda o kadar çok fotoğraf çekmiştim ki, yanımda yeteri kadar film getirmediğime pişman oldum.

Bir önceki yazımız olan Akrep Burcu Erkeği Kadını Özellikleri başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment