Yaşamlarımızın bir parçasını attık
Sonunda, taşınmak için hazırlanmaya başladık. Yaşamlarımızın bir parçasını attık: Ayıcıklarımızı, bodrumdaki depoda duran tel rafları, banka dekontlarının olduğu kutuları, gençliğimizde duvarlarımıza astığımız posterleri, artık çalışmayan hoparlörleri, satın aldığımız ilk bilgisayarı, snowboardu, surfbo ardu, davul takımını, hiçbir zaman yapılmayan filmlerin belgeleri dolu olan dosyaları.
Yardım derneklerine kutu kutu giysiler gitti. Evsizler yurtlarının kütüphanelerine kutu kutu kitaplar gitti. Kendimizi arınmış hissediyorduk. Temel ihtiyaçlarımıza geri dönmüştük. Çok fazla yayıldığımızın, bazı şeylere artık ihtiyacımızın kalmadığının ve kim olduğumuzun farkına varmıştık. Çok fazla mal stoklamıştık. Sanki ölmüş, eşyalarımızı düzenlemiş ve yeniden doğmuş gibiydik. Artık yeni eşyalar almaya başlayabilirdik.
Yeni yerimiz, Apthorp’taki dairemize kıyasla çok küçüktü. Üst Doğu Yakası’nda, son 20 yıldır kıymet verdiğim her şeyin düşmanı olarak gördüğüm bir mahalledeydi. Yakınlarda hiçbir KübaÇin lokantası yoktu. Ancak, şömineleri çalışıyordu, kapıcı kapınızı açıyordu ve sipariş vermiş olduğunuz Çin yemekleri dairenizin kapısına kadar geliyordu. Taşındıktan sonra birkaç saat içinde, kendimi evimde hissetmeye başladım. Hayrete düşmüştüm.
Şaşırmıştım. Daha da önemlisi, incinmiştim, ikinci evliliğimin sona ermesinden bu yana hiç bu kadar incinmemiş tim. Kafamdan, ikinci evliliğimin sonunda geçen şeyler geçiyordu. Diğer kadının parfümünün kokusunu aldığım ilk seferde neden terk etmemiştim ki? Aşk zannettiğim şeyin, limonata yapma çabalarımın sonucu olduğunu neden daha önce fark etmemiştim ki? Tekrar âşık olabilmek de dahil olmak üzere, hayatın pek çok yeni fırsatla dolu olduğunu unutmama sebep olan korku neydi ki?
Diğer yandan, bu yeni dairemle ilgili hiç rüya görmeyeceğim.
En azından, şimdiye kadar görmedim.