Astronomi

Merih her zaman astronomiyle uğraşanların ilgisini çekmiştir

Merih her zaman astronomiyle uğraşanların ilgisini çekmiştir. Bunlardan biri de Japon Tsuneo Saheki’dir. Saheki 9 Aralık 1949’da Merih’le korkunç bir patlamayı yakalamıştı. Patlama sonucu birkaç dakika süren bir ışık alanı görülmüş, ardından 1200 km. çapında, 65 bin m. boyunda bir bulut yükselmiş. Saheki derin araştırmalardan sonra bilim dünyasına vardığı sonuçlan açıkladı: Tanık olduğu patlama volkanik bir olay değildi ve bir atom patlaması niteliği taşıyordu.

Saheki’nin vardığı sonuç 1894’ten beri Arizona Flagsstafda yaptırdığı özel gözlemevinde Merih gezegenini inceleyen ve 1916’da ölen astronom Peraval LovveU’in görüşlerine uygun düşüyordu.

Lowell‘e göre Merih çizgileri ya da kanalları, üstün bir uygarlığm açtığı su yollarından başka bir şey değildi. Bunu daha önce Schiaparelli de ileri sürmüştü.

lovvell’den önce Schiaparelli kanallar konusunda düşüncelerini şöyla açıklamıştı:

Garip geometrik biçimleri yüzünden bazı kimselerde zeki yaratıklar tarafından yapıldıkları düşüncesini doğurmuştur. Bu görüşe karşı çıkacak değilim, çünkü bana olmayacak bir şey gibi gelmiyor.

LovveU’in görüşleri İse daha kesindir:

“Milyonlarca yıl önce okyanuslardan yararlanan Merihliler artık yalnız kutuplardan gelen sularla yetinmek soranda kalmışlardı. Aslında Merih can çekişen bir gezegendi» ama MerihlUerûı karşısında biz hill ilkel bir ırk sayılırız. Çelecek kuşaklar için Merih’teki hayat artık incelencelf, araştırılacak bir konu olmaktan (dcacaktır. Gezegenin kuruması, son hayat pınltısı sönene kadar sürecektir.”

Çağdaş bilim Lov/ell’in tutkulu, hayalî görüşlerini kesinlikle kabul etmez. Astronomi uzmanı Clyde W. Tombaugh da bu görüşe şöyle karşı çıkan

“Merih’te görülen, kanal adını alan çizgiler göktaşlarının düşmesinden ileri gelen derin yarıklardır. Belirli mevsimlerde yarıklarda görülen kararmalar yüksek ısıda, çok soğukta ve kuraklıkta dayanıklı olabilen likenlerden ileri gelir. Yaz aylarında Merih’in bazı yerlerinde ısı TOO^ye kadar çıkıp geceleyin gezegenin ekvator kısmında sıfırın altında 3040 dereceye kadar düşmektedir. Antarktik gecelerinde ısı 200 derece civarındadır.”

Merih’in çağdaş şartlan, bildiğimiz kadarıyla bunlardır. Gezegenin milyonlarca yıl önceki durumunu ise hiç bilmiyoruz. Belki, Lovvell’in düşündüğü gibi, gezegenin hayata uygun olduğu çağlarda bir uygarlık yaratılmıştı. Merih için yürütülen bu görüş bilinen, bilinmeyen, uzak ya da yakın, gezegenler için de geçerli sayılabilir. Ancak Merih, Güneş sistemindeki diğer gezegenlerden daha çok bu tür düşüncelere açıktır.

Merih’in iki uydusu vardır Fobos (Korku) ve Deimos (Dehşet) 1610’da Kepler’in ileri sürdüğü bu iki uydu 1877de Asph Hail tarafından resmen keşfedilmiştir.

SQ odaklanma yöntemi

ZITLARIN BİRLİĞİ DEVİNİMLİ VE ANLAYIŞLI, KADIN VE ERKEK, AKIL VE İÇGÜDÜ BÜYÜCÜNÜN ÖZÜNDEKİ ANLAMDIR, BÜYÜCÜ KENDİ İÇİNDE TÜM ZITLIKLARI BARINDIRIR , ÇÜNKÜ O ERİL BİR VAROLUŞTUR.

Gerçek durumdan bakıp da ne yapabileceğimizi gördüğümüzde, kullanacağımız zekâya odaklanırız. Fikrin ne kadar hayali olduğunun bir önemi yoktur, bu fikre eşlik eden ve ılarımızı yöneten bir zekâ düzeyidir asıl önemli olan.

Gerçek bireysel liderlik SQ odaklanma yöntemidir. Bir farklılık yarattığımıza dair başkalarını ve kendimizi kandıran tavırlar takmmak tansa, SQ, diğer insanların da bu durumdan yarar sağlayabilecekleri bir zekâyı yayar.

SQ benliği, daha çok kâr elde etmek, daha iyi bir gelir ya da daha uzun ve egzotik tatillere çıkmak… gibi maddi bir hedefin peşinde değildir. Ne de olsa maddiyat, mutluluk ve başarı için tek başına yeterli olamaz. Durumlara yeni bir zekâ seviyesi ile yaklaşmamızı sağlayan SQ’sal planm iki önemli sonucu vardır:

Cehaleti (kimlik) ve cehaleti arttıran koşulları azaltır

Yeni fikirler ve yeni bir zekânın şekillenebileceği yeni koşullar planlama bilincini arttırır.

“Bilimsel” Hızlı Yaratılışçılık Bilim ya da Dogma

Incil, bir bilim ı değil, bir din ıdır. Bu nedenle, Incile yüksek bilim standartlarını uygulamak yerinde olmaz. Onu, yaratılışın harfi harfine doğru bir anlatımı olarak almak da yerinde değildir.

Bilim ve inanç sorunlarını ele alırken, bu iki tür çaba arasındaki sınırı akılda tutmak önemlidir. Bilim, geçerliliği deneysel kanıtlarla desteklenen düşüncelerden oluşurken, dinsel inanç geçerliliği deneylerle gösterilemeyen inanış biçimlerinden oluşur (kanıtların konuyla ilgisi yoktur), ikisinin de doğal olaylar hakkında ortak düşünceleri olabilmesine karşın, dinsel inanç sadece bu fikirleri aşmaya çabalar.

Bu anlamda bilim ve din arasında bir çatışma olması gerekmez. Hem bilim, hem de din tinselliğin derin bir kaynağı olabilir. Gerçekten de birçok kişi doğanın harikalarını, daha derin bir anlayışın, aslında dinsel inançlarını zenginleştirdiğini hissetmektedir.

Bir açıklamanın bilimsel olması için, bunu sınamanın akla yatkın bir yolu olması gerekir. “Yerleştirilmiş kanıtlar” açıklamasının yanlış olduğunu gösterecek akla yakın hiçbir sınama yolu yoktur; yanlışlanamaz.

Evrim Kuramı’nın bol miktarda deneysel desteğinin bulunmasına karşın, biyologlar, evrimin hangi mekanizmalarla ve hangi yolları izleyerek olduğu konusunda ayrılır. Tüm bilinen organizmalar için kalıtsal bilgiyi taşıyan molekül olan DNA’nın (Deoaksi Ribonükleit Asit) yapısının, 1953’te keşfinden sonra bunların önemli bir şekilde anlaşılmış olmasına karşın, bu süreçlerin birçok önemli yönünün (mutasyonların kaynağı, çeşitli seçilim süreçlerinin önemi ve türleşmenin ve mutasyon görece hızları ya da temposu) tam olarak açıklanması beklenmektedir.

Bilimse! düşüncenin doğasını yakından tanıyanlar, bu mekanizmalar ve yollar hakkındaki tartışmaların, Evrim Kuramının zayıflığının bir işareti olmadığını anlayacaktır. Aksine bunun, bilimsel çabalardaki gücün işareti olduğunu göreceklerdir. Buna karşın, “bilimsel” hızlı yaratılışçılığa kuşku duymadan ve soru sormadan yapışmak, dogmayı açığa çıkaran bir işarettir.

Sadece Bir Kuramdır İddiası

Evrim bir kuramdır; ispatlanmamıştır.
Sadece Bir Kuramdır İddiasına Bilimin Yanıtı
Evrim Kuramı’nın kanıtlanmadığı kuşkusuz ki doğrudur.

Ne Big Bang Kuramı, ne de Levha Tektoniği Kuramı ispatlanmıştır; Ne Termodinamiğin ikinci Yasası, ne Evrensel Yerçekimi Yasası. Hiçbir bilimsel kuramın hiçbir zaman doğru olduğu ispatlanamaz; çünkü tüm bilimsel kuramlar doğaları gereği geçicidir.

Bilim insanları hiçbir zaman yanılmazlık iddiasında değildir. Albert Einstein’ın dediği gibi “ne kadar deney yaparsak yapalım benim haklı olduğumu ispat edemezsiniz; sadece bir tek deneyle benim yanlışlığımı ispatlayabilirsiniz.
Evrim Kuramı nın bol miktarda deneysel kanıtı vardır. Bu kuramı çürütmek için, bu kanıtların ya yanlış ya da konuyla ilgisi olmadığını ya da deneysel kanıtların, kuramın öngörüleriyle uyum içinde olmadıklarını göstermek gerekir.

Yeniden Çevrim Kusurları

Astrolojinin hipotezi, değişime ya da tamamen atılmaya açık olmadan tutulur. Dogmatiktir. Yansız sınamaların tekrar tekrar gösterdiği gibi astrologlar tarafından yapılan öngörülerin deneylerle doğrulanmadığı gerçeğine bakılmaksızın, insanlar bu hipotezi değiştirmeyi ya da reddetmeyi kabul etmezler.

Böyle bir sınamada, deneklerin bir yarısına, doğum tarihlerine göre hazırlanmış doğum çizelgeleri verilmiş ve çizelgenin kendilerine ne kadar uyduğunu değerlendirmeleri istenmiştir. Diğer yarısına ise doğru doğum çizelgelerinin hemen hemen zıttı olan bir çizelge verilmiş ve çizelgenin kendilerine ne kadar uyduğunu değerlendirmeleri istenmiştir. Sonuçlar hemen hemen aynıydı. Karşıt doğum çizelgelerinin, gerçek olanlardan farklı olmadığı yargısına varılmıştır.

Astrolojide temel kanıtlar olarak sık sık kişisel anekdotlara güvenilir. Yıllarca yıldız falına göre davranmış iyi bir arkadaşınız, bunun sürekli olarak doğru ve yararlı olduğuna kuvvetle inandığını söylerse, böyle açıklamaların yansız ve bir bütünlük içinde değerlendirilmesi gerektiğini aklınızda tutmalısınız.

İnsanların zihinleri, telkinin gücüne son derece duyarlıdır ve o nedenle kendileri hakkında başkalarının inanmadığı şeylere inanırlar. Denek olan insanlar, hipotezin ya da deneyin bilgisine göre davranışlarını değiştirecektir.

Örneğin, araştırmalar göstermiştir ki burçları tarafından öngörülen tanımlayıcı özelliklerinin bilgisine sahiplerse, kişiler, bu özelliklerin ayırdında olmayan kişilerden daha büyük bir oranda bu özelliklere sahip çıkarlar.

Gözlem Kusurları

Astrologların yorumlarını yönlendiren ları yazmada kullanılan ilk bilgiler, fiziksel evren konusunda yanlış ve eksik bilgilere sahip kişiler tarafından elde edilmiştir. İnançları, Dünyayı yanlış olarak evrenin merkezine yerleştirmiştir. Tanımladıkları evren, şu anda bilinenden çok daha az gökcismini içermektedir ve tanımladıkları cisimlerin yörüngelerinin kısmen üst üste gelmiş çemberler olduğuna yanlış olarak inanmışlardır.

Gökcisimlerinin göreceli olarak konumlarının bilinmesi gerekliliğine ek olarak, astrolojik gözlemler, bu cisimlerin belirli konumlarda bulunmasının tam olarak zamanının bilinmesini de gerektirir. Amerikan Astrologlar Federasyonu nun ilkelerine göre, “bir yıllık, bir aylık, bir günlük yıldız falına ve günün zamanına, doğum yerinin coğrafi konumuna dayandırılmadan bir fikir dürüstçe sunulamaz.”

Eğer böyleyse, o durumda, şimdi yıldız fallarının dayandığı astrolojik çizelgeleri hazırlamak için kullanılan ilk veriler, bu standartları karşılamadığı için kabul edilemez: Vakti doğru belirleyen aygıtlar, ilk çizelgeler hazırlandıktan çok sonra; ancak geçen yüzyıllarda kullanıma girmiştir.

Yıldızlar Yönlendirir Fakat Zorlamazlar

Astrologların yaygın bir iddiası, ayrıntılı bir doğum çizelgesinin, dürüstlük ya da sahtekârlığa, acımasızlığa, şiddete, korkulara, ürkülere ve hatta psişik yeteneklere bile eğilimleri gösterme yetisinde olduğudur. Aynı zamanda, uyuşturucu alışkanlığına yakalanma ya da yakalanmama, önüne gelenle yatma, cinsel soğukluk, homoeksüellik, birden fazla evlilik, huzursuz bir çocukluk, yakınlarından uzaklaşma ya da onlara nörotik bir bağlılık, gizli yetenekler, mesleki ve mali durum gibi konulardaki eğilimleri de gösterebilir.

Kazalara karşı duyarlı ya da bağışık olma, hastalıklara ve içkiye, cinselliğe, işe, dine, çocuklara ve gönül işlerine karşı tutumları da ortaya çıkarır. Diğer bir deyişle, astrologlara göre, doğru bir biçimde hesaplanan doğum çizelgesinden hiçbir sır saklanamaz.

insanların yıldız fallarından elde edilen anlayışların, onların ortaya çıkarılmış olabilen potansiyel tuzaklardan sakınırken, tüm potansiyellerini kullanarak gelişmelerine yardımcı olduğu söylenir. Bir diğer kişinin yıldız falına bakılarak elde edilen anlayışlar ise, kişinin birlikte doğduğu derin bir biçimde yerleşik özelliklerine daha anlayışlı ve hoşgörülü olarak yaklaşmayı sağlayabilir.

Örneğin, bir kova sizin özel yaşamınıza kök saldığında, onun insanların davranışlarının nedenlerini araştırmak için denetlenemeyen şiddetli bir arzuyla birlikte yaratıldığını anlarsanız, size o kadar kaba görünmeyecektir.
Şimdi de astrolojinin matematiksel verilere, astronomik bilgilere dayandığı ve tam anlamıyla bir bilim olduğu savını inceleyelim. Bu savın nasıl ve neden kusurlu olduğunu göreceğiz, böylece onu sözdebilim âlemine yerleştireceğiz.

Uzaylı Görüntüleri

Eğer uzaylılar dünyaya geldilerse, acaba neye benziyorlardı? Doğal olarak insanlara benzediklerini düşünme eğilimi ağır basar. Uzay yolculuğunun zorlu sorunlarını aşabilmek için bizden teknolojik olarak daha ileri olduklarını varsaymamız gerekir.

Bu insansıların, uzak evrimsel gelecekte bizim olacağımız şekilde olacakları varsayılır.
Bunların başları bizimkilerden büyük (daha büyük, daha zeki beyinlerini barındırmak için) ve bedenleri daha incedir (özellikle uzay yolculuğu sırasında azalan fiziksel etkinlikleri nedeniyle). Günümüzde, Rosvvell ve başka yerlerde satılan tişörtlerde ve diğer hediyelik eşyalarda standart görüntü olarak betimlenmiştir.

Uzaylı yaşam biçimlerinin günümüzdeki görüntüleri, öncekilerden önemli ölçüde farklıdır:
Uçan daire modası 1947 yılında başladığında uzaylılar küçük yeşil insanlar olarak betimleniyorlardı. Bunlar, daha sonra, ışık saçan dünya dışı varlıkları (1952), kıllı cüceler (1954), cinler (1955), küçük peltemsi yaratıklar (1958), 3 metre boyunda tepegözler (1963), güve adamlar (1966), üç gözlü devler (1970), böceksiler (1973), robotlar (1977), sürüngenler (1978), periler (1979) ve kertenkele adamlar olarak (1983) evrimleşmişlerdir.
Sonuç olarak, uzaylılar ya akıllara durgunluk verecek biçimde hızla evrimleşmiş ya da tekrar tekrar icat edilmiştir.

Hoş Bir Sonuç
Evrende yalnız olmadığımız fikrine, “hoş bir sonuç” da denilmektedir; eğer bu doğruysa bunlar yaşamı daha ilginç kılacak bir inançtır, bunun çekici bir akla yatkınlığı bulunmaktadır. Bu düşünce bilim adamlarına olduğu kadar, herhangi bir kimseye de keyif verir. Akıllı, dünya dışı yaşam biçimleri tarafından dünyamızı bir ziyaret olasılığı, bize göz kamaştırıcı olanaklar sunmaktadır. Bilimsel ve teknolojik yararlan bir yana, böyle ziyaretlerin evrendeki konumumuzu anlamamız bakımından karşılıklı yararlı olabileceği konusunda umutlar vardır.

Bunu tamamen dışlamak yanlış olacaktır. Dünya dışı yaşam biçimleri tarafından gelecek bir zamanda ziyaret edilmemiz ya da bizim başka bir güneş sistemini uzaylı yaşam biçimi olarak ziyaret ediyor olmamız olasılığı çok küçük olsa bile, vardır.

Bununla birlikte, dünya dışı yaşam biçimlerinin, yıllar önce bizi ziyaret etmiş olduğuna dair bir kanıt kırıntısı bile yoktur.Olağanüstü savlar, olağanüstü kanıtlar gerektirir.

Drake Denklemi Dinleyen Biri Var mı?

Dünya dışı yaşam biçimlerinin olma şansı ne kadardır? Astronomik bakış açısından, var olmaları ile ilgili etmenler belirlenmiş ve astronom Frank Drake tarafından matematiksel olarak toplam bulunma olasılıkları, Drake denklemi olarak bilinen bir denklem ile hesaplanmıştır:

Bu denklemdeki semboller aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır:
N Samanyolu nda, yaydıkları radyo dalgalan ile varlıkları fark edilebilen uygarlıkların sayısıR» Akıllı yaşam bulunan gezegenleri destekleyebilecek yıldızların oluşum hızı
Bu yıldızların gezegenlere sahip olan kısmı Yaşamın gerektirdiği temel koşullan sağlayan gezegenlerin yıldız sistemi başına düşme sayısı jne gezegenin içinde yaşamın gerçekten geliştiği gezegenlerin oranı
fj oranı içinde akıllı yaşamın geliştiği gezegenlerin oranı
fj oranı içinde uzay keşifleri için teknolojinin yeteri kadar ileri olduğu gezegenlerin oranı f gezegenlerin içinde uygarlıkların ömür uzunluğu Drake denklemi kesin olmasından çok, aydınlatıcı olmak üzere geliştirilmesine karşın, birçok astronom uygun kestirimlerde bulunmuş ve sonuç olarak başka uygarlıkların olasılığının yüksek olduğunu düşünmektedir.

Evrenin milyarlarca galaksiden oluştuğu, her bir galaksinin ise milyarlarca yıldızdan oluştuğunu öne sürülmektedir. Bu yıldızlardan birçoğu, yaşamı destekleme yeteneğini gösterme şansına sahiptir. Böyle gezegenlerde akıllı ve iletişim kurabilen yaşam biçimlerinin evrimleşmiş olması kesinlikle akla yatan bir olasılıktır.

En yakın yıldızın bizden yüzlerce ışık yılı uzakta olması, dolayısıyla da iletişimi engelleyecek şekilde yavaşlatması büyük bir güçlük yaratmaktadır. Böyle uygarlıkların kanıtlarını arama çabaları, bununla birlikte, şu ana kadar başarısız olmuştur.

Eğitilmiş Gözlemcilerce Yapılan Gözlemler

Bilimsel grupların, Dünya dışı yaşam biçimlerinin Dünya yı ziyaretlerine ilişkin hiçbir kanıt bulamamış olmasına karşın, akıllı yaşamın evrenin başka bir yerinde var olma olasılığı sürüyor. SETİ (Seach for ExtraTerrestrial Inteligence; Dünya Dışı Zekâ Araştırması) adıyla bilinen ve Ulusal Havacılık ve Uzay Merkezi nce desteklenen, bu olasılığın sürmekte olan bir araştırması, 1960 yılında Astronot Frank Drake tarafından başlatılmıştır.

SETİ projesi, eğer uygarlıklar evrenin başka bir yerinde var iseler, bir iletişim biçimi olarak radyo dalgaları deseni oluşturabilir ve yayabilirler şeklindeki “sınanabilir öngörü ye dayanmaktadır.

SETİ radyo teleskopları, evrenin başka bir köşesinde zekânın varlığını gösterecek anlamlı radyo dalgası sinyallerini aramak üzere günün 24 saati gökleri tarar. Günümüzde araştırmalar yakınımızdaki eski, san yıldızlar üzerinde yoğunlaşmıştır ve frekans aralığı, Dünyaya ait radar sistemleri için tipik olan frekansları içeren 1000 ve 3000 megahertz aralığındaki frekansları kapsar. Günümüze kadar böyle bir örneğe rastlanamamıştır.

O Kadar Hızlı Değil

UFO hipotezleri, karşı kanıtlar olmadan, iyice sınanmış bilimsel hipotezleri terk etmeyi gerektirir. Uzaylı yaratıklar son derece uzun ömürleri olmadıkça, insanları kaçırmak için çok çok uzak gezegenlere gidiş gelişlerin olağanüstü bir hızla gerçekleşmesi gerekmektedir, o kadar hızlı ki, uzay gemisinin ışık hızından daha büyük bir hızla yol almış olması bile gerekebilir (saniyede 186.000 km). İşık hızından daha büyük hızlar, Einstein’ın iyice sınanmış görecelik kuramını çiğnemekte ve bildiğimiz fizik yasalarıyla da çatışmaktadır.

Dahası, uzay yolculuğu çok büyük enerji giderini de gerektirmektedir. Einstein m özel görecelik kuramı, ışık hızına yakın bir hızla yolculuk yapan bir nesnenin, nesne ile birlikte yol almayan bir gözlemciye göre daha da irileşeceğini söyler. Büyüyen kitle dolayısıyla, nesneyi hızlandırmak için daha fazla güce gereksinim vardır. Daha fazla güç daha fazla yakıt demektir ki, bu da total kitleyi artırır ve bu böylece gider.

Bu da; ışık hızının yüzde yetmişi bir hızla yol alan 10 kişilik bir uzay gemisinin, bütün bir yıl boyunca ABDde tüketilen enerjinin milyonlarca katı gerektireceği anlamına gelir. Dahası, bu tip yolculuklar için gereken itici güç sistemleri, günümüze kadar geliştirilmiş herhangi bir sistemden çok daha fazla etkili olmak zorunda olacaktır.

Ortaya çıkan bir başka güçlük ise yön ve harekette UFO’lara atfedilen ani değişiklikler, bilinen hava araçları tarafından yapılması mümkün olmayan manevralardır. İnsanlar ancak sınırlı bir hızlanmaya dayanabilir ve işlevlerini sürdürür. Bildirilen bazı manevralar, kaçırılan insanları çorba kıvamında bir maddeye çevirir, onları, muayeneye hiç uygun olmayan duruma getirir, dünyaya dönme kapasiteleri ise çok daha az olurdu.