Haziran 2015

Güneş Kapısı

Güneş Kapısı’nın birtakvim olduğu görüşünü dk önce arkeoloji uinanı Ponansky Öne atmış, gun durumu (solstis) ve gün tün eşitliğini temsil eden işaıcUen çözmüştür. 1928 1929 yıllannda takvimi inceleyen Alman arkeologu IUm. uzun bir çalışmadan sonra 1937de hatta ve ay işaretlerini tespit edip takvimin gün sayısını 290 olarak hesaplamıştır. Daha sonra 1949 yılında Ingiliz Ashton takvimin genel istemini açıklamıştır.

Bu takvimin en büyük özelliği günümüzden yüzyıllarca önce yaşayan ve takvimi hazırlayan astronomların şaşırtıcı bilgilerini kanıtlamasıdır.

Güneş Kapısı’na oyulmuş taş takvim dört bölüme ay nlmıştır ve bu bölümlerin her biri aatronokik mevsimleri göstermektedir. Bununla yetinmeyip bu dört bölümün her biri, yılın 12 ayını göstermek üzere üçe bölünmüştür. Yılı 290 gün olarak sayan Tiahuanako’nun astronomları aylan da 24 gün olarak saymışlar, buna karşılık, her gün için a tn durumunu ayrıntılı olarak göstermesini debilmişlerdi. Üstelik ay ın iki hareketini de gerçek ve cö
ninen hareketi gösterilmektedir. Bu dununda TV ahuanako yerlilerinin yüzyılımız insanlarından daha mı bilgili olduğu sorusu akla gelmekledir.

Ûrılün bir takvimin kalıntısı da olsa tek bir kahnb bu soruya kargılık olamaz. Ancak bu kalıntıyı yaşı bilinmeyen şehrin başkaca özelliklerine eklersek şaşırtıcı, hayali sayılabilecek bir varsayım kurulabilir Bu çeşit bir varsayıma değinmeden önce, çeşitli görüşleri karşılaştırarak, şehrin tarihini özetlemek yerinde ohır.

Tiahuanako konusunda arkeoloji ancak kazılardan e dinen bilgilere dayanarak bu uygarlığı dönemlere ayırıyor Göçebe kavimleri birleştiren birinci dönem; dıştan gelen üstün bir uygarlığın istilâsına tanık olan ikinci dönem; beyaz enli, sakallı bir ırkın göçünü tanıyan üçüncü dönem; dev ölçülerde yapıların yükseldiği dördüncü dönem ve en sonunda tnka’lann egemenliği altında geçen beşinci dönem. Yaklaşık olarak M.S. 500 ile 1200 yıllan a rasında sıralanan beş dönemde, açıklanamayan birtakım unsurlar dıştan gelen üstün bir uygarlık, beyaz tenli ve sakallı bir ırkın göçü gibi yer almaktadır.

Görüldüğü gibi gelenekleşmiş bilim bir tarihi oluşturabilecek verilerden yoksundur. Bu durumda başka kaynaklara İspanyol kaynaklarına, yerîi efsanelere, inançlara baş vurmak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Ispanyol kaynaklan şehrin tarihini ikiye ayırıyor. M.O sine ait Tiahuanako ve MS. 500 ile 1000 yıllan arasında kurulan, tnka’lann gelişinden önde sönen İmparatorluk Çağı ya da İkinci Tiahuanako. İspanyol kaynaklan tartışJabilir ve çoğunlukla yerli kaynakların etkisindedir.

Tiahnanako: Yaşı bilinmeyen şehir

Ancak bugünü anlayabilmemiz için düşüncemizi kem çok geriye, hem de çok ileriye yöneltmem gerekiyor. Üstelik her bilinen şey bir gerçek olmadığı gibi her gerçek de bilinmiyor; ya da bir gerçek olarak bilinmiyor.

Çeşitli kaynaklar karşılaştırılarak bu kitapU sı rahman Bilinmeyen Gerçekler böyle bir görüş içinde yararlı olabilecektir; her ne kadar, Herakleltos’un dediği gibi inanılmaz olunca gerçek kabul edilmiyorsa da.

Tiahnanako: Yaşı bilinmeyen şehir
Nazka’nın çizgileri
Paskalya Adasj’nm devleri
Ehramların gölgesinde
Maya’lonn bilginleri
Bir esrar dizisi üzerine

Kuskusuz, bütün bunlar hep şeytanın yardımıyla yaratıldı.

Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesneler

Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesneler başlı başına bir esrar, bir bilinmeyen gerçek sayılabilir; oysa, bunu böyle kabul etmemek gerekir. Genel anlamda, her esrar, her garip olay aslında bir çeşit zincirin parçasıdır.

‘Dünyamızın Gizli Sahipleri” adım taşıyan bu kitapta eski efsaneler, destanlar, mitoslar ve kayıp ülkelerle ilgili bölümlerin bulunması yersiz gibi görülebilirse de genel görünüm içinde bu bölümler, bize getirdikleri ek malzemeyle mutlaka gereklidir. Üzerinde durduğumuz ya da en a ından değindiğimiz her olayda düşündürücü rastlantılarla karşılaşıyoruz ve bunların incelenmesi bizi zincire daha sıkı bağlıyor.

Birçok eski uygarlıklar ve bazı ilkel topluluklar gökyüzünden inen tanrılara inanırdı. Bunlar bilgi kaynağı o Uıt insanları yaratan, sonradan eğiten, destekleyen ve büyük bir kısmı uçan nesneler kullanan tanrılardı. Tapınaklarda, kabartmalarda, kaya resimlerinde, destanlarda ve dinî kitaplarda bunların izlerine rastlanmaktadır.

Aradan yüzyıllar geçti; şimdi gökten inen tanrılara, tapanların evrim geçirmiş uygarlaşmış çocukları, gökyüzünün fethine hazırlanıyorlar; sanki uzaya dönen tanrıların peşinden gidiyormuş ve süreçte bir çeşit değişim oibi. Ama çok eski kuşakların hayal ürünü olan ilk ve Ukd inançlar, esrarları istediğimizde bizlere m deıeceye kadar yardana olabiliyorlar?

İnancın, efsaneleri, destanları, mitosları ve düşleri besleyen insanoğlunun hayal gücü. boşluktan doğup boşlukta kurulan bir şey değildir. Hayal te gereksinmenin, bir arzunun ve bir zorunluluğun bilinçli ya da bilinçsiz u rûnüdur İler hayalin arkasında ve oluşunda bir gerçek yatan bu en azından bir gerçek duygu dur. Bir gereğinu ranü olduğundan, hayal çeşitli nedenlerden dolayı biçimlendirilir; belirli şemalara, klişelere uydurulur ve toplumlar söylenir, öğretilir. Bunun en tipik örneğim din! inançlarda görürüz. Bunlarda hayal, bir noktadan sonra canlılığım, hayatını ve özgürlüğünü yitiriyor; bir biçimin tutsağı, bir sistemin savunucusu oluyor. Buna karşılık yaratılışında rol oynayan gerçekle ilişkisini bütünü île koparmıyor ve ayn bir gerçeğin temsilcisi oluyor.

Bir “garip” olay

1938 YILINDA BİR GÜN Çinli arkeolog Pu Tel, Çûıle Tibet’i avir.ni aının oluşturan Bayan Kara Ula dağlarındaki bir mağarada c rarengi işaretler ve bir çejit hi veroftUAe kaplı yuvarlak taşlar buldu. Yapılan Uk inlemelerden sonra bu taşların 12.000 yıl öncesine ait olduğu . Işılıtıldı Taşların üzerindeki işaretlerle yazabilmek için 24 yıl uğraşıldı. aonunda nendi bir ao nuca varıldı. Oysa, bu öykatae şaşırtın âdeta korkutucu bir sonuçtu ki. Pekin Tarih Öncesi Akademisinin aldığı bir kararla taşlarla ilgili bütün bilgiler gizli tutuldu.

Bu sürenin ardından, karann geçerliği tartışmalara yol açtı ve sonunda Prof. Tsum Um Nui’nin başkanlığındaki araştırma komisyonu 1963de raporunu sundu ve rapor arşive kaldınldı. Dört yıl daha geçli; 1967 yılının Haziran sayısında Sovyet dergisi Sputnlk, Felsefe öğretmeni ve SSC B Bilim Akademisi Edebiyat Enstitüsü aaistanı Vjalschevla Zaitsev’in “Onikibın yıl önce varolan uzay gemilerine alt taş yazmalar’ konusunda bir araştırmasını yayınladı ve böyloco konuyu örten esrar perdesi yırtıldı.

Prof. Nui’nin raporunu izleyen araştırma, yuvarlak taşların binlerce yıl önce uçan gemilerle uzaydan gelen yaratıklarla İlgili bilgiler verdiğini anlatıyor ve Dropaslann serüvenini açıklıyordu.

Kimdi, neydi bu Dropas’lar? Dropaslar ve Hamlar, Bayan Kara Ula dağlarındaki mağaralarda yaşadıkları bisimden vard. Dıopas’lann; Çin toynaklarına göre. Uçm gemilerle bulutlardım İnen, İlkin insanlan dehşete düşüren. sonradan oıüarU iyi geçinen yaratıklardı bunlar. Ancak. Dropas’larla ilgili bilgiler yazdı taşlarla, etki efsanelerle bitmiyordu: Mağralarda iskeletler bulunmuştu; koca kafalı kıtacık boylu, insana benzer yaratıkların ıs kdetleri.
Bövlecc Ur incirin Öç parçası oluyordu: Mezarlardaki iskeletler, efsaneler ve uzaydan gelen yaratıkların hikâyesini anlatan yuvarlak, ortası delinmiş, tara 716 taş!

Bu kitapta buna benzer olaylara geniş bir yer verilmiştir; fakat bir sansasyon yaratmak amacıyla değiL A maç, okuru üzerinde yajadığı dünyanın geçmişine ve giderek geleceğine ait birtakım gerçekler ya da en geniş anlamıyla gerçek sorunlar üzerinde aydınlatmak. İlgisini uyandırmak gerekirse belleğini tazelemektir.

Ay’a ayak basmakla uzay fethinin ilk aşa mattım başaran insanoğlu; ilkin yakın gezegenleri, ardından da uzak dünyaları keşfetmeye hazırlanırken, kendi dünyasının birçok esrarını hâlâ çözemediğini unutuyor ya da bilmezliğe geliyor. Kendini, her geçen gün bir kat daha hızlanan, hızlanmakla yeni sorunlar, yeni gereksinmeler yaratan bir hıza kaptıran ve buna ayak uydurabilmek için didinen insan düşüncelerini, yorumlarını kesin ve tartışılmaz bir gerçeğe bağlamak zorunlusunda duyuyor; üstelik de bir çeşit garanti istercesine. Oysa, bu gerçeğin toplumsal, siyasal, dini ve ekonomik nedenlerden dolayı kendisine aşılandığını, hattA zorla kabul ettirilmiş olabileceğini düşünmesi gerekir. Bu yüzden çağdaş insan çoğu konularda daha açık, geniş ve iU rici bir görüşle hareket etmek zorunluğunu benimsemelidir. Kaldı ki.

bugün eercek verilere dayanan bilim bile ulaştığı sonuçlarda ayn bir açıklık, bir hoşgörü ile hareket etmektedir. Evren, milyarlarca ışık yılı ile ölçülüyor; ga larie’lerin sayısı milyarian aşıyor, atom ayn bir evren sorunu getiriyor, dünya tarihinin sınırlan büe günden güne zorlanıyor; gençleşen bilim, hem yeni bir heyecan kazanıyor. hem de yeni çoğunluklara yol açıyor.

Kuşkusuz, bilim her aman ilerici ya da yenilikçi olma isteğinde değildir.

Tarot Falı Kartları

Düz Açığa çıkan sonuçlar. Olgun, bağımsız, hassas ve zeki.

Ters Planlar bozulur. Kararsız, makul olmayan, bağımlı adam.

Tarot falı ve BAŞ RAHİP

Astrolojik AnahtarBoğa burcu RenkKırmızı Oranj

Düz Olağan, alışılmış ya da geleneksel yaklaşım. Bir öğretmen. Önsezi.

Ters Alışılmamış bir kişiyi gösterebilir. Önseziye aldırmama. Bir olaya tek, farklı ya da olağan olmayan yaklaşım.

Tarot falı ve ASIKLAR

Astrolojik Anahtarİkizler burcu RenkOranj Düz Doğru seçim. Başarılı iletişim, iyileşme. Denge.

Ters Doğru olmayan seçim, zayıf iyileşme, iletişimde zorluklar, mücadele.

Tarot falı ve SAVAŞ ARABASI

Astrolojik AnahtarTengeç burcu RenkAmber Düz Kendini kontrol sayesinde denge. Başanlı konuşma.

Ters Kendi kontrolünü kaybetme, mağlup etme.

Tarot falı ve KUVVET

Astrolojik AnahtarAslan burcu RenkSan Altın

Düz Ruhsal sevgi tavn. Kendini anlama ve kabul etme. Kontrol için psikolojik farkındalığı kullanın.

Ters Kendini anlama ve kabul etmede eksiklik; bencillik ve negatif duygular, nefret, açgözlülük ve şiddete neden olur. Psikolojik hastalık

Tarot falı ve MÜNZEVİ

Astrolojik AnahtarBaşak burcu RenkSan Teşil

Düz Öğüt, tavsiye,rehberlik. Ulaşma. Öğretmen.

Ters Geçmişteki hatalardan ders almama. Öğütleri önemsememe. Akılsız bir hareket.