Aralık 2015

AÇILAR, YÖNETİCİLER VE AY DÜĞÜMLERİ

Tılsımlar 1

Bir kadının işindeki günü korkunç geçiyor. Sabah onda dördüncü kahvesiyle bir avuç aspirin yutuyor. Saat ikide o aspirinlerin öğlen yemeği yerine geçtiğim fark ediyor. Saat beşte erken emeklilik ve patlama arasında seçim yapmaya çalışıyor. Soma evine dönüyor. Kocası kapıda onu gülerek karşılıyor. Yarım saat soma ise, yirmi dakikadır bir hiç uğruna tartışta dürümdalar. Niçin? Çünkü kadmm buharını dışarı çıkarmaya ihtiyacı var ve işine özgü sorunlarım özel hayatma taşımak onun evlilik düzeninin bir parçası.

Bir başka kadın, işinde benzer bir gün geçiriyor. Aym aspirin. Aym kafein miktarı. Aym adam öldürme fantezileri. Soma o da evine dönüyor. Onu da eşi karşılıyor. Ama kocasını parçalamak yerine, kollarına atılıp, eşinin onu rahatlatmasına izin veriyor. Yarım saat soma Çin yemeği ile İtalyan yemeği arasmda seçim yapmaya çalışıyorlar ve iş problemleri geride kalıyor. Niçin? Bu kadın diğerinden daha iyi olduğu için değil. Sadece bu kadının iş devreleri ile özel hayat devrelerinin birbirlerine bağlanması farklı. Bir devredeki gerilim diğerinde otomatik olarak gerilim yaratmıyor. Yaşamın bu iki yönü diğer kadm gibi birbirine bağlı değil.

İki kadının yaşamları hakkında daha fazla bilgiye sahip olunca, birinci kadının kocasımn kadının iş hayatım gayet iyi bildiğini görüyoruz. O eşinin kötü günlerim paylaşüğı kadar iyi günlerini de paylaşıyor. Hep bilgi alıyor. Akıl veriyor. Onun tarafım tutuyor ve çoğunlukla kadm bunun kıymetini biliyor. İkinci evlilikte, işin evin dışında tutulması gerektiğine dair söz edilmeyen bir anlaşma var. Ne kocanın, ne de kadının diğerinin iş hayatı hakkında fazla bilgisi yok. Zaten ilgilenmiyor da. Ve ikisi de bu anlaşmaya bağlı kalıyor.

Bir evlilikteki olaylar: nerede ile ilgilendiğimize göre, astrolojik odak noktası hemen yedinci ev oluyor. İşteki olaylar: şimdi altmcı eve veya belki de onuncu eve bakıyoruz. Ancak bu iki kadm arasmdaki farkı en azından iki evi göz önünde bulundurmadıkça anlayamayız. Kariyer ve evlilik arasmdaki bağlantı sadece bir astrolojik “birim”i incelemekle kav-ranamaz. Her kolay tammda ancak bir ev vardır. Her “tanım” bir nere-de’yi anlatir.

Ancak hayat, örneğimizde de gördüğümüz gibi, böyle çalışmaz. İş hayatımızdaki sorunlar genellikle evliliğimizi de etkilerler. Kendimizi aşırı önemsememiz yaşam felsefemizi biçimlendirir. Kendimizi ifade yeteneğimiz cinselliğimizde gözlenir. Zihinde hiçbir şey bir vakum içinde gerçekleşmez. Bütün parçalar birbiriyle ilintilidir. Ve birbirleriyle ilişki içindedir. Bunu astrolojik olarak ifade edebilmek için şöyle diyebiliriz; bir doğum haritası, içindeki bütün tanımların toplamından daha büyük ve kapsamlıdır.

Peki, Ya Evler?

Gezegenler ‘ne’dir. Burçlar ‘niçin ve nasıl’dır. Evler, bu sistemi bir soru daha sorarak belki de en pratik soruyu sorarak tamamlarlar: nerede?

Her savaş bir savaş alanına ihtiyaç duyar. Ve orduların yapılarından bağımsız olarak, bu savaş alanı çatışmanın niteliğine damgasmı vurur. Ordular balta girmemiş bir ormanda mı çarpışıyor? Yoksa karlı dağlarda mı? Çölde mi? Bunu bilmeden savaşın neye benzediğini bilemeyiz.

Aynı durum gezegenler ve burçlar için de geçerlidir. Mars Balık’a girdiği zaman kıvılcımlar uçuşabilir. Ama bu kıvılcımlar iş alanında farklı, evde farklı görünür.

Her ev bir başka savaş alanıdır. Her biri, içinde bir insamn seçimler yaptığı bir yaşam departmanını temsil eder. Ama, aym zamanda her biri belirli bir takım verilerle sabitlenmiş bir gerçeği, özel bir kapsamı gösterir. Dağlara tırmanabiliriz. Veya vadilerden gitmekte ısrar edebiliriz. Ama bizim arzulamamız bu alanı düz bir ovaya dönüştürmeye yetmez.

Gezegenler Burçlarda

indir (1)

Gezegenler ve burçlar arasındaki ilişkiyi anlamanın anahtarı aralarındaki farkları hatırlamaktadır. Her birinin belirli bir amacı vardır. Bunu gözden kaçırmak, yorumun, kedi yavrularıyla dolu bir kutuya düşen yün yumağı gibi, karışmasına neden olur.

Bir gezegen ne sorusunu sorar. Bir burç bu ne’yi alır ve onu nasıl ve niçin’le geliştirir.

Venüs nedir? Bütün gezegenler gibi psikolojik bir fonksiyondur. Venüs’te dikkatimiz ilişki kurmaya yönelir. Venüs hakkında söylediğimiz herşeyde, bu konu ana plandadır. O ne’dir.

Venüs’ün kişiliği kendi başına çok azdır. Bir insan yalmz olabilir. Bir diğeri partinin merkezidir. Her iki durumda da, fonksiyon ilişki kurmadır ve odak noktası Venüs’tür. Karakter yapısmda Venüs’ün işleyiş biçimi -nasıl ve niçin i- gezegenin kendisiyle değil, gezegenin içinde bulunduğu burçla görülür.

Venüs Başak’ta olunca, Başak’a özgü ihtiyaçlar ve açlıklar özel ilişkilerin tarzının altını çizer.

Başak nedir? Mükemmeliyetçi. Hizmetçi. Kurban. Analizci.

Venüs Başak’la koşullandırılınca, söz konusu insanımız, en azından gönül ilişkilerinde, bir idealisttir. Başak bunu garanti eder. O insamn zihninde kusursuz bir evlilik ve dostluk imgesi vardır. Buna doğru yorulmadan uğraşır, bunu gerçekleştirmek için kendinden büyük özverilerde bulunur. Ancak eşi bu heykelin kaidesinden aşağı süzülerek bira içmeye giderse, döndüğünde bunu cehennem azabıyla ödemek zorunda kalır. Başak kusursuzluk ister. Küçük bir hata kişiliğine edilmiş bir hakaret gibidir. İhanettir.

Başak’ta Venüs’ün niçin’ini söylemek kolay, yapmak zordur: niçin’i mükemmel bir ilişki yaratma hedefidir. Bu ilişki bir takım ideallerle, bu birleşime sahip insan tarafından sezgisel olarak hissedilen ideallerle tamamen uyum içindedir.

Nasıl’ı Başak okçusunun kılıfındaki bütün okları içerir. İlişkinin bütün detaylarına kılı kırk yaran bir dikkat söz konusudur. Bu detaylar değerlendirilirken vicdanlı ve titiz bir dürüstlük, sorumlu davranışa azimli bir bağlılık alçakgönüllülük, gelişim hakkında konuşma ve gerçek değişim arasmdaki farkı hissetme söz konusudur.

Başak’ta Venüs’ün nasıl’mm tatsız bir yönü de vardır. Süreç kısa devre yapabilir. İdeal bir ilişki ancak iki kusursuz insan arasmda gelişebilir. Bütün problemleri üzerinde çalışmış iki kişi. Bir çift Buda. Venüs-Başak birleşimine sahip bir insan mantıksızca talep eden, asla tatmin olmayan, hep eleştiren birisi olabilir. Hayal ürünü bir kişiye aşık olup etten kemikten oluşan potansiyel sevgilileri kendisinden uzaklaştırabilir. Eşinin doğal özelliklerini bulanıklaştırarak onu mitolojik bir kahramana dönüştürebilir. Ve soma bu özelliklerin gerçeği bir gün kaçınılmaz olarak ortaya çıkar ve Başak Venüs ihanete uğradığı için ağlar. Kendisini o kadar değersiz hisseder ki bütün ilişkilerinde muazzam bir güvensizlik görülür. Mantıklı taleplerde bulunamaz. Takıntılı bir şekilde, sürekli sıradan işler yaparak “eşinin kalbim kazanmaya” çalışır. Kendi zararına olan veya kendi değerini azaltan ilişkilere girebilir.

Bütün bu olumsuz özelliklerin, çoğu kitapta böyle yazmasına rağmen, Venüs’ün Başak’ta olması temeline dayanarak, bir insanda görüleceğinden emin olunamaz. Bu falcılıktır. Eğer okurken bir gözünüzü gerçek üzerinden ayırmazsanız, bu tür dar kalıplı yorumların genellikle yanlış olduğunu görürsünüz.

Bu olumsuz özellikler sadece tehlikelerdir. İşin rizikolarıdır. Temel olarak ideal bir ilişki düzenini oluşturmak demek olan, Venüs Başak’ta fonksiyonunun çarpıklıklarıdır. İyi bir astrolojik yorum bu tuzaklardan söz eder. Ama sadece bir uyarı olarak. Bu birleşime sahip birisinin alkolik bir maymunu bir Mesih gibi görerek, onunla birlikte yaşadığmı bil-sek bile, bu koşulları asla onun “kaderi” olarak tammlamamalıyız. O bu koşula kısılıp kalmak zorunda değildir. İstediği anda, yaşama bundan daha duyarlı ve mutlu bir yanıt verebilir. Hepimiz gibi, o da büyüyebilir. Her zaman bir gezegene bakarken, ne, niçin ve nasıl diye düşünün. Eğer buna sadık kalırsanız, asla falcılık tuzağına düşmezsiniz.

ASTROLOJİ ONUNCU EV (MIDHEAVEN)

fal bak

ONUNCU EV (MIDHEAVEN)

Oğlak

Satürn

Kariyer, meslek Toplum içindeki yer; ün Kader

Toplum içinde kendini ifade etmeyi ve kişisel doyumu sağlayan bir statü. Kişinin kaderini gerçekleştirdiği duygusu. Anlamsız ve yabancılaştırın bir sosyal role kısılıp kalmak. Güç, statü ve görünüş saplantısı.

Midheaven. Gökyüzünün ortası. Daha önce gördüğümüz gibi, bu bir gezegenin gökyüzünde ulaşabileceği en yüksek noktadır. Buraya ulaştıktan sonra gidebileceği yalmzca bir yol vardır: o da aşağıdır. Mid-heaven’daki bir gezegen en açık seçik görülebileceği yerdedir.

Ağaçlar, binalar eğer bu engelleri aşıp, görülebileceği bir zaman varsa, o şimdidir.

Sembolik olarak, gökyüzünün ortası bizim hakkımızda en aşikar olan şeyi temsil eder. Bu, sanki bizi uzaktan birinin gözlemesi gibidir. O birisi ne görür? Boyumuzu. Saçımızın rengini. Kadm veya erkek olduğumuzu. Midheaven da buna çok benzer. Tek fark burada mesafenin fiziksel değil, sosyal olmasıdır. O, sosyal bir mesafeden nasıl göründüğümüzü temsil eder. Daha basit bir anlatımla, midheaven bizi tanımayan insanların bizi nasıl gördüğünü gösterir.

O insanlar ne görürler? Biz onlara neyi simgeliyorsak onu görürler. Bizi bir insan olarak değil, toplum içindeki farklı fonksiyonların bir temsilcisi olarak görürler. Kişisellikten uzaklaşmış. İki boyutlu. Bir sınıfın temsilcisi. Onlar statümüzü görürler. “O, CIA ajanı.” “O bir antropolog.” Doktor, avukat, kızılderili reisi.

Kariyer Evi – ev sembolizminde bu evin geleneksel ismi. Ancak bu isim onu kısıtlıyor. Mesleğimiz statümüzü belirleyen etkenlerden sadece birisi. Başkaları da var. “O bir feminist” bu ifade de onuncu evi anlati-yor. Aynı şekilde “O bir cumhuriyetçi” veya “Nükleer silah karşıtı” da. Bu tanımlamalar insana beş kuruş kazandırmazlar. Ama toplumsal arenada kimliğimizi oluştururlar. Onuncu evin kapsamı da bunu anlatır.

Bu tanımlar bize zorla kabul ettirilirler. Beğenelim veya beğenmeyelim, bunlarla başa çıkmamız gerekir. Hepimiz sosyal varlıklarız. Çoğumuz “Eğer toplum içinde bir fonksiyon üstlenmezsek, dünyaya kiramızı nasıl ödeyeceğiz?” noktasına geliriz. Ve bunu gerçekleştirdiğimiz anda, hayatımızım akışım etkileyen söylenceler ve baskılardan oluşan bir ağa takılırız.

Onuncu evi başarıyla uygulamak için, kaderimizi bulmamız gerekir. Bir başka deyişle, iç dünyamızla uyum içinde olan bir toplumsal rol bulmalıyız. Kendimiz olduğumuz için bize para ödenecek bir yol çizmeliyiz.

Çok zor bir iş. Ama onuncu evdeki gezegenler ve burçlar bize yol gösterirler. İki amaca hizmet ederler: bir düzeyde kaderimizi formüle ederler. Bir başka düzeyde, kaderimizi bulmadan önce geliştirmemiz gereken kişilik özelliklerimizi tanımlarlar. Hedefi işaret ederler. Ve hedefe giden yolu gösterirler.

Midheaven’ı gerçekleştirmek asla kolay değildir. Tipik olarak, bu geliştirmemiz gereken evlerin sonuncusudur. Filizlenebilmesi için, önce kendimizi çok iyi tanımamız gerekir. Kendi kaderimizi, büyürken programlanan, “doktor, avukat, kızılderili reisi” şartlanmalarından kurtarmamız gerekir. Eğer başarırsak, dünyada kendimizi evimizde hissederiz. İşimiz, statümüz, toplumsal kimliğimiz – hepsi içimizi dışarıya yansıtır. Benliğimizin bütün gücünü toplumsal rolümüze taşıyabiliriz. Ve bu bize orada güç, yaratıcılık ve özgürlük verir. Bize doğal otorite verir. İçinde yaşadığımız kültürün kaderim ve söylencelerim şekillendiren insanlardan biri oluruz.

Eğer onuncu evde başarısız olursak, bu, paçavralar giyip, sulu çorbalar içeceğimiz anlamına mı geliyor? Hayır. Hiç de değil. Zengin olabiliriz. Ünlü olabiliriz. Etki sahibi bir insan olabiliriz. Ama bunlar bizim kim olduğumuzu yansıtmaz. Sadece oynamamız için bize verilen rolü gösterirler. Ve bu rolü oynadığımız sürece kendimizi saçma, sahte ve güvensiz hissederiz. Bir sahtekar gibi hissederiz. Ve bir bakıma, sahtekarızdır. Güvensizlik duygusu gücümüze ve pozisyonumuza sıkı sıkıya, umutsuzca sarılmamıza neden olur. Bu tutunmamızın gerçekte ne kadar anlamsız olduğunu sezer ve daha fazla kemikleşiriz. Her yerde çekişme görürüz. Düşmanlar. Rekabet. Dolandırıcılar. Sanki o anda kaybolsak, yerimizi dolduracak yüzlerce kişi varmış gibi hissederiz. Ve bu doğrudur. Bu rolü biz yaratmadık. Bu rolün oyuncusuyuz.

Eğer onuncu evde başarılıysak bu asla olamaz. Bizim rolümüzü kimse oynayamaz. Bu rol, ne olursa olsun, bizim bireyliğimizde köklen-miştir. Kim olduğumuzun ifadesidir. Bize özgü içsel süreçlerimizden ayrılamaz. Bunun bilincinde olarak toplumsal kimliğimizde kendimizi güvende hissederiz. Onu bizden kimse çalamaz, çünkü onu kimse yapamaz. O bizimdir. Biz ölünce, o da bizimle ölür.