Kalküta’nın Şairleri

logo (1)

Kalküta’da Paris ile Roma’da bugüne kadar yetişmiş şairden daha çok şair yetişmiş olduğu söyleniyor. Bu tür değerler nasıl ölçülür, bilmiyorum ama Kalküta’da New York ve Londra’dan daha çok edebi dergi yayınlandığı, Asya’daki tüm ülkelerde olduğundan daha çok tiyatro ve sanat galerisi bulunduğu da iddia ediliyor.

Mutlaka yayıncı sayısı da bir o kadar çok olmalı ama bunların küçük çapta yayınevleri olduğunu söyleyebiliriz. Hindistan’da hiçbir kentte sinemaların kapısında daha öğlen saatlerinde “tüm matineler dolu” şeklinde bir tabela göremezsiniz ama Kalküta’da insanlar sinemadan çıkmaz; şiir okuma günleri de binlerce insanın katıldığı kültürel etkinliklerden biridir.

Kültüre duyulan bu açlık nereden geliyor? Ünlü şairlerden biri, şiir günlerine katılan çoğu insanın sadece orada görünmek üzere bu toplantılara gittiğini söylüyor.

Film yapımcısı Satyajit Ray ise, sinema, tiyatro ve konserlere insanların bu kadar çok akın etmesini ilginç bir nedene bağlıyor. “Özellikle gençler için, buluşup bir süre baş başa kalabilmek ve karanlıkta el ele tutuşmak!”
Kalküta’nın en tanınmış sosyal kulübü ve aynı zamanda spor salonu Tollygunge’yi işleten Bob Wright, “Bengal halkı, Tanrı’nın onları şair ya da yazar olmaları için, diğer halkları ise geri kalan işleri yapmak için yarattığına inanır” diyor.

Hindistan’da “oldum olası” deyişi çok yaygındır. Kalküta’nın çevresi en az bin yıl önce balıkçılar, dokumacılar ve din adamlarının yerleşim yeri olmuştur. Kalküta kenti ise sadece üç yüz yıllık bir yerleşim merkezidir ki, bu da, Hindistan için oldukça geç bir tarihtir. British East India Şirketi’nin 1690 yılında bir ticaret kolonisi olarak kurduğu Kalküta, Hooghly Nehrinin kıyısına bir yarım daire şeklinde yapışıktır.

Avrupalıların muazzam evler ve geniş caddelerle kurduğu iç bölge “White Town” olarak bilinir. Yemyeşil bir alanın ve Hindistan’ın Central Park’ı sayılan Maidan koruluklarının ortasında yer alan bu bölge, iç kesimle bir sınır oluşturur. Burası, İngilizlerin gelişinden çok önce kurulmuş üç köyü içine alan “Black Town”dır. Bu kesimde daracık sokaklar, kenar mahalleler, pazaryer leri, tapınaklar ve depoların yanı sıra malikâneler yer alır. Black Town’un en eski yerleşim bölgesi, yarım dairenin tepesindeki Kuzey Kalküta’dır ve burası da Tagore’un doğduğu yerdir.

Bölgenin tümünde Batı sanatlarının etkisi görülür; roman, öykü, resim, popüler ve klasik müzik, tiyatro ve sonraları sinemada Avrupa ülkelerinin etkisi vardır ama daha çok İngiltere etkisi dikkat çeker. Kalküta halkı bu yabancı kültürleri esas alarak Sanskrit ve Bengal kültürünü yeniden canlandırmıştır.

On dokuzuncu yüzyıl başlarında sosyal reformcu Raja Rammo hun Roy, Bengal Rönesansı’nın öncülerindendir. Roy, Bengal’in geleceğini Doğu ve Batı’nın en üstün örneklerinin bir sentezinde görüyordu. Tagore ailesi de bu akımın başını çekenlerdendi. Aileden çıkan yazar ve ressamların tüm yetenekleri Rabindranath Tago re’da katlanarak en yüksek düzeye ulaşıyordu. 1913 yılında ilk kez Avrupa dışından Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan yazarlardan biri olan Tagore, ülkesinde muazzam bir coşku yarattı. Rabindra nath Tagore, hemşehrilerinin kendi kendilerini Hindistan’ın aydınları ilan edişlerinin bir kanıtı olmuştu.

Tagore’un Hindistan üzerindeki etkisi de muazzamdı. Özellikle de, Tanrı ve doğa ile aşk üzerine bestelediği iki binin üstünde şarkısı radyolarda, evlerde, okullarda ve Rabindranagar gibi yoksul semtlerde yaygın olarak hâlâ dinlenmektedir. Her yıl Tagore’un doğumu bir ay süren festivallerle kutlanır. Onun daha çok Hint mitolojisini konu eden şarkıları, oyunları bu festivallerde sahnelenir; ayrıca roman ve öykülerinden Satyajit Ray’in yaptığı filmleri gösterilir.

Kalküta, en çok da yazarlarıyla ünlüdür. Kalkmalılar görüş ve düşüncelerini basılmış olarak görmeyi en doğal hakları sayarlar. Nirmalya Acharya , “Bengal orta sınıfının iki özelliği vardır” demişti, “Birincisi şiir yazmaktır, çünkü her biri kendini şair olarak görür. İkincisi de, küçük de olsa bir dergi çıkarmaktır.” Bu sözlerinin en iyi örneği aslında Nirmalya’nın yine kendisidir. İlk kez 196 ı yılında, Bankim Chatterjee caddesinde, Üniversite caddesinin hemen yakındaki kahvehanede Satyajit Ray’in de desteğiyle bir dergi çıkarmıştı. ‘Bugün’ anlamına gelen Ekshan adını verdikleri derginin birkaç sayıdan fazla dayanamayacağını düşündüklerini söyleyen Nirmalya, otuz yıldır devam eden bu başarılarını ‘doğru zamanda’ bu işe başlamış olmalarına bağlıyor.
Nirmalya beni tanıdığı bir yayıncının işyerine götürmüştü.

Ma hatma Gandhi Yolu’ndaki yayınevinde üstü başı özensiz, dhoti giymiş bir adam, kolla çevrilen bir baskı makinesiyle pırıl pırıl dergi kapakları basıyordu. Modern masaüstü sistemleriyle kıyaslandığında daha çok Dickens İngilteresi’ni andıran bir sahneydi. Kalküta bugün hâlâ ufak edebi dergilerin doğduğu yer olarak efsaneleşmiştir.

Nirmalya, “Belki iki bin tane ufak tefek dergi yayınlanıyor” diye anlattı. “Ancak bugünlerde bu iş epeyce zor oluyor. Ekshan’ 1 çıkarmaya başladığımız günden bu yana kâğıt fiyatları on beş katına çıktı. Baskı maliyetleri de on katına. Bu dostum da, artık işi kapatmayı düşünüyor.”

Nirmalya’nın evine yakın bir yerde, Mahatma Gandhi Yolu’nun biraz üst tarafında ve Ramer Yolu’nun biraz aşağısında Sandip Dutt adlı bir öğretmen dostu oturuyordu. Dutt, aynı zamanda da, bir araştırma merkezi ile birlikte Küçük Dergi Kütüphanesi kurmuştu. On iki bin adet dergi, evinin alt katının tümünü tavana kadar kaplamıştı.

“1978 yılında, kimsenin küçük dergilere sahip çıkmadığını görerek bu işe başladım” diye anlatıyordu Dutt. “Bu küçük dergileri korumak benim hem görevim hem de tutkum.” Sandip Dutt haftanın dört günü akşamüzeri saatlerinde bu hâzinenin kapılarını ilgilenen insanlara açıyor. Sadece yıllık 50 sent bir ücret karşılığında! Muz yapraklarına basılmış örneklerden, sigaralara sarılmış, kibrit kutularında saklanmış örneklere kadar ilginç bir koleksiyon. Sandip Dutt gururla Bangadarshan dergisinin 1872 baskısını çıkar yor. Kısa ömürlü bu dergi, 1960 sonlarında bir işçi tarafından yeniden düzeltilerek basılmış.

Biraz safça, “Peki, siz hiç dergi çıkardınız mı?” diye sordum.

“Evet! Halkım için tam üç dergi birden çıkarıyorum!” dedi.

Sandip Dutt, koleksiyonuna bin beş yüz dergiyle başlamıştı. “Artık her gün dört ya da beş tane yeni dergi ekleniyor ama yer sorunum var.” Beni üçüncü bir odaya götürerek şiir dergilerini gösterdi.
“Bu oda da dolunca ne yapacaksınız?”

Bir önceki yazımız olan Akrep Burcu Erkeği Kadını Özellikleri başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment