Ekim 2014

Rüyada atlamak, atlı karınca, atlas ve atmak görmek

ATLAMAK: Yüksek bir yerden atladığını görmek, iyi halden kötü bir hale düşeceğine işarettir. Aile içinde bir kayıp olacağına da yorumlanır.

ATLAS: İşinizi kendinize bir sığınak olarak kullandığınız anlamına gelir.

ATLI KARINCA Nehirde sürüklenen bir dal parçası gibi hayata karşı kararsız ve amaçsız olduğunuzu gösterir. Bu tutumunuzu değiştirmezseniz zarar göreceğinizin işaretidir.

ATMAK: Elinden herhangi bir şeyi uzağa attığını görmek, birkaç zamandan beri ters giden işlerinin artık düzeleceğine, bütün musibet ve aksiliklerin artık kendisinden uzaklaşacağını gösterir

logo (1)

Rüyada av tüfeği, avcı, avize ve avlanmak görmek

AV KAPANI: Saplantıların hayatınızı zorlaştıracağına işaret eder. Kapanda sıkışmanız güzel günlerin habercisi, kapandan kurtulmanız yeni bir aşk ve maddi olanak işareti sayılır.

AV TÛFEĞİ: AV tüfeği görmek, çoktan beri beklediği bir haberi alarak memnun olacağına işarettir. Çevrenizde birisinin sizin aleyhinize çalıştığını ve yakınlarınızdan birisinin hastalanacağına da yorumlanır.

AVCI: Bir hayvan avladığını ya da bir bir avcıyı görmek, kurulan bir düzene karşı gelecek insanların bulunduğuna ve eğer bir sosyal kurumda üye iseniz, burada her zaman böyle insanlarla karşılaşmak ihtimalini gözden uzak tutmamanız gerektiğini gösterir.

AVİZE: Avize görmek, sıkıntıda ise yakında aydınlığa çıkacağına, bir yerden bir haber bekliyorsa çok yakında müjdeli bir haber alacağını gösterir. Çok parlak b’ır avize görürse genç kızlar için etraflarında dikkat edilmesi gereken bir erkeğin dolaştığının habercisidir.

AVLANMAK: Avlanmak, gaflete düşmek ve yaptığı işte başarı gösterememe işareti sayılır. Av köpekleriyle bir av partisine katıldığını gören, işlerinde çalıştırdığı insanların ya da aile bireylerinin kendisine sadık olduğunu gösterir.

logo (1)

Glocken pastanesi

indir

Glocken pastanesinde bir süre için kültürel bir rahatlık hissettim. Kendimi kaybedip arka arkaya dört elma tatlısını birden yemişim. Benim gibi bir turist bomba atılan yerlerden birini gösterdi. Keşmir’deki bir ayrılıkçı grup, sadece uyarı amacıyla, gece yarısı kimse yokken, bir sokağın köşesindeki tuvaleti bombalamıştı. Kaldığım deniz evinin sahibi, Keşmir’de hiçbir sorun olmadığını söylüyordu. Ona tuvaletin orada patlayan bombadan bahsettim, o zaman “Arada sırada oluyor… ufak bombalar” dedi.

Kentin eski kesiminde bir başka sahne vardı: Sten tabancalar ve coplarla donatılmış askerler kalkanlarıyla her an saldırıya hazır vaziyette bekliyordu. Kum torbalarıyla barikatlar yapılmış bir polis karakolunun önünden geçtim. Önünde duran itfaiye arabası çelik kafeslerle çevriliydi.

Srinagar patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Oradan bir an önce ayrılıp Dharamsala’ya doğru yola çıktım. Haziran başlarıydı. Kuzeybatı Hindistan’ın dağ eteklerinde, çam ormanları içinden geçtim. Üç kilometre uzunluğundaki Jawahar Tüneli’nde bir kamyonun arkasında yolculuk yaptım, sonra tekrar bisikletle Patnitop ve Batote yayla evlerinin önünden bir düzlüğe indim. Geceyi geçirmek üzere Kamu Hizmetleri Binası’nda kendi kendimi misafir ettim. Daha çok VIP gezginlerin ve mühendislerin kaldığı bir yerdi. Hava, fırtına serinliğiyle kavurucu sıcak arasında gidip geliyordu. Güneş çıktığında yoldaki ziftler eriyor ve kızgın güneşin altında şemsiyelerle çalışan işçiler bozulan yerlere baştan zift döküyorlardı. Cehennem azabı!

Yollarda daha çok mango yiyerek besleniyordum. En azından cbili gibi acı değildi. Bir keresinde “çok az chili” diye yol kenarındaki bir lokantada yediğim yemekten sonra ağzımdan burnumdan dumanlar çıkmıştı. Gölge bir yer bulup kopardığım bir mangoyu soyarken, bir ara başımı kaldırdım ve mahzun bakışlı bir Brahma boğasıyla göz göze geldim. Hemen soyduğum mango kabuklarını önüne attım ve hayvan bir anda hepsini silip süpürdü.
Yolculuklarda insan sürekli bir şeylerin eksikliğini hisseder. Özlediğiniz bir peynir türü ya da çikolata gibi.

Ama bu uçsuz bucaksız Hint topraklarında susuzluk dayanılmazdır. Öyle şişe suyuyla filan tatmin olamazsınız. Dağlardan gelen berrak ve soğuk maden suyu ve bir dilim limon için her şeyi verirsiniz. Ancak bu çöldeki şansınız kötü bir gazoz ile mango suyudur. Cola’lara kansorejen maddeler katıldığını duymuştum. Bazı asitli içeceklerin şırıngayla doğum kontrolü için kullanıldığını da duymuştum. Ben mango suyuma tonik katarak mutluydum. Yol üzerinde rastladığım bir yerden on kutu birden alıyordum ve hepsini birden açıp tonikle karıştırıyordum. Herkes başıma toplanıyordu. Hemen o anda iki kutuyu devirip, geri kalan sekiz kutunun dördünü bir su şişesine, diğer dördünü de başka bir su şişesine bölüştürüyordum.

Dharamsala’da uzun bir moladan sonra Pencap’a doğru giderken yollar kalabalıklaşmıştı. Trafik berbat bir hal aldı. Kamyonlar üzerime üzerime geliyor ve kendimi yol kenarına atıyordum. Bazen de canımı kurtarmak için yolun dışına! Zaten etrafta devrilmiş kamyonlar, ezilmiş arabalar halen hayatta kalmayı başaranlara ders verircesine sıralanmıştı. Ladakh’da gördüğüm trafik uyarılarını artık daha iyi anlıyordum. Hintli sürücüler gerçekten çılgındı, öte yandan, bu yolda da tuhaf tuhaf reklamlar dikkatimi çekti. Başında türbanı ve boynunda stretoskopuyla sakallı bir doktor resminin altında her türlü tıp hizmetlerinin sıralandığı İngilizce ilanda şunlar yazıyordu: “Seks, İdrar, Cilt, Taş, Kum…”

Anayolda korna çalmaya bayılan kamyon şoförleri ve boğucu sıcak iyice bunaltmıştı. Etrafta güzel bir doğa manzarası da yoktu. Ne var ki, Pencaplıların çok dostça davrandıklarını kabul etmeliyim. Son beş yıldır dünyaya kapanmış bir bölge olduğu için kimse kimseyi rahatsız etmiyordu. Yol da son derece düzgündü. Tek sorun askerlerin her geçen aracı didik didik aramasıydı. Sanırım, silah arıyorlardı.

Artık içtiğim sıvının haddi hesabı yoktu. Mangolarım ve kötü colalarım dahil, her şeyi daha öğlen saatlerinde tüketmiştim. Yol kenarında durduğum her yerde aynı gösteriyi yapıyordum ve insanlar etrafıma toplanıp bisikletimin orasını burasını elliyorlardı. Karanlık bastırırken 150 km. kat edip Batala ya vardım. Korkunç bir trafik vardı, korna ve insan seslerine bir de sonuna kadar açılmış parazitli radyo sesleri eklenmişti. Geceyi geçirecek bir yer bulana kadar üç kez kasabayı turlayarak epeyce yerini gezmiş oldum.

Rüyada sakat, alim, alkış, alkol ve altın görmek

ALİL: Alil ve sakat bir kimse görmek, çok üzücü bir olayla karşılaşacağınıza, yahut uzun bir yolculuğa dönmemek üzere çıkacağınıza veya hata işleyerek ondan pişmanlık duyacağınızı gösterir.

ALİM Bir alimle (bilgin) karşılaştığınızı görmek, şeref ve itibarınızın artacağına ve işlerinizin artarak kazançlı bir duruma gireceğinize, kendinizin bir alim olduğunuzu görmek ise, işlerinizin büyüyeceğine işaret sayılır.

ALKIŞ: Alkış ses i işitmek ya da bir kimseyi alkışladığınızı görmek, dalkavukluluk ve yağcılık yoluna sapacağınızı, bir artisti alkışladığınızı görmek, kederli ve acı günlerin arifesinde bulunduğunuza dikkatli olmanız gerektiğine işarettir.

ALKOL: Alkol ya da alkollü içkiler gören yo da içen, tuttuğu ve umduğu İşlerde hayır görmez. 3u rüya o kimsenin rahat bir ynür geçiremiyeceğine işaret sayılır. Yakında bir günah işleyeceğine de yorumlanır.

ALTIN: Altın ya da altından yapılmış herhangi bir eşya görmek, ferahlık kısmet ve sağlığa yorumlanır. Rüyada altın bilezik takan, bir mirasa konar. Altından yapılmış bir elbise giydiğini gören, kendisine uygun olmayan bir kimse ile evlenir. Gören bekar bir kız ise ve çok dikkatli olmazsa değerli bir şeyini kaybedeceğine yorumlanır.

logo (1)

Rüyada amca, amele, ameliyat ve amerika görmek

AMA Ama (gözü görmeyen) bir kimseyi görmek, hayatınızda yeni başlayacağınız bir iş için çok dikkatli olmanız gerektiğine işarettir. HAyırlı bir kısmetin aileye geleciğine de yorumlanır.

AMCA Amcanızı görmek, büyüklerinizin tavsiyelerini dinlemediğiniz taktirde hayatta doğru yolu bulamayacağınıza bir ihtardır. Yakınlarınızın yardımıyla yeni işe başlayacağınızın işaretidir de.

AMELE: Amelelik yaptığınızı görmek, hayatınızda bir değişiklik olacağına, ya da işinizi değiştireceğinizi gösterir. Kazancınızın tamamen helal yollardan olduğunu ve yardımsever olduğunuzuda gösterir.

AMELİYAT: Herhangi bir yerinizden ameliyat olduğunuzu görmek, bir büyüğünüzden fayda ve menfaat göreceğinize, bir başkasının ameliyat edildiğini görmek, işlerinizde güçlüğe uğrayacağınıza işarettir.

AMERİKA Amerikaya gittiğinizi ya da bir Amerikalı ile tanıştığınızı görmek, evlenmek için seçeceğiniz eşte güzellikten ziyade asalete ve servete önem vermeniz gerektiğini gösterir.

logo (1)

Rüyada amir, amiral, anne, anahtar ve angarya görmek

Amirinizi görmek, yakında işlerinizin daha da açılacağına ve borçlarınız varsa hepsinden kurtulacağınıza işarettir.

Amiral görmek, yakında bir deniz gezisine çıkacağınıza, amiralle konuştuğunuzu, görüştüğünüzü görmek, deniz aşırı bir yerden bir yolcunuzun geleceğini gösterir. Bolluk işaretidir de.

ANA Annesinin kendisini doğurduğunu gören kimse eğer hasta ise ölür. Zengin ise fakirleşir. Rüyada anne görmek, baba görmekten daha hayırlıdır. Rüyasında annesini gören, rahatave refaha kavuşur. Bekar ise yakında evleneceği ve zengin olacağı anlamına da gelir.

ANAHTAR: Anahtarını kaybettiğini görmek, erkekler için yakında başka bir eve taşınacağına, kadınlar için ise, aile hayatında geçimsizliğin başlangıcı demektir. Yerde bir anahtar bulunduğunu gören, kudret ve kuvvet sahibi olur. Bir kapıyı anahtarla açtığını gören kimse, yeni işler peşinde ise o işte başarılı olur.

ANGARYA Angaryaya koşulduğunuzu görmek, tembel bir ortakla birleşerek büyük bir zarara uğrayacağınıza işarettir.

logo (1)

Zahmetli Yoldan Gitmeyi Öğrenmek

logo (1)

Hayatım, sanki sonu gelmez bir biçimde birbirini kesen yollardan oluşmuş gibi gelişti, öyle ki bugün bulunduğum yere, daha en başta adımımı attığım yol getirdi beni. Küçüklüğümden beri biliyordum hukukçu olmak istediğimi. Evlenmek ve çocuk sahibi olmak istediğimi de biliyordum. Hukuk fakültesini bitirip de avukat olana kadar çoktan evlenmiştim.

İlk işim, Paris’teki L’oreal kozmetik firmasına bağlı Cosmair Inc.’nin hukuk danışmanlığıydı. Firma, ürünlerini perakende piyasasına sürmeye yeni başlamıştı daha. Benim gibi hukuk fakültesini yeni bitirmiş genç bir adamla birlikte ürün sorumluluğuyla ilgili davalara bakmak üzere işe alınmıştım sözüm ona. İşteki ilk günümde bana telefonla arayacağım eczanelerin listesini getirdiler. Rujdan saç boyasına kadar buralara gönderilecek siparişler konusunda vekâlet görevini yerine getirmemi istiyorlardı. Şaka yaptıklarını sandım. Hatta ben bir şakayla karşılık verdim onlara: “Yo, ben o tür bir vekil değilim!” dedim. Oysa ciddiydiler. Erkek meslektaşıma ise telefonla sipariş listesi verilmemişti.

Söylemeye gerek yok, yeni işimden kısa zamanda nefret ettim.
İnsan işinden nefret ederse ne yapar? Çocuk doğurur tabii, sonra on sekiz ay geçince bir tane daha doğurur. Anlaşıldı ki ilk kocam Ron’un aile içi sorumluluklar konusunda gayet ilkel görüşleri vardı. Çocukların dünyaya getirilmesinde onun da bir payı olduğunu hatırlattığımda, kendi katkısını kabul etmekle birlikte, “Benim sözleşmemde karınlarını doyurmak, bezlerini değiştirmek yoktu.” dedi. “Memeden kesilsinler, tuvalet eğitimleri tamamlansın, ne bileyim konuşmaya falan başlasınlar… o zaman belki.”

İşte böyle demişti. Onunla tartışmadım. Şaşkınlıktan dilimi yutmuştum. Üstelik bezgin bir durumdaydım artık. Bakmam gereken iki bebek vardı ve annemlerden de yardım görmüyordum. Harika. Evde oturup çocukların bakımını üstlendim. Hafta sonları Ron’un arkadaşları gelir, hentbol oynamaya götürürlerdi onu. Bütün bunlardan nefret ediyordum. Bütün hafta çocuklarla bir başınaydım, hafta sonu gelince de Ron, o heriflerle birlikte oyun oynamaya gidiyordu. Durumum hiç umurunda değildi.