Kahvenin 15. Yüzyıl’dan itibaren İstanbul’da yaygınlaşması, İstanbul ile Avrupa arasındaki ticareti yürüten levan ten tüccarların dikkatini çekti.
Venedikli tüccarlar, 16. Yüzyıl’da, Avrupa ticaretinin azalması sonucunda Arap ülkeleriyle ilişkilerini artırarak Moka’dan Avrupa’ya kahve getirmeye başladılar.

 

 
Kahve ile ilgili ilk tanıtıcı bilgiler, 1592 yılında Prospere Alpino ve Pietro dello Valle tarafından yazılmıştır. Osmanlı Devleti’ni ziyaret eden çeşitli gezgin ve yazarlar da kahvenin dünya çapındaki tanıtımında büyük rol oynadılar.
Ancak Avrupa‘nın kahveyle gerçek anlamda tanışması, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1683’deki Viyana yenilgisinden sonra geri çekilirken ardında bıraktığı yükler sayesinde oldu.

 

 

Kayıtlara göre yükler arasında 20.000 çadır, tonlarca buğday, 10.000 koyun, 20.000 öküz, manda, deve ve katır, tulumlar dolusu yağ, güğümlerle bal, çuval çuval pirinç, 500 çuval da kahve vardı.
Viyanalı askerler, bırakılan çuvalları deve yemi sanarak nehre dökmeye kalktılar. Tercümanlık yapan Georg Kolschetsky kahveyi tanımakta, tadını bilmekteydi. Çuvalların nehre dökülmesini engelledi. Savaş bittiğinde; hizmeti karşılığı 500 çuval kahveyi almış ve Viyana’daki ilk kahve dükkanını açmıştı.

 

 
Kahve, Avrupa’da ilaç olarak kullanıldı önce. Ardından kahvenin Venedikliler tarafında fırınlandığının öğrenilmesiyle birlikte Avrupa’da kahvehaneler açıldı. 1759 yılında Venedik’te 206 kahvehane vardı.
Öte yandan Baba Budan tarafından çalınan kahve kökleri Mekke’den Hindistan’a taşındı ve üretime başlandı. Daha sonraki yıllarda Hollanda kolonilerinde yetiştirilip sömürgelere dağıtıldı.

 

 
1714 yılında, Amsterdam, Fransız Kralı 14. Louis’ye kahve kökleri hediye etti. 1723 yılında Gabriel de Clieu adlı kaptan, Martinik’teki Fransız kolonisine yolculuk yaparken yanında bu köklerden götürdü. Martinik’te yetişen bu köklerden 1777 yılında 1819 milyon ağaç oluşmuştu. Böylece kahve Yeni Kıta’ya girmiş oldu.

 

 
Amerika Kıtası’nda Kahve
Gabriel Mathieu de Clieu’nun, Martinik’teki bahçesine kahve bitkisini ekmesiyle kahvenin Amerika macerası başlamış oluyordu… Kahve, Puerto Rico ve Küba üzerinden Brezilya’ya ulaştı.

 

 
Valinin eşinin kalbini çalan Brezilyalı bir subay dönüşte bir buket çiçeğin arasına saklanmış kahve bitkisini Brezilya’ya soktu. 19. Yüzyıl’ın ortalarında bir yaprak hastalığının kahve bitkisinin ölümüne sebep olması, Brezilya dışındaki pek çok ülkede üretimin durmasına yol açtı. Bunun, Brezilya’nın işine yaradığını tahmin edersiniz. Brezilya ve Kolombiya halen dünyadaki kahve üretiminin önemli bir kısmını elinde tutmaktadır.

 

 
ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra Afrika ülkelerinde kahve üretimi önemli bir noktaya geldi. Hastalıklar ve politik olaylar fiyatlarda önemli yükselmelere neden olmuştu. Bunu önlemek amacıyla, 1962 yılında, New York’ta üretici ülkeler arasında “Uluslararası Kahve Antlaşması” imzalandı. Serbest piyasa kuralları işlerliğini halen sürdürüyor.

 

fal bakma sundu…

 

fal bakma sundu…

Bir önceki yazımız olan DİŞİ KEÇİ’NİN KALBİ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment