Fal ve kehânet gibi yöntemlerle gayb bilinebilir mi?

Fal ve kehânet gibi yöntemlerle gayb bilinebilir mi

Fal ve kehânet gibi yöntemlerle gaybm bilinip bilinmeyeceğine gelince, bilindiği üzere falcılık ve kehânet çok eski dönemlerden bu yana varlığım devam ettirmektedir. Nitekim cahiliye Arap toplumunda falcılıkla kehânetin yaygın olduğu ve umumiyetle gelecekle ilgili iyimser beklentileri dile getirmek için tefe’ül kelimesinin kullanıldığı görülmektedir. Yine Arapça’da “uğursuzluk” mânâsına gelen tıyere ile “herhangi bir nesne veya olayı uğursuz sayarak ondan birtakım olumsuz durumların doğacağını vehmetme” anlamını taşıyan teşeüm de tefe’ülün karşıt anlamlısı olarak kullanılmaktadır. Söz konusu her iki kavramın da gelecekle ilgili olayları önceden bilmek için kullanıldığı görülmektedir.

İslâm âlimlerinin bir kısmı, şeytanların semaya çıkarak haber aldıkları gayba ait bilgileri bazı kimselere verdiklerini, kâhinlerin de cin ve şeytanlardan bilgi edindiklerini bildiren rivâyetle ri delil getirerek fal ve kehânet yöntemiyle bazı gaybî bilgilere ulaşmanın mümkün olduğunu ileri sürmüştür. Bu durum, İslâm öncesi dönemler için muhtemel olsa bile İslâm’ın gelmesiyle bu imkân sona ermiştir. Zira Kur’ân’da Hz. Peygamberden sonra, cin ve şeytanların semaya çıkıp oradan haber almasının yasaklandığı açık bir şekilde belirtilmektedir.

Nitekim “Çünkü onlar vahiy işitmekten kesinlikle men edilmiştir” ,“Biz göğe çıkmak istedik: Bir de ne görelim; orası sert ve kuvvetli bekçiler, şahâp lar, alevler, roket gibi mermilerle dolu. Önceleri biz göğün bazı yerlerinde oturup dinleme merkezleri edinirdik. Ama şimdi kim dinlemeye kalkışırsa, derhal kendini gözetleyip izleyen bir alevle karşılaşıyor.” mealindeki âyetler bu hususu açıklamaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber de bunu açıkça dile getirmektedir.

İslâm âlimlerinin, güneş, ay ve yıldızların hâl ve hareketlerinden çıkarılan yorumlara bakışı Bazı İslâm âlimlerinin, güneş ve ayı gözlemenin faziletine, yıldızların yerde tesir meydana getiripgetiremeyeceği ile ilgili âyet ve hadislere dayanarak delil çıkanp ilmi nücûmu tasvip ettiklerini görmekteyiz.

Bir kısım İslâm âlimleri ise yıldızların tesirini tasvip etmeyen rivâyetleri delil gösterip Kur’ân ve sünneti bu şekilde anlamanın doğru olmadığını belirtmişlerdir. Gazzalî’nin, Hz. Peygamber’in (sailallâhu aleyhi ve sellem) ilmi nücûmu zemmeden rivayetlerini, “cahiliye döneminde yıldızların ilâh şeklinde düşünülmesi ve gerçek müessir olduklarına inanılması” şeklinde yorumladığı görülmektedir. Şevkânî ise, astrolojiyle ilgili rivâyetleri, gök cisimlerinin gözetlenmesine dayanan müs bet üim olarak kabul etmektedir..

10. Danyal ve İdris’in (a.s.) ilmi remi ile uğraşması, onun meşru bir ilim olduğu anlamına gelir mi?
Öte yandan Danyal ve İdris Peygamberlerin ilmi remi ile uğraştığı bu bakımdan onun meşru bir ilim olduğu ifade edilmektedir. Hz. Peygamberin “tıyera”yı yasaklayıp tefe’ülü tasvip ettiğine dair rivâyetlere dayanarak tefe’ülün mübah olduğunu beyan eden âlimlerin yanında yasak olduğunu beyan eden imam Turtûşî (ö. 520/1126) ve Ebû Bekir İbnü’lArabî (ö. 543/1148) gibi bir kısım âlimler de bulunmaktadır.

Fahreddin erRâzî ve İbn Hâldun öğrenmenin insanın en önemli niteliklerinden biri olduğundan hareket ederek bu sıfatın bazı özel gayretler neticesinde en üst noktaya çıktığını, bazı insanlarda gayba muttali olmak için yaradılıştan gelen bir melekenin bulunduğunu ve beş duyunun fizikî temastan alıkonulması halinde batmî his ve duyuların beş duyunun idrakten âciz kaldığı şeyleri hissedeceğini kabul etmişlerdir. Nitekim Hz. Peygamber (sailailâhu aleyhi ve sellem): “Benim ümmetim arasında bir kısım mülhemun vardır.” diye buyururlar ki, bu ‘Allah’ın ilhamına mazhar insanlar’ demektir. İbni Sina (ö. 428/1037) da ariflerin nefsi gibi, fâcir ve müşriklerin nefislerinin de olağanüstü bazı güçlere sahip olabileceğini ileri sürmektedir.

Bir önceki yazımız olan İSLÂM’IN GELDİĞİ DEVİRDE FALCILIK başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

  • reply Melisa Sahin ,

    01.02. 1980 dogumluyum. 2016 yilinda hayatimdaki degisiklikleri ögrenmek istiyorum.

    Leave a comment