İş dünyasında ilk birleştiriciler

logo (1)

İş dünyasında ilk birleştiriciler, fabrikatörler, tacirler, demir ustalarıydı. Patron ve birkaç yardımcısı, çok sayıda vasıfsız “elleri” bir araya getiriyor, işlerini daha büyük bir ekonominin parçasına dönüştürüyorlardı.

O sıralarda patronla birleştirici aynı olduğundan, Marks bu ikisini karıştırmakta haksız değildi ve bunun sonucu olarak, daha ziyade patronluk kavramına vurgu yaptı. Ama üretim süreci giderek karmaşık hale gelirken ve uzmanlık anlayışı yüzünden işü daha da artarken, iş dünyasında patronla işçilerin arasına daha önce tahmin edilmeyen sayıda uzmanlar, yöneticiler yerleşti. Evrak işleri arttı. Durum öyle bir hal aldı ki büyük şirketlerde işlerin tamamını anlayabilen bir tek kişi bile kalmadı; şirket sahibi veya en büyük hissedar dahil. Patronun kararları, bütün sistemi düzenlemek üzere çalıştırılan uzmanlar tarafından şekillendiriliyor, böylece kontrol altına alınıyordu. Tüm bunların sonucunda ortaya çıkan yeni bir elit grup, gücünü patronluktan değil, birleştirme sürecindeki rollerinden almaya başladılar.

Yöneticilerin elindeki güç artarken, hissedarların önemi azaldı. Şirketler giderek büyürken, şirket sahibi aileler hisselerinin giderek artan ünü dağınık hissedar gruplarına sattılar ve bu arada yeni hissedarların işlerin doğası hakkında bir şey bilip bilmediğine bile kimse aldırmadı. Giderek artan bir şekilde, hissedarlar sadece şirketin günlük işlerinin yürümesi açısından değil, uzun vadeli hedeflerinin ve stratejilerinin belirlenmesi için bile yöneticilere ihtiyaç duymaya başladı. Teorik olarak patronları temsil eden yönetim kurulları, güya yönetmeleri gereken operasyonları bile bilemez hale geldi. Özel yatırımlar kişiler tarafından değil de, giderek artan bir şekilde emeklilik fonları, hisse senetleri ve bankaların tröst birimleri tarafından gerçekleştirildiğinden, endüstrinin gerçek “sahipleri” hâlâ kontrolden uzak kalıyordu.

Belki de, birleştiricilerin yeni gücü en iyi şekliyle, Birleşik Devletler eski Hazine Bakanı W. Michael Blumenthal tarafından ifade edilmiştir. Hükümete katılmadan önce, Blumenthal, Ben dix Corporation’ın başındaydı. Bir gün Bendix’in sahibi olmayı isteyip istemediği sorulduğunda, Blumenthal şöyle cevap vermişti: “Önemli olan şirketin sahibi olmak değil, kontroldür. CEO olarak elimde tuttuğum şey de bu! Gelecek hafta bir hissedarlar toplantısı yapılacak ve oy oranının yüzde 97’si bende. Sahip olduğum hisse sayısı ise sadece sekiz bin. Benim için asıl önemli olan şey kontrol… Bu büyük hayvanı kontrol edebilmek ve bunu yapıcı bir şekilde başarabilmek. Başkalarının yapmamı istedikleri gülünç şeyleri yapmaktansa bunu tercih ederim.”

Dolayısıyla, politikalar o firmada maaşlı çalışan veya başkalarının parasıyla yatırımlar yapan yöneticiler tarafından belirleniyordu. Bu konuda patronlar da en az işçiler kadar etkisizdi. Birleştiriciler, kontrolü ele almışlardı.

Bütün bunlar, paralel bir şekilde sosyalist ülkelerde de yaşanıyordu. 1921 yılında, Lenin kendi Sovyet bürokrasisini eleştiriyordu. 1930 yılında sürgünde bulunan Trotsky, “üretim işinde doğrudan yer almayan ama yöneten, emreden, düzenleyen, bağışlayan ve cezalandıran” yaklaşık beşaltı milyonluk bir yönetici sınıfının varlığından söz ediyordu. Ona göre üretim araçları devletin elinde olabilirdi ama “devlet, bürokrasinin elinde” idi. 1950’lerde Milovan Djilas, The New Class (Yeni Sınıf) adlı çalışmasında Yugoslavya’da elindeki gücü artıran bir yönetici seçkinler grubuna saldırıyordu. Djilas’ı hapse attıran Tito’nun kendisi bile, “teknokrasi, bürokrasi ve sınıf düşmanlığından şikayet ediyordu. Yönetici sınıfa karşı duyulan korku, Mao dönemi Çin’de ana konuydu.
Dolayısıyla sadece kapitalist dünyada değil, komünist dünyada da birleştiriciler gücü ele geçirmişlerdi. Onlar olmadan, sistemin parçaları birlikte çalışamaz, “makine” varlığını sürdüremezdi.

Bir önceki yazımız olan Akrep burcu Çin Astrolojisi başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment