Kutsallık ve Ahlak

Üç Tohum

Bir çoğumuz ruhsal olmadığımızı düşünürüz ve ancak koşullar gerektirdiği zaman manevi gerçeklere yaklaşırız ve bunu biraz da şüphe ile yaparız. Belki de dinin veya manevi bazı eğitmenlerin bizi yakalamaya çalışıp, kısıtlayıp arayışımızı yönlendireceğinden kuşkulanırız. Hepimiz şüphe içindeyiz, çünkü hepimiz manevi ve içsel gerçekliklerden çok uzaklarda olduğumuzu, onların gerçekte ulaşılmaz olduğunu düşünmekteyiz.

Ben de kurumlara ve eğitmenlere şüphe duymanın uygun olacağını düşünüyorum. Ama kutsallık ve çok boyutluluk ile doğuştan var olan bağlantımıza kuşku duymanın da uygun olmadığını düşünüyorum. Hepimizin içinde var olan bir şeydir bu, sadece onu farketmemiz gerekir.

Çocukluğumuzdan beri hepimiz aşağıda belirtilen kendimize özgü, doğal duygulara sahibiz

• İçsel yaşama ve içsel kişiliğimize ait duygu

• Kutsallık duygusu

•Ahlak ve doğal adalet duygusu

Bunlar içimizde bulunan, sevilmesi ve büyütülmesi gereken tohumlardır.

Daha birer çocukken her birimiz bizi özel hissettiren gizli bir içsel duyguya sahiptik. Çevremizdeki yetişkinlerin gördüğü gibi sadece birer çocuk değil, kendi içsel ve efsanevi dünyalarımızın kahramanlarıydık. Doğal olarak aynı anda içteki ve dıştaki olmak üzere iki ayrı dünyada yaşıyor ve bu iki dünyayı deneyimlerimiz, oyun ve hayal gücümüz ile birleştiriyorduk. Bilincimiz görülen ve görülemeyen gerçeklikler içinde yaşıyordu.

Ancak büyüdükçe hayatın acı gerçekleri bazen yavaşça, bazen acımasızca ve aniden, ama kaçınılmaz bir biçimde bilincimize davetsiz bir şekilde girdi ve içsel dünyamız inzivaya çekildi. Buharlaşıp yok olmadı, ama psikolojik savunma katmanlarımızın altına gizlendi. Bu savunmalar gerçek dünyada varolabilmemiz için kendi ürünümüz olan davranışlar ve ruhsal durumlarımızdır.

Hepimiz bir zamanlar sınırsız gerçeklikler içinde yaşamış çocuklardık, ama sonra, yaşamın acı gerçekleri ile karşılaşınca, içsel evrenimizi bastırıp sindirdik. Yaşamımızın daha sonraki aşamalarında bir noktada, herhangi o-lası bir nedenden dürtülenerek, bu içsel yaşama geri dönme ihtiyacı hissetmişizdir. Bazen çocukça ve saf gözükebilecek bu içgüdü karşısında kafamız karışmış, hatta bazılarımızın utandığı bile olmuştur.

Tabii ki, yeniden o çocuk olmamız mümkün değildir. Zaman akıp geçti ve bizler de değiştik. Tekrardan uyanış aşamasında bazılarımızın deneyimlediği şaşkınlık ve u-tanç aslında basit bir hatadan kaynaklanan bir yanılsamadır. İhtiyacımız olan çocukluğumuzu geri kazanmak değil, çocukluk dönemimizin izin verdiği iç dünyamıza geçit sağlayan o bilinci yeniden elde etmektir. Bir zamanlar olduğumuz çocuklar olarak değil, şu andaki insanlar olarak – belki alayci, saldırgan ve duygusuz, belki analitik, hırslı ve sert, belki de cömert ve bilge-iç dünyamızı iyileştirmeye, canlandırmaya ihtiyacımız var. Kim olursak olalım, neye benzersek benzeyelim, yine de, ruhumuzun diğer boyutlarını tekrardan keşfetmek ve anlamak için şiddetli bir gereksinim var.

Çocukluğumuzdan bu yana bu harika içsel keşif yolculuğunu sürdüremediğimiz ve iç yaşamımıza sahip olamadığımız için pişman olmakta hiç bir fayda yok. Eğer iç dünyamızın keşfini bizler kendimiz başlatsaydık, araştırmalarımızı ne kadar akılcı yürütebilirdik ki? Kim bizlere destek ve yardımcı olacaktı? Belki de gerçekler ve kavrayacağımız şeyler üstesinden gelmek için çok derin ve a-cımasız, gereğinden fazla coşturucu veya trajik olacaktı.

Leave a comment