Manevi yolda kişinin, ruhuna, üstün benliği

Burada “fazla” ile ne denmek istediğini düşünmekte fayda vardır. Cömertliğin alma kısmıyla ilgili bir tanım olduğuna şüphe yok. Aldıklanmız hayat da dahil hep yaratıcı Tannnın cömertliğinin kanıtıdırlar. Ve de almanın, en zorlu manevi aşamalardan biri olduğu göz önüne alındığında, sonrasında verip dağıtabilme miz için her türlü zaman ve eneıji bahşedilecektir bize. Ve ne kadar çok alırsak o kadar çok dağıtmak isteyeceğiz. Karma yoga uygulayıcısı bir tanıdığımız yaşlandıkça almakta daha çok zorlandığını hissediyor. Ancak vücudu da vermenin ağırlığını eskisi kadar kaldıramayacak hale geldi artık. Kendini her zaman veren taraf, sürekli başkaları için didinip duran biri olarak gördüğü için bu durumun bir çeşit kriz olduğunu kendi de kabul ediyor. Ama daha fazla dire nemez, kulak vermek zorunda, kendini Tanrıya bırakmak zorunda artık. Kendini bildiği bir varoluş tarzını terk edip Tannnın yoluna girmenin şimdiye kadar yaşadığı en zor ruhani sınav olduğunu o da kabul ediyor. Ancak hepimizin kabul etmesi gereken hakikat şudur: sükûnet içinde varoluşumuzun zenginliklerini keşfederken* İlahi olamn bizimle ilgili iradesine de kulak vermek zorundayız.

Cömertliğin değişmekten ibaret olduğunu pek çok kez ifade ettik. İşte İlahi Ruhun cömertliği de bizi sürekli değişmeye zorlar, nazikçe dürterek statükonun sözde güvenliğinden tehlikelerle dolu bilinmeyene açılmamızı ister. Çoğumuz hayatın ödüllerini almak için bir şeyler yapmak zorunda olduğumuzu hissederiz. Manevi hayatm bize yüklediği görev ise Ruhun cömertliğini örnek alarak varlığımızı paylaşmaktır. Manevi bağlarımızı dua, meditasyon ve ibadetle geliştirerek İlahi olana cömertliğimizi göstermeliyiz.

Manevi yolda kişinin, ruhuna, üstün benliğine karşı farkındalığım geliştirmesi gereken bir aşama vardır. Bu aşamada yüreğimiz, sevme sanatı marifetiyle arınır ve bilgeleşir, özel bir dua ve meditasyonla açılır, öğrenir, gelişiriz; sadece kendimizle ya da başkalarıyla ilgili değil, Tanrıyla da ilgili bilincimiz zenginleşir böylece. Yine bu manevi yollarla içimizde, derinlerdeki Tanrıyı tanımaya başlarız. Manevi bağlarımıza ayırdığımız bu zamanın ödülü Tanrı tarafından kat be kat verilecektir. Kendimizi duaya adamak, Tannnın bize vermek istediklerini almak demektir; ve bir kez aldıktan sonra Tannnın ö zel lütufunu dağıtmak kalır bizlere. Böylece cömert bir varlığın elçileri oluruz. Sonrasında kendimiz gibi diğer elçileri de tanıyabilecek ve de kendimize, Tanrının bu sonsuz ve cömert sevgisinin paylaşıldığı bir topluluk bulabileceğiz.

Büyük dinlerde ortak ibadetler, toplulukları bir araya getirip kutsal bir bütün oluşturmak için gerekli araçlardır. Taoculukta, Tao’nun, serbest bırakıldığında, onu uygulayan kişi çeşitli hallerine vakıf olduğunda dağıtıma girdiği öğretilir. Bunun için de Tao’nun iki hareketi arasındaki boşluğun farkındalığmm artırılması amaçlanır. Budizm’in ahlâki emirleri olan öldürmeme, çalmama, zina yapmama, yalan söylememe, içki içmeme ve et yememe, bunları uygulayan kişinin bilincinin yanlış yollara sapmamasını ve arınmasını sağlar. Bundaki asıl zorluk, bunu kendi içimizde uygulamaktır aslında. Kişinin kendi de dahil herkese karşı şefkatli olmasının öğretildiği Budizm’de canlı hiçbir yaratığa zarar verilmez. Cömertlik bütün yaratılışa karşı cömertlik demektir tabiata ve hayata karşı cömertliktir bu. Amerikalı din bilimci Rosemary Radford Ruether’in, Gaia ve Tanrı (Gaia & God) adlı kitabında belirttiği gibi, “O halde insan bilinci, bizi ‘doğa’nm geri kalanından koparmamalıdır. Aksine, bilinç denen bu eneıji dansının pek çok şekilde tecelli etmesi ve en sonunda kendi farkmdalığım da aydınlatması gerekir.”

Bir önceki yazımız olan Akrep burcu karakter özellikleri başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment