Oynama Hakkı hareketi 2006’daki Torino Kış Olimpiyatlannda çok daha yaygın bir sosyal fenomen haline gelmiştir. Amerikalı hız kayağı sporcusu Joey Cheek kazananı alkışlamaktan çok gözümüzün önünde cereyan eden cömertliğe dikkat çekerek Olimpiyat ruhunu başka bir seviyeye taşımıştır. Cheek altın madalya ödülü olan 25.000 dolan Oynama Hakkı’ na bağışladı. Amerikan şirketlerinin de devreye girmesinden sonra bağışlar yağmur gibi akmaya başlamıştı. Ama bütün bunların arasmda en yürek ısıtan örnek Kanadalı atlet Clara Hughes’dan geldi. Kanadalı atletler için aynlan bir madalya ödülü olmamasına rağmen, Cheek’in örneğinden etkilenen ve kendi zaferini başkala nna da armağan etmek isteyen Hughes şahsi hesabından 10.000 dolar bağışta bulundu Oynama Hakkı’na. Şirketler bu fırsatı bir kez daha kaçırmadılar ve 200.000 dolarlık bir bağış daha yapıldı bu harekete. Bu üretken dağıtım, özgün bir cömertlik örneği olarak pek çok erdemi de banndırmaktadır bünyesinde. Hughes’un; yıllar süren fedakârlık, çalışma ve hırsın sonunda, böyle bir kişisel zafer anında, kendine destek olanlan bu şekilde onurlandırmış olması ne büyük bir tevazu örneğidir. Böyle rekabetçi bir alanda, spor zevkini muhtaç insanlarla paylaşarak kişisel zaferine daha da büyük bir anlam katması, sahip olduğu yürek ve bilincin idrak edilmesi değildir de nedir?

Bundan alabileceğimiz üç temel ders vardır. Birincisi, hepimiz spor, iş hayatı ve toplum hayatının ne pahasına olursa olsun kazanmaya odaklı bir rekabet alanı olduğunu düşünme eği limindeyizdir. Oysa insanın tek yapıtaşı bu değildir. Dürüst bir yürek, kişisel başarısını mümkün kılan ilişkileri ve bağlantıları, en büyük zafer anlarında bile görüp tanıyacaktır. Kimse, altın madalya podyumunda da olsa, yalnız başına duramaz. İkincisi, dünya cömertlik örneklerine hasret kaldığı için her doğru hareketin peşinden gitmeye hazır halde bekliyoruz. Hepimizin cesarete ve idrake ihtiyacı var; hepimizin içinde merhamet ve riskleri göze alacak kuvvet var. Örneklerin yaptığı, bizim zaten doğru ve mümkün olduğuna inandığımız şeyleri kendimizce denemeye özendirmektir sadece. Üçün cüsü, rahatlığımızı cömertliğe dönüştürebilecek anlar da var içimizde. Fazla ihtişamlı şekillerde
olmasa da, insanlığımızı paylaşırken seçimlerimiz, sözlerimiz ve eylemlerimiz başkalannı da takip etmeye kışkırtabilir.

Benzer bir örneği kendi hayatımızda da yaşadık. İtalya’dan aldığımız arazide bereketli bir içme suyu kaynağı bulduktan sonra bunu nasıl dağıtacağımızı düşünmek zorunda kalmıştık. Alında çok şanslıydık. Tek yapacağımız, boru ve pompa ayarlamaktı. Böylece istediğimiz kadar suyumuz olacaktı. Taşındıktan birkaç ay sonra yakınlardaki büyükçe bir arazi sahibi kapımıza dayandı. Komşuluk hoşbeşinden sonra ağzındaki baklayı çıkardı. Bu sudan o da yararlanmak istiyordu. Söylediğine göre, kendi arazisinden hiç su çıkmıyordu, şehir şebekesine çok uzak olduğu için ondan da yararlanamıyor du; kaldı ki bizim arazimizde su olduğunu başından beri biliyordu ama eski sahipleri kullanmasına izin vermemişlerdi. Adamın talebi üzerinde düşündük, bildik kaygılarımızı gözden geçirdik, kendine özgü İtalyan yasalarını araştırdık. Suyu paylaşırsak, diye düşünüyorduk, bize yetecek kadar kalacak mı? Adamın isteğini yerine getirecek olsak boru sistemini nasıl döşeyecektik? Buraya ilk geldiğimiz günden beri, çok göz önünde olmadan, daha ihtiyatlı, hatta şüpheci olmamız tavsiye ediliyordu. Ne de olsa buraya yabancıydık; bizi kolaylıkla kandırabilirlerdi. Ama adam komşumuzdu; hem din kardeşiydik hepimiz. Bu değerli kaynağı paylaşmakla ilgili kaygılarımıza meydan okumak zorunda hissediyorduk kendimizi.

Nihayet, suyu para vermeden kullanabileceğini söyledik komşumuza. Sadece o değil, çok geçmeden haberdar olan diğer komşular da şaşırmıştı bu armağanımıza. Hiç tanımadığımız insanlardan, vadinin ta öteki yakasındakilerden meyve sepetleri gelmeye başladı. Hikâye altı kilometre mesafedeki kasabaya kadar yayıldı. Kimileri bize aptal yabancılar gözüyle bakmaya başlamıştı. Ama çoğunluk bu hareketimizi cemiyete bağlılığımızın bir işareti olarak görmüştü. Sonradan öğrendik ki, bu su sadece komşumuzun ihtiyacını gidermekle kalmıyordu. Aynı binayı paylaşan dört aileye daha su temin edilmiş oluyordu. Bu, dağıtıma güzel bir örnek oldu. Su yüzyıllardır bizim arazimizdeydi ve muhtemelen bizden sonra da orada olmaya devam edecekti. Suyumuz bizim ihtiyacımızdan çok fazlaydı. Neticede biz doğru olanı yaptığımıza inanıyoruz. Sonucu riskli olsa da inandığımız şeyi uygulamış, muhtaç olanla paylaşmıştık. Toscana’daki bir malikânede Toprak Ana’ nın bize bahşettiği bir kaynak sayesinde komşularımız da büyüyüp gelişecekler.

Suyu paylaşırken komşumuzun şaşkınlığından da bazı dersler çıkardık. Adam paylaşmamızı beklemiyordu. Ve bu şaşkınlık da bulaşıcıydı. Cömertlik verilip alınırken, en beklenmedik zamanlarda başka cömertlikler doğurur. Verenin hayal edebileceğinden daha büyük bir dalga etkisidir bu.

Bir önceki yazımız olan Akrep burcu Şubat yorumu 2015 başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment