Mutluluk psikolojisine ulaşma

Bizim şimdiki psikolojimiz neredeyse yalıtılmış olarak varolan bir şey olduğu bir modele dayanır. Bu model kaynaklarının çoğunu on yedinci yüzyıl sonrası Batılı entelektüel geleneğin değişik akımlarından, özellikle geleneksel dinin düşüşü ve modern bilimin yükselişinden (Des cartes’ın felsefesi ve Newton’un fiziği) almasına rağmen, aslında Freud’un tutarlı ve istikrarlı psikolojiye sahip kişi modeli üzerinde yoğunlaşmıştır. Birçok insan Freud’un çalışmasıyla olan muğlak yakınlıkları dolayısıyla ondan etkilenmişlerdir. Bu etki öyle büyüktür ki kendimizi, şimdiki kavrayışımızı, Freud’un eski bakış açısının geniş çerçevesinden ayırmak mümkün değildir.
Freud’un görüşünün kavramsal çekirdeği, dünyanın, temelde varolan ayrılıktan ötürü birbirine yabancı olan benlik ve nesnelerden oluştuğu şeklindeydi.

Son zamanlarda, İngiltere’nin önde gelen Freudcu bir psikanalistinin verdiği bir konferansta belirtildiği gibi: “Ben kendim için bir benliğim ama ötekiler için bir nesneyim. Ötekiler için ben bir şeyim, bir “ne”yim, ötekiler de benim için birer nesnedirler.”3 Freudcu psikolojinin tümü, birey ve onun ‘nesne ilişkiler’inin psikolojisidir.
Dahası Freud’un, tüm nevroz vakalarının kaynağının cinsel kökenli olması ve zevk ilkesinin baskınlığı üzerinde durması, insanı içgüdülere ve iyiye doğru yönelen itkilerine bağlı bencil bir yaratık olarak betimlerken, analistin edilgen olmasının hastanın deneyden yalıtımını ve potansiyel olarak ilişkinin beslenmesini güçlendirdiğini vurgular. Freud’un düşünüş tarzındaki bu özellikler, takipçileri arasında, onun eski görüşünü içinde hapsolduğu dar sınırlann ötesine çekme girişimlerine son sayımlara göre 250 kere yol açmıştır.

Freud’un başanlı takipçilerinden Adler, insanların toplumsal doğasını vurgulayıp onları toplumda daha sorumlu ve bağlı davranış biçimine girmeye teşvik etmeye çalışmıştır. Cari Rogers gibi diğerleri terapistle hasta arasındaki çift yanlı ilişkinin karşılıklı bir büyüme deneyimi olarak önemli olduğu üzerinde durmuşlardır. Grup terapistleri tüm ilişki ağlannın önemini vurgulamış, hümanist psikologlar ilk elden yaşam deneyiminin (içgörü, kendinden geçme, iletişimin sık sık uyuşturucu, meditasyon ya da benzeri şeyler aracılığıyla yaşanmasının) önemi üzerinde ısrar etmiş ve varoluşçu psikanalistler de otantikliği geliştirme çabasına girip dünyadaki varlığımızın üzerinde önemle durmuşlardır. Fakat hepsi de isteseler de istemeseler de kendi benliğine gereğinden fazla ilgi gösteren narsisist yaklaşım yangınına körükle gitmişlerdir.

Amerikalı psikiyatrist Jerome Frank7a göre “tüm farklı yanlanna rağmen bütün psikiyatler bireyin kendini ifade etmesine ya da kendini gerçekleştirmesine öncelik tanıyan bir değerler sistemini paylaşırlar. Birey, kendi değerler evreninin merkezi olarak görülür ve diğerleri için duyulan kaygı ve düşüncelerin onun kendini gerçekleştirmesini ancak takip edeceğine inanılır. Bizim psikoterapi edebiyatımız acı çekmenin kurtancı gücü, yaşamda kadere boyun eğme, evlat saygısı; geleneğe bağlılık, ölçülülük ve ılımlılık gibi unsurlarda az ama değerli bir pay içerir” der.

Klinik psikiyatrinin beyin cerrahi ya da genel tıp gibi bilimsel bir disiplin olarak gelişmesiyle birlikte benliğin yalıtımı psikanaliz ve psikoterapi aracılığıyla daha açık bir şekilde anlaşılmıştır. Psikiyatristler kişiyi ayn bir fizyolojik sistem olarak ele alırlar ve onunla ilgili herhangi bir psikiyatrik sorunu, o sistemdeki bazı dengesizlikler gibi algılayıp (beyindeki bu kimyasal dengesizlikler ilaçlarla düzeltilebilir) ona göre davranırlar.

Bir önceki yazımız olan Akrep Burcu Erkeği Kadını Özellikleri başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Leave a comment