Astral Dünya

Hipotez Kusurları

Çoğu astrolog, önceden var olan inanç sistemlerine yapışmıştır. Astroloji ilk ortaya atıldığı zaman, gezegenimizin evrenin merkezi olduğu düşünülüyordu. O zamandan beri, bilimsel yöntemin asırlarca uygulanmasının sonucu olarak, astronomi bu perspektiften vazgeçmiştir. Dahası, astrolojinin ilk günlerinden bu yana, kimi ek gezegen (Uranüs, Neptün ve Plüton) ve gezegenlere bağlı aylar keşfedilmiştir. Bu cisimlerin insanların kişilikleri üzerindeki “astrolojik etkileri”, en gayretli astrologlar dışında tüm astrologlarca göz ardı edilmiştir.

Üstelik, geçen 2000 yıl içinde, Dünya nın dönme ekseni öyle bir açıyla yön değiştirmiştir ki Zodyak’taki burçlar, Tetrabib/osta tanımlanan ilk konumlarına göre 30 derece batıya kaymıştır. Astrolojik hesaplamalarda, bu kayma için düzeltme yapılmamıştır. Diğer bir deyişle, ilk çağlarda adlandırılan Zodyak ’a ait takımyıldızlar, artık burçları tarafından temsil edilen Zodyak in lerine karşılık gelmiyor. Dört bin yıl öncesinde, gece ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart taki bahar ekinoksunda Güneş boğa takımyıldızmdaydı; 2000 yıl önce Koç burcundaydı; bugün ise Balık’tadır.

Dönüş ekseninin değişmesi, yalnız Güneş’in burçlarını değil, fakat astrolojik doğum çizelgesinin diğer yönlerini de etkiler: Ay’ın burcu, gezegen burçları, yükselen burç ve evler…

Eski Yunan Tanrılarının kişilikleri, gezegen isimleri ve bireysel insan özellikleri arasındaki bağ için hiçbir açıklama getirilmemiştir. Üstelik doğum anının önemi hakkında önemli olan nedir? Bu bebeğin başının ilk kez göründüğü zaman olarak mı tanımlanmıştır? Doğurmanın süresine bağlı mıdır? Sezaryen kesimine ne demelidir? Ana rahmine düşme anı daha iyi olur muydu? Annenin sağlığı, doğum yapılan yerin çeşitli yönleri, diğer başlangıç koşullarına ne demeli? Ve yapay döllenmeden ya da insanları klonlama olasılığından ne haber?

Astroloji, böyle yapmak için hiçbir neden ve kanıt olmadan iyice denenmiş bilimsel hipotezleri bir kenara atmaktadır. Bu şekildeki hipotezlerden biri, önceki kuşaklardan kalıtlanan uygun genlerle kişilik özelliklerinin kısmen açıklanabileceğini söyleyen biyolojinin genetik kuramıdır. Biyologlar halen böyle özellikleri kodlayan DNA molekülünün yapısını haritalandırma süreci içindedirler; kişisel özellikleri belirlemede genler ve çevrenin (gökcisimlerinin değil!) etkileşimleri üzerinde hararetli tartışmalar yapmaktadırlar.

Güneş Burcu Astrolojisi

Astrolojinin tüm biçimleri gökcisimlerine dayanır. En yaygın olan Güneş Burcu astrolojisi, Zodyak’a diğer bir deyişle burçlar kuşağına dayanır; 12 bölgeden oluşan burçlar kuşağının her bölgesi, Ptolemaios 2000 yıl önce Tetrabib/os’u yazdığı zaman o bölgede bulunan takımyıldızların adlarını almıştır. Bu bölgeler, Dünya’daki binlerce gazetede yayımlanan kişisel yıldız fallarında yaygın olarak tanımlanan bölgelerdir.

Burçlar kuşağının Babilliler tarafından 12 e ayrılması, yalnız tamamen keyfi bir buluş değil (Örneğin Mısırlılar güneşin izlediği yolu 36 e ayırmışlardır); bu takımyıldızların kendileri, eski çağlardaki insanların kişileri, hayvanları, önemli nesneleri (örneğin, Terazi Libra) onurlandırmak için adlandırdıkları göz önünde bulunan yıldız gruplarıdır.

Her takımyıldızda yer alan yıldızlar, uzayda birbirlerine yakın bile değildir. Birbirlerine ve Dünyaya geniş ölçüde değişen uzaklıklarda bulunur; fakat tesadüfen benzer gözlem çizgileri üzerine gelmişlerdir. Örneğin, Orion kuşağını oluşturan üç yıldız, Alnitak, Alnilam ve Mintaka birbirlerine çok yakın görünür, gerçekte ise Dünya dan sırasıyla 815, 1345 ve 920 ışık yılı uzaklıktadır. Astrolojide bir kimse doğduğu zaman burçlar kuşağı üzerinde Güneş in bulunduğu bölgeyi belirleyen Güneş burcunun büyük önemi vardır. Astrologlara göre, kişinin tam doğum anı gerekir, çünkü belirli bir günde Güneş in burcu değişir.

Güneş burcunun temel bir önemi olduğu kabul edilir; çünkü onun bir kişi üzerindeki göksel etkilerin en güçlüsüne sahip olduğu düşünülür. Güneş burcunun bu yanının bir kişiliği o kadar renklendirdiği söylenir ki Güneş diğer bir astrolojik burcun etkisiyle ‘gücünü gösterdiği”’ zaman doğan bir kişinin şaşırtıcı bir düzeyde doğru bir resmi verilebilir.
işte size burçlar kuşağındaki burçların bir listesi ve eski çağlarda güneşin bu burçlara girdiği zamanlara karşılık gelen tarihler.

Koç Burcu (Aries)—21 Mart Boğa Burcu (Taurus)—20 Nisan İkizler Burcu (Gemini)—21 Mayıs Yengeç Burcu (Cancer)—22 Haziran Arslan Burcu (Leo)—23 Temmuz Başak Burcu (Virgo)—23 Ağustos Terazi Burcu (Libra)—23 Eylül Akrep Burcu (Scorpion)—24 Ekim Yay Burcu (Sagittarius)—23 Kasım Oğlak Burcu (Capricorn)—22 Aralık Kova Burcu (Aquarius)—20 Ocak Balık Burcu (Pisces)—19 Şubat

Ying ve Yang, kırık çizgiler (Ying) ve kırık olmayan çizgiler (Yang) olarak hekzagramlara çevrilirler. Her hekzagram, iki grup üç çizgiden ya da triagramlardan oluşur. İki triagram bir araya geldiğinde, birbirleriyle çeşitli derecelerde uyum ya da uyuşmazlık içinde olur.

Eğer uyum içindeyseler, hekzagram iyi bir şey anlamına gelir; eğer uyuşmazlık içindeyseler, bu da kötü, hoş olmayan ya da talihsiz bir şey demektir, işte size iki hekzagram:

Soldakinin banş, uyum ve denge anlamına geldiği söylenir; çünkü alttaki triagramım üç Yang çizgisi, üsttekinin üç Ying çizgisine mümkün olan en güçlü desteği sağlamaktadır.

Sağdaki ise durgunluk anlamına gelmektedir ve en olumsuz bileşimdir. Çünkü Yang triagramı bütün ağırlığıyla, edilgen olan Yin triagramım ezmektedir.

Eski Çin ’de Madeni Paralar

Eski Çin ’de madeni paralar ya da civanperçemi (çok yıllık bir bitki) saplarının atılmasıyla oluşan şekillerin incelenmesi yoluyla uygulanan bir falcılık ve geleceği bilme yöntemi olan Ay Çing, bir nesneler topluluğuyla oynamayı içerir. Ay Çing tarafından sağlanan rehberliğin, büyük ölçüde sorulan sorunun ışığında oluşan şekillerin zekice bir yorumuna dayandığı söylenir.

Daha karmaşık olan civanperçemi yöntemi 50 civanperçemi sapının atılmasını içerir. Sonra bu saplar bir öğütçü tarafından sap demetlerine ayrılır, öğütçü sonra da çizgileri “hesaplar”. Çok daha yalın olan madeni para yöntemi ise aşağıdaki şekilde çalışır: Üç madeni para atılır. Yazı ve turaların sayıları, ya kırık ya da kırık olmayan bir çizgiye karşılık gelir. İlk atış, hekzagram denilen altı çizgilik bir şeklin en alt çizgisini belirler. Bunu izleyen beş atış, altı adet kırık ya da kırık olmayan çizgi takımını tamamlar. Altı kınk ya da kırık olmayan çizginin altmış dört farklı birleşimi, altmış dört farklı hekzagram oluşturur.

Her birinin farklı yaşam koşulu anlamına gelen simgese  bir ismi vardır. Kğer gereği gibi anlaşılır ve yorumlanırlarsa, günlük yaşama uygulanabilen derin anlamlar içerdikleri söylenir. Bu anlamlan “Gelecek benim için ne saklıyor?” gibi sorulara yanıtlar biçiminde ifade et iilir.

evrenin iki eşit ve birbirini tamamlayan Ying ve Yang adındaki güçlerden oluştuğu düşüncesine dayanmaktadır. Ying edilgen, dişi kozmik ilke; Yang ise etken, erkek kozmik ilke olabilir. Ying karanlığı, Yang ise aydınlığı temsil edebilir. Bu düşünceye göre, her şeyin Ying ve Yanır dan oluştuğundan, olaylar ve nesneler arasındaki farklar,

Başka Bir Bedende Dirilme

Birçok insan, bir kimsenin ruhunun, geçmişteki yaşamında, başka bir bedende yaşadığına ve öldükten sonra başka bir bedende yeniden var olacağına inanır. Bu inanç, başka bir bedende dirilme (reinkarnasyon) olarak bilinir, ilkel dinlerde sık sık, bu ruhun, bedenden ayrıldığı, bir kuş, bir kelebek ya da böcek olarak yeniden doğma gücüne sahip olduğu görüşü bulunmaktadır. Eski Yunan da, Orfeus inancında olanlar, ruhu insan ya da başka bir memeli bedeninde yeniden dirilmiş olarak görürdü. Güney Afrika’da Vendalar ölen kimsenin ruhunun, başka bir bedene girmeden önce bir süre mezarının yakınında kaldığına inanır.

Dünyadaki milyonlarca insan bu inanca sahiptir ve bu, birçok dinin öğretisidir. Asya dinlerinde, özellikle Hinduizm,
Jainizm, Budizm ve Şihizm, başka bir bedende dirilmenin karma (‘eylem’) tarafından etkilendiğine inanılır: Bir kimsenin şimdiki yaşamında yaptıkları, sonraki yaşamında etkili olur.

Başka bir bedende dirilme hakkındaki ünlü öykülerden biri, Bradey Murpy’ninkidir. Amatör hipnotizmacı Murrey Bernstein’in 1956 yılının en çok satan lar listesindeki “Bridey Murphy yi Aramak”’ta anlattığı öyküye göre, Virginia Tighe, daha önce İrlanda’da Bridget (‘Bradey’) Katleen Murphy olarak yaşamıştı.

Bernstein bu bilgiyi, Pueblo, Colarado’da hipnoz altında Tighe’ı zaman içinde geri gönderdiğinde ortaya çıkardığını iddia etmişti. Bu durumda, Tighe bir İrlanda aksam ile konuşuyor, İrlanda şarkıları söylüyor ve İrlanda öyküleri anlatıyordu. İrlanda’da Cork da, 1798’de Bridey Murphy olarak dünyaya geldiğini söyledi ve çocukluğu, annesi ve babası, erkek kardeşi, evlenmesi, kocasının işi, kocasıyla evlilik yaşamı ve 1864 yılındaki cenaze töreni konusunda ayrıntılar verdi.

Öykü iyi tanındı ve çok dikkat çekti. Bir Şikago gazetesi, bazı kısımlarını yeniden yayımlamak üzere ın telif haklarını satın aldı. Buna karşılık, rakip bir Şikago gazetesi öyküyü dikkatle ele almaya karar verdi. Gazete, Tigheın çocukluğunun büyük bir kısmını Şikago da geçirdiğini keşfetti. Bir çocuk olarak, orada doğmuş olan bir teyzeden İrlanda hakkında öyküler dinlemişti. Ve Tighe ın, çocukluğunda yaşadığı evin karşısında, sokağın öbür tarafında İrlanda hakkında öyküler anlatan bir kadın yaşamıştı. Bu kadının adı, Bridey Murphy Corcell’di!

Öykü, Bernstein ya da Tighe tarafından oynanan bir oyun muydu? Büyük bir olasılıkla hayır? Daha olası olan, Tighe ın “yaşam anıları ”, daha sonra birlikte örülen çocukluk öykülerinin unutulmuş anılarıydı.

Ruh Egemenliği

Aracılıkla ilişkisi olan bir olay da ruhların, insanlara sahip olmaları ya da “ruh egemenliğindir. Bu olayın, insan davranışının karmaşıklıklarım açıkladığı söylenir.

Örneğin, insanlar, sara nöbetlerinin doğal nedenleri olduğunu anlamadan önce, bu olaylar, Şeytan ’ın ya da ruhların bir kimseyi ele geçirmesi olarak açıklanırdı (‘epilepsi’ sözcüğü, ‘sahip olmak ya da ele geçirmek’ anlamına gelen Yunanca bir sözcükten gelmektedir). Saralılara, yerde çırpınmalarına neden olacak şekilde işkence eden ruhlar tarafından sahip olunduğu söylenir.

“Onun içine ne girdi de, böyle bir şey yaptırdı?” sorusu köken olarak bedenine ya da zihnine bir Şeytan ya da ruhun sahip olduğu biçiminde değerlendirildi. Belirli biçimlerdeki delilik, coşkulu trans, “farklı dillerde konuşma , hayal görmeler ve kehanet için de benzer açıklamalar getirilmiştir.

Kötü bir ruh (bir Şeytan ya da cadı) tarafından sahip olunmak, insanların yaptığı kötü şeylerin nedeni olarak gösterilirdi. Kutsal Ruh ya da Tanrı’nın ruhu gibi iyilik sever ruhlar tarafından sahip olunmak ise, diğer yandan, insanların iyi şeyler yapmasının ve yeteneklerinin çok üstündeki işleri başarmasının açıklanmasına yardımcı olurdu.
Birinden kötü ruhları çıkarma (Şeytan kovma) ve iyi ruhlar tarafından sahiplenilmesini sağlama, hâlâ dünyanın birçok yerinde denenmektedir.

Reiki Ve Meditasyon

Aracıların bedensiz varlıklardan ileti aldıkları hipotezinin önemli bir sınaması, ruhların verdikleri bilgi ile gerçekte ne olduğunun karşılaştırılmasıyla olurdu. Ne yazık ki bu bilginin doğruluğu kolaylıkla değerlendirilemez; çünkü ilgili bilgiyi almak için tasarlanmış sorular, ruh tarafından ya önemsenmez ya da kaçamak yanıtlarla savuşturulur.

Bu şekildeki yanıtlara dayanan herhangi bir öngörü, sözdeöngörüdür; çünkü öngörülen olaylar değerlendirilmek için çok geneldirler ve büyük bir hata payına izin verebilir.

Aracılık olayının diğer bir sınama yolu’da ruh olduğu öne sürülen kimsenin sesinin teyp kayıtlarını inceleyerek, konuşma örneğinin, ruhun savladığı, zaman ve yerde yaşayan bir kişiden beklenen konuşma örneği olup olmadığının belirlenmesidir. Örneğin, Arran Adası ndan 13. yüzyılda bir Iskoç’un bedeninden çıkmış bir ruh olduğunu savlayan bir ruhun, 13. yüzyıl Iskoçyalısı gibi olması beklenir.

“Samuel’e aracılık yapan Lexington, Kentuckyli Lea Schultz un, savı böyleydi. Filologlar (dil uzmanları) tarafından yapılan uzman çözümlemeler, Samuel’in konuşma örnekleri ne İngilizce ne de İskoçların Galyacasıydı. Aslında, konuşma örneklerinin, “herhangi bir yüzyıldaki İskoçyalıların” konuşma örnekleri olmadığı sonucuna varıldı. Dahası, gerçek bir 13. yüzyıl lehçesine ait seslerin modern kulaklara anlaşılmaz geleceğine de işaret edildi.

Eğer aracılık, bedensiz varlıklardan gelen bilgilerin sonucu değilse, o zaman bu olayı nasıl açıklayabiliriz? Bazı aracılar, sadece rol yapıyor olabilir. Bile bile iletiler alıyormuş gibi yapar. Bazıları ise, anının kaynağını anımsamadan bir şeyi anımsamak olan kriptoamnezi hastası olabilir ve düşüncenin ilk olduğuna ya da olağanüstü olayların sonucu olduğuna inanabilir. Bazıları da, bilinçlerinin bağımsız parçalarının, oradan bir yerden varlıklar gibi görünebildiği transın farklı evrelerinde, bazıları ise akıl h astalıklarına bağlı yanılsamalar içinde olabilir.

İletişim Kurma Aracı Haberdir

Ruhlar, hayalet olarak görünmeleri, yaşayanlarla doğrudan iletişim kurmalarının yanı sıra, ruhlar tarafından ele geçirilmiş kişiler ya da medyumlar aracılığı ile de iletişim kurabilir. Aracılar yolu ile ruhların, akıl verebildiği, psikolojik danışmanlık yapabildiği, hatta vahye benzer öngörülerde bulunabildiği söylenir.

Aracıların, dünyanın her tarafında bulunabilmelerinin yanı sıra, en çok Kaliforniya’da bulunduğu görünür… Orada, dünyanın en çok tanınan aracılarından biri olan J. Z. Knight, Ramtha adlı bir ruha aracılık yapar. Söylendiğine göre Ramtha, (efsanevi) kıta Atlantis’ten, daha yüksek bir bilinç düzeyine yükseldiği ve bir Hindu Tanrısı olduğu Hindistan’a kadar her yeri, yerle bir etmiş olan, 35.000 yıllık eski bir savaşçıydı.

Bayan Knight, aracılığı ile gönderilen mesajı, Tann’nın tüm insanların bir parçası olduğu ve bizim kendi gerçeğimizi yarattığımız şeklindeydi. Hepimiz Tann’nın parçası olduğumuza ve gerçekliğin yaratılmasına katıldığımıza göre, hepimiz tanrısalız, bu nedenle de suçluluk duymamız için hiçbir neden yoktur. Mutlu olmak için, kendimiz için sadece mutlu gerçekler yaratmalıyız. Böylece, içimizde seçtiğimiz herhangi bir amacı gerçekleştirmek için yollar bulunmaktadır. Bu, kendi yaratığımız gerçekler hakkmdaki standart Yeni Çağ mesajıdır.

Bu rehber ruh görünüşe göre, 35.000 yıl öncesinde sahip olduklarına ek olarak olağanüstü bazı yetenekler kazanmıştı. Yatırımlar ve diğer konular hakkmdaki öğütlerine, sık sık Bayan Knight aracılığı ile başvurulurdu. Bu öğütler, pek ucuza gelmez… Bayan Knight (Ramtha’nm adına!) çok yüksek ücretler ister. Dahası, Ramtha ları, videoları, bantları, danışma kaynaklarıdır ve telif hakları J. Z. Knight’a ödenmek üzere, Ramtha adı patentlenmiştir.

Ramtha, 1985’in sonunda, ABD’nin büyük bir savaşla yok edileceğini, 1988 de büyük bir yıkımın geleceği ve şehirlerin, hastalıklar tarafından ortadan kaldırılacağı ve içinde Dünya nın merkezine kadar inen bir mil bulunan bir piramitin Türkiye’de keşfedileceğini öngörmüştü. Bunların hiçbiri olmadı.

Başarılı bir aracı olmak için birinin, inandırıcı, büyüleyici, zeki ve çok okuyan bir kimse olması gerekir.

Temel olarak, bu aracının öğretileri, Jung felsefesi, Batı nın büyücülük gelenekleri, Hinduizm ve çağdaş olumlu düşünme tutumlarının bir karışımıdır. insanlar, Yeni Çağ felsefesini uygun bulmalarının nedenleriyle aynı olan birçok nedenle aracıların sav ve sezgilerine yatının yapmaktadır. Ana vurgusunun insanın potansiyel psikololojisi üzerinde olmasına karşın, bir yapı, disiplin ve güvenlik duygusu sağlamaktadır. Bu şekildeki inançların, bu inançları onaylayan bir yetke kişi ile doğrudan bir karşılaşma sağlayarak açık bir doğrulanma da sağlar.

Oksijen Yokluğu mu?

UZUN KAFA

Üzerinde düşünülmesi gereken diğer bir hipotez de, ölümden dönme deneyimlerinin, hastanın kalbinin, beyne oksijenli kan sağlamasının kesilmesi sonucunda, beyindeki oksijen kaybının neden olduğu nörokimyasal değişimlerin sonucu olmasıdır. Bu hipotez, ölümden dönme deneyiminden söz eden hastaların kanlarının, sıradan beyin işlevini sürdürmek için yeterli oksijen içermediğini öngörmektedir. Bu hipotez, deneysel olarak doğrulanmamıştır. Beyin oksijensiz olmadığının saptanmasına karşın, birçok hasta ölümden dönme deneyimini yaşamıştır.

Hayalet Biçiminde Görünen Ruhlar
Hayalet öyküleri dünya çapında yaygındır. Bir kamp ateşinin çevresinde otururken hortlak öyküleri dinlemek, çoğu insanın yaşadığı kamp deneyimlerinin unutulmaz bir parçasıdır. Öykülerdeki hayaletler, ateşte yanan odunlardan, sanki büyüyle çıkarak dans eden alevlere benzer. Bunlar, gecenin havasında kaybolurken bizi geçici olarak ısıtır.
Hayalet tabiri, ölmüş birinin ruhunu ya da görüntüsünü tanımlar. Bu ruhun, genellikle yaşayanların dünyasına dönerek başka bir dünyada yaşadığına inanılır. Hayalet inancı, insan ruhunun bedenden ayrılabildiği ve bedenin ölümünden sonra da varlığını sürdürdüğü görüşüne dayanır.

Hayaletlerin, görünüp nesnelerin yerlerini değiştirdiği, kahkaha ve çığlık sesleri çıkardıkları hatta müzik aletlerinin kendi kendine çalmasına neden olduğu, belirli yerleri sık sık ziyaret edebildikleri söylenir. Gürültücü hayaletler, poltergeistler (Gürültücü ruhlar) olarak bilinir. Bu ruhlar, çevreye çeşitli eşyalar, tencere tava atmak, ayak sesleri çıkarmak ve ışıkları yakmak ve bazı elektrikli aygıtları açıp kapamak gibi kötü ve rahatsız edici olayları yaptığına inanılan ruhlardır. Aynı zamanda taş atmak, eşya ve elbiseleri tutuşturmakla da suçlanırlar.

Etkinlikleri, çoğu kez ailenin belirli bir üyesi üzerinde, birçok durumda ise bir genç üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu birey, başkalarının yanındayken az; ama genellikle yalnızken çok korkutulur.

Hayaletlerin varlığı için hangi kanıt sunulmuştur? Söylentiye göre, görmek inanmaktır. Fotoğraf makinesinin icadından sonra, çok geçmeden hayalet fotoğraflarının olduğunu öne sürülmeye başladı. Büyük bir olasılıkla böyle ilk fotoğraf, Mary Tod Lincoln un yalnızken çekilmiş bir fotoğrafını banyo ederken, fotoğrafta kocası Abraham Lincoln’un da görüntüsünün çıktığı Boston, Massachusettsli William H. Mummler tarafından 1862 de ortaya konuldu (Lincoln 1865 yılında öldü, o halde bu, onun fiziksel bedeninden sadece geçici bir süre için ayrılmış olması olacaktı.

O zamandan beri, görünüşte açıklanamayan ruh fotoğraflarının binlercesi ortaya çıktı. Çoğu oldukça kötü yapılmıştı ve aldatmaca oldukları kolaylıkla ortaya çıkarıldı. Bunlar; ruhların görüntülerini, fotoğrafın üzerine konup ya da görünen önceki manzaraya yapılan eklemelerdi.

Bu tip oyunların klasik örneklerinden birisi, Sherlock Holmes romanlarının yazarı Sir Arthur Conan Doyle’un karışmış olduğu oyundur. Doyle, Ingiltere, Cottinley Glen’de Frances Griffiths ve Elsie Wright adındaki iki genç kız tarafından çekilmiş fotoğraflarla anlatılan bir öyküyü duymuş ve buna inanmıştır. Fotoğraflardan biri önünde dans eden dört peri (söylendiğine göre küçük, insan biçimindeki doğaüstü varlıklar) ile Frances’i ve diğeri ise bir peri tarafından bir demet çiçek verilen Elsie yi gösteriyordu.

Doyle, böyle doğaüstü yaratıklara inanmak “istiyordu”. Ruhlara olan ilgisi bir hobi olarak başlamış ve Birinci Dünya Savaşı nda oğlunu kaybettikten sonra yaşamının odak noktası olmuştu. Oğluyla iletişim kurmayı çok istiyordu ve ruh dünyası kanalıyla bunu yapabileceğine inanmıştı. Peri görüntüleri, onu böyle bir dünya olduğu inancını doğrulamaya yöneltmişti. Bu konudaki müjdesini, 1921de, “Perilerin Gelişi”isimli ında verdi. Yüzlerce insan kendi bahçelerinde gördükleri perileri ona yazarak anlattı.

Ingiltere’deki Kodak uzmanlarının, negatiflerde peri resimlerinin eklenmesine ait hiçbir kanıt bulamamasına karşın, böyle fotoğrafların, oluşturulmasının mümkün olduğunu söylediler. Hilekârlık olasılığı elenmişti; çünkü kızlar böyle bir hile suçu işleyebilmek için çok küçüktüler ve fotoğraf aygıtını kullanma konusunda o kadar bilgileri yoktu (Sonradan Elsie’nin, fotoğraflarda rötüş yapma konusunda uzmanlaştığı bir fotoğrafçı dükkanında çalıştığı öğrenildi.).
Çok daha sonra, 1978’de Fred Gettings, 1915 te yayımlanan Prenses Mary nin Hediye ı adlı bir çocuk ında, Frances’in fotoğrafında ön planda dans eden dört peri kızma çok benzeyen şekiller olduğunu keşfetti. Periler, kolaylıkla kartondan kesilerek yapıştırılmış şekiller olabilirdi.

Şimdi ölmüş bulunan Cari Sağan (ondan önce de Stanislav Grof), ölümden dönme deneyimlerinin doğum deneyiminin kişisel anımsamaları olduğu hipotezini ileri sürdü. Sağan hipotezi, sezaryen ile doğanların ve bu nedenle doğum sırasında tünel deneyimi olmayanlarm (rahimin açıldığı ve doğum kanalından yavaşça itilmenin olduğu klinik evre), ölüm kıyısındaki deneyimleri içinde tüneli anlatmazlar.

Sezaryenle veya normal doğan kişiler üzerinde yapılan incelemeler, hipotezin yanlış olduğunu göstermiştir. Doğal yollarla doğanlar , sezaryenla doğmuş olanlara göre, tünel deneyimlerinden daha fazla söz etmiyorlardı. Dahası, bebeğin idrak yeteneği üzerinde yapılan çalışmalar, doğum sırasında, bebeğin beyin gelişiminin, doğum sürecinin özel ayrıntılarını anımsayacak kadar yeterli olmadığını göstermekteydi.

Ölümden Dönme Deneyiminin Metafizik Açıklaması

Bu deneyimlerin bir başka açıklaması da, fiziksel bedende bir ruhun ya da manevi bir varlığın yaşadığı hipotezidir Ölüm sırasında bu tinsel yaşamsal öz, yaşamaya devam eder, vücudu terk eder ve başka bir dünyaya gider (ruh hipotezi). Ölen bir kimsenin “ruhunu teslim” ettiği söylenir.

Bu açıklamayı destekleyen bir düşünce ise, ölümden dönme deneyimi yaşamış insanların klinik olarak ölü oldukları zaman bile, çoğu kez, çevrelerinde olup biteni doğru bir şekilde anlatabilmeleridir. Örneğin, bu hastalar, görünüşe göre ölü oldukları zaman acil servis elemanlarının neye benzediğini ve neler söylediklerini, çok ayrıntılı olarak anlatabilir. Hastanın verdiği bilgilerin, bununla birlikte, olağan yollardan, yani işlemden önce ya da işlem sırasında, hastanın duyuları ile sağlanmış olması mümkündür.

Hastanın, yakında gerçekleşecek olan ameliyat hakkında epeyce okumuş ve düşünmüş olması olasıdır. Ameliyat personeliyle ameliyat öncesi dönemdeki hastane ziyaretleri ve muayeneler sırasında ve uyutulmadan hemen önce tanışmış olabilir. Anestezi altındayken bile duyular tamamen kapanmaz, özellikle de işitme duyusu.

Gerçekte, kalp atımları sona erdikten sonra bile, kısa bir süre için beynin işlevi sürer, işitme, kaybedilen son duyudur, bu yüzden hasta hâlâ doktorlar tarafından verilen tal imatları ve ameliyathanedeki herkes tarafından yapılan yorumları (hatta şakaları bile) işitebilir. Anesteziden sonra kendine gelen ameliyatlı hastalar, birçok durumda, ameliyatları sırasında çevrelerinde bulunan işitsel uyarıları anımsar.

Ruh hipotezini destekler görünen bir başka düşünce ise, hasta kişiliklerinin etkileyici bir biçimde dönüşüm göstermesidir. Ölüm korkularını kaybedebilir ve yaşamda yeni bir anlam görebilirler. Yine de, dönüşüme neden olan bir şeyin gerçek görünmesi gözlemi, onun gerçekten doğru olduğu anlamına gelmez. Esin veren bir romanda tamamen kurmaca bir kahraman hakkında okumak da dönüşümlere neden olabilir.

Ölümden dönme deneyiminin dönüştürücü gücü, hastaların Tanrıya benzer bir kimse ile karşılaştıkları, kendilerine ikinci bir şans verildiği, bunu takiben diriltildikleri ya da yaşama geri döndürüldükleri şeklindeki yeni edinilmiş inançları ışığında o kadar da şaşırtıcı olmamalıdır. Tanrıya benzeyen kimse, sırası gelmişken, bir kez daha bu olayın tamamen kişinin zihninde oluştuğunu gösterir biçimde, farklı dinlerden insanlara kendi dinlerindeki Tanrı biçiminde görünür. Bu yüzden, tüm hastaların deneyimleri sırasında neler olduğuna ilişkin bilgileri, olağan yollardan edinmiş olmaları mümkündür.

Fiziksel beden içinde bir ruh ya da manevi bir varlık bulunduğu h ipotezi, gözlemlerin elverdiğinden çok daha karmaşıktır. Bu hipotez, ruhların varsayıldığı önceden var olan bir inanç sistemine dogmatik bir biçimde yapışarak, insanların manevi açlıklarını ve ölümden sonra yaşam isteklerini duygusal olarak çekici bir biçimde karşılamaktadır. Nitekim bu, bilimsel bir kestirim değildir. Bu, onun yerine, inanılan bir şeydir. Durum böyle olunca bilim, onu destekleyen olağanüstü ve zorlayıcı kanıtlar olmadıkça, olağanüstü ruh hipotezini kabul edemez…

Ölümde kaybolan şey, vücudu oluşturan çeşitli maddeler bağlamında maddesel olarak açıklanabilir. Her insan, eşsiz bir kimyasallar (moleküller, vs.) yığınıdır. Kimyasallar tarafından tüm vücudumuzda iletilen bilgiler nedeniyle düşünüyor, hareket ediyor ve duyumsuyoruz. Öyleyse, temel düzeyde “yaşam”, yaşamın gerekli özelliklerini sürdürmek için gereken karmaşıklık derecesine sahip olan bir kimyasal sistem olarak görülebilir.

Ölümde kaybolan şey bir varlık değil; fakat onun yerine yaşamın karşılığı olan, karmaşık ve etkileşim içindeki moleküllerin özel bir düzenleniş biçimidir. Eğer bu düzenleniş bozulursa, vücut hastalanır; eğer yeterince dağılırsa vücudun ölümü ortaya çıkar. Moleküllerin her biri kısa bir süre için bozulmadan kalsalar da vücut sonunda dağılır ve moleküller çevredeki öğelerin içine yeniden alınır.

Ölümden Dönme Deneyiminin Nörokimyasal Açıklamaları

Bu deneyimlerin benzerliğinin akla yatkın bir açıklaması, beynin nörokimyası ile ilgilidir.

fal bak

Bir kimsenin fiziksel bedeninden ayrıldığı duygusu olan beden dışı deneyimin, beynin nörokimyasını değiştirerek, sanrılar (halüsinasyonlar) ve diğer algı bozuklukları oluşturduğu bilinen sannlatıcı ilaçlar (halüsinojen) ile oldukça sık yinelenebildiği, farklı kültürlerden insanlarda bu durumun yaratıldığı bir gerçektir.

Örneğin, kopuntuya yol açan ketaminler gibi anestezi ilaçları, beden dışı deneyimlere neden olur ve atropin ve diğer güzelavrat otu (beladon) alkoloitleri de insanın uçtuğunu sanmasına neden olur.

Bunlar, dinsel törenler sırasında, dinsel coşku, havada süziilüş ve harikulade uçuş deneyimlerini tadan Avrupalı cadılar ve Amerika yerlisi şamanlar tarafından yutulurdu. Meskalin ve LSD gibi sanrılatıcıların da çizgili oda ve spiral tünel hayalleri oluşturduğu bilinir. Parlak ışık deneyimi, ışığın retina üzerindeki etkilerine benzeyen etkiler yaratan, merkezi sinir sistemindeki uyarılarla oluşabilir. Ve karanlık bir çevrede görülen parlak bir ışık noktası bir tünel perspektifi yaratabilir.

Beyni benzer biçimde nörokimyasal olarak etkileyebilen duygusal ve fiziksel koşullar, benzer deneyimlere neden olabilir. Bazı sıkıntılara yanıt olarak beyin de afyona benzer madde olan endorfinler üretilebilir. Bu doğal ağrı kesiciler, ölüm kıyısındaki deneyimlere bağlı olan huzur ve mutluluk duygularıyla aynı olan duygulan oluşturur. Acıya karşı koymak ve uzun mesafe koşucusunun koşmayı sürdürmesini sağlamak için, beynin yeterince salgıladığı endorfinler, “koşucu sarhoşluğu” denilen doğal keyifli halden sorumludur.

Böyle bilgiler, ölümden dönme deneyiminin nörokimyasal bir olay olduğu hipoteziyle tutarlılık içindedir. Ameliyat öncesi ve sırasında verilen lokal anestetikler değil; fakat genel anestetiklerin beyni etkiliyor olması bu hipotezi destekleyen bir olgudur. Kalp durması da beyni, alması gereken normal kan miktarından yoksun bırakarak beyin nörokimyasını etkileyebilir. Kalp durması ve anestezi gibi koşullar, beynin nörokimyasını değiştirerek, beynin, beden dışı deneyimlere karşılık gelen ölümden dönme deneyimleri ve beyin durumları (sanrılar) oluşturan kimyasallar üretmesine neden olabilir.

Sanrılatıcıların kullanıcıları, sık sık görülecek bir şey olmadığı halde, bazı şeyler; gördüklerini ya da başkalarının görmediği biçimlerde gördüklerini söyler. İnsan biyokimyası ve merkezi sinir sisteminin uyarılara tepkilerinin evrensel olması, bu deneyimlerin evrenselliğini açıklamaya yardımcı olabilir.

Bu hastanın geçirdiği koşullar, denetlenmekten çok uzaktır. Bu koşulları denetlemek için, ölüm yapay olarak oluşturulabilir.

Diriltilen hastalara, ne hastanın ne de hastayla söyleşi yapan kimsenin, tanımadığı çifte kör bir işlemle seçilen belirli nesnelerin kimliğini belirlemeye çalışmaları istenebilir. Ol ümün yapay olarak oluşturulması kuşkusuz, son derece etik dışıdır ve bu nedenle de böyle bir çalışma hem arzu edilmeyen ve hem de olasılığı düşük bir çalışmadır.
Öte yandan, bir kimsenin beden dışı bir deneyim sırasında fiziksel dünya hakkında bilgi edinip edinemeyeceği, nesnelerin ameliyat odasına, hasta uyutulduktan sonra alınmasıyla, eğer hasta, ölümden dönme deneyimi bildirirse, kendisinden bu nesneleri tanımlaması istenerek, kontrollü bir deney yapılarak sınanabilir.

Zihnin gizemleri çoktur. Bildiğimiz, algıladığımız ya da duyumsadığımız her şey, beynimizi oluşturan bir sinir ağının içinde bilinir, algılanır ya da duyumsanır. Beyin aldatılabilir. Örneğin, düşsel kol ve bacak olayını ele alalım. Bir kolu veya bacağı kesilmiş kimseler kol ya da bacak yerindeymişçesine, duyumsama (acı, vs.) deneyimini (beyinlerinde) yaşamaya devam eder.

Bir kimse “her şey beyninizdedir” dediği zaman doğru söylüyor olabilir. Dışarıda gerçekleşiyor gibi görünen şeyler, gerçekte beynimizde oluyor olabilir.

Beynimiz, kendimizi “gördüğümüz” bakış açısını bile yaratabilir. Plajda yattığınız son anı düşünün. Gördüğünüzü anlatın. Çoğu insan kendisini bir plaj havlusu üzerinde yan yatarken “görür”. Bu anı, yine de, gözleriyle gördükleri manzaraya ait değildir. Bu, beyinlerinde kurdukları bir şeydir. Bu kısmen kurulan anıda kişi, “kendisinin dışında” görünür. Böyle deneyimler, “bedenini terk ettiğini ve ameliyat masasında yatan fiziksel bedenine yukarıdan baktığını” anlatan hastanınkilere benzer.

UFO’lar ve Dünya Dışı Yaşam Hipotezi

Benim fikirlerim insanların Newton fiziğini yeniden incelemesine neden oldu. Benim fikirlerimin de yeniden incelenmesi ve yerlerini yeni düşüncelere bırakması kaçınılmazdır. Eğer böyle olmazsa, bir yerde büyük bir başarısızlık var demektir kimliği belirlenemeyen uçan nesneler (Unidentified İA Flying Objects, UFO) gerçekten de var mıdır? Büyük ¦M. JL. bir kesinlikle vardır. Birçok uçan nesnenin kimliği hâlâ belirlenemedi. Daha önce uçan bir nesnenin, yabancı bir uzay gemisi olduğu, inandırıcı bir şekilde ortaya kondu mu? Bu kesinlikle yapılamamıştır.

UFO nun, yabancı uzay gemisi ile eş anlama gelmiş olması gariptir; çünkü bir nesne teşhis edilmişse, artık “kimliği belirlenemeyen” uçan nesne olmaz! Dahası, gökyüzündeki kaynağı belirsiz ışıklar olduğu anlaşılan garip görüntüler, “nesne ıerin görünüşü değildir. Bu ışıklar hareket etmelerine karşın, kesinlikle uçmamaktadırlar. Bu nedenle, kimliği belirlenmemiş uçan nesnelerin (UFO), açıklanmamış gökyüzü görünüşleri (Unexplained Aerial Appearance, UAA) ile değiştirilmesi önerilmiştir,

zira sonraki terim insanların aklına, orada bulunmaması gereken önyargılı görüşler koymamaktadır.

Fakat Ben Kendi Gözlerimle Gördüm.
Haziran 24, 1947 tarihinde, gökyüzünde, Washington eyaletindeki Cascade Dağları nın yakınında uçarken, özel pilot Kenneth Arnold tarafından dokuz teşhis edilemeyen hareketli nesne gözlendi. Bay Arnold nesnelerin, “suyun yüzünde seken bir tabağa benzer biçimde” bir uçan daire gibi uçtuklarını bildirdi.

Kısa bir süre sonra olanlar ise bu gizemi artırdı. Dokuz gün sonra, New Meksiko çölünde bir nesnenin gökyüzünden düşerek yere çakıldığı gözlendi. Bu nesnenin uçan dairelerden biri olabileceği söylentileri dolaşmaya başladı. İşin gizemi, ABD ordusu beş gün sonra bölgeyi çevirerek gözlem altına alınca daha da arttı.

Enkazda dünya dışı (ET) dört uzaylı varlığa ait cesedin bulunduğuna dair söylentiler yayılmaya başladı. Enkazı kaldırmak ve dört uzaylının cesetlerini almak ve uzaylıların varlıklarını halktan gizlemek için bölgenin halka kapatıldığı söylentileri de yayılmaya başladı (New Meksiko’da 1947 yılında, yere çakılan bu kuşkulu nesnenin, sonunda bir meteoroloji balonu olduğu resmen açıklandı.

Bunu çok geçmeden diğer bildirimler izledi. New Meksiko, Roswell de 1947 Temmuz unda, Dan Wilmot ve karısı “yüz yüze kapanmış iki tabağa benzer kocaman ışıldayan bir nesne” gördüler. Hemen hemen bundan bir hafta sonra, bir inşaat mühendisi olan Grady L. Barnett, çölde “disk şeklinde metalik bir çeşit nesne” buldu. ABD Ordusu görülen şeyin ve enkazın bir meteoroloji balonuna ait olduğunu resmen açıkladı. Neden sonra, ABD donanması ve CIA, bu bölgede gözlem görevi için çok yükseğe çıkan balonları denediğini, dolayısıyla gizliliğe gerek duyulduğunu kabul etti.

Bir nesnenin gökten düşmesi ve hükümetin bölgeye ulaşımı sınırlaması şeklindeki bir gözlemden, bazı insanlar dünya dışı araçlar ve yaşam biçimlerinin dünya gezegeninin yüzeyine ulaştıkları biçiminde bir kuram çıkarmışlardı. Hükümetin bilgiyi saklamış ve yanlış bilgiler yaymış olması, dünya dışı yaratıklar (ET’ler) hakkmdaki bilgileri saklamış olduğu anlamına gelmez. Bu hipotezi oluşturan kişiler, yanlış yönde bir kuantum sıçraması yapmışlardır. Konuyla ilgisi olmayan ve varsayılan bazı gözlemlerden hatalı bir biçimde çıkarımlar elde etmişlerdir.