Astral Dünya

Sözdebilimin Beş Büyük Düşüncesi

Taraftarının bilimsellik iddiasında bulunduğu en çok inanılan beş fikir

1.    UFO’lar ve uzaylılarca adam kaçırmalar

2.    Yıldızlara ışınlanma gibi olağandışı bedendışı deneyimler, ölümden dönme deneyimleri, ruhlar ve hayaletler gibi VARLIKLAR

3.    Astroloji

4.    Yaratılışçılık

5.    ESP ve psikokinez gibi olağandışı güçler

izleyen lerde, bu fikirlerin, bilimsel yöntemlerin gereklerine nasıl yanıt verdiğini görmek için bilimsel olarak inceleneceklerdir. Her birinin sözdebilimsel düşüncelere özgü kusurlar ile paçavraya çevrildiği gösterilecektir.

Uyum İçindeki Gözlemler

GÖZLEM: Herhangi bir şey olduysa, gerçekte ne oldu ? Savlanan güç, deneyim, varlık ya da teknikle, söylendiğine göre uyum içindeki gözlemleri, olabildiğince doğru bir şekilde tanımlayın. Bu gözlemlerin güvenilirlik derecesini değerlendirmeye çalışın.
Eğer güvenilir değillerse, açıklanacak bir şey yoktur; güvenilir iseler, bunları açıklamanın yollarını düşünün.

HİPOTEZ: Gerçekten bir şey olduysa, bu nasıl açıklanabilir?
Açıklamanın yanlışlanabilir olup olmadığını belirle: Yanlış olduğu herhangi bir sınavla gösterilebilir mi? Açıklama yanlışlanabilir değilse, bu bilimsel bir açıklama değildir.
Konu ile bağlantılı ve ilgili bilimsel açıklamaları bulmaya çalışın. Eğer gözlemler bu açıklamalar ile uyum içindeyse, diğer açıklamalar gerekli değildir.

Gözlemler bu biçimde açıklanamaz iseler, diğer açıklamaları inceleyin. Güç, deneyim, varlık ya da teknikle uyum içinde olduğu savlanan gözlemleri tanımlayın. Eğer varsa, bu açıklama ile normal olarak kabul edilenler arasındaki uyuşmazlıklara dikkat çekin. Bu süreçte, yeni açıklamanın kabul edilmesinin iyice desteklenen bilimsel bir hipotezden vazgeçmeyi gerektirip gerektirmeyeceğini belirleyin.

ÖNGÖRÜ: Hipotez doğruysa, hangi yeni gözlemler beklenebilir.
Olabildiğince yanlışsız bir biçimde, hipotez doğru ise, açıkça belirlenmiş, uygun biçimde denetlenen deneysel koşullar altında gözlenmesi bekleneni tanımlayın.

DENEY: Aslında ne gözledi?
Bu koşullar ortaya konduğunda ne olacağını gözle ve bu durumda sınama gerçekleşir.

YENİDEN ÇEVRİM: Gerçekte gözlenenler ile beklenenler ne kadar benziyorlar?
Deney sonuçlarının öngörülmüş olanlarla uyum içinde olup olmadığına karar verin. Deney sonuçları ve öngörülerin birbirlerine uymaları ölçüsünde yeni hipotez desteklenir. Birbirlerine uymadıkları durumda ise, yeni açıklama değiştirilmeli ya da reddedilmelidir. Sonuçların açık olmadığı durumlarda yeni deneyler kurun ve yürütün.

Sözdebilim Bir Özet

Bilim ve sözdebilim arasındaki ayrımı açık hale getirmek için, sözdebilimsel düşünüşün sorunları ve kusurları özetleyelim.

GÖZLEMLER: Belirli olay ve varlıkların nesnel duyumsaması (görme, işitme, vs.)
•    Gözlemciler hakkıyla eğitilmiş ve donatılmış değildir.
•    Gözlemciler olayları abartır, yanlış anlar ya da düşler.
•    Olumlu durumlar üzerinde durulurken; olumsuz durumlar göz ardı edilir.
•    Desteklenmeyen kişisel anekdotlara başlıca kanıtlar olarak bel bağlanır.
•    Ölçümler nesnel olmak yerine özneldir.
•    Gözlemler yinelenemez.
•    Üçkâğıtçılar hileli savlarda bulunurlar.

HİPOTEZLER: Olayların gözlenmesiyle veya açık nedenler ile ilgisi olan olabildiğince basit ve doğrudan, iyice tanımlanmış sözcüklerle ya da matematiksel bir ilişki şeklinde ifade edilen ve deneyler ile desteklenmiş önceki hipotezlerle uyum içinde olan bir genelleme.
•    Kesin öngörüler ve deneyler yapabilmek için yeterince açık bir biçimde ifade edilmemiş.
•    Gözlemlerin izin verdiğinden daha karmaşık.
•    Gizli nedenleri olan kişilerce yaratılmış.
•    Önceden var olan inanç sistemlerine sıkı sıkıya yapışmış.
•    Karizmatik kişiler tarafından yapılan otoriter beyanlar.
•    İyice sınanmış bilimsel hipotezlerden vazgeçer.
•    Duygulara başvurur.
•    Olası herhangi bir deney ile yanlışlığı gösterilemez.
•    Bir olayın tüm oluşları için geçerli değildir.

ÖNGÖRÜ: Doğrudan hipoteze dayanan, eğer hipotez doğru ise gelecekte olacak olan belirli bir olayı önceden kestirme ya da geçmişe ait; fakat önceden bilinmeyen bir olayın oluşunun hipotezle uyumlu bir açıklaması.
•    Mantıksal olarak hipotezi izlemiyor.
•    Değerlendirmek için çok genel ve belirsiz.
•    Çok geniş bir hata payına izin verir.

DENEY YAPMA: Öngörülerin yapıldığı olayların uygun biçimde eğitilmiş bir gözlemci tarafından fiziksel gerçeklikteki oluşlarının nesnel duyumsaması (görme, işitme, vs.) (Deney, gerçekte, bir diğer gözlem olduğuna göre bu liste tüm kusurları içermektedir.).
•    Gözlemciler hakkıyla eğitilmiş ve donatılmış değildir.
•    Gözlemciler olayları abartır, yanlış anlar ya da düşlerler.
•    Olumlu durumlar üzerinde durulurken; olumsuz durumlar göz ardı edilir.
•    Desteklenmeyen kişisel anekdotlara başlıca kanıtlar olarak bel bağlanır.
•    Ölçümler nesnel olmak yerine özneldir.
•    Gözlemler yinelenemez.
•    Üçkâğıtçılar hileli savlarda bulunur.
•    Değişkenler, özenle kontrol edilmez ve/veya özenle izlenmez.
•    Sonuçlar, diğer araştırmacılar tarafından doğrulanmaya tâbi değildir.
•    İnsan denekler, deney ve/veya hipotezin bilgisi sonucunda davranışlarını değiştirir.

YENİDEN ÇEVRİM: Deney öngörülerle uyuşuyor mu? Yanıtınız evetse, hipotez desteklenir; fakat kanıtlanmaz (sınırlı sayıdaki deneyler ile genel bir hipotez kanıtlanamaz; sadece desteklenebilir.) Yanıtınız hayır ise hipotez değiştirilmeli ya da atılmalıdır.
•    Deneyin doğal açıklamaları reddedilir.
•    Dogmatik hipotezler değişmeye açık olmayan bir biçimde tutulur.
•    Savlandığı gibi olayları örtbas etmenin kendiliğinden hipotezin doğruluğunu gösterdiği çıkarımı yapılır.
•    Genel bir hipotezi desteklemek için istatistik olarak anlamsız ve ilgisi olmayan verilere atıfta bulunulur.
•    Hipotezi destekleyemeyen sonuçlar atılır.

Sözdebilimsel Hipotezler

Occam ın usturası sözdebilimcilere işlemez, ilke olarak en basit açıklamayı benimsemek yerine, bilimsel çalışmaya bağışık hale getirilmiş, çok geniş, belirsiz ve değişebilir açıklamaları benimserler.

Sözdebilimsel hipotezler, eğer kolay ve anında yanıtları ve kesinliği çok arzulamak, ruhsal açlıklar, sağlıkla ilgili kaygılar, ölümden sonra bir yaşamı çok istemek gibi duygusal gereksimlere yanıt veriyorlarsa, özellikle çekici olmaktadır. Böyle açıklamalar sık sık, hiçbir kanıtı olmayan güçlere ya da kuvvetlere inanmayı gerektiren inanç sistemlerine dayanır ve bu süreçte, inananlardan gayet iyi kanıtlanmış bilimsel hipotezleri bırakmaları istenir.

Sözdebilimsel hipotezlerle ilgili bir diğer sorun, öyle bir biçimde yapılandırılırlar ki bunları deneysel olarak sınamanın akla yatkın bir yolu yoktur. Örneğin, birileri, ara sıra garip davranışlarının nedenini, diğer insanlara görünmeyen bir tavşanın onları her yerde izlemesi ve bazen onları tuhaf davranmaya ikna etmesi olarak açıklayabilir, ileri sürülen hayvanın görünmezliği, onu bulunamaz ve bu nedenle de nesnel değerlendirmeye bağışık kılar.

Bu şekildeki hipotezlerin yanlışlanamadığı söylenir. Yanlışlıklan akla yatkın hiçbir deneyle ispatlanamaz. Açıklamayı bir kenara koymayı isteyeceğimiz durumlar olmalıdır. Örneğin, elmaların ağaçlardan düşeceğini öngören Newton’un Yerçekimi Yasası nm yanlış olduğu, eğer bir elma kendiliğinden ağaçtan yukarı doğru giderse, gösterilebilir. Eğer böyle durumlar düşünülemiyorsa, açıklama bilimsel bir açıklama değildir.

Sözdebilimsel Gözlemler

Şimdi de bilimin gözlem, öngörü, deney ve yeniden çevrimlerinin kullanımını sözdebiliminkilerle karşılaştıralım.
Gözlemler, üzerinde hipotezlerin kurulduğu gerçeklerdir. Bir gözlemcinin önyargıları gerçekle bağdaşmayan bildirimler üretirse gözlemsel sorunlar ortaya çıkabilir. Hüsnükuruntu, insanların gerçekte olmayan olayları oluyormuşçasına düşlemelerine neden olur, özellikle bu olaylar güçlü inançlarla uyuşuyorlarsa.

Bu nedenle, her şeyden önce kişisel anekdotlara güvenen insanlar kendi kendilerini aldatma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Orneğin, inançlarıyla uyuşmayan olumsuz olayları göz ardı ederken, inançlarıyla uyuşan olumlu olayları fark etme eğilimindedirler Çatal çubukla su arayan birisinin su kaynağını birçok denemeden sadece birinde bulması gibi.

Gözlemleri yaparken ve bildirirken sahtekârlık yapmak da bir diğer potansiyel sorundur. Dürüst bildirim bilimin temel bir ilkesidir. Düzenbazca gözlemlere bilimde pek rastlanmaz.

Bu şekilde gözlemler ortaya çıkarıldığında ise bunlarla yerinde ve uygun biçimde ilgilenilir. Diğer taraftan, olağan deneyimlerin içinde olmayan sözümona olağandışı olayların gözlemcileri ise sık sık kendi çıkarları için iş yapan düzenbaz ya da şarlatan olarak sergilenir.

Sihirbazlığa Karşı Düzenbazlık

Profesyonel sihirbazların çoğu, sadece numara yaptıklarını vurgulamak için kendilerine illüzyonist (gözbağcı) denmesini yeğler. Yaptıkları sihir, onların doğaüstü ya da paranormal güçleri varmış gibi gösteren kasıtlı, kuşkusuz aldatıcı yollar içerir. Bu sihiri, doğa yasalarını isteyerek çiğneme iddiasındaki bir sözdebilim olan düzenbazlık ile karıştırmamak gerekir. Hindistan’da Sai Baba ellerinden bol miktarda kül oluşturmuş gibi yaparken düzenbazlık yapmaktadır. İsrail’deki Uri Geller de zihnindeki güçle kaşıkları bükermiş gibi görünürken aynı şekilde düzenbazlık yapmaktadır.

Biz (yazarlar) birlikte öğretirken, birimiz sınıfa bilimin doğal olarak oluşan dört kuvvet bildiğini anlatırdı: yerçekimi kuvveti, elektromanyetik kuvvet ve atom çekirdeği içinde etkin olan iki kuvvet, güçlü çekirdeksel kuvvet ve zayıf çekirdeksel kuvvet. Diğerimiz ise göstermeye hazırladığı beşinci bir kuvveti tam o sırada keşfettiğini açıklardı. Bir elini ın üzerine koyar, diğer eliyle o bileğin altını sarar ve ın üzerine koyduğu elini kaldırmaya başlardı. Şaşırtıcı (!) bir şekilde  da bu beşinci kuvvet tarafından yükselen avuca doğru çekilircesine yükselirdi.

Bununla birlikte, öğrencilerin çoğunluğu hileyi hemen fark ederlerdi: Bileği tutan eldeki görülmeyen işaret parmağı ın altındaki bir konuma gelmişti. Hileyi ilk bakışta yakalayamayanlar ise bizim şakalarımızı bildikleri için bunun bir aldatmaca olduğunu anlardı.

Gerçeğe Giden Yola Karşı Yanılsamaya Giden Yol

Sözdebilim Satar
Bilimsellik iddiasındaki kuramlar, bilimin acımasız standartlarını tutturmalıdır. Tüm kuramların bu standartları karşılayabilmesi için, insanların yeterince eğitilmiş olmaları gerekmektedir. Ne yazık ki, sözdebilime karşı yapılan savaşım çok zahmetlidir, insanlar, gerçek bilimden çok, sözdebilim ve büyü okuyorlar. Astroloji gibi, sözdebilim ları milyonlarca satıyor.

Buna ek olarak, halk, Xdosyaları gibi TV dramaları ve dev böcek işgalcileri konu alan filmler ile sözdebilim tarafından bombardıman ediliyor. Bu özel efektler günümüzde o kadar inandırıcı yapılıyor ki gerçeğin nerede bittiğini ve yanılsamanın nerede başladığını bilmek güçleşiyor.

Bunun sonucu olarak, bilimle sözdebilimi ayırt edebilecek insanların sayısı giderek azalıyor. Evrime inananlardan daha çok insan duyu dışı algılamaya inanıyor. Astronomlardan daha fazla astrolog var. Son günlerde bir çıda görülen bir tabela, YENİ ÇAĞ BÖLÜMÜ BİLİM BÖLÜMÜNE TAŞINDI, diyor.

Sözdebilimlere inancın artması küresel bir eğilimdir. Bu, özlemini çektiğimiz fakat bir türlü bulamadığımız kişisel güçler arayışına yanıt veriyor. Hastalıklara derman bulma sözü veriyor. Ölümün son olmadığı sözü bile veriyor, insanların, kesin şeyler için doymak bilmeyen iştihasmı tatmin ederken, aynı zamanda kolay ve anında yanıtlar sunuyor.

Güçlü duygusal gereksinimleri karşılıyor ve manevi açlıkları tatmin ediyor, insanlara hiç olmayan şeyleri vermeyi vaat ediyor. Bu nedenle yirmi birinci yüzyıl bilim çağı, sözdebilim çağı olma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Bilim Alt Bölümler Halinde Yaşar

Evrende öyle çeşitli olaylar vardır ki fal ve bilim insanları genellikle bir ya da en fazla birkaç çalışma alanında uzmanlaşır. Bilimlerin en geniş sınıflandırmasında, iki ana alt  vardır: Evrenin canlı ve cansız kısımlarını inceleyen doğa bilimleri ve rasyonel/duygusal varlıklar olarak insana (davranışsal ve sosyal bilimler) ve insan tarafından yaratılan ve biçimlenen organizasyonlar ve sistemlere (politik, ekonomik, dinsel,fal, vs.) odaklanan insan bilimleri. Aşağıdaki sol sütun doğa bilimlerini; sağ sütun ise insan bilimlerini listelemektedir.

astronomi
antropoloji
biyoloji
coğrafya
kimya
tarih
jeoloji
psikoloji
fizik
sosyoloji

Her iki listeyi tamamlamak için diğer bilimleri, örneğin, doğa bilimlerinden ekoloji ve insan bilimlerinden ekonomi gibi bilimleri de eklememiz gerekmektedir. Aynca biyokimya ve sosyal psikoloji gibi disiplinlerarası bilimler de eklenmek zorundadır.

Benzer ama Aynı Değil
Doğa ve insan bilimlerinin her ikisi de olayların genel açıklamasını bulmaya çalışmalarına rağmen, bunu yaparken izledikleri yollar arasında önemli farklar bulunmaktadır.

GÖZLEMLER: Doğa bilimleri, hemen hemen birbirinin aynı ve insan bilimleri tarafından izlenen kişisel ve sosyal olaylara göre sayıca çok olan fiziksel ve biyolojik varlıkları (atomlar, bakteriler, sirke sinekleri) gözler. Evrende hepsi de aynı kimyasal davranışı gösteren trilyonlarca trilyon karbon atomu bulunmaktadır; yeryüzünde her biri eşsiz olan 6 milyar insan vardır.

Bir kimyacı, bir karbon atomunu gördüyseniz hepsini görmüş olursunuz diyebilir. Bir psikolog ise insanlar için bunu asla söylemez !

HİPOTEZLER:

Doğa bilimi eri tarafından gözlenen varlıklar hemen hemen birbirlerinin aynı ve sayıca çok oldukları için, bu varlıkları ayırmak daha kolaydır ve çok az sayıda değişken sunarlar. Bu nedenle doğa bilimlerindeki hipotezler sıkça tek kabul edilebilir hipoteze indirgenebilir. Diğer yandan, bir konuda çok sayıda kabul edilebilir hipotez, insan bilimlerinde sıkça rastlanan bir durumdur (psikolojide, psikoanalitik kurama karşı davranışsal ve kognitif kuramlar gibi). Doğa bilimlerinde hipotezler daha kesin (görece olarak daha basit denklemler ile ifade edilebilir), bir hata aralığı daha küçük ve gözlemci tarafından kolaylıkla önyargılardan ve yanlı değerlendirmelerden arıtılabilecek yapıdadır.

ÖNGÖRÜLER: Doğa bilimlerindeki hipotezlerin hata payı daha küçük olduğu için, bunlara dayanan öngörüler de daha küçük hata payına sahiptir.

DENEY YAPMA: Doğa bilimlerinde değişkenleri kurmak ve denetlemek daha kolay olduğundan deneyler yanlılıktan kolaylıkla armdırılabilir ve nadiren doğrudan etik kaygılar (nükleer silah geliştirilmesi ve genetik mühendislik gibi) içerir ve çalışılan varlıkların davranışı deneyin kendisi tarafından etkilenmez. Gözünüzü bir insana diker ve bakarsanız, o da size dik dik bakabilir. Karbon atomlarını ne kadar yakından izlerseniz izleyin, size hiç aldırmayacaklardır.

İnsan davranışı, çok çeşitli etmenler tarafından etkilenebildiği için çalışılması özellikle zordur. Hipotezin değerlendirildiğinin bilinmesi bile onu etkileyebilir. Örneğin, bono faiz oranlarının artığını öğrenen yatırımcılar, aynı zamanda yükselen bono faizlerinin borsayı düşürdüğü hipotezinin de farkındaysalar, ellerinde tutabilecekleri tahvilleri satmaya karar verebilirler.

YENİDEN ÇEVRİM: Deney sonuçları ve öngörüler, doğa bilimlerinde daha kesindir ve bu nedenle insan bilimlerindekilere göre daha kolay karşılaştırılır. Doğa bilimlerinde yapılan kritik bir deney, Thomson’un Üzümlü Kek atom modelinin Rutherford un deneyiyle büyük bir yara almasında olduğu gibi, bir hipotezi önemli ölçüde değiştirebilir. İnsan bilimlerinde kritik deneyler çok azdır.

Gezegenler gibi yörüngede dönen eksi yüklü elektronlar

Rutherford un güneş sistemi modeli Minik bir çekirdek içinde bulunan artı yükde, eksi yüklü elektronlar ile artı yüklü çekirdeği bir arada tuttuğu için, Rutherford elektronları çekirdeğin çevresinde dolanır biçimde betimlemeye karar verdi. Böylece Rutherfordun atomun güneş sistemi modeli doğdu.

Rutherford un Modelinin Yerini Diğer Modeller Alıyor
Rutherford un sonuçları, modelini desteklemesine karşın, modelin doğru olduğunu kanıtlamıyordu {kanıtlayamazdi). Modelinin kimi özellikleri, özellikle de atomun içindeki elektronların doğası ile ilgili olanlar, daha sonra yapılan deney sonuçlarını açıklamakta yetersiz bulundu. Rutherford un modelinin ve ardıllarının akıllıca çevrimi bizi, günümüzdeki atomıin, günümüzdeki kuantum mekaniği modeline ulaştırdı.

Kuantum mekaniği modeli, en son model mi olacaktır? Bilimsel yöntemin doğası gereği, herhangi bir yorumunun uzun süre dayanıp dayanmayacağı, ek olarak çevrim gerektirip gerektirmediği bilinmez (ve bilinemez). Eğer bir bilim insanı, mutlak doğru olan bir hipotez keşfetme şansına sahip olsa bile, bunun böyle olup olmadığını bilmenin bir yolu yoktur.

Rutherford’un Modeli Thomsonun Modelinin Yerini Alıyor

Ruthefordun düşüncesine göre, artı yük, atomik boyutlardaki bir kürenin her tarafına yayılmış olarak bulunmak yerine, çok daha küçük, son derece yoğun, atom çekirdeği dediği merkezi konumdaki bir bölgede yoğunlaşmış olarak bulunuyordu. Bu çekirdeğe yaklaşan alfa parçacıkları, yollarından çekirdek tarafından saptırılıyorlar ve bunun sonucu olarak büyiik açılarla dağılıyordu.

Bu özelliği, Thomson un üzümlü kek modelinin çevrilmiş yorumuna eklemişti.
Bu yeni model artı yüklü çekirdek eklenirken, atomun küresel biçimi ve aynı zamanda eksi yüklü parçacıkların varlığı korunmuştu. Elektrik güç, güneşin çevresinde dolanan gezegenleri güneş sistemi içinde tutan yerçekimi gücünü anımsatır.

Cavendish Laboratuvan’nda Thomson un ardılı, Yeni Zellandalı fizikçi Lord Ernest Rutherford, Thomson’un modelinden işe başladı. Thomson’un hipotezinin (premise) öncüllerine dayanan tümdengelim düşünce biçimini kullanan Rutherford, henüz gözlenmemiş olaylar hakkında bir öngörüde bulundu.

Eğer atomlar zayıf fakat artı yüklü, içinde elektronların saçıldığı bir hamurdan oluşuyorsa, bu atomlar, ince bir altın (altın atomları) yaprağa doğrudan doğruya yöneltilen atomaltı (doğal radyoaktif maddeler tarafından yayılan alfa parçacıkları) parçacıkların geçişine çok az bir direnç gösterecektir, şeklinde akıl yürüttü.

Rutherford, parçacıkların çoğunun engellenmeden geçeceğini; fakat az sayıda parçacığın ise zayıf artı yüklü madde tarafından itilme sonucu hafifçe saçılacağım öngördü. Deneyinin sonuçları öngörülerine uymamıştı. Özellikle, çok daha fazla parçacık öngörülenden daha büyük açılarla saçılmıştı.

Dalton Democritus la Aynı Fikirde

1803 yılında Ingiliz öğretmen John Dalton bileşikler, elementler olarak bilinen basit maddelerin bileşiminden oluşan
maddeler, her zaman bu elementleri kitlesel olarak aynı oranlarda içeriyorlardıelementlerin bileşimi kitlesel olarak sabitti. Bu ilişkiyi açıklamak için Democritus’un atom kavramını kullandı ve elementlerin son derece küçük, yok edilemez, bölünemez parçacıklardan oluştuğunu söyledi. Dalton bu atomları minyatür bilardo topları olarak hayal etti.

Dalton belirli bir elementin, bir atomunun sabit bir kitlesi olduğunu düşünmüştü. Dalton un kuramı, bir bileşikteki elementlerin kitlelerinin arasındaki ilişkiyi açıklayabilmesini sağlamıştı. Eğer bir bileşik içinde bulunan elementlerin sabit bir oran göstermeleri ile tanımlanabiliyorsa ve belirli bir elementin her atomu aynı kitleye sahipse bileşiğin bileşimi her zaman sabittir, diye düşündü (Eğer birleşen birimlerin her birinin büyüklüğü değişseydi, bileşiklerdeki elementlerin kitlesel oranları da değişirdi, yani sabit olmazlardı.

Bilim insanlarının maddenin atomik modelini kabul etmeleri, iki bin yılı bulmuştu. Bununla birlikte, Dalton’un modeli günümüz bilim insanları tarafından düşünülen model değildir; zira atomlar bilardo toplarından çok daha karmaşıktır.
Thomson, Dalton un modeline içsel yapı ekliyor.

1897 yılında, Ingiliz fizikçisi Sir J. J. Thomson, Cambridge de Cavendish Laboratuvarı’nda çalışırken, tüm atomların, elektron denilen eksi yüklü parçacıklar içerdiğinin ipuçlarını elde etti. Atomların elektriksel olarak nötr oldukları bilindiği için, Thomson, elektronların eksi yüklerini dengelemek için atomun içinde bazı artı yüklü parçacıklar bulunmalı diye düşündü.

Hipotezine göre Thomson’un üzümlü kek modelibir atom, üzümlü bir kekte olduğu gibi; eksi yüklü parçacıkların içinde dağıldığı, küresel biçimde, ince, artı yüklü madde bulutudur.

Thomson un modeli atom üzerine yapılmış bilinen tüm gözlemlere dayanmaktaydı. Bu gözlemlerden HIPOTEZinin varsayılan gerçekliğini desteklemek için yararlanırken tümevarım düşünce biçimini kullanmıştı.