Kasım 2013

ÖNSEZİ DENEYİ

Denek önceden karıştırılmış kartlan sırasıyla yazar ve sonra kartlar gerçekten kanştınldıktan sonraki sırayı kestirir.
Her beş karttan biri belirli bir simge taşıdığına göre, bir kartı doğru olarak bilme olasılığı beşte bire eşittir (ya da tüm destedeki 25 karttan 5 i). Bu ise %20’likya da 0.2’lik bir olasılık anlamına gelir. Sürekli olarak 0.2’den iyi yapan denekler, duyu dışı algılama yeteneğine sahip sayılırlar.

Rhine, içlerinden birinin 17.250 deneme sonucunda 0.32 lik bir başan oranıyla, çoğu deneklerin 0…2’den daha başarılı olduklarını bildirdi. Bu sonuçların şansa bağlı olarak ortaya çıkması olasılığı o kadar küçüktür ki, bunların açıklanmasından şans hemen hemen tamamen dışlanabilir. 1934 yılına gelince Rhine, duyu dışı algılama için çok önemli kanıtlan olduğuna inanmıştı. Diğer psikoloji lerinin birçoğunda, onun sonuçlarını doğrulamak amacıyla bu deneyler yinelendi, fakat hiçbir başan elde edilmedi.

Rhine 40’lardaki, deneylerinde yalnız tahmin işinden daha fazlasının bulunduğunu önerdiği, Altmış Yıldan Sonra Duyu Dışı Algılama adlı bir kitabın yazarları arasındaydı.

Haklıydı! Laboratuvarında yürütülen deneylerin ciddi yöntemsel kusurları olduğu bugün biliniyor. Deneyler çoğu zaman denek ve deneyi yapan kişi arasında çok az olarak ya da hiçbir perdeleme olmadan yürütülmüştü. Sonradan keşfedildiği gibi, kartlar o kadar ucuza basılmıştı ki denekler, simgenin ana hatlarını zayıf bir biçimde kartların arka yüzlerinden görebiliyordu. Dahası yüz yüze yapılan deneyler sırasında denekler, deneyi yürüten kişinin gözlükleri ya da gözlerinin saydam tabakasında kartların yansıyan yüzlerini görebiliyordu. Hatta, deneyi yapan kişinin yüz ifadesinden, ses tonundan bile bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde ipuçları yakalayabiliyordu. Bunlara ek olarak, iyi bir gözlemci olan bir denek, kartları bükülmüş kenarlar, arka yüzündeki lekeler ya da yapım kusurları gibi bazı özellikleri nedeniyle teşhis edebiliyordu.

Bazen sonuçlar yanlışlan dı. Yanlışlamanm bir örneği veri kayıt cihazıyla oynamak yoluyla anlamlı görünen sonuçlar oluşturduğu keşfedilmiş olan Rinhe Parapsikoloji Enstitüsü Yöneticisi, Walter J. Levy nin yapmış olduğu ile ilgilidir. Bir diğeri ise Rhine nın deneylerini ve sonuçlarını laboratuvarında yinelemiş olduğunu savunan S. G. Soalun durumuyla ilgilidir. Soalun deneylerine yardımcı olan Gretl Albert, sonradan, Soal un kayıt formlarında sonuçları değiştirdiğine tanık olduğunu söylemiştir. Söz konusu olan, İ den 5’e kadar olan rakamlardı. Albert, gerçek duyıı dışı algılamaları olduğunu binlerce smamada görünen Basil Shackleton adındaki bir kişi üzerindeki çalışmalar sırasında, onun söz konusu listedeki 1 rakamını 4 ya da 5 rakamlarıyla değiştirdiğini gördüğünü özellikle belirtmişti.

Bu iddianın gösterdiği yolda tüm kayıtların sonraki analizlerinde, hedef 4 ya da 5 olduğu zaman aşın sayıda 4 ya da 5 olduğu ya da tahminin 4 ya da 5 olduğu sınamalarda birlerin yokluğu doğrulandı. 19701i yıllarda, Zener kartlan, büyük ölçüde rasgele sayılar oluşturucuları ve resim ya da fotoğraf gibi daha karmaşık ve anlamlı sınama teknikleri ile değiştirildi.

Aldatmaya çok açık, kötü bir biçimde kusurlu deney bildirimleri yaygındır. İşte size diğer bir örnek. Israilli psişik Uri Geller, Targ ve Puthoff tarafından oluşturulan koşullar altında sınandığı zaman Uri Geller’den, bir sözlükten rasgele isimleri seçilen nesneleri çizmesi istendi (bir uzağı görme sınavı).

Geller, olağanüstü yüzde 54’lük bir başarı oranıyla on üç nesneden yedisini teşhis edebildi. Geller’in başarısında sadece tahmin işinden fazla bir şeyler bulunduğunu önerdikleri zaman, Targ ve Puthoff da haklıydılar. Robert ve Otis tarafından oluşturulan katı bir şekilde denetlenen koşullar altında yapılan bağımsız deneylerde Geller, tüm seri içinde bir nesneyi bile teşhis edemedi.
Psişik araştırmalara musallat olan yöntemsel eleştirilerden sakınmak için, aşağıdaki önlemler önerilmiştir.
•    Duyumsal ipuçlarından kurtulmak için, rasgele çizikler ya da işaretlerin, deneğin yanıtlarının temeli olmaması için nesneler mümkün olduğunca az kullanılır.

•    Hedefler denek ile hiçbir teması olmayan bağımsız bir yardımcı tarafından hazırlanır (çifte körlük yöntemi).

•    Hedeflerin rasgele seçimi ve sunumu, hedef serilerinin temeli olarak rasgele sayı tabloları ya da başka rasgele kaynakların kullanımı ile sağlanmalıdır.

•    Deneğin aldatma yönünden hiçbir fırsatı olmamasını sağlamak amacı ile uygun deney süreçleri tasarlanmalı ve izlenmelidir. Bir gizdeyi deneyinde denek, hiçbir zaman hedef olan nesnelerle yalnız bırakılamaz ve telepati deneylerinde alıcı ile iletişmesine izin verilemez. Hedef olan nesneler, perdelerle tamamen ya da içi görünmeyen zarflarla denekten gizlenmelidir ya da deneğin ulaşamayacağı bir yerde tutulmalıdır.

•    Denekle etkileşimde bulunan araştırmacı, herhangi bir sınama sırasında hedeflerin ne olduğunu bilmemelidir.

•    Elde edilen sonuçlar, deneyin hipotezi hakkında bilgisi olmayan, deneklerle teması olmamış ve deneklerin hangi deneysel gruba ya da koşula ait olduklannı bilmeyen bir yardımcı tarafından ikinci kez denetlenmelidir.

•    Verileri değerlendirmede kullanılan istatistikler, uygunluklarından emin olmak için istatistikçiler tarafından bağımsız olarak değerlendirilmelidir.

KARTLARI TEK TEK BİLME DENEYİ

Kartın üzerindeki simge tahmin edilir, simgenin bulunduğu yüz aşağıya gelecek şekilde kart desteden ayrılır, bunu sonraki kart izler ve tüm deste boyunca aynı olay yinelenir.

KÖR EŞLEŞTİRME DENEYİ: Her simgeden bir kart, yüzü alta gelecek şekilde yerleştirilir. Kartların sırası bilinmemektedir. Beş kart, karıştırılır ve deneğin simgelerin sırasını tahmin etmesi istenir.

DESTEYİ BİLME DENEYİ: Denek başka bir odada bulunan karıştırılmış; fakat kesilmemiş bir destedeki sembollere yönelik birbirini izleyen 25 tahminde bulunur.

Sonraki ikisi, telepatiyi sınamaktadır.
GENEL TELEPATİ DENEYİ: Gönderici, kartları karar, keser ve her kartın yüzüne bakarken, alıcı göndericinin zihnini okumaya çalışır ve göndericinin üzerinde yoğunlaştığı kartın yüzündeki simgeyi kestirir.

SAF TELEPATİ DENEYİ: Gönderen, rasgele bir kart sırası seçer ve onu ezberler. Alıcı, sonra, simgeleri kestirmeye çalışır.

Altıncısı ise önbilişin sınanmasıdır.

ESP: Uzaktan Öğrenme

Çoğu insan psişik deneyimlere sahip olduklarını iddia eder. Arkadaşı telefon etmeden az önce, arkadaşı aklından geçmiştir; uçağın düşeceği içine doğmuş, bu uçağa binmemiş ve sonra da uçağın düştüğünü öğrenmiştir; çekilişte büyük ikramiyenin ona çıkacağını rüyasında görmüş ve sonra, büyük ikramiyeyi kazanmıştır.

Doğru olmasına karşın, bu deneyimler psişik yetenekler konusunda hiçbir şey kanıtlamaz. Bunlar, sadece aklımıza hükmeden tuhaf rastlantılardır. Çok daha sık olarak, arkadaşımızı düşündüğümüzü; fakat ondan haber almadığımızı, bir uçağın düşeceğine inandığımızı; fakat düşmediğini, piyangodan ikramiye çıkacağını düşlediğimizi ve bunun (yine) tatlı bir düşten başka bir şey olmadığını unuturuz. Bu iddia edilen olağandışı algılamaların birçok çeşiti vardır:

TELEPATÎ: Bir başkasının duygu ve düşüncelerini psişik olarak bilme

GÎZDEYİ: Bilinmeyen bir nesne ya da olayın psişik olarak ayırdmda olma

ÖNSEZİ: Gelecekteki olayları psişik olarak bilme GERIBILIŞ: Geçmişteki olayları psişik olarak bilme

PSİKOMETRİ
Bir nesnenin geçmişini öğrenebilme yeteneği
Anekdotlar, bu algılamaların bilimsel kanıtlan olarak yeterli değildir. Gereksinilen, rastlantı olasılığını dışlayan kontrollü deneysel sınamalardır. Bu olayları kapsayan kontrollü deneyler, 1929’dan başlayarak Dr. Joseph B. Rhine, eşi ve birlikte çalıştıkları Louisa tarafından yürütüldü. Rhine’lar, meslektaşlan Cari Zener tarafından tasarlanmış 153 kart kullandılar.

Her kartta, beş geometrik şekilden biri bulunmaktadır: bir haç, bir yıldız, bir çember, dalgalı çizgiler ve bir kare. Beş kartın her birini kullanarak, 25 kartlık bir Zener destesi oluşturulur. Rhine, bir deneğin, duyulara ilişkin herhangi bir temaslan olmadan kartların üzerindeki simgeleri doğru bir biçimde bilip bilemeyeceğini belirlemeye çalıştı. Sırası gelmişken söyleyelim, Rhine duyu dışı algılama (ESP) ve parapsikoloji terimlerini ortaya atan kişidir.
İşte, bu desteyi kullanarak yürütülen kartlan tahmin etme deneylerinin bazılarının tanımlamaları. İlk üçü, gizdeyiyi sınamak içindir.

Olağandışı Olayların Psikolojisi

iddia edilen bu olayları çalışan parapsikologlar, olağandışı algılamalar (ESP—olağan görme, işitme, koku alma, dokunma ve konum duyularını kullanmayan algılama) dedikleri bu olaylan belirtmek için “Psi” ve Psikokinez (PK) sözcüklerini (aynı zamanda telekinez denilen bu olayda fiziksel nesnelerde hareket ettirmek için zihinsel güçler uygulanır) kullanır.

Psişik sözcüğü, “psi” gösterme yetisinde olduğu iddiasında olan kişilerin özel yetenek ve nitelikleri anlamına gelen genel bir terim olmuştur. Psişik kimselerin, bilmeyle ilgili sezgilere (ESP) ve bunun fiziksel belirtilerine (PK) sahip olduğu söylenir.

Öncelikle, bir kimsenin bu güçleri nasıl kazandığı kişiden kişiye değiştiği söylenir. Bazı kimseler, bunlarla birlikte doğduklarını iddia eder. Bazıları bunları, sarsıcı bir deneyime ya da bir kazaya atfeder. Diğerleri psiye, psişik eğitim seminerleri ve derslerle ulaşmaya çalışır. Böyle programlara talep o kadar fazladır ki psişiklik büyük bir iş halini almıştır.

Hatta ordu bile, psiye erişmekle ilgilenmektedir. 1960’lı yıllarda Pentagon, psinin askeri potansiyelinden yararlanmak umuduyla psişik araştırmalar için milyonlarca dolar harcamıştır. Sovyetlerin, psişik silahlar konuşlandırmak amacıyla psişik araştırmalar yapmış olduğunu bildiği için, Amerika da, ESP’deki bu uçurumu kapatmayı çok istiyordu.

Duyular Dünyaya Açılan Pencereler

Gerçek dünya hakkındaki bilgilerimiz, duyularımızın sınırlan ile kısıtlıdır. Doğal duyulanınız sadece, bir şeyi ayırt edebilmek için en düşük ölçüde duyumsal uyarı gereksinimi ile değil, aynı zamanda ayırt edebildikleri sinyal aralığı ile de sınırlıdırlar.

Görsel pencere bize, yaklaşık 400 ile 700 nanometreyle sınırlı elektromanyetik aralıkta açıktır. Bu dalga boylan, görülebilen aralıktaki mor, mavi, yeşil, sarı ve turuncudan kırmızıya kadar değişen renklere karşılık gelirler. Bu aralık, kırmızı ötesindeki dalga boylarını (20.000 den 60.000 nanometreye kadar) ayırt etmemize izin veren gecegörüş gözlükleri gibi özel aygıtların kullanımıyla genişletilebilir. Bazı hayvanlar, insanlara göre daha geniş bir görüş aralığına sahiptirler. Yılanlar, memeliler tarafından  yayılan sıcaklık biçimlerini görmek için dudaklarını kaplayan organlarda duyumsayıcılara sahiptirler.

Olağan işitme için işitsel pencere, saniyede 20 ile 20.000 arasında değişen bir sıklık (frekans) aralığıyla sınırlıdır. Bu aralığın dışındaki sinyaller, ultrasonik ses dalgalarının (saniyede 20.000′ nin üzerinde) tanı için tıp alanında kullanılması gibi özel aygıtlar tarafından ayırt edilebilir. Bu dalgaların vücudun içindeki bölgelerden yansımaları, tümörler gibi çeşitli olağandışı durumları ayırt etmek için ve kalp kapağı etkinliği gibi çeşitli olayların çalışılması için kullanılabilir.

Görsel penceremiz, elektromanyetik spektrumun sadece küçük bir üne açıktır, işitsel penceremiz, ses spektrumunun sadece küçük bir üne açıktır. Benzer şekilde, kimyasal penceremiz, burun kanallarımıza ve dilimize ulaşan geniş bir molekül dizisinden sadece küçük bir e açıktır, insanların dünyaya olan görsel, işitsel, kimyasal ve diğer pencerelerini genişletmek için yollar bulmaya çalışmaları ve buna ek olarak dünyanın başka yönlerini açığa çıkarabilecek bilinmeyen pencerelerin olup olmadığını merak etmeleri anlaşılabilir.

Olağandışı duyumsamaları gerçekleştiren ek pencerelerin varlığını savunan çok sayıda kişi bulunmaktadır. Şimdi, bu savlan inceleyelim.

Konum Duyusu

Genellikle olağan kabul ettiğimiz bir duyu yeteneğimiz, bedenimizin boşlukta nasıl konumlandığını bilebilmemizdir. Bu yetenek, bedenimizin çeşitli kısımlarının birbirine göre nerede olduğunun ve aynı zamanda bedenimizin yerçekimine göre nasıl konumlandığının ayırdmda olmayı içerir. Bedenin, herhangi bir amaca yönelik bir hareket yapmak için bu duyulara gereksinimi vardır.

Kinestetik duyu, insanların, iskelet kaslarındaki hareketin ayırdmda olmasına yardım eder. Bu duyu, eklemlerimizde yer alan kinestetik alıcı hücreleri yoluyla çalışır; fakat bazı kinestetik bilgiler de kaslardan ve tendonlardan gelir. Bu alıcı hücreleri, kaslarımız ve eklemlerimizdeki değişimleri ayırt eder. Bu mekanik enerjiyi, omurilikteki yolaklardan giderek sonunda beyne ulaşan elektrokimyasal enerjiye dönüştürürler. Bu duyunun varlığını, sadece, olmadığı zaman, örneğin bacağımız “uyuştuğunda” ve yürümekte güçlük çektiğimiz zaman fark ederiz.

Diğer konum duyıısu ise dengemiz hakkında, yerçekimine göre nerede olduğumuz hakkmda, hızlanma ve yavaşlama hakkında bilgi veren geçit (vestibular) duyusudur. Bu duyu, yerçekiminin kaynağına göre başın konumu ve hareketi ile belirlenir.

Geçit duyusunun, iç kulağımızın derinliğindeki alıcı tüy hücreleri ile ayırdına varırız. Uyarıldıkları zaman bu hücreler, beyne sinirsel içtepiler gönderir. Aşırı derecede uyarıldıklarında, hareket hastalığı denilen baş dönmesi ve mide bulantısı hissi verir.

Dokunma Ve Koku Duyusu

Dokunma duyusu, bir diğer doğrudan temas duyusudur. Çok tabakalı derimiz, dokunma duyusu ile ilgili duyumsamaları ayırt etmemiz için çeşitli duyumsal alıcıları içerir. Basınç duyusu, nesneler baskı yapınca derinin şeklindeki değişikliklerden kaynaklanır. Sıcaklık ya da soğukluk duyusu, derimize dokunan her neyse onun moleküler etkinliğine verilen bir yanıttır.
Derinin (ya da diğer duyuların) çok fazla uyarılması, acı duyumsamasına neden olur.

Acı, bununla birlikte, acıyı veren nesnede (yanan kızıl kömür) yer almaz. Nesne, sadece, acı olarak yorumlanan bir süreci etkinleştirir. Acı, aynı zamanda, vücudumuzun içinden gelen uyarılar ile yaratılır. Örneğin, içerdeki dokularda oluşan hasar, acı alıcılarının bulunduğu bir yerde ise, alıcılar başta ya da sırtta konumlanmasa bile, baş ağnsı ya da sırt ağrısıyla sonuçlanabilir.

Tat almaya benzer bir süreçle, bir şeyin kokusunu aldığımız zaman, bu şeyle doğrudan temas kurarak yaparız. Havadaki koku taşıyan moleküller burun boşluğuna ya da ağza girer. Burun boşluğunda bulunan küçük tüy hücrelerine ulaşır. Gaz molekülleri alıcı hücrelerdeki yuvalara uyar ve beyne iletilen elektrokimyasal içtepilere dönüştürülür.

Koku taşıyan moleküllerin bir kokusu yoktur. Sadece yine moleküllerin hangi alıcıların boşluklarına yakalandıklarına bağlı olarak, beyin tarafından keskin, meyveli ve deniz kokusu olarak yorumlanan koku iletilerini etkinleştirir.