Her Telden

Türk mitolojisinde devler

Devler üzerine
Devlerden söz eden kaynaklar
Horbiger’in devleri
Devlerin izleri
Devlerle ilgili bilmediklerimiz
DEVLERİ KİM BİLMEZ, kim tanımaz! Kocaman boylan, korkunç güçleri, çoğunlukla kötü huylan, serüvenleriyle dünya mitolojisini, masal dünyasını, eski destanları doldurmalardır. Devleri bilmeyen, tanımayan, anlatmayan ırk yoktur denebilir; devlerden yararlanmayan, onları çarpıa, korkutucu bir unsur olarak kullanmayan masal, efsane, mitos olmadığı gibi.

Acaba devler neden böylesine yaygın bir unsur olup bütün sınırları aşmış, ilkel toplulukları, eski toplumlan, büyük uygarlıkları etkilemişlerdir? Acaba çok eski, âdeta unutulan çağlarda devler var mıydı? Acaba mitosların arkasında artık insanoğlunun belleğinden silinip yalnız efsanelere, masallara sığman bir gerçek mi yatıyor? Ya da, Jung’un tanımlamasıyla, devler düşlerimize giren atalardan kalma hatıralar, ilk örnekler, büyük görüntüler midir?
Devlerin varlığını destekleyen görüşlere geçmeden, devlerin izlerinden, fosillerden hatta son yıllarda görülen devlerden söz açmadan, masalları, efsaneleri, mitosları karıştırarak bu yaratıkları tanımaya çalışalım.
Türk mitolojisiyle ilgili bir kitapta şu bilgileri buluyoruz:

Türk mitolojisinde olduğu gibi, hemen bütün u1 usların mitolojilerinde görülen devler, görünüş bakımından çok defa insan uzuvlarından alınarak büyütülmüş, biçimlendirilmiş korkunç yaratıklardır.

Gövdeleri çok büyüktür. Olağanüstü üçlüdürler. Tanrılarla savaşır, kahramanlarla uğraşır, ama sonunda öldürülürler.
Bunlar bir dağı yerinden kaldırıp öbür dağın üstüne koyar, tanrılarla savaşmak üzere göklere doğru tırmanırlar.
Devlerin birden yüze kadar gözleri, ikiden çok elleri, ayaklan, başlan vardır.

Devler en çok doğuda Hint mitolojisinde. Batıda Kuzey Avrupa mitolojisinde görülür. Bunlann yanı sıra başka uluslarda, hatta perilerle, aşk hikâyeleriyle süslü Yunan mitolojisinde de epeyce yer alırlar.

Türklerde dev olaylannın en bilinenlerinden biri Sümer Mitolojisinde görülün Sümerler’in Asakhu, Enmeşamı ve Zu adında üç büyük devi vardır. Bunlardan Asakhu hastalıkları verir, karanlıklan temsil eder, bir tann ayarındadır. Enin eşarru ise bir dev ve ölüm tanrısıdır. Bu devler ünlü tann Enlil’i öldürmüşler ama, sonradan bu tann canlanmıştır. “Lııuma Elis” destanında bu üç devin adı var Kâinatın yaratılışı sıracında “Kingo” adında korkunç ve kudretli bir dev türemiştir.

Kumarbi efsanesinde geçen “Uuelluri” adındaki dev ise gökle yeri sırtında tutardı. Bu dev, Kumarbi’nin Diyorit taşından yapılmış oğlunu sağ omzu ü/erinde büyüttü, az zamanda sulann içinde uzanarak boyu göklere kadar ulaştı.
“Alatkak” adındaki dev de Kırgız efsanelerinde yer almaktadır.

İran efsanelerinde Hükümdar ve kahramanlarla savaşan korkunç devlerin maceraları, yakındoğu Türkleri arasında da yayılmıştır.

“Divi Sefil” yani “Ak Dev” ile “Erjenk” bunlannön planda gelenleridir. Ak Dev’Jn bulunduğu yerde büyü ve sihir yapmakla çok usla devler vardır. Bu dev Iran kahramanı Rüslem Uç savaşmış sonunda öldürülmüştür. Ak Dev boncuk gözlü, arslan tüylüdür. Eni ve boyu yeryüzünü kaplayacak kadar büyüktür.
Erjenk ise devlerin kumandanıdır. Rüslem bununla da savaşmış sonra öldürülmüştür.
Halk ağzında bir de “Dev Anası” dolaşın Bunun iki uzun, büyük memesi vardır. Biri sağ omuzunda, öbürü de sol omuzunun üzerinde asılıdır. Eğer yolda bir kimse rastlarsa da ona illifal etmez, memelerini emmezse dev anası onu yok eder. İltifat edene, onu alır, İyi davranır, konar.
Bir korkunç dev daha vardır ki ona da “Rüzgâr Devi” denir. Bu dev gözlere pek görünmez, görünse de ona silâh işlemez, rüzgârdan daha çabuk havalara uçar.

Cadılarla Ejderhalar nasıl tılsımlan bozulunca ölürlerse, devler de tılsımlan bozulursa ölürler.

Hiperbore nedir, yeri nerededir, hangi kaynaklarda görülür?

Eski geleneklere göre insanoğlunun yaşadığı ilk kah Kuzey Kutbu nun bulunduğu bölgede yükselen »perbore olmuştur. Bu kıta Üçüncü Zaman’ın başlangıcında suların altına gömülmüştür; ama, Hiperbore’nin bazı kısunlan bugün Sibirya, Alaska, Gronland, Spitzberg, İslanda, Jan Mayen adası adları altında yatmaktadır. Hiperbore tezi^ antik çağlarda, Herodotos, Diyodorus, Romalı ansiklopedici Gaius Plinius Secundus ve Virgilius tarafından savunulmuştur. Hatta Pythagoras’ı eğiten Phereside’nin Hiperbore’li bir aileden gelme olduğu sanılmaktadır.

Hiperbore hakkında efsaneler az değildir. Eski inanışlara göre buzlarla çevrili, yüksek dağlarla kaplı bu adada şeffaf insanlar yaşarmış. Adayla diğer kıtalar arasında bir bağ yokmuş ama, bir yoruma göre, gizli bir geçit Güney Almanya’ya kadar uzanıyormuş. Hiperboıe kadınlan çok güzel olup her ailenin beşinci kızı olağanüstü yeteneklere sahipmiş. Ada ya da kıta kutuplardaki buzların çözülmesiyle yaşanılmaz hale gelince Hiperborelilerin bir kısmı Avrupa’ya bir kısmı da Amerika’ya göç etmiş.

Buzlar arasında bir uygarlık düşünülebilir mi? Hiperbore’nin varlığı üzerinde durmadan bu noktayı açıklayalım.
Çok uzak bir çağda ekvatorla kutupların yer değiştiği, kutup ikliminin tropik iklimine benzediği jeoloji tarafından kabul edilmiştir. Spitzberg ve Grönland’da bulunan manolya, incir, hurma ağaçlan, sıcak bölgelerde yaşayan hayvan fosillleri bunu ispatlar. Buz alanından söz edildiğinde bu çeşit jeolojik olayların birkaç defa yer aldığını da hatırlatmak gerekir. Buzlann son çözülüşü (YVunns IH dönemi) yaklaşık olarak 1012.000 yıl önce
Avrupa’yı ve Güney Amerika’yı etkilemiştir. Olay büyük bir tuzla yayıldığından, peyira geniş paçalarını .üriiklediöi de kabul edilir. Bu durum Atlantid olayında da görülür Ancak bu durum Hiperbore’nin varlığını desfekleyebüecek nitelikle değil; olsa olsa kıtaların batma nedenini ortaya koymaktadır.

Tahiti’de eski bir efsane

Tahiti’de eski bir efsane var. Buna göre insanoğlu Fenua Nui kıtasında doğmuştur. Ama rüzgar tannsı Ru soluğu ile kıtayı dağıtmış, birçok irili ufaklı adaya ayırmıştır. Efsaneye göre Paskalya Adası Fenhua Nui’nin bir parçasıymış.
Karolin adalarının sakinleri ise çok eski zamanlarda ışıl ışıl yanan gemilerle Ponape’ye giden, okyanusun ötesinde yaşayan, değişik dil konuşan mutlu insanlarla ve yüksek binalarla dolu bir ülkeden söz eder ve yerlileri eğiten bir ırkın varlığına inanırlar.
Havai, Yeni Zelanda ve Yeni Ebrid efsaneleri beyaz tenli, uzun saçlı atalarının olağanüstü başarılarıyla doludur. Madagaskar efsanelerinde ise Hint Okyanus nda bulunduğu sanılan Seme Kıtası’nın adı sık sık geçmektedir.
Her ne kadar Churchvvard’ın ve arkeolog VVilliam Niven’in desteklediği Mu kıtası görüşü İnandırıcı olmaktan uzaksa da Albay’ın hayalî keşfinin arkasında birtakım esrarlı gerçeklerin bulunduğu açıktır.

Churchvvard’ın öne sürdüğü ilk ırk ve kayıp uygarlık görüşünün oldukça geniş bir kısmı, Mu’nun çocuklanndan saydığı Uygurlarla ilgilidir. Alba/a göre Uygur İmparatorluğu, Ma dan sonra, dünyanın tanıdığı cn yüce İmparatorluk olmuştur.

“Doğu’da Pasifik Okyanusu’na, Bab’da bugün Mokovanın bulunduğu yere kadar uzanırdı; bir an Orta Avrupa ve Atlas Okyanusu kıyılarına kadar genişlemişti… Uygur imparatorluğu nun en parlak döneminde dağlar alçacık, Gobı Çolu’de bol suların aktığı büyük bir yaylaymış. Uygarlar burada, Bayk.ıl «olunun güneyinde, başkentlerini kurmuşlar… Çok eski kaynaklara göre daha birçok büyük şehirler kurmuşlardı. Bunlar ya bütünüyle yok edildi ya da bugün Göbi çölünün kumlan altında yatıyor. M.O. 500 tarihim taşıyan bazı Çin kaynaklan Uygurları bize şöyle anlatırlar. Saçları san, gözeri maviydi, tenleri açık ve beyazdı; güney bölgelerinde yaşıyanlann saçtan ve gözleri koyuyduBir manastırda bulunan eski bir yazıta göre, Uygurların başkenti ve halkı İmparatorluğun bütün doğu bölgelerini kaplayan bir tayfun tarafından yok edilmişti.”

Churchvvard’ın sözünü ettiği kaynaklar hiç bilinmiyorsa da Gobi çölünde, Kara Kota kalıntılarında bulunan 18.000 yıllık bir mezarla, Fransa’da Glozel’de 1925’te keşfedilen ve Uygur yazısıyla benzerlikler taşıyan tarihöncesi toprak çanaklar, Albay’ın birtakım gerçeklere de değinmiş olabileceği görüşünü desteklemektedir.
Atlantid konusunda gerçek hayali destekliyorsa Mu’nun keşfinde bunun tersiyle karşılaşıyoruz. Dolayısıyla uygarlığın ve insanoğlunun beşiğinden ayrılıp üçüncü ve son kayıp kıta örneğimize geçelim.
Atlantid kadar ünlü ve eski bir kayıp kıta olan hiperbore hâlâ hiç kimse tarafından resmen keşfedilmemiştir. Hiperbore mitosu çoğunlukla eski geleneklere ve efsanelere bağlı kalmaktadır.

Kaspar Hauser

Hauser serserilik suçuyla hepse atılıyor. Ama, garip bir serseridir bu delikanlı; konuşmasını bilmez, doğru dürüst yürüyemez, elleri bembeyaz, topuklan yeni doğmuş bir çocuğunki kadar pembe ve yumuşaktır.

Birkaç gün sonra hapse giren bir yabancı Hausct’ı öldürmek istiyor, başaramayınca da kaçıyor. Delikanlının çevresinde romantik yorumlar kuruluyor, soylu bir ailenin gayrimeşru oğlu demliyor. Zengin bir İngiliz, Kont Stanhope. Hauser’ı himayesi altına alıp geniş bir araştırmaya girişiyor ve hiçbir sonuca varamıyor.
Zamanla Hauser konuşmayı öğrenip hikâyesini anlatıyor:

Uzun yıllar bir mahzende kalmış, bilmediği, tanımadığı, görmediği, sesini fc:!e duymadığı insanlar tarafından büyütülmüştü. Günün birinde onu yaşadığı mahzenden çıkartıp zorla bir arabaya sokup Nörümberg in bîr alanında yalnız başına bırakmışlardı.

Keşfedildiği günden beş yıl sonra Kaspar Hauser, Anspach şehrinin parkında bilinmeyen biri tarafından bıçaklanıp öldürülüyor. Mum ışığının ne olduğunu bilmeyen, ateşi tutmaya çalışan, boyudan a yıra mayan bu delikanlının hikâyesi böylece bitiyor.

Kimdi Kapar Hauser? Kaspar Hauser bu dünyaya ali değildi, başka bir gezegenden, belki başka bir evrenden bu dünyaya getirilmişti. Hayalle uğraşmakla suçlayamayacağımız Feuerbach’ın görüşüdür bu.
Üçüncü örnek, ilk bakışta olağan gibi görünen, 5 Ocak 1945’t e ölen Edgar Cayce’in hikâyesidir.

Kosta Rika küreleri

Kûnî birkaç santim, kimi 21 çapında, kimi birkaç kiloluk, kimi 16 tonluk bu taş kürelerin ne işe yaradığı, nereden geldiği, ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bıfinmiyor.

Kosta Rika’nm az çok her bölgesinde bu kürelere rastlanıyor. Çoğu granitten ya da lav’dan yapılan kürelerin en bûyâderi artık şehirlerde, parklarda, açık sahalarda süs olarak kullanılıyor.

Yüzyıllardan beri güneşin altında yatan bu kusursuz, sanki cilalanmış küreler İçin Amerikalı arkeolog Doris Z. Stone:

“Kosta Rika kürelerini açıklanamayan ararlar arasına katmamız gerekiri” diyor. Ve olay böylcce kapanıyor.
Tarihçileri, araştırmacıları uğraştıran, bazen de güç duruma sokan yalnızca kalıntılar, sanat eserleri, değişik nesneler değildir. Bunlar kadar esrarengiz, bunlar kadar garip başka şeyler de vardır. Omek olarak el yazmaları ve bunların arasında epey ünlü sayılan Voynich el yazması sayılabilir.

Bugün New York’lu kitapçı Hana P. Kraus’un dinde bulunan bu 204 sayfalık yazmasının değeri birkaç milyon dolan bulmaktadır.

1912 de İtalya’da incelemeler yapan eski kitap uzmanı VVilfrid Voynich, Francati’ddd Mondragone Cizvit Okulu ndan çok sayıda eski evrak satın alıyor. Bunların arasmda en ilginç ve en önemlisi ünlü bilim adamı ve simyaa Roger Bacon’un (12141292) eseri olan el yazmasıdır. Yazmaya ekli olarak Prag üniversitesi rektörü Johannes Marcus Mard’nin imzasını taşıyan ve 17. yüzyılın sayılı bilim adamlarından kriptografya uzmanı Rahip Athanasıus Kircher’e gönderilen, 19 Ağustos 1666 tarihli bir mektup bulunuyor. Mektuptan el yazmasının, slmyaa ve büyücü John Dee tarafından 1585 yılında İmparator II. Rudolphe’a hediye edildiği, Baconun eseri olduğu, ancak şifreyle yazıldığı için kimse tarafından çözülem ediği anlaşılıyordu.

Bay Hege Vin Teorisi: Çatışma Yoluyla Kazanma

indir

George Friedrich Wilhelm Hegel (1770 1831), Hegel Diyalektiği olarak da bilinen, Illuminati felsefesinin kurucusu olarak değerlendirilir. Hegel, insanların ancak “Mantık” (Masonik bir kavram) sayesinde özgürlüğünü elde edebileceğine inanıyordu. Hegel’e göre tarih üç aşamalı bir değişim süreciydi: Tez, Antitez ve Sentez.

İlk aşama olan Tez döneminde Hegel, krizlerin yaşanacağını ve halk yığınlarında korkunun tavan yapacağını söyler. İnsanlar gittikçe kızgın ve öfkeli hale gelecekler hatta zaman zaman yaşadıkları koşullar nedeniyle histeri yaşayacaklardır. İnsanların yaşadığı yılgınlığı, korkuyu ve paniği gidermek üzere bir karşı hareket başlayacaktır. İşte bu karşı hareket Antitez’dir. Sonrasında ise bu toplumsal değişim sürecinin üçüncü aşaması olan Sentez’e geçilecektir. Bu aşama, problemlere getirilen bir uzlaşma çözümüdür. Karşıtların çarpışmasıyla geçici olarak elde edilen durum, dengedir: Tez’e karşı Antitez.

Bu denge durumu bir sonraki aşamada yeni bir Tez haline gelir ve döngüyü yeniden başlatır. Bir kez daha karşıt güçlere ihtiyaç duyulur ve çelişki ve çatışma, daha uygun bir denge aşaması elde edilene kadar devam eder.
Bir muhafazakâr Cumhuriyetçi olan Başkan Richard Nixon ile bir liberal demokrat olan Başkan Jimmy Carter’ın her ikisi de David Rockefeller Sr. tarafından kontrol edilmekteydi.

Zbignievv Brzezinski Dış İlişkiler Komisyonu’nun kütüphanesinde bir toplantıda görülüyor. Üçlü Komisyon’un kuruluşunda David Rockefeller Sr.’a yardımcı olan Brzezinski, Carter yönetiminde Ulusal Güvenlik Danışmanı idi.
The New York Times gazetesi (24 Kasım 1994), Senato Çoğunluk Lideri Bob Dole ile Başkan Clinton’un İlluminati’ye bağlı Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) kurulması için nasıl işbirliği yaptığını detaylıca anlatıyor.

Dole and Clinton Strike a Deat on Wortd Trade Pact

Saddam Hüseyin’in kuzeni ve komşusu olan Ürdün’ün hain Kralı Hüseyin’in cebine aktarıldı. Demokrat Bili Clinton dö neminde de Cumhuriyetçi George Bush döneminde olduğu gibi, Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin’e, Çeçenistan’da ve başka yerlerde yaşayan kendi halkına tecavüz etmesine ve yok etmesine izin verildi. Bütün bunlar olurken de Amerikan askerleri NATO ve BM komutası altında bulunmaya devam ediyordu.8
Bili Clinton da selefi George Bush gibi Rockefeller ailesinin emri altındadır ve onların istediği her şeyi yapar. Eğer utana cak bir yüzü olsaydı, Rockefellerin ayaklarını yalaması onun için utanç verici bir şeydir derdik. Ama maalesef Bili Clinton, ruhunda derin bir boşluk taşıyan biridir.

İllüminati idaresi (sentez)

fal bak

Sahte Debdebe ve İllüzyon

Görüldüğü üzere, Washington D. C.’de hangi parti iktidarda olursa olsun fark etmez, İllüminati hep iktidardadır. Bize gösterilen ise olağanüstü bir üçkâğıtçılık oyunudur. Cumhuriyetçilere (Tez) karşı Demokratlar (antitez) = İllüminati idaresi (sentez). Görünüşte, her partiden politikacılar büyük bir gayretle mücadele ediyor, hevesle yarışıyor ve iktidar ve otorite için uğraşıyorlar gibidir. Ancak tüm bunlar fal bak ve biraz sis, biraz duman ve aynadan yansıyan görüntülerdir. Bunlar aslında Hegelci diyalektiğin öngördüğü karşıtların çarpışmasıdır.

İster Beyaz Saray’da, isterse Capitol Hill’de olsun, kim iktidara gelirse gelsin hiçbir şey fark etmez. Her iki politik partinin güçlü şefleri de Amerikan çıkarlarını birinci öncelik olarak almazlar. Onlar ve tayin ettikleri görevliler, Amerikan egemenliğini bozmaya ve yok etmeye devam ederler sadece. Demokrat ya da Cumhuriyetçi fark etmez, tüm politikacılar anayasayı aşındırır, federal hâzineyi talan eder, ABD ordusunu küreselleştirir, gestapo federal polis teşkilatlarını güçlendirir ve asla durmadan ve bıkmadan Amerikan halkını BM kontrolüne sokmaya gayret eder. İdeolojik kaoslar, sahte mücadeleler ve iki politik partinin çarpışması aslında tamamen bir illüzyondur. Bunlar, bir tür incelikli tasarlanmış debdebe ve sahte bir tiyatro oyunudur. Amerika’nın iki temel politik partisinin liderlerinin uzun zamandır ve şimdi de halen hizmet ettiği ve geliştirdiği gerçek çıkar; Illuminati’nin çıkandır.

Eğer gerçekten İlluminati’nin entrikaları ile başarılı bir şekilde mücadele etmek ve onu yenmek istiyorsak, onun şeytani doktrinini çok iyi anlamamız lazım gelir: Ordo Ab Chao kaostan düzen yaratmak. Eğer düşmanlarımızın, yabancı milletler, yabancı liderler, yabancı ideolojiler, yabancı saldırılar olduğunu zannedersek, enerjimizin çoğunu kolayca israf etmiş

Bush da üyedir. Cumhuriyetçi Robert Dole Mason’dur. Newt Gingrich de, Bili Clinton da, George Bush da Mason’dur.
Genç ve hırslı bir politikacı olarak Newt Gingrich, ABD Başkanlık yarışında liberal aday Nelson Rockefeller’ı desteklemişti. Bu Rockefeller desteği daha sonra Gingrich’e, kongre seçimlerinde Alabama’dan seçilebilmesi için gerekli para ve güç desteği olarak geri dönmüştü. Komşu eyalet Arkansas da ise parlak saçlı çocuk Bili Clinton, Winthrop Rockefeller ve Rockefeller Vakfı’mn desteği ile valiliğe seçiliyordu.

Genç yaştaki George Bush ise önce Teksas Houston’dan kongre üyesi seçildi. Daha sonra ise BM Büyükelçisi, CIA Başkanı ve Çin devletinden sorumlu ABD yöneticisi olarak İlluminati’deki efendilerine sadakatle hizmet etti. 1980 yılında Cumhuriyetçi Parti onu başkan yardımcılığı için aday gösterdi. Sonra da David Rockefeller Sr.’ın onayı ve tam desteği ile Başkan seçildi. Fakat Ekim 1992’de, Rockefeller hanedanının varisi David Rockefeller Jr, yerleşik nizamın (Illuminati) resmî gazetesi mahiyetindeki Ne

Rockefeller’ın, Bili Clinton’u onaylamasından sonraki haftalarda, George Bush’un enerji ve coşkudan yoksun, renksiz ve sönük bir kampanya yürüttüğünü söylemeye bilmem gerek var mıdır? Yaşlı George, artık zamanının dolduğunun farkındaydı. Yıllarca sadık bir katır gibi Illuminati’nin adamları için su taşımıştı. Fakat artık onlar kendilerine; Büyük Çalışma’ya tamamlayıcı bir dokunuş yapmak üzere, yeni ve genç bir yıldız seçmişlerdi: William Jefferson Clinton.

sınıflandırmalar aslında hiçbir şey ifade etmez. Şimdiye kadar yaşadığımız olaylar defalarca ispat etmiştir ki; her iki politik parti de %100 küreselci, %100 Amerikan egemenliği karşıtı ve % 100 ABD anayasası karşıtıdır.
Amerikan Bağımsızlık Partisi adayı olarak 1968 yılında ABD Başkanlığı için yarışmış olan Alabama Valisi George Wallace; “Her iki büyük politik parti (cumhuriyetçi ve demokrat) arasında en ufak bir fark olmadığını,” söylemişti. Elbette haklıydı.

1994 yılında GATT meselesi ve Dünya Ticaret Orgütü’nün (WTO) kurulması konusu, ABD Kongresi’nin gündemine geldiğinde, Amerika halkının çoğunluğu buna karşıydı. Ama bu konu Illuminati için anahtar niteliğinde bir konuydu. Temsilciler Meclisi sözcüsü ve bir cumhuriyetçi olan Newt Ging rich, bu konunun Amerikan egemenliğinin altım kazıyacağını hatta yok edeceğini dürüstçe kabul etmesine rağmen, GATT tasarısının kabulü yönünde oy kullanmıştır.

Aynı davranışı, Senatodaki mevkidaşı olan cumhuriyetçi çoğunluk lideri Robert Dole da gösterdi. Demokrat Başkan Bili Clinton ise muhalefet partilerinin itirazı olmasa bile Amerikan halkının çoğunluğunun itirazına rağmen, tasarıyı hemen imzalayarak yasalaştırdı.

İlluminati’nin amaçlarını, Kutsal bir İmparatorluk kurma niyetlerini ve Amerikan milliyetçiliğini yok etme hedeflerini etkileyen her olayda, bütün partiler sadece tek bir partiye dönüşür: Para ve iktidar partisi. İlluminati’nin sahibi olduğu ve istediği gibi yönlendirdiği bir parti.

Dikkat edin: Cumhuriyetçi Newt Gingrich, İlluminati’nin şaibeli kuruluşlarından biri olan Dış İlişkiler Konseyi üyesi, aynı kuruluşa Demokrat Bili Clinton da üye, cumhuriyetçi George olan çift başlı kartalda sembolik ifadesini bulur. Ancak Incil’de Tanrimn ve Kutsal Ruh’un simgesi olarak anlatılan göklerde süzülen kartal, Farmasonluk da çift başlı tek gövdeli canavara dönüşmüştür. Eski Ahit’te; Dan’m, kendisine ve kabilesine Tanrı tarafından verilen yılan sembolünü reddettiği anlatılır. Bunun yerine Dan isyankâr bir biçimde kendisine bayrak olarak kartalı seçmişti. Bu zamana kadar, çift başlı kartal olarak bilinen karanlığın sembolü siyah kuş, Illuminati ve ataları ile bağlantılı şeytani gruplar tarafından kendilerine simge olarak seçilmiştir.

Avrupa’nın önde gelen hanedanlıklarından, Kutsal Roma Imparatorluğu’na beş yüzyıl boyunca imparator yetiştirmiş olan Habsburg Hanedanlığı, kendisine sembol olarak çift başlı kartalı seçmişti. Rus çarları da aynısını yapmıştı (Çar sözcüğü, Sezar’ın Rusça söylenişidir). Bugün de, Rusya’nın şimdiki idarecileri, Illuminati’nin Has Daire7sinin yönlendirmesi ile kendi uluslarını temsil etmek üzere kudretli çift başlı kartalı kendilerine sembol olarak seçmişlerdir. Ama ne yazık ki çok az insan, çift başlı canavarın ulusal simge olarak seçilmesinin, hem Rusya’nın hem de tüm dünyanın geleceği açısından uğursuz yansımaları olacağının farkındadır.

İlluminati’nin bağlı olduğu millet

fal bak

İşin doğrusu İlluminati’nin bağlı olduğu bir millet yoktur, küreselci bir örgüttür o. Ayrı bir dinleri yoktur, şeytana tapar onlar. Ve en önemlisi, aralarında bir çekişme yoktur, sadece zaman zaman küçük meselelerde birbirleriyle anlaşmazlığa düşmüş gibi gözükürler. Gerçekte ise dünyayı fethetmek adına ortak bir amaç etrafında kenetlenmişlerdir.

Özgürlüğün Gerçek Düşmanlarını Tanımlamak
Kaptanlar ve Krallar isimli romanın ve daha pek çok kitabın yazarı, muazzam bir düşünür olan Taylor Cadwell,

İllüminati komplosunu ortaya koymak için Mayıs 1974’te şöyle söylemişti:
“Her toplumda mevcut olan komplocu seçkinlerin, arala rında ciddi bir ihtilaf olduğuna bir saniye bile inanmayınız. Onların sadece tek bir amacı vardır: takdir ve fal bakma gibi mükâfat dağıtarak kontrol sağlamak. Takdir ve mükâfatla senin ve benim köleliğimi sağlamak. Tüm bu saldırıların arkasında ise kendi zenginliklerini ve iktidarlarını sağlama almak isteyen seçkinler vardır.

Etkili ve başarılı olabilmek için saldırılarımızı gerçek düşmanlar üzerinde yoğunlaştırmalıyız. Gerçek düşmanlarımız ise tüm dünyadaki güçlü ve zengin gizli seçkinlerdir gece gündüz bizi köleleştirmeye çalışan komploculardır.”

Taylor Cadwell’in bizi bilgece uyardığı komplocular bugün yeryüzündeki her toplumda, Tanrı korkusu taşıyan ve vatansever olan kişilerin, iflah olmaz düşmanlarıdır. Daha da kötüsü bu adamlar Tanrimn düşmanıdırlar ve O’nun krallığına karşı isyan etmişlerdir. “Mantık” diye isimlendirdikleri bir şeyle, özgürlük ve barış sağlayacaklarını iddia etmektedirler.

İlluminati Tehlikesi

fal bak

Başkan Wilson’un ABD Senatosunu, Milletler Cemiyeti kisvesi altında kurulacak bir Dünya Hükümeti planı için ikna etmekte başarısız olması, onun için sonun başlangıcı anlamına geliyordu. Yıllar boyunca İlluminati’nin gündemini ve amaçlarını gerçekleştirmek için korkunç bir baskı ve stres altındaydı. 1913 yılında Rockefeller ve Rothschild hanedanlıklarının ilgili epeyce düşündüler. Sonunda havarilerden biri ayağa kalktı ve ‘Bu konuda bir şeyler yapmak istiyorum,’ dedi. Bu kişi daha sonra fiziksel düzlemle ilgili bir eylem planı geliştirdi ve bu plan değerlendirmeye alındı. Planın pratik olarak uygulanabilecek ve muhtemel olarak başarılı olabilecek tüm yönleri üzerinde çalışıldı ve havariye bu konu ürerinde konuşması ve çalışması için yeşil ışık yakıldı.

Milletler Cemiyeti konusunda bu yeşil ışık yakılan havari ALBAY HOUSE idi. Etkileyebileceği tüm insanlarla yakın işbirliği içinde çalıştı. Altıncı kademedeki havari WOODROW WILSON bu ezoterik planın liderliğini üstlendi ve sonuçta Milletler Cemiyeti doğdu. Böylece, bir havari tarafından fiziksel düzlemde hiyerarşik bir çalışma gerçekleştirilmiş ve bu vizyonu yakalayan ve kardeşlerine yardım arzusu ile dolu kimseler de kendisine yardımcı olmuştu. Bu örnek hiyerarşik tekniklerin bir örneğini simgelemektedir.”

Don Bell Raporu isimli muhteşem haber bülteninin yayıncısı olan Don Bell; Foster Bailey’in Milletler Cemiyeti’nin kuruluşundaki Illuminati hiyerarşisinin rolüne dair yazdıklarını doğrulamaktadır. Daha da ötesi bu konudaki Masonik bağlantıları ifşa etmekte ve Birleşmiş Milletler’in kuruluşunun ve şimdiki güçlendirilmesi gayretlerinin, bir Dünya Hükümeti kurma planının doğrudan sonuçları olduğu konusunda bizleri uyarmaktadır:
“I. Dünya Savaşı başladığında House, Başkan Wilson’un özel temsilcisi olarak zamanının büyük bölümünü Avrupa’da geçirmişti. Orada “Hiyerarşi”nin temsilcileri ile buluşmak ve planı mükemmelleştirmek için epey fırsat yakalamıştı. Daha sonra bu plan, “Hiyerarşi” nin “altıncı kademe havarisi” olan Woodrow Wilson tarafından kişisel olarak hararetle savunulmuştu.

işbirliği içinde çalışmışlardı. Wiİson’m en yakın yardımcısı Albay Mandell House, İllüminati üyesi bankacı ve finansçı Paul Warburg ve J. P. Morgan’ın yakın gözetimi altında ve birlikte çalışarak, Birleşmiş Milletler’in öncülü olan ve pek de uzun ömürlü olmayan Milletler Cemiyeti’nin temellerini atmışlardı.

Nathaniel Rothschild ise Jacob Schiff dâhil diğer pek çok ajanlarına, Başkan Wilson ve Albay House’a yardımcı olmaları talimatını vermişti. Başarısızlığa uğramış olsa da Milletler Cemiyeti, İlluminati’nin Yeni Dünya Düzeni’ni kurma amaçlı giriştiği ilk teşebbüslerden biri olmuştur.

Albay House, Başkan Woodrow Wilson ve İllüminati “Efendileri”nin Milletler Cemiyeti kurma amaçlı gayretleri, önde gelen okültist (gizli cemiyetler araştırmacısı) Foster Bailey’m Değişen Ezoterik Değerler isimli yayımlanmış bir konferansında, ilgi çekici bir biçimde tarih sırasına göre sıralanmıştı. Bailey; 33. dereceden bir Mason ve Masonluğun Ruhu ve Tann’nın Planını Gerçekleştirmek isimli kitapların da yazarıdır. Aynı zamanda 1924 yılında New York’ta Lucifer Yaymcılık’la birleşen Lucis Trust’m da üyesidir. Bailey’in Lucis Trust kitapları; Kent, İngiltere, New York, Cenevre ve İsviçre’deki bağlantılı yaymevlerinde basılmaktadır.

Değişen Ezoterik Değerler kitabının 58. sayfasında şu olağanüstü keşfe rastlarız:
“Bazılarımız, Milletler Cemiyeti’nin kuruluşu ile ilgili bize anlatılan bilgileri muhtemelen hatırlıyordur. Hiyerarşide üstad kabul edilen kimselerden biri bir konferansta, değişik milletler ve kendilerine yakın yeniçağ örgütleri arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ile ilgili bir öneri getirmişti. Bu öneri faydalı bulundu. Üstatlar bu konu üzerinde kafa yordular. Bunlara yakın olan ve bu üstatlarla bir şekilde bazı telepatik ilişkiler geliştirmiş Ashram’daki (gizli loca) havariler de bu konuyla akam Robert Reich, sağlıktan sorumlu Ira Magaziner, Devlet Bakanı Strobe Talbott ve Başkan Danışmanı George Stepha nopoulos sayılabilir. Tüm bu insanlar; Illuminati tarafından ilerde kendilerine “yardımcı” ve “hizmetkâr” olarak hizmet etme potansiyeli olan kişilerden seçilmiş genç ve parlak Oxford öğrencilerine verilmek üzere, Cecil Rhodes tarafından miras bırakılan devasa bağış fonundan faydalanmış kimselerdir.

İngiliz multimilyoner Cecil Rhodes, Lord Rothschild’ın yakın arkadaşıydı. Yeni Dünya komplosu için üzerine düşen görevi yerine getirmek üzere milyonlarca pound harcamıştı. Kendisi gibi güç simsarı arkadaşlarıyla birlikte Rhodes, 1891 yılında, İllüminati kurucusu Adam Weishaupt’un oluşturduğu Cizvit Tarikatı ve “içi içe geçmiş çember” teri model alarak, gizli bir örgüt kurmuşlardı. Bu örgütün has dairesinde, Rhodes’m kendisi, Lord Milner ve iki zengin hayırsever arkadaşları bu lunuyordu. Daha alt daireleri ise aristokratların, avam, köle ve bayağı diye değerlendirdikleri sınıflar oluşturuyordu. Bu sınıflar ise has daireye kölece hizmet eden politikacılar, sendikacılar ve diğer insanlardan meydana geliyordu.

Rhodes’un örgütünün aşağı sınıf temsilcilerinden biri, “Bal four Deklarasyonu” nu kaleme alan ve İlluminati’nin amaçlarını gerçekleştirmeye gayret eden, İngiltere Başbakanı Lord Balmore’du. Balfour Deklarasyonu ise İlluminati’nin uzun vadeli en önemli hedeflerinden biri olan, Yahudilerin İsrail’e geri dönüşünü ve Siyonist İsrail devletinin kurulmasını gündeme getiren politik bir belgeydi.

Newt Gingrich ve İllüminati’nin “Üçüncü Dalga” Devrimi

fal bak

Çünkü açığa çıkarılmayacak gizli hiçbir şey yoktur; bilinmeyecek, aydınlığa çıkmayacak saklı hiçbir şey olmayacaktır.

“Huysuz Küçük Şeytan” isimli kısa hikâyesinde Edgar Ailen Poenun ustaca açıkladığı gibi suçlular, işledikleri suçları itiraf etmek için dayanılmaz ve garip bir istek duyarlar. Sosyalistler, Komünistler, Naziler, Cumhuriyetçiler, Demokratlar gibi politik suçlular da işledikleri suçlan hemen itiraf etmek için dayanılmaz ve garip bir istek duyarlar. Böylesi bir içgüdü bizim için bir umuttur. Bu itiraf için duyulan dayanılmaz istek, tahminlerde bulunmamıza yardımcı olur.

Franklin Sanders The Moneychanger
Muazzam bir kişisel hedefim var. Tüm dünyayı değiştirmek istiyorum. Ve bunu yapıyorum da.
Newt Gingrich Washington Post Seri katillere benzer biçimde, kurnaz ve acımasız zorbaların da daima bir planı vardır. Soğukkanlılıkla, kurnazca ve düzenli olarak kendilerine hedefler ve amaçlar belirlerler. Hiç durmaksızın kendi gündemlerini takip eder, müttefiklerini ödüllendirir, karşı çıkanları cezalandırır, propagandaya yönelik dramatik kanıtlamıştı. Fakat ahlaken düşkün bir adam olan Gingrich, emrindeki bir çalışanla evlilik dışı ilişki yaşadığına dair dedikodular ortalıkta dolaşmaya başlayınca, 1999 yılında Kongre’den istifa etmek zorunda kalmıştı.

Yine de Gingrich, arka planda da olsa, seçkin efendilerine hizmet etmeye ve ter dökmeye devam etmektedir. Onlar Gingrich’i zengin bir adam haline getirdiler ve Gingrich’in başlattığı “Üçüncü Dalga Devrim”, Kongre’de ve Washington D.C.’de tam olarak pişirilemedi. Bu devrimci fikirleri gelecek bölümde inceleyeceğiz.
tesis edecek olan büyük bir lider olarak seçildiği söylenmişti. Başka bir deyişle Has Daire’nin baş hizmetkârı seçilmiş ve önemli bir rol oynayacaktı küresel hâkimiyet ve evrensel hegemonya amaçlayan şeytanın acımasız planının destekçileri arasında ön saflarda yer alacaktı.

Atlanta Kongre üyesinin (Newt Gingrich) bir kısım eksiklik ve hataları bulunsa da, Has Daire’nin temel amacı olan totaliter bir Yeni Dünya Düzeni için verdiği destek ve katkılar, onun esrarengiz efendileri nezdinde kıymetli olmasını sağlıyordu. Eski ABD Başsavcısı ve New York Senatörü Robert Kennedy bir zamanlar şöyle söylemişti: “Hepimiz son tahlilde, Yeni Dünya Düzeni’nin kurulmasına yaptığımız katkılarla değerlendirileceğiz.”19 Robert Kennedy merak uyandıran bu sözleri, 1967 yılında yani suikaste kurban edilmesinden bir yıl önce söylemişti. Acaba bir şekilde gelmekte olan kendi ölümünü tahmin mi etmişti?

İnsanlığın Bilincini Geliştirecek Efendiler

Kılıçların 6

Newt Gingrich ve İlluminati’deki efendileri tarafından tasarlanan Yeni Medeniyet’in gereksinimleri ve Büyük Planın prensipleri; küreselci kıyamet komploculuğu alanında temel bir oyuncu ve bir propaganda merkezi olan Lucis Trust tarafından

Nouus Ordo Seclorum: Mutlu Ütopya
Newt Gingrich, Amerikan egemenliğini sona erdirmeyi, Anayasa’yı çöpe atmayı ve Hıristiyanlık değerlerini tehlikeli ve tehdit olarak nitelemeyi fanatiklik derecesinde savunur. Artık zamanının geçtiğini düşündüğü “ikinci Dalga”mn bastırılmasını ve devrilmesini savunması ise Illuminati ve onun sapkın örgütü Farmasonluğa olan sadakati dikkate alındığında, anlaşılabilir bir şeydir. Evrensel bir Dünya Düzeni’nin kurulması, organize edilmesi ve yüksek ırk bilincine sahip kimselerce İlluminati’nin Has Daire’since yönlendirilmesi, ezoterik Büyük Plan’m öngördüğü bir durumdu.

Masonluk otoritesi Cari H. Claudy, Masonik Hasat isimli kitabında belirttiği üzere; Dünya Planı pek çok köşe taşlarından oluşmaktadır. Bildiğimiz insanlık tarihinin son dönemlerinde bu köşe taşları bir araya geldiğinde, Büyük Plan zirve noktasına ulaşmış olacaktır. Plan bu zirve noktasına ulaştığında ise Novus Ordo Seclorum (Çağların Yeni Düzeni) kurulmuş olacaktır. Claudy; “Kor halindeki Phoenix kuşu, kızgın küllerden ve dağılmış dünyanın cüruflarından yeniden havalandığında, ütopya gerçekleşecek ve tüm insanlar mutlu ve huzurlu olacaktır,” diye yazar:

“Bu iş nasıl sonuçlanacak? Eğer biz Masonik felsefemizi Farmasonluğun çerçevesi içerisinde tutabilirsek yani Tanrı’nın babalığı ve insanların kardeşliği çerçevesinde , bu iş; tüm inanç sistemlerini kapsayacak evrensel bir din oluşumu ile sonuçlanacaktır, tüm insanlığı kucaklayacak evrensel bir hükümet ile sonuçlanacaktır, tüm insanları birbiriyle akraba edecek evrensel bir bilgi ile sonuçlanacaktır. Böylece savaşlar ortadan kalkacak, suçlular yok olacak ve ütopya gerçekleşecektir. Ütopya gerçekleşince, zaten tüm gerçeklik apaçık ortaya çıkacağı için milliyetçiliğe, vatanseverliğe ve özellikle Tanriya olan inancın, “şiddete ve gericiliğe yol açacağım” iddia ederler.25 Tofflerlara göre seçkinler tarafından “gelişkin bir zenginlik yaratılması” ancak, bu türlü “karanlık çağ” tehditlerinin yok edilmesi ile mümkün olacaktır.

Gingrich ve Gore: Illuminati Üyesi ikizler
Faşist devrimci kitapları Yeni Bir Medeniyet Yaratmak’ta Toffler’lar; fikirlerinin ve teorilerinin Başkan Yardımcısı Al Gore ve Temsilciler Meclisi Sözcüsü Newt Gingrich tarafından desteklenmesini böbürlenerek anlatırlar. Tennessee Senatörü Al Gore’un Kongredeki “Gelecek Komisyonu’na” eş başkanlık etmesinden ve ABD Başkan Yardımcısı olarak, kendilerinin belirlediği radikal gündemi ulusal öncelik kabul etmesinden gururla bahsederler.27 Gingrich hakkında ise şunları yazarlar:
“Gingrich sadece bu kitaba (Yeni Bir Medeniyet Yaratmak) önsöz yazmakla kalmadı, aynı zamanda hem Kongre üyelerine hem de tüm ulusa, Federalist Sayfalar kitabı ve diğer politik felsefe kitaplarıyla birlikte, bu kitabın da okuma listesine ek lenmesini hararetle tavsiye etti.”

Toffler’lar asla abartmıyorlardı. Hem Gingrich hem Gore, Toffler’larm saçma ve acayip kitaplarında ifade edilen tekno faşist fikirleri fanatikçe destekliyorlardı. Bu durum, Gingrich ve Gore’un geçmişini ve yaptıklarını bilenler için sürpriz değildir. Örneğin Newt Gingrich, 1968 yılında Nelson Rockefeller’in Başkanlık kampanyası sırasında, güneydoğu bölgelerin koordi natörlüğünü yapmış bir kukla idi.29 Bugün de Gingrich, Toff ler’larm îlluminatici “Üçüncü Dalga” planına, tek bir dünya düşüncesi ve küresel paradigma değişimine o kadar kendini kaptırmıştır ki, Washington Post gazetesi onun şu cümlesini alıntılamıştır: “Muazzam bir kişisel hedefim var. Tüm dünyayı değiştirmek istiyorum. Ve bunu yapıyorum da.” Yazmıştır. Gingrich ayrıca, Tofflerlann; vatanseverliğe karşı abuk sabuk atıp tuttuğu, ahlaksız Güç Değişimi isimli kitabını da yere göğe sığdıramamaktadır. Kaçık çift, vatanseverliği, “bayrak sallayan yabancı düşmanlığının yeniden doğuşu” ve “milliyetçi demagoji” olarak kötülemektedir.

Bu arada, Tofflerlar tutucu İncil Hıristiyanlığını, “hem tehlikeli, hem gerici” olarak nitelerler. Tekno faşist Toffler’lar;

ABD Temsilciler Meclisi eski sözcüsü Newt Gingrich, Alvin ve HeidiToffler’in yazdığı Yeni Bir Medeniyet Yaratmak kitabını yürekten onaylamaktadır. Bu kötü şöhretli kitap, İlluminati’nin; ABD Anayasası’nı yok etmeyi ve yerine Faşist Bir Dünya Düzeni kurmayı amaçlayan planının sözcülüğünü yapmaktadır.

Newt Gingrich hem CFR üyesi hem de Dünyanın Geleceği Örgütü üyesidir. Yayınlarından birinde görüldüğü üzere, Dünyanın Geleceği Örgütü’nün logosu’nun 666 şekline benzemesi çarpıcıdır.

Bizim tartışmamız, “devrimci önerme” diyebileceğimiz fi kirleri temel almaktadır. Devrimci önerme, aklımızı ve istem lerimizi özgürleştirecektir.

Birinci Dalga milliyetçilikti. İş yaşamının ve finansın küreselleşmesi, milliyetçilerin çok kıymet verdiği ulusal egemenliği sürekli aşındıran Üçüncü Dalga ekonomilerin geliştirilmesini zorunlu kılar.