Astroloji

Yengeç burcu 2016 yorumu

indir

DÖRDÜNCÜ EV YENGEÇ (ASTROLOJİK NADİR)

Yengeç

Ay

Kişiliğin bilinçaltmdaki duygusal, sezgisel temeli. “Kahraman” ve “Gölge”. Ev yaşamı; yuva.

Kişinin korkularını, gereksinimlerini ve güdülerini bütünüyle anlaması. Aile ve yuva anlamında kök salması. Ve içsel benliği ayarlaması.

Nevrotik, doyumsuz ve saplantılı davranışlara neden olan psikolojik anlamda kendini tanıma eksikliği. Çekingenlik. Dünyadan çekilme noktasında kendini analiz etme ve kendiyle uğraşma.

Astrolojik Nadir. Astrolojik Ayakucu. Gökyüzünün Dibi. Bir gezegenin inebileceği en alçak nokta. Güneş oradayken saatler geceyarısmı vurur. Karanlığın zamanı. Gizemin zamanı. Belki korkunun zamam. Siyahlığın içinden acayip şekiller belirir. Onları yok etmeye çalışırız. Dost mu? Düşman mı? Yoksa yalnızca mobilya mı? Gözlerimiz işe yaramaz.

Kulaklarımızla, uzanmış parmaklarımızla, sezgilerimizle “görmeye” çalışırız yoksa bunlar hayal ürünü mü? Geceyarısı aradaki farkı saptamak zorlaşır: ümitlerimiz ve korkularımız fiziksel objelerin netliğine kavuşur.

Dördüncü ev oniki evin en sübjektif olanıdır. Temsil ettiği arena gizlidir. Bizim dışımızda kimse onu göremez. Ve onun gizemli, belirsiz alanına girdiğimizde, gözden kayboluruz. Bütün dikkatimiz, enerjimiz dünyadan çekilir, içe döner. Duyguların evi? Evet, ama bu sözcük çok yüzeysel. Bilinçaltımn evi? Gene evet. Ama eğer eksiksiz ve bütüncül hissetmek istiyorsak burada kilitli materyali bilinç düzeyine çıkarmamız gerekir.

Astrolojik Nadir’in önemini kavrayabilmek için, bir noktayı ayrıntılı bir şekilde hazmetmeliyiz: dördüncü evin içeriği dış dünyadan bütünüyle izole edilmiştir. Sadece zihinde bulunur. Normalde kullandığımız anlamıyla “gerçek” onun için geçersizdir. Kendine has bir mantık çerçevesinde büyür ve gelişir. Gizli bir fanteziniz mi var? Ofiste hayal kurarken, bir yıldız gemisi mi düşünüyorsunuz? Açları mı doyuruyorsunuz? Las Vegas’ta bir açılışta mısınız? Nadir’in iki kutbundan birisiyle, Kahramanla karşı karşıyasımz.

Kahraman. Dördüncü evde bulunan burç ve gezegenlerle biçimlenmiş bir dizi heybetli, hayali kişisel imgeler. Her zaman sıkıntı verecek kadar gerçek dışı olmalarma rağmen, bu imgelerin zihnin ekolojisinde çok gerçek bir fonksiyonları vardır. Bize ilham verirler. Gerçekten ne istediğimizi anlamamıza yardım ederler. Las Vegas’ta ne açmak istiyorsunuz? Belki dördüncü eviniz evde biraz daha fazla alkış istediğinizi söylüyor. Veya belki de eski gitarın tozunu alma zamanı geldi. Her zaman, Kahraman bize tekrarlayan fantezilerimiz kanalıyla dünyaya takındığımız maske ile asıl doğamız arasında denge yaratabilmek için neyi gereksindiğimizi anlatır.

Kahramanı dengelerken, dördüncü evin karşıt kutbunu: Gölge’yi buluruz. Burada kendimizle ilgili tüm korkunç, berbat ve yerici imgelerimiz depolanmıştır. Kabuslarda Gölge’yle karşılaşırız. Aynı şekilde, kronik mantıksız endişeler, takıntılı kanser, ruh hastası katil ve delilik korkuları da Gölge’dir.

Kahraman gibi Gölge de bize bir mesaj iletmeye çalışıyordur. Ama şifresini çözmemiz daha zordur. Şu ruh hastası katillerden hep korkuyor musunuz? Belki öfkenizi bastırıyorsunuz. Belki onu açığa çıkarmaktan ürküyorsunuz. Gölge bize korktuğumuz şeyi anlatır. Ama daha fazlasını da yapar: Gölge hissetmekten çekindiğimiz korkunun resmini çizer. Şifreyi çözeriz, yüzleşiriz ve bir kere daha içimizdeki benlik ile çev-remizdekilere sunduğumuz kişilik arasında denge oluştururuz.

Kahraman ve Gölgeyi hazmetmek zaman alır. Aynı zamanda dışsal etkilerden özgürleşme ve huzur gerektirir. Temel özelliği duygusallık ve sezgisellik olmasına rağmen, eski astrologlar dördüncü evin içine kaparak özeliklerini vurgulayarak, onu Yuva Evi olarak isimlendirmişlerdir. Ve kendi çerçevelerinde haklıdırlar. Dördüncü ev gerçekten de dünyanın gürültüsünden kaçmak için yarattığımız sığınağı tarifler. Eğer Nadir’e ulaşmak istiyorsak bu sığmağı yaratmamız şarttır.

Ama yuva yapmak amaç değil araçta. Yuvayı saklanma yeri olarak kullanmak Kahraman ve Gölgeyi yüzeysel anlamlarıyla uygulamak, mesajlarım deşifre etmemek kadar başarısızdır. Her iki şekilde de iç dünyamız ile dış dünyamız birbirinden kopar. Ve o zaman ikisinin de dört yaşındaki bir çocuğun yalanları kadar cılız ve yapmacık olduğu hissedilir.

Evler ve Burçlar

Oniki ev, oniki burç. İki sembol sistemi paraleldir. Koç birinci burçtur. Onun draması birinci evin de dramasıdır. Aynı durum Boğa ve ikinci ev için geçerlidir. Soma İkizler ve üçüncü ev için. Bu benzerlik Balık burcu ve onikinci eve kadar sürer gider. Bir sistemi öğrenince ikinci sistemi de kolaylıkla kavrayabilirsiniz. İkisi de oniki dilimlik semboller dairesidir, ve birisinin bir dilimi diğerinin bir dilimine karşılıktır.

Burçlar ve evler arasındaki fark ilgi alanlarıdır. Burçlar psikolojik süreçlerdir. Kafanızın içindeki olayları yansıtırlar. Evler ise deneyimseldirler. Kafanızın içindekilerini yaşam arenasına çıkardığınız zaman ne olduğunu arılatırlar. Bizler burçlarız ve evleri yaparız.

Örneğin Kova bir insana isyankar bir tavır verebilir. Bunu iş evine koyunca isyankarlık kendi işini kurma biçiminde kristalize olabilir. İnsamn bir patrona tahammülü yoktur. İlişkiler evine yerleştirilince Kova özellikleri iş alanından çekilir. Artık aktivitenin merkezi egemen bir eş tarafından yutulma korkusudur.

Bir insanla karşılaşınca onun hakkında bir duygu edinirsiniz. İçedönük. Dışadönük. Abartılı. Vurdumduymaz. Metodik. Kontrolcü. İşte, onun burç yapışım araştırıyorsunuz.

Bir insamn davranışlarını inceleyince hangi konuların onu rahatsız ettiğini görürsünüz. İlişkileri gerilimli mi? Parayı çok mu önemsiyor? Karakterine aldırmayın. Sadece davranışlarına odaklanın. Yaşamın hangi alanı onun sürekli ilgisini istiyor? İş? Yaratıcılık? Ev? Avrupa seyahati? Hayatı nerede yaşanıyor? İşte, şimdi ev yapışım inceliyorsunuz.

Oniki ev Biraraya gelince

Ufuk

Oniki ev. Biraraya gelince dünyanın etrafında, aynı burçların yaptığı gibi, bir halka oluşturuyorlar. Ve bir kez daha astrolojinin temeline geri dönüyoruz. Temel sembole -daireye- sonsuzluğun, bütünlüğün, sınırsizliğin sembolüne dönüyoruz. Ama şimdi temel sembolü yeni bir açıdan görmekteyiz. Şimdi bir yılın mevsimlere dayalı düzenine göre bölünmüyor. Bölünümü daha ivedi: üzerine bastığımız toprak tarafından ikiye ayrılmış. Sonsuzluk ikiye bölünmüş.

Gökyüzünün yarısı görünür. Diğer yarısı görülemez. Yukarıda: altı ev başkalarıyla paylaşılan, herkesin gördüğü açık seçik gerçeği temsil eder. Aşağıda: altı ev anlam çıkarma yoluyla bulunan gerçeği sembolize eder. Hayal gücüyle rastlanan gerçeği.

Sübjektivite, kişisel duygu ve düşüncelere dayanma: ufkun altında saklı evlerin teması budur. Onlar duyguları, sırları, içsel yaşamı temsil ederler. Reaksiyonlar burada oluşur. Ama her zaman karanlıkta, gözlerden uzakta.

Gezegenlerin çoğunun ufkun altında yer alması durumunda, mutlaka içe dönük bir karakter göremeyebiliriz. Ay’ı Kova’da ve Jüpiter’i güçlü olan bir Yay burcu inşam bütün gezegenleri aşağıda bulunsa bile çekingen yapıda olamaz.

Bizim görebildiğimiz daha belirsizdir. O insamn algılamasını duygular ve sezgiler tatlandırmaktadır. Sohbet esnasında sadece gerçeklerden söz etmek yerine bu gerçekler hakkmdaki duygularım vurgulamaktadır. Yaşamı içsel varoluş biçimini araştırma serüvenidir ve dış dünyadaki koşullarda dalgalanmalar yaratmadan büyük evrimsel adımlar atabilir.

Ufkun altındaki çalışmanın başyapıtı doyurulan ihtiraslar ve gerçekleştirilen rüyalar değildir. Bu kadar somut bir şey değildir. Başyapıt kavrama, farkına varmadır. Ve kavrayış gerçekleşirken görülemez.

Gezegenlerin çoğunun üst yarımkürede yer almasının anlamı bunun tam tersidir. Ufkun üzerindeki evlerde somut, besbelli deneyimler vurgulanır. Başımızın üstündeki gökyüzü herkes tarafından görülür ve paylaşılır. Hiç bir sırrı gizlemez. Objektif yapılar, toplumsal bilinç ortaya çıkar ve alt yarımkürenin mistisizmini, mantık dişiliğim ve mahremiyetini dengeler.

Birçok gezegeni yukarıda olan insan her zaman dışadönük değildir. Yine, konu daha belirsizdir. Karakterinin özelliğim evler değil, haritasında güçlü burçlar ve gezegenler belirler. Ama ister kitap kurdu olsun, ister egzotik dansçı, hayatı dolu bir hayattır. Yolunda ilerlerken, her gelişim noktasında, görülebilir bir olay bulunur. Olay bir başka şehre taşınmak olabilir. Bir evlilik olabilir. Doğu’ya yolculuk olabilir. Ne olacağım söylemek zor, ama mutlaka bir şey olacaktır. Böyle bir insamn her önemli evrimsel adımının sinyalini veren gözle görülür bir yaşam ri-tüeli vardır. Kayda değer bir değişiklik, gökyüzü gibi görülür, bir geçit töreni eşliğinde gerçekleşir. Kavrayış yetersizdir. İnsamn değişen kişiliğini yansıtacak ve kristalize edecek bir olay yaratması gerekir.

Göksel küreyi bölmenin birinci yöntemi aşikar bir yöntemdir. Dünyanın kendisi bölücü çizgi olarak kullanılmakta ve uzayı objektif ve sübjektif dünya olarak iki paralel evrene ayırmaktadır. Bölmenin ikinci yönteminin anlaşılması ise daha güçtür.

Astroloji’de Neptün

burclar

Gezegen: Neptün

Fonksiyon: Öz betimlemede egonun desantralizasyonu.

Ego dışında bir yerde kişisel gözlem için bir nokta yaratılması. Ego ile ruhu, bilinç ile bi-linçdışını ayıran bariyerin güçsüzleştirilmesi. Tamı diyebileceğimiz bir farkmdalığm geliştirilmesi.

Karışıklık, tembellik, hayallere dalmak, havalarda gezinmek, gerçeklerden kaçmak, akıntıya kapılmak, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, romantik yanılgılar, büyük hayaller. Nerede mantığı devre dışı bırakarak sezgisel davranmayı öğrenebilirim? Dar kalıplar içinde sadece kendimle ilgili olmak en çok hangi alanlarda bana zarar verir? Yanlış hayaller ve gerçeklerden korkuya karşı en fazla hangi alanlarda savunmasızım?

Geri Giderken: Ruhsal duyarlılık dışsal gerçeklerden uzaklaşıp, sübjektif faktörlerle çarpıtılabilinir. Ama mantıksal fonksiyonların müdahalesinden de özgürleşebilir.

Yanlış fonksiyon:

Sorular:

Bir adam Napoleon Bonaparte olduğuna inanıyor. Yaşadığı akıl hastanesinin Saint Helena adası olduğunu hayal ediyor. Napolyon gibi giyiniyor. Onun gibi yiyip, onun gibi konuşuyor. Josephine’i arzuluyor. VVaterloo için üzülüyor. Hayalin de hiçbir açık yok. Kusursuz bir şekilde inanıyor, hatasız bir şekilde oynuyor.

Bir başka adam Birleşik Devletler Başkam olduğuna inamyor. Her gün danışmanlarıyla toplanıyor. Her gün önemli kararlar alıyor. Her gittiği yerde korumalarıyla çevrili. Onun hayalinde de hiçbir açık yok. Aslında o kadar mükemmel ki onun kadar bizde inanıyoruz. O gerçekten Amerika Başkam.

Delilikle akıllık arasındaki çizgi bir saç teli kadar ince. Bu çizgi vardır. Gerçektir. Ama her iki durumun çakıştığı, örtüştüğü bölümler bizim anlayabildiğimizden daha fazladır.

“Napoleon” kim olduğuna dair zihinsel bir tablo yaratıp, buna inanıp, kararlarım bu inanca göre almaktadır. Aym şeyi Başkan da yapmaktadır. Her iki örnekte de, çok derin, düşünülemeyecek kadar karmaşık bir zihin, benliği oluştururken, kendisini bir tür kağıt bebekle özdeş tutmaktadır. Kimlik çok boyutlu varlıkların giydiği üç boyutlu bir maskedir. Deli adamın taktığı maske akıllı adamın taktığı maske kadar iyi işlemez. Onu çevreleyen aktüel olanaklarla uyum içinde değildir. Ama her iki örnekte de parallelikler yanılgıya yer vermeyecek şekilde açıktır. İkisinde de zihin kendisini bir söylence etrafında organize etmektedir. İkisinde de bilinç dünya tiyatrosuna girmektedir. Giriş ücreti ise radikal bir şekilde basittir. Bu tiyatroda bir rol üstlenmek yeterlidir.

Hepimizin içinde bir şey bunu gayet iyi anlamaktadır. O şey kendini söylenceye kaptırıp, dünyamn bir tiyatro olduğunu unutmaz. O şey “kimlik”le özdeşleşmez. Ayrı durur. Sadece izler. Astrologlar zihnin bu bölümüne Neptün derler.

Bu gezegen bilincin, şuurun gezegenidir. Bilincin içindekiler değil. Kimlik değil, Felsefe değil. Akıl değil. Kulaklarımızın arasında, her gittiğimiz yere taşıdığımız bu mobilyaların, mefruşatın hiç biri değil. Sadece yalın haliyle bilinç.

Geleneksel astrologlar bu gezegenin yorumunda iki kampa ayrılırlar. Bazıları onu sever. Bazıları sevmez. Kendilerim “esoterik astrolog” olarak ilan edenler Neptün’ü şefkat ve önsezi dolu, mistik bir etki olarak algılarlar. Olumsuz düşünenler ise, onu alkolizme ve yanılgılara yönelik zayıflatıcı bir güç olarak kabul ederler.

Her iki kampın da haklı olduğu yönler vardır. İkisi de bilincin egonun zırhından kurtulduğu zamanda ki davranışları anlatmaktadır. Duyarlılık yükselmiştir. Dünyayla bütünlük duygusu uyanmıştır. Statü ve kimlik masalları kavranmışür. Bahanelerimiz ve endişelerimiz, hırslarımız ve korkularımız, tarzımız, kendim beğenmişliğimiz, hepsi artık gülünçtür.

Bu farkındalık durumuyla ne yapabiliriz? Bazılarımız pasifliğe neden olan bir ruhsal çöküntüyle, sadece otururuz. Hayal kurarız. Bütün irade, hedef duygusu erir gider. Boşluğa bakarak, dalar gideriz. Kendimizi ciddiye alma kapasitemizi kaybederiz. Ego kaynaşmayı reddeder. Böylece hiçbir şey yapmayız. Ve er veya geç, kendimizi uyuşturma yolları aramaya başlarız.

Diğerleri daha yaratıcı tepkiler verirler. Bu yeni alam keşfe çıkarlar, kimliğinin olağan sınırları ötesine saldırı düzenlerler. Geri döndüklerinde yaşamın bütünlüğünü, tekliğim kavramış olurlar. Bireylik ve farklılık maskelerine şüpheyle bakarlar. Ve hepsinin mesajı aymdır: bütün kimlikler yamlgı içindedir.

Bazıları Neptün’e özgü bu keşif gezilerine meditasyon ismini verirler. Diğerleri dua veya tefekkür derler. Dinsel söylem Neptün’e yabancı değildir, ama gerekli de değildir. Bir psikiatrist bilincin bu bölümüne ulaştığında, bu süreci kişisel hipnoz olarak yorumlar. Bir kovboy için meditasyon kamp ateşine bakmaktır. Süreç evrensel ve organiktir. Doğum haritasında Neptün neredeyse, orada açıkta kalmış bir sinir, olağandışı duyarlı ve savunmasız bir yer vardır. Zihnin bu bölümü “gerçek yaşamın” sınırlarını kabullenmeyi reddeder. Burası ilham ve hayal dolu bir yerdir. Bu yerde insan karmaşıklığa, gerçeklerden kaçmaya, yanlış inançlara ve beklentilere karşı tetikte olmak zorundadır.

Konu her zaman aynıdır: Neptün, bir kişilik olarak işlev görme kapasitemizden ödün vermeden, ego, kişisel açlık ve saldırı evreninin ötesine geçmemizi ister. Bu cümlenin ikinci bölümü göreceli olarak kolaydır. Birinci bölümü ise ayrı bir hikayedir. Rüyalar, seraplar, illüzyonlar bunlar Neptün’ün alanındadır ve gezegenin bilimsel tarihinde de yansıtılırlar. Neptün 1795 tarihinde Lalande admda birisi tarafından bulunmuştur. Ama o bir yıldıza baktığım sanarak, bu buluşunu es geçmiştir. Neptün onu atlatarak, ölümsüzleşmesini engellemiştir. Daha somaları, astronomlar yeni bulunan Uranüs’ün tuhaf davrandığım farketmiş-lerdir. Bir şey onun yörüngesinin düzenini bozar gibidir. Daha uzak bir gezegenin çekimsel etkisinden şüphelenirler. Paris’te Leverrier adında bir matematikçi bu etkinin olası konumunu hesaplar ve sonunda, Neptün 1846’da Gaile admda bir Alman tarafından bulunur.

Neptün’ün Uranüs’ün düzenini bozan etkisi sayesinde bulunması gibi, Neptün’ün temsil ettiği deneyimler de egodaki ve onun zırhındaki açık noktalar sayesinde dikkatimizi çekerler. Zihinsel karışıklıklar kanalıyla bize ulaşırlar. Hayal kurarız. Beş duyuyu aşan deneyimler yaşarız. Sanatsal ilhamla dolarız. Şizofrenik kuruntularla kuşatılırız. Bu tür Neptün’e özgü zihinsel olaylar, dolaylı olarak daha geniş kapsamlı bir bilinç sisteminin varlığına işaret ederler. Aynı, Uranüs’ün yörüngesindeki düzensizliklerin dolaylı olarak Neptün’ün varlığım işaret ettiği gibi. Zihnin uçsuz bucaksız bir boyutunu, farkmdalığm bir mantar gibi içinde yüzdüğü boyutunu gösterirler.

Neptün’ün keşfini izleyen yıllarda, Neptün’e özgü değerler ve düşünceler tüm insanların yaşamında fırtına gibi esti. Sanatta romantik akım. Spiritüalizmin, hipnotizma ve ruh çağırma seanslarının yükselişi. Teosofi Topluluğu gibi mistik organizasyonların başlaması. Britanya İmparatorluğunun Hindistan’ı Avrupa’ya bağlaması sayesinde ilk Hindu ve Budist hocaların Batıya gelmesi. Kızılhaç ve Kurtuluş Ordusunun kurulması. Yoksulluk, kadın hakları, çocuk işçiler ve kölelik konularındaki sosyal bilinçlenmede radikal artış. Daha önce hiç olmadığı gibi, mistik Neptün felsefeleri ve merhamet dolu idealizm popüler aklı yakaladı. İnsan topluluğu Neptün’ün keşfine hazırdı.

Bir kere daha, bir gezegenin keşfinin bilimsel merak konusundan daha fazla anlam içermesine şahitlik ediyoruz. Bu, derin bir sembolik olaydır. Bir astrologun evreninde, aynı Neptün’ün evreninde olduğu gibi, hiç bir algılama onu deneyimleyen bilincin derinindeki olaylardan bağımsız değildir.

Astroloji’de Merkür

fal bak

Merkür

Akıl

Bilginin aktarılması; konuşma, yazma, öğretme. Bilginin algılanması; dinleme, öğrenme, okuma, gözlem.

Sinirlilik, rasyonalizasyon, endişe, entellek-tüellik, gevezelik, havailik, hiperaktivite, tutarsızlık.

Benim düşünmede ve iletişimde güçlü olduğum yönler nelerdir? Benim düşünmede ve iletişimde zayıf olduğum yönler nelerdir? Zihinsel faaliyet içe yönelir. Bağımsız, özgün, yaratıcı düşünme özgürlüğü sağlanır. Kendini ifade zorlaşabilir; sözcükler oluşamaz.

Şans yüzünüze güldü: televizyonda bir bilgi yarışmasına katılma isteğiniz kabul edildi. Eğer şansınız devam ederse, kapıdan yeni bir araba ve Havvaii’de bir hafta tatil kazanmış olarak çıkacaksınız. Devam etmezse, on milyon kişinin önünde aptalın biri durumuna düşeceksiniz. Sıkı hazırlandınız. Eksikleri gözden geçirdiniz. Stüdyoda spotların altına yürüdünüz. Amerika güzeli gibi gülüyorsunuz. Roketi henüz ateşlenmiş bir astronot gibi gerginsiniz.

Sunucu şakacı sözler söylüyor, sizi tamtıyor. Kimsiniz? Ne iş yaparsınız? Rakibinizi selamlıyorsunuz. Şimdi başlıyor. The Big Sleep filminde Bogart’la oynayan kadın oyuncunun adı? Tık tık tık… çabuk düşün… Zil sesi! Eğer çabuk davranmazsanız arabayı rakibiniz götürecek. Tasmanya nerede? Quahog ne demek? Bikini adı nereden geliyor? Peş peşe sorular. Ter boncuk boncuk. Düşün, düşün, düşün. Ay’a ilk ayak basan kişi kimdir? Neydi onun adı? Saat tık tık… İşte buldum! Zile bas!

Hawaii için bavul hazırlayabilirsiniz. Merkür sizinle birlikteydi. Merkür aklımızdaki kütüphaneden sorumlu gezegentir. Fonkiyonu düşünmek. Bilmek. Anlamak. Muhakeme etmek. O sahnedeyken, aklımız net ve çabuktur. Zekamız limitlerinde çalışır. Ve akciğer kanseri hakkında bir program izleyen sigara tiryakisi kadar hırçın, sinirli, tedirgin oluruz.

Gezegenler Güneş’e yaklaştıkça, yörüngeleri kısalır. Daha hızlı hareket ederler. En uzak ve vavaş Pluto bile, saniyede üç mil kateder. Dünya, Pluto’vla mukayese edilirse, saniyede onsekiz milden biraz fazla hareket eder. Pluto’nun hızının altı misli. Ama Pluto’nun yörüngesinin uzunluğu kırk misli fazladır.

Merkür Güneş’e en yakın ve çevik gezegendir. Saniyede 30 mil hızla çığlık atarak uzayda hareket eder. Yörüngesini 88 günde tamamlar. Pluto ise 248 yılda. Yani bin mislinden fazla hızlı.

Eğer başınız dönmeye başladıysa, iyi. Merkür’ün dalga boyuna yaklaşıyorsunuz demektir. Bu akim, lineer, mantıksal fonksiyonların gezegenidir. Diğer gezegenlerden hızlı hareket ettiği gibi, bilincimizin ruhsal hız kayıtlarını düşünceler, zihinsel devrelerin saniye saniye ateşlenmesi tutan bölümüyle ilintilidir.

Mitolojide Merkür tanrıların habercisidir. Geleneksel olarak, konuşma ve yazılı iletişimle bağlantılıdır. Bu ilişkiler geçerli, ama Merkür enerjisi daha esaslıdır. O, zihinde organize olmamış imgelerin, özgür çağrışım oyunudur. Duyuların uyarısına bilincin gösterdiği tepkidir. Sözcükler sonra gelir. Onlar kültürel ürünlerdir, algıladıklarımızın karmaşıklığını düzene koyma yollarıdır.

Dil sadece Merkür’ün oyun alamdır. Yine de, güçlü bir Merkür etkisi genellikle bir konuşkanın göstergesidir. Ve daima, bir düşünürün göstergesidir. Bu düşünceler çok yüce ve soyut olabilirler. Veya akim ezberlenmiş şikayet listeleri olabilirler. Her iki halde de, zihnin içinde hızla dökülmektedirler. Saniyede otuz mil hızla. Ama genellikle daireler halinde.

Merkür etkisi güçlü bir insana baktığımızda, biz dakikada 33 devir yaparken, o 78 devir yapıyor gibi hissederiz.

Bu hız Merkür’ün hem gücü hem de yükümlülüğüdür. O izlenimleri ve etkileri diğer gezegenlerden daha hızlı kavrar. Dünyanın düşünceleri, sesleri ve nesneleriyle derinden büyülenir. Ve bu izlenimleri bir ayna gibi yargısız ve net işlemden geçirebilir.

Ancak bu izlenimler hazmedilmeden de zihnin içinde ilerleyebilir. Okuma yazma bilmeyen bir ortaçağ baronunun kitap kolleksiyonu gibi, zihnin raflarında renkli ama anlamsız objeler olarak yığılabilirler.

Hiç Beethoven’m her bir senfonisini hangi yılda yazdığım bilen, ama onları dinlerken gülümsemeyen veya tempo tutmayan bir tanıdığınız var mı? İşte o insamn denetimden çıkmış bir Merkür’ü vardır. Bu gezegen kırmızı çizgi vuruşu için hızla fırlayabilir ama gerçekte gösterebileceği bir şeyi yoktur. Sadece bir sürü laf. Merkür bir insanı kıvır zıvır bağımlısına dönüştürebilir.

Bir başka Merkür riski de düşünme ve algılama fonksiyonlarımızın egomuzun parçaları olan korkularımız ve önyargılarımız ile bozulmasıdır.

Astronomi bizi Merkür’ün bu tehlikesine karşı uyarmaktadır. Nasıl? Görsel olarak, Merkür Güneş’e bağlıdır. Bu ikisi gökyüzünde hiçbir zaman ayrı olamazlar. Astronomlar bunu binlerce yıldır biliyorlardı, ama nedenini ancak onaltıncı yüzyılda anladılar: Merkür’ün küçük yörüngesi Güneş’e, Dünya’ya nazaran, o kadar yakındır ki, 28 dereceden fazla ayrılamazlar. Biz onlardan çok uzak olduğumuz için onları hep yan yana görürüz.

Akıl egoya, Merkür’ün Güneş’e olduğu kadar yakındır.

Özen, sorumluluk ve alçak gönüllülük olmadan, sadece görmek istediklerimizi görürüz. İzlenimlerimizi seçici bir şekilde toplarız. Hep egomuzun kendini rahat hissedeceği bir gerçek modelini destekleme çabası içinde oluruz.

Bu şekilde bir rasyonalizasyon ve savunmacılık Merkür’ün bir başka tuzağıdır. Bu gezegen herşeyi olgularla ispatlayabilir, ve ispatlayamasa bile o kadar ateşli ve hızlı konuşabilir ki savlarının boşluklarım gizleyebilir. Bu durumda Merkür’ün kesinliğinin, emin olmasımn aksini ispatlayabilecek tek şey sinirliliğidir. Başka hiçbir gezegen bu kadar seğiremez, bu kadar tik sahibi olamaz.

Vücudun yiyeceğe gereksinimi olduğu gibi, aklın da izlenimlere gereksinimi vardır. Doğum haritasında Merkür’ün konumu bunları nasıl bileyeceğimizi ve arıtacağımızı gösterir. Ama aym zamanda önyargılarımız ve bir türlü kavrayamadığımız konular hakkmda bizi uyarır. Merkür için yapılması gereken, onu Güneş’in dalkavukluğundan, Güneş’in başbakanlığına dönüştürmektir. Merkür’ün yaşamın anlamını bilmesi gerekmez. Onun ilgi alam daha ivedidir. O ham bilgiyi toplayıp Güneş’e iletmelidir. Gözlem. Bilgi transferi. Merkür’ün fonksiyonları bunlar. Fazlası gerekmez.

Astroloji İki Güneş Sistemi

Buraya kadar anlatılanların hiçbiri bir astronomun güneş sistemini tanımlamak için yaptıklarıyla ilintili değildir. Sanki birisi astronomlar için, diğeri de astrologlar için olmak üzere, iki tane sistem vardır. Her ikisi de aym elementlerden oluşur: Merkür, Mars, Jüpiter ve diğerleri. Ama bakış açısındaki farklılıklar bu ikisinin oldukça farklı görülmesine neden olur.

Astronomun bakış açısı dünya değildir. Onun noktası sanki Güneş’in milyar mil üzerinde bir uzay gemisinin gözlem kulesindedir. Bu kuleden güneş sistemi lise kitaplarındaki bir diyagram gibi görülmektedir. Bir başka deyişle, bir astronom ona objektif olarak bakmaktadır. Ve onun gördüğü düzenli bir sistemdir. Bütün gezegenler aym yönde hareket ederler. Her birinin aşağı yukarı belli bir rotası, Güneş’ten belli bir uzaklığı vardır. Her biri oldukça sabit bir hızda hareket etmektedir. Sistemin ortalarına yakın, dört adet “karasal” dünya vardır – bu güneşe yakın, küçük, kayalık gezegenler, kendi yörüngelerinde hızla dönerler. Sonra geniş bir aralık taşlardan oluşan bir sisle -asteroid kuşağı- doludur. As-troidlerin ötesinde astronom yine bir dörtlü görür. Bunlar “dev gaz” kütleleridir. Karasal gezegenlerden daha büyük olan bu devler metan ve amonyaktan oluşur. İçerdeki dörtlüye göre daha geniş bir alana yayılmışlardır ve hızları daha az çılgıncadır. Son olarak sistemin sağ kenarında (bilebildiğimiz kadarıyla) Pluto yer almaktadır. Gezegensel oyun destesinin jokeri; düzensiz bir yörünge izleyen, devler ülkesinin cücesi.

Bir astrolog bu sistemi farklı algılar. Gezegenleri oldukları gibi görmez, zaten görmek de istemez. Onları göründükleri gibi görür.

Astrologun bakış noktası Orion’a giden yolun ortalarında asılı kalmış bir uzay gemisi değildir. Tam burasıdır, yani dünyadır. O, bir başka doğruyu aramaktadır. Astronomun genel doğrusunu değil, deneyimle-nebilir, yaşanabilir bir doğruyu aramaktadır. Nesnelerin nasıl olduğunu değil, nasıl göründüğünü aramaktadır.

Bir astrolog ne görmektedir? Kaos. Bazı gezegenler zodyaktan hızla geçmektedir. Ay, şimdiye kadar bilinen en hızlı gezegen, bir burcu iki-üç günde katetmektedir. Bir çok gezegen için ekliptiğin bir turu onlarca yıl almaktadır. Örneğin Pluto bu turu 248 yılda tamamlamaktadır.

Yörünge hızındaki bu farklılıklar güneş sisteminin sürekli değiştiğini göstermektedir.

Bir an Satürn’ü Başak’ta ve Pluto’yu Yay’da bulabiliriz. Yirmi dokuz yıl sonra Satürn turunu tamamlar ve Başak’a döner. Ama Pluto ancak Kova’ya kadar ilerlemiştir. Satürn’ün Başak’ta olmasının başlı başına bir anlamı varken, Pluto’nun şu anda bir başka burca geçmesi, durumu yirmi dokuz yıl öncesine göre oldukça değiştirmiştir. Eğer iki buçuk asır beklersek, Pluto ve Satürn’ü gene başladığımız noktada buluruz, ancak bu sefer Uranüs ve Neptün farklı yerlerde olurlar ve gene farklı ve benzersiz bir durumla karşı karşıyayızdır.

Tüm gezegenlerin zamanın bir kesitindeki yerlerine tekrar ve aynen dönebilmeleri için sayılamayacak kadar binlerce yıl geçmesi gerekir. O zaman bile gezegen yörüngelerinde, çekim kuvvetleri nedeniyle, oluşan ufak varyasyonlar derecesel farklılıklara neden olurlar. Özet olarak, belirlenen bir anda, güneş sisteminde yeralan astrolojik unsurların diziliminin yepyeni, emsali olmayan ve tekrarlanamaz bir durum olduğunu söyleyebiliriz.

Yeryüzündeki bakış noktamız tabloyu daha da fazla karıştırmaktadır. Dünya Güneş’ten sonra üçüncü gezegendir. Aradaki iki gezegen sistemin merkezine daha yakındır: geri kalanlar ise uzayın derinliklerindedirler. Dünya bunların arasında saniyede yaklaşık altmışbeşbin mil hızla hareket etmektedir. Ve kendi ekseninde bir topaç gibi dönmektedir. Böyle bir platformdan gezegenleri izlemek bir lunaparkta keskin virajları, iniş, çıkışları olan bir trenden bale izlemeye benzer. Astronomun güneş sisteminin düzenliliği kaybolur. Yerine karmaşa, anlamsızlık ve mantıksızlık gelir.

Bir Yılın Döngüsü

burclar

Astrolojik sembolizmin köklerinde, her ikisi de dairesel, iki fiziksel hareket yatmaktadır. Birisi dünyamn kendi ekseni etrafında dönmesi, İkincisi de Güneş’in etrafında dönmesidir. Birinci hareket evleri oluşturur, bunu daha soma tartışacağız. İkinci daire burçlarm sembolizmini doğurur. Ve temel sembol burçlar kanalıyla yeryüzüne iner.

Eğer hergün şafaktan önce uyamp, gökyüzünü incelersek, burada yinelenen bir düzen olduğunu farkederiz. Güneş her sabah yıldızlardan oluşan bir bölüme doğmaktadır. Haftalar geçtikçe Güneş’in hep doğudan doğduğunu, ama onun ışınlarının yaladığı yıldızların kademe kademe değiştiğini görürüz. Bir sabah bir yıldız kümesine doğar. Bir ay soma bir başka yıldız kümesine, soma bir başkasına. Bir vıl geçer ve başladığı noktaya geri döner.

Somut gerçek çok farklıdır, ama bu düzen algılamamızın gerçeğidir. Gördüğümüz budur. Gerçekte dünya Güneş etrafında dönmektedir. Dairesel yörüngenin bir noktasında Güneş’e baktığımızda onu bir takım yıldızların alanında görürüz. Bir süre soma yörüngenin başka bir noktasında başka bir takım yıldızların alanında.

Güneş sisteminin ölçeği şaşkınlık yaratacak kadar büyüktür, aklımızı karıştırabilir. Bunu daha bildik bir şekilde gözümüzde canlandırmaya çalışalım. Bir arkadaşımızın fotoğrafım çektiğimizi düşünelim. Onu bir odanın ortasma yerleştirip görüntülemeye çalışıyoruz. Bulunduğumuz yerden onu bir kütüphanenin önünde görüyoruz. Arkadaşımızı odakladığımızda arkadaki kitaplar bulanıklaşıyor, bir renk cümbüşü olarak görünüyor. Yer değiştiriyoruz. Bu noktadan arkadaşımız boş bir duvarın önünde duruyor. Bu daha iyi bir bakış açısı, fotoğrafı çekiyoruz.

Güneş sisteminde de durum aynıdır. Güneş, amacımız için, sabit kabul edilir. Daha iyi bir açı için onun etrafında dolaşırız. Ancak biz sabit duruyoruz da o dolaşıyor gibi algılarız. Niçin? Çünkü Güneş’in arka planındaki yıldızlar biz yörüngemizde dolaştıkça değişir. Arkadaşımızı önce bir kütüphanenin önünde, sonra boş bir duvarın önünde gördük. Oysa o hiç yer değiştirmedi.

Dünyamn uygun açıyı arayışı sabittir, yörüngemiz hiç değişmez. Bu yüzden Güneş’in “yörüngesi”de hiç değişmez. Bir takım yıldızdan öbürüne, sonsuz ve düzenli bir şekilde ilerler durur. Takip ettiği bu yol, antik çağlardan bu yana, kaydedilmiştir. Modern çağda bu yola ekliptik diyoruz, ama onun antik bir ismi de var: zodyak.

Zodyak gökyüzünün, astrolojinin temel sembolünün iki boyutlu halidir. Gökyüzü gibi, daire de sonsuzluğun, sınırsızlığın metaforudur. Küreden daha basit, ama pratik bir değeri olamayacak kadar geniş kapsamlı. Şirpdi klasik bir problemle karşı karşıyayız: Daire ereden başlar? Onu nasıl delebiliriz? Çözüm astrolojide her zaman olması gereken yerdedir: gözlerimizle, kalbimizle ve sağduyumuzla.

Dünyanın yörüngesini Güneş’in geri plandaki yıldızlarla ilişkisi kanalıyla izleyebiliriz. Ancak bu oldukça belirsizdir. Astronom-din adamları bunu farkedebilirler. Denizciler de. Fakat hepimizin bu ince detayları farketmemiz gerekmez. Bir yıl içerisinde, o, kendisini görmezden gelemeyeceğimiz şekilde hissettirir. Hava bizi donduracak kadar soğur. Soma bayıltacak kadar ısınır. Mevsimler değişir. Ve bu değişimler Güneş’in etrafındaki yörüngemizle paralel yürür.

Astronomik açıdan “kritik” bir dönem bir mevsimin başlangıcım belirler. Ve bu dört “kritik” dönem bizi temel sembolün ötesine taşır. Sonsuzluğu delmeye başlar, onu ulaşılabilir, içine girilebilir yapar. Bunlar sayesinde daireyi bölebiliriz.

Kış yeryüzüne yakın bir Güneş, kısa günler ve uzun geceler getirir. Yaz, bunun tam tersidir. Eğer bir yıl içinde gün ışığındaki değişimleri gözlersek, belirgin bir motif görürüz. Bir noktada gündüzle gecenin uzunlukları eşitlenir. Soma gündüz uzamaya başlar. Tam üç ay soma kritik noktaya ulaşırız. Gündüz en güçlü konumundadır, gece ise en güçsüz. Ama karanlık toparlanmaya başlar ve yavaş yavaş aydınlığı aşındırır. Kademe kademe eşitlik kazanılır. Bu dengeleme üç ay sürer. Bu süre

sonunda gece ve gündüz yine eşittir.

Takip eden üç ay boyunca, karanlık aydınlığı bastırır. Sonra bir başka kritik döneme ulaşılır; gündüz savaşmaya başlar. Önceleri dermansızdır, ama güç yer değiştirmiştir. Üç ay içinde ışık karanlığa eşitlenir ve başladığımız yere döneriz.

Işığın bu yavaş nefesi, astrolojinin basit ritmidir. O olmadan temel sembolünün soyutluğunun ötesine geçemeyiz.

Yıldızlar Değil, Mevsimler

Astrolojinin bizzat yıldızlarla hiçbir işi yoktur. O, gün ışığındaki bu değişimlerle, daha basit bir dille, mevsimlerle ilgilidir. Peki o zaman Koç, Boğa ve Oğlak ne oluyor? Bunlar yıldız kümeleri. Yıldızlar. Eğer astroloji yıldızlarla ilgilenmiyorsa, niçin onlardan bahsediyoruz?

Binlerce yıl önce, astronom-din adamları nihayet gün ışığının karanlıklardan süzülüp geldiğinin göründüğü günün sabahında, Güneş’in Oğlak takım yıldızının içinden doğduğunu saptamışlar. Bu yıldız kümesi Güneş’in ekliptik üzerindeki konumunu işaretlemek için elverişli bir görsel işaret olarak hizmet etmiş. Böyle bir bilgi pratik açıdan, örneğin ekim dönemini belirlemede, atalarımızın işine yaramış. Bu kolaylık sınırlı bir zaman için geçerli olmuş.

Dünyamn eksenindeki küçük bir oynama nedeniyle, Güneş’in kışın ilk günündeki konumu Oğlak’tan geriye, Yay takım yıldızına doğru kaymış. Ancak gelenekler yavaş ölüyor. Din adamları dünya kışa girdiğinde, Güneş’in de Oğlak’a girdiğini söylemeye alışık oldukları için bunu söylemeye devam etmişler.

Bu yanılgı, dil sürçmesi astroloji için önemli bir problem doğurmadı, ama halkla ilişkiler konusunda karmaşa yarattı. Astronomlar “Astroloji diye birşey olsa bile, bütün Koç burcundakiler aslında Kova’da doğmuştur, bu nedenle yanlış burcu okuyorsunuz.” demeyi çok severler. Buradaki sorun iletişim sorunudur. Bir astronom “Koç” derken, belirli bir yıldız kümesinden söz etmektedir. Bir astrolog içinse Koç’un tamamiyle farklı bir anlamı vardır. Koç, dünyamn güneş etrafındaki yörüngesinin bir evresidir, veya basitçe, bir mevsimdir.

Bu nedenle sembolizmin kalbinde yıldızlar değil, mevsimsel değişiklikler yatmaktadır. Gecenin uzunluğundaki değişimler sayesinde, daireyi bölmek üzere dört kritik nokta işaretleyebiliyoruz. Sınırsızlık, her biri belirli bir karaktere sahip, dört sınırlı evreye bölünüyor.

Bu dört evreye elementler diyoruz.

Astrolojinin temel avantajı

NİÇİN SIKINTIYA GİRELİM?

İnsanlar değişir.

Buna rağmen bir varsayım virüs gibi çoğu astroloji kitabında dolaşıp durmaktadır: insanlar değişmez. “Akrepler seksidir, ama güvenilmezler; Oğlaklar çalışkandır; Balıklar kozmiktir, ama çek defterlerini dengele-yemezler.” En ileri düzeydeki kitaplarda bile benzer iddialar bulabiliriz: “gerilimli açılar altındaki Venüs rasgele ilişki kurmayı gösterir.” Değişmez, katı ifadeler. Ptolemy’den Linda Goodman’a kadar astrolojik semboller psikolojik bir makinenin parçaları gibi yorumlandılar. Doğumda bunlarla kutsandık veya lanetlendik ve ölüme kadar buna hapsolduk.

Bu bir yalandır.

Yaşamda önceden tahmin edilemez, belirsiz bir unsur vardır. Bu yabam kart falcılar için bir taç olabilir ama astrolojiye positif ve evrimsel yaklaşım için bir kilit taşıdır.

Astroloji o kadar yanlış anlaşıldı, o kadar yanlış yorumlandı ki kelimenin gerçek anlamı hemen hemen kayboldu. Bunun için malum kötü adamları suçlayabiliriz, ama suçun büyük bir kısmı astrologların kendilerine aittir. Sembollerin geleneksel yorumlamşı ve geleceği tahmin etme saplantısıyla modern astrolojinin büyük bölümü bir parodiye dönüştü. Çoğu zaman gerçekten gülünçtü. Entellektüel bir çevrede, astrolog olduğunu itiraf etmek, Brezilya dizilerini seyrettiğini itiraf etmeye benzedi. Bu sanatı uygulayan bizler şikayet ve protesto edebiliriz, ancak en az bu durum kadar utanç verici bir gerçeği kabullenmeliyiz: biz bunu hak ettik.

Astroloji gerçeği işaret eden bir parmaktır. Herhangi başka bir dil gibi, algıladıklarımızı düzene sokma yollarım sağlar. En iyi koşulda kendimizi daha dürüstçe görmemize yardımcıdır. En kötü koşulda bizimle deneyimimizin hamlığı arasına bir duvar örer. Değerli olabilmesi için yaşamın gerçeklerini yansıtmanın yaraşıra gelişimimizin, büyümemizin keskin ucunu bilemesi gerekir. Eğer astroloji akla bir lazer keskinliği veremiyorsa, kalpte bir damarı açıkta bırakamıyorsa, başarısız oldu demektir.

Böyle bir drama nasıl oluşturulabilir? Göksel görünüşlerle bağlantılı özellikleri sıralamakla olmadığı kesin.

Bizler robot değiliz. Bizler kadm ve erkeğiz. Bizler doğumda bir daha değişmeyecek şekilde programlanmadık. Pilimiz bitene kadar önceden yazılı bir süreci yaşamayacağız. Böyle bir seçenek elimizdedir: mekanik ve sıkıcı olabiliriz. Monoton, önceden tahmin edilebilen bir davranış biçimi sergileyebiliriz. Ama bundan fazlasını da yapabiliriz. İnsan olmak değişken olmaktır. Değişim kapasitesine sahip olmaktır. Büyümesini bilmektir.

İçimizde hareketsiz, eylemsiz bir Everest duruyor olabilir ama astroloji değişkenliğin yegane atomuna hitap etmelidir. İçimizdeki durağana değil, yaşayana ulaşmalıdır.

Her astrolojik sembol bir olasılıklar spektrumunu temsil eder, her doğum haritası onbin farklı kişiliğin köklerini içerir. Sistemin anahtarı budur.

Bir insan doğum haritasma dar bir hayal gücüyle, yaratma cesareti olmadan yaklaşabilir veya coşkulu, yaratıcı bir şekilde tepki verebilir. Tepkisi daha önceden, hiç bir şekilde bilinemez. İyi veya kötü doğum haritası diye bir şey yoktur. Gelişmiş haritalar, gelişmemiş haritalar, akıllı haritalar veya şizofrenik haritalar yoktur. Ne tür bir ölçütle ilgileniyorsak, bunu bulmak için başka bir yere bakmalıyız.

Astroloji bize üç şekilde yardımcı olabilir. Açık bir şekilde, yaşayabileceğimiz en mutlu hayatm portesini çizer. Bu iş için elimizdeki araçları ve bu araçları nasıl kullanabileceğimizi anlatır. Ve eğer kendimize bunun dışında bir yol çizersek hayatımızın nasıl bir şeye benzeyeceği hakkında bizi uyarır. Bu bakış açısıyla, bütün seçeneklerin bizim elimizde olduğunu, bir gezegen veya burcun belli bir kaderi ifade etmediğini kabul etmeliyiz.

Bunları bildikten soma doğum haritamızın mesajlarım dinleyebiliriz veya onu yok sayabiliriz. Bu bizim kendi işimizdir. Ve onu yok saymayı seçsek bile, yaşamın kendisinin, er veya geç, aynı mesajı bize ileteceğini bilmeliyiz.

Peki, öyleyse astrolojiye niye ihtiyacımız var? Bir sebebi yok. Bir çok insan o olmadan da gayet iyi yaşıyor. Doğum haritasında başka bir yerden öğrenemiyeceğimiz hiç bir şey yok. Terapiye gidin, bir Tibet manastırında meditasyon yapın, aşık olun, kayıp bir şehri keşfedin tüm bunlar da aynı işi yapabilir. Astroloji kişinin kendim tamma yollarından sadece biridir. Ve diğer bütün yollar gibi onun da avantajları ve dezavantajları vardır.

Astrolojinin temel avantajı hızıdır. O olmadan yıllarca sendeleyerek, düşerek, kalkarak kim olduğumuz bilgisini sahte gerçekler ve boş hayaller içinde arayabiliriz. Terapi bu süreci hızlandırabilir. Aym şekilde dinamik bir evlilik de. Aynı şekilde bütün dayanma limitlerimizi zorlayan, karakterimizin özü dışında herşeyi alıp götüren bir macera da.

Ancak tüm bu süreçler zaman alır. Ve hepsinin kendine göre tuzakları vardır. Diğer yandan bir astroloji seansı veya bu okumak insanın bir öğleden sonrasını alır. İki veya üç saat içinde, başka koşullarda bir kaç yıl içinde farkına varılabilecek bilgiler insanın bilinç düzeyini yükseltebilir.

Astrolojinin dezavantajları? Bütün bu değerli bilgiler insanın bir kulağından girip diğerinden çıkabilir. Astroloji insanı terapiden daha fazla değiştiremez. İnsanlar kendileri değişirler.

Merih her zaman astronomiyle uğraşanların ilgisini çekmiştir

Merih her zaman astronomiyle uğraşanların ilgisini çekmiştir. Bunlardan biri de Japon Tsuneo Saheki’dir. Saheki 9 Aralık 1949’da Merih’le korkunç bir patlamayı yakalamıştı. Patlama sonucu birkaç dakika süren bir ışık alanı görülmüş, ardından 1200 km. çapında, 65 bin m. boyunda bir bulut yükselmiş. Saheki derin araştırmalardan sonra bilim dünyasına vardığı sonuçlan açıkladı: Tanık olduğu patlama volkanik bir olay değildi ve bir atom patlaması niteliği taşıyordu.

Saheki’nin vardığı sonuç 1894’ten beri Arizona Flagsstafda yaptırdığı özel gözlemevinde Merih gezegenini inceleyen ve 1916’da ölen astronom Peraval LovveU’in görüşlerine uygun düşüyordu.

Lowell‘e göre Merih çizgileri ya da kanalları, üstün bir uygarlığm açtığı su yollarından başka bir şey değildi. Bunu daha önce Schiaparelli de ileri sürmüştü.

lovvell’den önce Schiaparelli kanallar konusunda düşüncelerini şöyla açıklamıştı:

Garip geometrik biçimleri yüzünden bazı kimselerde zeki yaratıklar tarafından yapıldıkları düşüncesini doğurmuştur. Bu görüşe karşı çıkacak değilim, çünkü bana olmayacak bir şey gibi gelmiyor.

LovveU’in görüşleri İse daha kesindir:

“Milyonlarca yıl önce okyanuslardan yararlanan Merihliler artık yalnız kutuplardan gelen sularla yetinmek soranda kalmışlardı. Aslında Merih can çekişen bir gezegendi» ama MerihlUerûı karşısında biz hill ilkel bir ırk sayılırız. Çelecek kuşaklar için Merih’teki hayat artık incelencelf, araştırılacak bir konu olmaktan (dcacaktır. Gezegenin kuruması, son hayat pınltısı sönene kadar sürecektir.”

Çağdaş bilim Lov/ell’in tutkulu, hayalî görüşlerini kesinlikle kabul etmez. Astronomi uzmanı Clyde W. Tombaugh da bu görüşe şöyle karşı çıkan

“Merih’te görülen, kanal adını alan çizgiler göktaşlarının düşmesinden ileri gelen derin yarıklardır. Belirli mevsimlerde yarıklarda görülen kararmalar yüksek ısıda, çok soğukta ve kuraklıkta dayanıklı olabilen likenlerden ileri gelir. Yaz aylarında Merih’in bazı yerlerinde ısı TOO^ye kadar çıkıp geceleyin gezegenin ekvator kısmında sıfırın altında 3040 dereceye kadar düşmektedir. Antarktik gecelerinde ısı 200 derece civarındadır.”

Merih’in çağdaş şartlan, bildiğimiz kadarıyla bunlardır. Gezegenin milyonlarca yıl önceki durumunu ise hiç bilmiyoruz. Belki, Lovvell’in düşündüğü gibi, gezegenin hayata uygun olduğu çağlarda bir uygarlık yaratılmıştı. Merih için yürütülen bu görüş bilinen, bilinmeyen, uzak ya da yakın, gezegenler için de geçerli sayılabilir. Ancak Merih, Güneş sistemindeki diğer gezegenlerden daha çok bu tür düşüncelere açıktır.

Merih’in iki uydusu vardır Fobos (Korku) ve Deimos (Dehşet) 1610’da Kepler’in ileri sürdüğü bu iki uydu 1877de Asph Hail tarafından resmen keşfedilmiştir.

Sık Kullanılan Astrolojik Terimler

fal bak

Açılar (Aspect): Gezegenlerin birbirini nasıl etkileyeceğini belirler. Gezegenler arasındaki belli dereceler olumlu ya da olumsuz anlamlara sahiptir. Birbirleri arasında yer alan burç ya da ev sayısı ile ölçülebilirler. Gezegensel enerjiler ile açının anlamının karmasıdır. Hint astrolojisinde açılar her zaman ileri doğru, saat yönünde sayılır.

Altmış (Sextile): Uyumlu açı, iki gezegenin arasında 60 derece olması. Zodyak çarkında 3. ve 11.burç arasındaki açı.

Artha evleri: Güvenlik ve konforun maddi kaynaklan. 2., 6. ve 10. evler. Doğal zodyak’m yeryüzü burçlan olan Boğa, Başak ve Oğlak ile ilişkilidir.

Batı Astrolojisi (Western Astrology): Güneşin mevsimlere göre hareketine dayalı olan tropik hesaplama sistemi.

Birleşme (Conjunction): İki gezegenin aynı zodyak burcu içinde olması. Açısal yaklaşım (orb) anlamında birbirlerine çok yakın, 0 ila 29 derece arasında bir konumdalardır. Orb ne kadar yakınsa iki gezegen birbirini o kadar çok etkiler. Bu en yoğun açıdır, gezegenlerin anlamlarını birleştirir.

Burç (Sign): Yeryüzünü çevreleyen 360 derecelik zodyak çarkını 30 derecelik kısımlara ayıran 12 burç vardır. Her bir kısım kendi içlerinde yer alan sabit yıldız gruplarından gelen anlamlara sahiptir. Gezegenler ekliptik yörünge üzerinde gökyüzünde hareket ederken burçlar ile ilişkili olan bu takım yıldızlarının önünden geçerler.

Büyük Kare (Grand Cross): Aralarında kare açı olan, öncü, sabit ya da değişir olmak üzere aynı niteliklere dört gezegen, îki grup gezegen birbirinin tam karşısında yer alır.

Büyük Üçgen (Grand Trine): Üç gezegen birbiri ile üçgen açısı oluşturur, aralarında 120 derecelik açı bulunur. Bunlann hepsi ateş, toprak, hava ya da su olmak üzere aynı elementte yer alır.

Dhana Yoga: Parayla ilgili evleri yöneten iki gezegenin kombinasyonu. 2., 11., 1., 5. ve 9.evleri yöneten iki gezegenin birleşmesi ya da zıtlık durumunda olmasıdır. Bu gezegenlerden herhangi ikisinin kombinasyonu Dhana yoganın oluşmasına neden olur.

Direkt (Direct): Yeryüzüne göre ileri doğru hareket eden gezegenler. Bir gezegen gerileme durumundan ileri doğru hareket etmeye başladığında ortaya çıkan durum.

Doğal Zodyak: Burçların doğal sıralaması. Zodyak ayların mevsimsel akışına benzer bir şekilde sıralanmıştır, Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Akrep, Yay, Oğlak, Kova ve Balık.

Doğum haritası (Birth chart): Bir kişi ya da olay için oluşturulan harita. Kişi ya da olayın doğum saati, günü, yılı ve yeri kullanılarak oluşturulur. Horoskop adı da verilir. Evler, burçlar ve gezegenlerden oluşur.

Döngü (Cycle): Bir gezegenin zodyakta yer alan 12 burcu yani 360 dereceyi katetmesi tam bir döngüyü oluşturur.

Düğümlerin Evrilmesi (Nodal Inversion): Gökkubbede hareket halindeki Rahu’nun doğumdaki Ketu ile birleşmesi ya da hareket halindeki Ketu’nun doğumdaki Rahu ile birleşmesi.

Edgar Cayce: 20.yüzyılda yaşamış en etkili psişiklerden biridir. “Uyuyan Kahin” olarak bilinir. Trans durumuna geçip gelecekle ilgili bilgiler veren, uyandıktan sonra söylediklerinin hiçbirini anımsamayan bir kişiydi.

Ekinoksların Devinimi (Precession of Equinoxes): Yeryüzünün yalpalaması nedeniyle zodyakın geriye doğru hareket etmesi. Zodyak her 72 yılda yaklaşık 1 derece geri gider. Zodyak döngüsünün tamamlanması yaklaşık 26.000 yıl sürer. Zamanın bu noktasmda zodyakın başlangıç referans noktassı yaklaşık 6 Balık civarındadır. Burçlara göre başlangıç noktası insanın evrimini gösterir.

Ekliptik (Ecliptic): Güneş’in bizim bakış açımıza yeryüzünün etrafında dolaştığı sırada çizdiği yörünge.

Elementler (Elements): Ateş, Toprak, Hava ve Su. Her element kendine ait belli bir niteliğe sahiptir. Ateş: İlham verici, ruh. Yeryüzü: maddi, finansal konular. Hava: iletişim, yolculuk. Su: duygusal ve hassas.

Ev (House): Bir astrolojik haritada hayatın farklı alanlarım gösteren 12 bölüm. Yükselen doğum saatinde yükselen burç ile birinci evi oluşturur. Her ev 360 derecelik bir çemberin 30 derecelik bir bölümünü oluşturur. Her ev 12 burçtan birine sahiptir ve bu burç kendisinin başlangıcını oluşturur. Her evdeki burcu yöneten gezegen o evi de yönetir.

Gerçek Zamanlı Astroloji (Sidereal Astrology): Hindistan’da kullanılan, yıldızlara ve takımyıldızlarına dayalı hesaplama sistemi. Ekinoksların devinimi adı verilen, takımyıldızlarının geriye doğru hareketini hesaba katar. Bu zodyakın başlangıç noktasmı Batı astrolojisinde kullanılan 0 Koç noktası yerine Balık burcu 6 dereceye kaydırmıştır.

Jüpiter’in 5.evden geçişi

5.Ev

Jüpiter’in 5.evden geçişi

Bu ev yetenek ve zekâ ile ilgilidir ve Jüpiter’in buradan geçişi çok heyecan verici bir şey olabilir. Hayatmızı ve işinizi genişletmeye yönelik yepyeni fikirlerle dolu olacaksınız. Bu ev eğlenceyle ilgilidir, yeni yerlere ve insanlara kapı açar. Sporla ilgili aktiviteler, tiyatro ve sinemalar sizi mevcut durumda içinde olduğunuz rahatlık hissinden çıkarır. Sizinle aynı frekansta olan, yeni maceralarınızda size katılmak isteyen yeni ve ilginç insanlarla tanışırsınız. Yaratıcı gözüken yeni fikirlere karşı dikkatli olun çünkü bunlar size bir servet kazandırabilir. Burası spekülasyonlarla da ilgilidir ve yeni yatırım yolları denemeye, servetinizi ve banka hesaplarınızı birkaç katma çıkarmaya eğilimli olacaksınız. Bu ev aynı zamanda aktörler, film ve eğlence dünyasında çalışanlar ile de ilişkilidir, bu fırsatların sizi götürebileceği yerler konusunda açık fikirli olun.

Bu dönemde görüşlerine başvurulan bir kişi olacaksınız çünkü danışman konumundasmız. Bilgi ve deneyiminiz değer kazanacak.

Çocuklar bu dönemde bir şekilde hayatmıza mutluluk katabilir, ailenizde yeni bir doğum olabilir ya da çocuklarınız büyük başarılar kazanabilir.

Satürn’ün 5.evden geçişi

Satürn’ün 5.evden geçmesi sizin için anlamlı olan birçok alanda yeni sorumluluklar getirir. Çocuklar yaşamınızı zorlaştıran bir sorumluluk kaynağı olabilir. Üniversiteye başlamıştır ya da yeni bir araba istiyordur. Çocuklarınıza çok miktarda para harcamanız gerekebilir.

Bu dönem hayatmızm amacı ve anlamı konularıyla daha çok ilgileneceğiniz, hayatı daha derin bir bakış açısıyla analiz edeceğiniz bir dönemdir. Riskli yatırımlardan ya da ağırlıklı olarak borsaya yatırım yapmaktan kaçının. Kendinizi daha yalnız hissedersiniz ve arkadaşlıklar kurmaya, sosyalleşmeye çok ilgi duymazsınız.

Rahu ve Ketu’nun 5. ve 11.evlerden geçişi

Rahu ve Ketu’nun 5. ve 11.evlerde olması saplantılara ve kontrol edemediğiniz zorlantılı davranışlara neden olur. Fikirler ve planlar üzerinde saplantılı bir şekilde düşünme za manidir. Bir şey düşünmeye başladığınızda kendinizi o fikri kafanızdan atamazken bulursunuz. Geçmişinizdeki farklı deneyimleri tekrar tekrar hatırlar ve düşünürsünüz. Bu dönemde size servet kazandırabilecek sıra dışı fikirlere sahip olabilirsiniz ancak dikkatli olun çünkü deha ile delilik arasında ince bir çizgi vardır. Hayatmızı çok büyük ölçüde değiştirebilecek yeni fikirlerin cazibesine kapılacaksınız. Sizin için sınır yok.

Sıra dışı arkadaşlar ve tanıdıklar sizi farklı yönlere çekecek. Sizi sonradan pişman olacağmız şeyler yapmaya ikna etmelerine izin vermeyin.

Çocuklar büyük başarılar kazanır ya da boş zamanınızın tamamını onlara ayırmanız gerekir. Ne olursa olsun, başarıları ya da problemleri sizi ve zamanınızı tamamen meşgul edecek ve bütün bunlara değip değmediğini düşünmeye başlayacaksınız. Bu dönemde nerede olduklarına ve kimlerle arkadaşlık ettiklerine çok dikkat edin.